Bediüzzamanın Güzellik Okumalarından

Bütün sanat ve estetik sistemlerinin merkezinde insan vardır.

Her sanat insan hesab edilerek meydana getirilir, güzelliğin unsurları bir sanat eserinde insanın anlayacağı bir seviyede gerçekleştirilir.

Bediüzzaman insanın bu güzellikler karşısındaki şuurlu duruşunu insan âleminde iki daire ve iki levha anlatımı ile ortaya koyar.

 “Ey gözleri sağlam ve kalbleri kör olmayan insanlar!

Bakınız insan âleminde iki daire ve iki levha vardır.

B i r i n c i Daire Rububiyet dairesidir

İkinci daire ubudiyet dairesidir

Birinci Levha hüsn ü sanattır

İkinci levha ise Tefekkür ve istihsandır. “(Mesnevi 31)

Bediüzzaman bunu celal, cemal ve kemal karşısında insan olarak bir başka şekilde izah eder.

Azamet, güzellik ve yetkinliği insanın nazarı seçer ve bunların karşısında tavır alır.

Burada anlatılan ise insan yeryüzüne gelip düşünen bir çağa gelince karşısında bir faaliyet görür, bütün canlılar yaratılıp, ihtiyaçları karşılanıp, hayatları devam ettirilir, bu terbiye veya rububiyet dairesidir.

Bunun karşısında şuurlu bir bakan, seyirci ve mütalaa eden lazımdır, bu da bir tek insandır. Oradaki eylemleri yorumlayan hassalar ile donatılmıştır.

Onları sanatçılar gibi ilim gibi görüp yorumlar yapabilir ama din, sanat ve ilmin gibi değil o eylemlerin sahibine eylemler, ibadet ile mukabele etmeyi ister.

 Bu da ubudiyet, yani eylemi kabullendiğinin tasdiki demek olarak ibadet ile cevap verir.

Bu rububiyet faaliyetleri, eylemler sanat kurallarına göre cereyan eder.

 Herkesin rızkı verilir ama verilen rızıklar mesela meyveler hepsi sanatlı ve renkli, kokulu ve insanın ihtiyaçlarına cevap verir şekilde yaratılmışlardır, hem ihtiyaç hem de sanat levhasıdırlar.

 Nasıl Picasso’nun resmi bir sanat levhası ise Allah ‘ın yarattığı her şey yerine göre ihtiyaç ama yerine göre bir levha, bakıp yorumlanan bir tablodur, levha aynı zamanda tablodur.

İnsan Harika Bir Sanat Eseri

 Resim sanatı asırlarca soyut resme kadar kâinatın bu tablolarını resmetmiştir.

Resim sanat ise aslı daha harika bir sanattır. Ama sanat asıl tabloyu değil onun kopyasını sanat olarak almış bir nevi şirke düşmüştür.

Hüsn-ü sanat güzel tablo karşısında insan bir beğenen, tablonun özelliklerini düşünen ve yorumlayan beğenen, istihsan edendir. Bu kurgu sanatın kurgusudur.

Bediüzzaman kurguyu tanrısallaştırır ve işin içine insan ve Allah münasebetlerini katar. Estetikteki bu tablo yorum, beğeni kurgusunun boşluğunu görmüş oraya ilahi yorumu ve beğeniyi koymuştur.

Rububiyet ve güzel sanat görüntüsünün karşısında duran insandır, bu insanın en mükemmel temsili prototipi de peygamberler ve Hz. Peygamberdir. ASM.

Peygamberimizin varlığını güzel sanattan hareketle yapar.

Güzel sanat ile peygamberimiz arasında bağlantı kurar. Kâinat denilen bu güzel sanat levhasının yorumu insana aittir, en iyi yorumlayan da Peygamberimizdir.

Böyle güzel bir sanat levhasını ancak onun gibi mümtaz güzelliklere sahip olan bir peygamber temsil edebilir, güzelliği okuyabilir.

 Reşhalar bahsinin sonundaki bu estetik bahis, tamamen estetik kelimeler üzerine kurulmuştur, bilinçli bir metindir.

  Kâinatta görülen güzel sanatlar dahi peygamberimizin risaletine, tebliğ görevini üstlenmesine ve icrasına delildir, şahittir. Zira şu zinetli, süslü sanatlı varlıkların cemali güzelliği, sanat güzelliğini ve zineti, süsü gösterir. Yani bu güzellikleri seyreden sanat güzelliğini ve süsü görür.

 Sanat da budur zaten. Güzelliği görmek ve yorumlamak!

Bediüzzaman estetiğin temel taşlarını ve iki mukabil dairesini genel anlamda yorumlar. Buraya kadar dini bir terminoloji yok, sadece estetik terminoloji var, bütün yorumlarında olduğu gibi, önce genel ve dünyevi teori daha sonra dini idhal eder.

Sanat ve suret güzelliğin iki göründüğü yer.

 Sani yani sanatçı bir şeyi güzelleştiriyorsa onda güzelleştirme isteğinin olduğunu gösterir. Güzel bir tabloyu, güzel bir mimari eseri yapan mimar veya ressam eserini güzelleştirmişse güzelleştirme isteğinden dolayıdır. Eserini sevmeyen ona güzellik kazandırmaz, sanat ve güzellik, suret ve güzellik vermez.

Bediüzzaman eserlerinde özellikle sanat ve estetik metaforlarını kullanır.

Sanat, mimari, şehircilik, saray mimarisi, edebiyat ve edebiyatta şekiller, anlatım tarzları tıp, felsefe, tarih metaforları kullanır.

Metaforik konuşmak çok zor bir iştir, zorun da zorudur. Çünkü bir konuyu anlatırken metinler arası denilenden çok öte bahsin diğer ilimlerdeki benzer yönlerini, müşabih durumlarını gören bir deha ancak metaforik konuşur.

 Ne olurdu böyle adamlardan bir grup insan olsaydı gece gündüz bunları konuşsaydık. Dar düşünceli ama kendini allame sanan garabet adamlarla ne olur ki. Yeni üniversiteyi bitirmiş adamın altına sıfır araba ver, sonra onunla konuş, böyle biriyle yakında konuştum, böyle adamları nasıl yetiştiriyoruz, bunlarla ne olur dedim. Üzüldüm.

 Köyden yeni gelmiş adama süit oda ver kendini Eflatun sansın.

 Denetim yok, mal kimlerin elinde kalmış.

 Onun metafor(mecaz) zenginliği anlatımda kuru bir standart belirlediğinden değil, çok yönlü müşahitler denebilecek şekilde metaforlar kullanmasından ileri gelir. Anlatım zenginliği filozoflarla kıyaslansa hepsinden çok çeşitli alanlarda metaforlar kullandığı için hepsinden daha zengin bir anlatımı vardır. Bugün dünyadaki okunmasının bir nedeni de bu metaforlarının çeşitliliğinden kaynaklanır. Metaforla konuşmak öteden beri büyük anlatıcıların âdetidir.

 “ Filozoflar, Platondan bu yana, aksi halde kararsız olacak felsefi sistemlerini bir temele oturtmak ve kararlı hale getirmek için mimari mecazlara ve metaforlara tekrar tekrar  geri dönmüşlerdir.

 Descartes  şehir planlamacısı  metaforunu  sağlam bir düşünce binası yaratmanın  modeli olarak  geliştirirken, Hegel bilginin  sistemli  mimari bir şey olması  gerektiğine inanıyordu.

 Hegel ‘in  kendi inşa ettiği görkemli binanın gölgesinde  kalan bir kulübede  yaşadığını  söyleyerek  Hegel’le alay  eden bir mesel yazmış olan Kierkegaard  bile mimarlık metaforunu  kullanmıştır.

Bugün mimari terimler felsefi ve kuramsal tartışmalarda her zaman hazır ve nazırdır. Platondan  yola çıkılarak  geliştirilmiş olan metafiziğin  altını oymaