Bedîüzzaman Şeyh Said’in Davetine Şiddetle Red Cevabı Vermiştir

Evvela Bedîüzzaman’ın bu tür dahilî isyanlar hakkında zikrettiği önemli bir yaklaşımını hatırlayalım:

Eski harb-i umumîden biraz evvel, ben Van’da iken bazı dindar ve müttaki zâtlar yanıma geldiler. Dediler ki: “Bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor, gel bize iştirak et. Biz bu reislere isyan edeceğiz.”
Ben de dedim: “O fenalıklar ve o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu onun ile mes’ul olmaz. Bu Osmanlı ordusunda belki yüzbin evliya var. Ben bu orduya karşı kılınç çekmem ve size iştirak etmem.”

O zâtlar benden ayrıldılar, kılınç çektiler, neticesiz Bitlis hâdisesi vücuda geldi. Az zaman sonra, harb-i umumî patladı. O ordu, din namına iştirak etti, cihâda girdi. O ordudan yüzbin şehidler evliya mertebesine çıkıp beni o davamda tasdik edip kanlarıyla velayet fermanlarını imzaladılar. Her ne ise.. Biraz uzun söylemeye mecbur oldum. Çünki hiçbir hissiyatla ve haricî tesiratla müteessir olmamak mahiyetinin kat’î bir hâssası bulunan adâlet hakikatı namına, cüz’î ve hata hissiyat ve tarafgirlik ile bize ve Risâle-i Nur’a karşı müzeyyifane hareket eden bir müddeiumumînin acib vaziyeti, beni bu uzun ifadeye sevketti.

Maalesef Cumhuriyet döneminde konuyla alakalı kalem oynatanların bir çoğu, özellikle de resmî makamlar, 80 yıldır, Bedîüzzaman Said Nursî ile Şeyh Said-i Kürdî’yi birbirine karıştırmışlardır. Bu karıştırma bazan kasden ve bazan da cehâlet sebebiyle meydana gelmiştir. Bedîüzzaman’ın Trabzon, Erzurum ve Bitlis yoluyla Van’a gelişini ve onun her an bu isyancılarla alakalsı olup olmayışının adım adım takip ediliş hikâyesini belgelerle anlattık. Hatta Burhâneddin isimli Bedîüzzaman ile birlikte İstanbul’dan çıkarak Tatvan’a kadar ona arkadaşlık eden kişinin yaptıklarıyla alakalı hangi tarassudlar yapıldığını , hatta yapılan ihbar üzerine Bedîüzzaman’ın imzalayıp yahut bir şey yazıp ona verdiği bir mektubun bile, sanki isyancıları tahrik mazbatası gibi muamele gördüğünü ve neticede bu iddianın da gerçek olmadığını, ilgili vilâyet vâlilerinin raporlarıyla tesbit eyledik. Bunlara tekrar girmeyeceğiz.

1.Bedîüzzaman Şeyh Said’in Dolaylı yahut Dolaysız Bütün İsyana Katılma Tekliflerini Reddetmiştir

Şeyh Said hadisesi 13 Şubat 1925’te patlak verdiğinde, Said Nursî’nin görüşlerini dikkate alan binlerce kişinin hayatı kurtuldu. Aynı şekilde, onun desteğini kazanmak için çeşitli teşebbüslerde bulunan Şeyh Said’e, Said Nursî, bir mektupla cevap verdi ve aynı doğrultuda tenbihlerde bulundu. Bu mektubun metni aşağıda verilecektir. İsyan iki ay içinde bastırıldı. Ancak bu hadise, hem Said Nursî, hem bölge insanı ve tüm ülke için çok şümullü neticeler doğuracaktı.

Bedîüzzaman, bu hadise öncesinde sergilediği bu kararlı, şuurlu ve yapıcı tavrını hadise başladığı esnada da aynen devam ettirmiştir. Şeyh Said’in hareketine karışmayıp, “Türk’ü Kürd’e, Hasan’ı Hüseyin’e mi kırdıracaksınız? Dâhilde silah çekilmez” diyerek destek olmadığı gibi, onu vazgeçirmeye ve irşat etmeye dahi çalışmıştır. Şeyh Said’in kendisini ayaklanmayı desteklemeye davet eden, “Efendim! Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir. Bu harekâtımıza iştirak buyurur yardım ederseniz, galip oluruz.” yolundaki mektubuna, nasihat ve ikazlarla dolu şu ibretlik ret cevabını vermiştir:
Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’in bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve çok şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslüman’ız, onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşle çarpıştıramayız. Bu şer’an caiz değildir. Kılıç, haricî düşmana karşı çekilir. Dâhilde kılıç kullanılmaz. Bu zamanda yegâne kurtuluş çaremiz, Kur’an ve iman hakikatleriyle, tenvir ve irşad etmektir. En büyük düşmanımız olan cehli izale etmektir. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Zira akim kalır. Birkaç cani yüzünden binlerce masum kadın ve erkekler telef olabilir.

Şeyh Said’in hareketi üstte kaydedildiği vechile, patlak verdikten sonra, artık Şeyh Said ister istemez hadisenin içine girmiş bulundu. Dolayısıyla kendisini dinliyenleri yardıma çağırmaya başladı. Tabii ki, harb tekniğini bilmez köylü, acemi halk kitlesinden ibaret bir miktar insan etrafına toplandı. Hükûmet kuvvetleriyle yer yer bazı çatışmalar devam ediyordu. Şeyh Said, Bedîüzzaman Hazretlerini de kendisine yardım etmeye çağıran bir mektup gönderdi. Mektubun mahiyeti; Bedîüzzaman’ın Şark’ta büyük nüfuza sahib olduğundan, başlatmış olduğu hareketine yardımcı olursa, muvaffak olabileceğ’ini yazıyordu ve onu da’vet ediyordu.

Bedîüzzaman Hazretleri de, ona mektupla cevab verdi.

Bedîüzzaman’ın bu cevabî mektubunun mahiyetinden, 1947’den sonra yazılan tüm Tarihçelerde bahs edildi. Mezkûr Tarihçelerde, Şeyh Said’in adı geçen mektubundan ve Bedîüzzaman’ın ona gönderdiği cevabtan kelime ve cümleler itibariyle değişik şekillerde yer verildi. Üstâd da bunları hep gördü ve okudu. Tasdik ve ikrar alâmeti olan sükûtla karşıladı.

Şeyh Said’le olan bu mektuplaşma hadisesini, ilk önce 1946 yıllarında İnebolu’lu Selâhaddin Çelebî yazdı ve ortaya çıkardı. Bu yazı, “Bedîüzzaman’ın Taihçe i Hayat’ından Bir Hülâsadır” başlığı altında makale gibi bir şey idi. Bedîüzzaman, Selâhaddin Çelebi’nin bu yazısını evvelâ bir lâhika mektubu şeklinde neşrettirdi. Bilâhare de, Osmanlıca Asây-ı Musa Mecmuasının İnebolu nüshalarının arkasında dercettirdi. Daha sonra, aynı yazıyı Isparta’da teksir makinasiyle çoğaltılan İslâm yazısı Asây-ı Musa’nın da ahirine az bir tensikten sonra dercettirdi.

Selâheddin Çelebî’nin Makalesinin İlk Metni

Bismihi Sübhanehü
(Üstâdıma son yapılan tazyik münasebetiyle yazılmıştır) ihtiyar, dermansız, eşsiz ve dostsuz, senelerdir inzivaya çekilmiş, ikamete me’mur ve daimi tarassut altında bulunan yetmişlik bir âlim, yirminci asrın hem Bedîüzzaman’ı hem garib üz zamanı… Tercüme i haline kısaca bir nazar.

9 Şark isyanında Şeyh Said onun Şark’taki büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirâke davet ettiği zaman, cevaben:

“Yaptığınız mücadele, kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Çünkü Türk Kürd birdir, kardeştir. Türk milleti bin senedir İslâmiyete bayraktarlık etmiştir. Dini uğrunda milyonlarca şehid vermiştir. Binaenaleyh, kahraman ve fedakâr İslâm müdafilerinin torunlarına ( Türk milletine ) kılınç çekilmez ve ben de çekmem” diye hem reddetmiş, hem de neticesiz bir mücadeleden vazgeçmesini işaret buyurmuştur. İsyan hitamında Şark’ın ileri gelenlerini uzaklara ikamete nakilleri münasebetiyle, kendisi de Isparta’da ikamete me’mur edilmişti.

Bedîüzzaman Hazretleri bilâhare bu yazıyı bazı ta’dil ve tensiklerden geçirdikten sonra, Osmanlıca Asây-ı Musa’ların ahirlerine şu gelecek şekilde kaydettirmiştir. (Sadece Şeyh Said hadisesiyle ilgili kısmını kaydediyoruz)

Şark isyanında Şeyh Said ve askerleri Üstâdımız Bedîüzzaman’ı Şark’taki büyük nüfûzundan istifade için mücadeleye iştirâke davet ettikleri zaman, cevaben demiş: “Yaptığınız mücadele, kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Çünkü Türk milleti İslâmiyete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda yüzbinlerle, milyonlarla şehid vermiş ve milyonlar velî yetiştirmiştir. BinaenaIeyh kahraman ve fedakâr İslâm müdafilerinin torunlarına, yani Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem” diyerek hem cevab ı red vermiş, hem mücadelesinden vazgeçmesini söylemiştir.

Hz. Üstâd bu yazıyı, Savlı Marangoz Ahmed’in el yazısıyla yazılan bir Asây-ı Musa’da kendi eliyle tashih etmiş ve tasdik etmiştir.
Emekli Yüzbaşı Mehmed Kayalar da: “Bedîüzzaman’ın Şeyh Said’e yazdığı mektub, bilâhare Şeyh Said esir alındığında üzerinde bulunmuş ve Diyarbekir İstiklal Mahkemesi dosyalarına konulmuştur. Mektub halen İstiklal Mahkemesi dosyalarının içinde, Şeyh Said’in dosyasında mevcuttur” diyordu. Yazılanların çoğu Bedîüzzaman tarafından tashih ve tasdik görmüştür.

Bedîüzzaman’ın sağlığında neşredilen tüm Tarihçelerde Bedîüzzaman’ın mezkûr mektubunun metni kayda geçen şekliyle şöyledir:

Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez. Siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet irşad ve tenvir edilmelidir.

Görüldüğü üzere, Bedîüzzaman’ın tashih ve teftiş nazarından geçmiş olan başta Büyük Tarihçe-i Hayat kitabında, Şeyh Said’e yazılan mektubun Asây-ı Musaların ahirinde neşredilmiş şeklinin bir özeti olarak bir iki cümlesini görüyoruz. Ancak ne var ki; Bedîüzzaman’ın vefatından sonra yazılan Tarihçelerde ise, daha değişik ibarelerle mezkûr mektubun metni verilmiştir.
Bedîüzzaman Hazretleri Şeyh Said’e hakikat olarak cevabî mektub yazmıştır. Ve kendisinin, Müslüman evlâdlarının kanını dökecek öylesi bir harekete katılmasının mümkün olmadığını yazdığı kesindir. Hem Şeyh Said’in başlattığı veya başlatmak istediği hareketinden de vazgeçmesini tavsiye etmiştir.

1935 tarihinde Eskişehir mahkeme müdafaanamesinin bir bölümünde hadise hakkında şunları kaydeder:
Salisen: Bundan on iki sene evvel Ankara reisleri, İngilizlere karşı Hutuvât-ı Sitte namındaki eserim ile mücahedatımı takdir edip beni oraya istediler. Gittim, gidişatları benim ihtiyarlık hissiyatıma uygun gelmedi. Bizimle beraber çalış dediler. Dedim: Yeni Said öteki dünyaya çalışmak istiyor. Sizinle beraber çalışamaz. Fakat size de ilişmez.

Evet ilişmedim.. Ve ilişenlere değil iştirak, değil temayül, belki teessüf ettim. Çünkü an’anat ı milliye lehinde isti’mal edilebilir acib bir dehay ı askerîyi, an’ane aleyhinde bir derece çevirmeye maalesef bir vesile oldu.

Yine Eskişehir müdafaanamesinden:

Şark hadisesi münasebetiyle nefy edilmem, iddianamede iştirâkimi ihsas ettiği cihetle, cevab veriyorum ki: Hükûmetin dosyalarında, benim künyem altında hiç bir meşruhat yoktur. Sırf ihtiyat yüzünden nefy edildiğim hükûmetçe sabit olmuştur.
Bu paragrafta hakikatta olduğu gibi, Bedîüzzaman’ın Şeyh Said hadisesiyle hiç bir ilgisinin bulunmadığını göstermektedir.

1948’de Afyon Mahkemesi müdafaanamesinin bir bölümünde şöyle der:
“…Avam ı ehl i iman onu (şapkayı) giymeye mecbur olduğu zaman, o büyük allâmelerin adem i müsaadeleri; avam ı ehl i imanı tehlikede bıraktı. Ya’ni: Ya bir kısım münafıklar gibi dinini bırakmak.. Veya Vilâyât ı Şarkiye’de isyanlar gibi isyan etmek vaziyetinde iken.

Bedîüzzaman’ın bu ifadesinden de anlaşılıyor ki; Şark’ta vuku’ bulan Şeyh Said’in hareketi, şapka kanunu gibi dinî inanç ve akidelerine ters düşen, benzeri kanunlara karşı bir tepki ve bir reaksiyondur.

Afyon mahkemesi müdafi’lerinden Avukat Ahmet Hikmet Gönen’in yazdığı temyiz müdafaasının bir bölümünde:
Keza şark vilâyetlerinde vaki’ isyanlara iştirak etmemesi ve teklif edenlere “Bin seneden beri Kur’ân’ı taşıyan bir millete kılınç çekemem, siz de çekmeyin” şeklinde cevab vermesi yine da’vamızı ispat eder.

Bedîüzzaman Hazretleri, Avukat Hikmet Gönen’in bu paragrafının içerisindeki bir cümlesini kendi eliyle ve kalemiyle şu gelecek şekilde tashih ederek kabul etmiştir, aynen şöyle: “Bin senedenberi Kur’ânı kahramancasına taşıyan ve hizmet eden bir millete kılınç çekemem, siz de çekmeyiniz.”

Bedîüzzaman Hazretlerinin küçük kardeşi Molla Abdülmecid Efendi kendi hatıra defterinde hadise hakkında şunları kaydeder:
Şeyh Said hadisesinde, Van’da vali ve kumandan Sabri Bey’le birlikte, hadisenin dağılmaması için bir itfaiye vazifesini görmüştür.
Van’lı Molla Hamid’in Ağabeyisi Abdullah Ekinci ise, bu mevzu’da şunları söyler:

Şeyh Said isyanında Üstâd Van’da idi. İsyan haberi Ankara’ya yanlış aksetmiş, Bedîüzzaman’ın da isyan ettiğini zannetmişler, çok telâş etmişlerdi. Süleyman Sabri Paşa, Nurşin camiine Seyda’nın yanına geldi, bu yanlış durumu Üstâd’a bildirdi. Ve “Seyda bunu tekzib edelim, böyle bir yanlışlık olmuş” deyince Üstâd: “Lüzum yok tekzib etmeye.. Zaman bunu tekzib edecektir.” dedi.
Bu hadise gibi, Molla Hamid’in Kör Hüseyin Paşa ile ilgili hatırasında da geçtiği üzere, bir ara Ankara’dan gelen bir telgrafın emriyle Bedîüzzaman’ın imhasını iş’ar etmiş iken, Süleyman Sabri Paşa’nın verdiği cevab hadisesi bu vak’ayı te’yid etmektedir.

Yine aynı mevzu ile ilgili olarak; Bedîüzzaman Hazretleri Van’da iken, Kur’ân hizmetiyle meşgul olduğu müddetçe, ehl i dünyanın ilişmelerinden mahfuz kaldığını kaydetmek vesilesiyle şöyle demektedir:

Bu biçare Said, Van’da ders i hakaik ı Kur’âniye ile meşgul olduğum miktarca, Şeyh Said hadisatı zamanında vesveseli hükûmet, hiç bir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi.. Vakta ki, “Neme lazım” dedim, kendi nefsimi düşündüm, ahiretimi kurtarmak için Erek dağında harabe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebebsiz beni aldılar, nefyettiler.

Bedîüzzaman’ın bu beyan ve i’tirafından da anlaşılmaktadır ki; Şeyh Said’in hadisesiyle onun hiç bir ilgisi olmamıştır. Onun içindir ki; Şeyh Said hadisesinin neticesine yakın bir zamana kadar, hükûmet ona hiç bir şey dememiş, ilişmemiştir.

Şeyh Said’e Üstâd tarafından yazılan mektub hususunda Bedîüzzaman’dan yapılan şifahî tek bir rivayet vardır. O da N. Şahiner’in, Dr. Nureddin Topçu’nun küçük kardeşi Hayreddin Topçu’nun hatıralarında kaydettiği rivayettir. Hayreddin Topçu şöyle demiş:

Üstâd bana Şeyh Said’den bahsetti. Onun hareketinden hiç memnun değildi. Mektup yazdım, “Sakın bir harekete girme” dedim. Ne yazık ki menfi harekete girdi.

Bedîüzzaman’ın evlâd-ı mânevîsi ve hizmetkârlarından Mustafa Sungur Ağabey, aynı mevzu ile ilgili şöyle bir hatırasını anlatmaktadır. Bu hatırasını mektupla istediğimizde cevab vererek şöyle kaydetmiştir:

Efendim, Bedîüzzaman ımızın ziyaretine gelip, şahid olduğum o mesele şudur:

1950 senesinde Ankara’ya iki takım külliyat götürüp; Bedîüzzaman ımızın Diyânet İşlerinden Ahmed Hamdi Aksekili’ye gönderdiği mezkûr kitapları teslim ettikten on gün kadar veya birkaç gün kadar Ankara’da kaldıktan sonra, tekrar Emirdağı’na döndüğümde, yirmi gün kadar Bedîüzzaman’ın hizmetinde kaldım. Zübeyir Ağabey’i İstanbul’a göndermişti. Ceylan da henüz hapiste, Afyon’dan Emirdağ hapsine nakledilmiş, Emirdağı cezaevinde yatmakta idi.
İşte o zaman 1950 Şubatı’nın sonlarında, belki de Mart’ın başında, gündüzleri Üstâdımızın yanında, beriki odada kalıyordum. Fakat geceleri bir otelde küçük bir odada kalıyordum. Yevmiyesi yirmi kuruşa.. Parasını da Üstâdımız veriyordu.

İşte Bedîüzzaman ımıza ilk hizmete lütf u Rabbanî ile nâil olduğumuz o yirmi günlük zaman içerisinde:

1 Hulusi Ağabey rahmetli Bedîüzzaman’ın ziyaretine gelmişti.
2 Van’dan Molla Hamid başka bir gün gelmişti.
3 Bir de iki kişi.. Birisi: Yaşar Zeydan Eskişehir’de dükkânı var, yiyecek vasaire satıyor, aslen Bitlisli bir tüccar.. Birisi de Ankara’da PTT’de çalışan Yaşar Zeydan’ın tanıdığı bir zât…

İşte Üstâdımız o ikisine Emirdağı’nda bir saatten epey fazla bir zaman sohbette bulundu. Bu sohbette şark hadisesine temasla, yapılan zulümleri vesaire bahsi içinde; “Cenab ı Hak o ulema ve evliyaların içinden veya o ulema ve evliyaların talebeleri içinden birisini veya Kur’ân’dan bir elmas kılınç çıkardı.. Veya bu Said’i çıkardı (kendisini kasdederek) bütün hayfimizi aldırttı“

Bunu söylerken, Bedîüzzaman mübarek yataklarından öyle fırladı ki, üç dört adım yataktan dışarı çıktı ve yürüdü.

Hatta fakirinizin Emirdağ Lâhikasının ikinci kısmında neşredilen mektubu var ya, (şark hakkında) işte, o dersden mülhemdir, Bedîüzzaman ımızın o beyanlarından aldığım ders iledir.
Şeyh Said’in oğlu falan gelmedi. Onlar 1959’un son aylarında; Bedîüzzaman’ın Ankara’ya teşriflerinde gelmişler. Ben Selahaddin Efendi’yi (Şeyh Said’in oğlu) iki üç sene evvel son hastalığında ziyaretimde bazı ilavelerle bazı meseleler anlatmıştı bu kadar.. Daha sonra bu meseleyi arzederim.

Bedîüzzaman’ın bir başka münasebetle sarf ettiği şu sözler de yukarıdaki cevabını teyit etmektedir:

Yaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Çünkü Türk-Kürd birdir, kardeştir. Türk milleti bin senedir İslâmiyet’e bayraktarlık etmiş, dini uğrunda milyonlarca şehit vermiştir. Binaenaleyh kahraman ve fedakâr İslâm müdafiilerinin torunlarına, Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem.

Üstad’ın tashih ettiği bir belgede Şeyh Said’e verdiği cevap

Durum böyle olmasına ve ayaklanmayı bastırmak, isyancıları teskin ve ıslah etmek için en fazla uğraş verenlerin başını çekmesine, en azından Van çevresini ayaklanma dışında tutmayı başarmasına rağmen ne yazık ki Bedîüzzaman Hazretleri, birtakım siyasî-ideolojik hesaplarla haksız ve suçsuz yere isyanı teşvik bahanesiyle bazı şeyh ve ağalarla birlikte jandarma eşliğinde Burdur’a, oradan da Isparta’nın Barla kazasına sürgün edilmekten kurtulamamıştır.18 Haksız bir muameleye maruz bırakılıp mağdur edildiği ve vatanından nefyedildiği bir halde bile, “Aman Efendi Hazretleri bizi bırakıp gitme. Müsaade buyur sizi göndermeyelim. Her türlü hazırlığımız tamamdır.” sözleriyle yalvarıp yollara dökülen ahaliyi şu son telkin ve nasihatlerle sükûnete davet etmekten geri kalmamıştır:

Hayır, ben muhafaza altında olmakla beraber gönül rızası ile gidiyorum. Türk milletinin şehametli sinesine gidiyorum. Ben bu gidişimden memnunum. Size de saadet ve selâmet temenni eylerim. Fitneden sakınınız.

Bedîüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatından Harikalar, sh. 63 (Irkçılık çok kötü bir şeydir; bütün bu nüshalarda var olan Şeyh Said’e cevabını inkâr eden biçarelerin varlığı insanı ürkütüyor. Dikkat edilirse bu Nüshanın üzerinde Üstad’ımızın emanetidir, satılmaz kaydı düşülmüştür)

Kısaca, Şark isyanında Şeyh Said ve askerlerine “Türk Milleti’ne kılınç çekilmez” ünvanı altında yazdığı mektup ile hükümeti müdafaa etmiyor; ama kılıç ta çekmiyor.

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz

BELGE 1: Avukat Hulusi Bitlis Aktürk’ün Müdafaası ve Bedîüzzaman’ın Tashihleri, Afyon Müdafaanameleri, sh. 167 vd.

BELGE 2: Üstad’ın tashih ettiği bir belgede Şeyh Said’e verdiği cevap

BELGE 3: Bedîüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatından Harikalar – Afyon Mahkemesi Müdâfâ’âtının Birinci Zeylinin Zeyli; Yazanlar: Talebeleri (Üstad’ımızın emanetidir, satılmaz)

BELGE 4: Bedîüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatından Harikalar, sh. 63 (Irkçılık çok kötü bir şeydir; bütün bu nüshalarda var olan Şeyh Said’e cevabını inkâr eden biçarelerin varlığı insanı ürkütüyor. Dikkat edilirse bu Nüshanın üzerinde Üstad’ımızın emanetidir, satılmaz kaydı düşülmüştür)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: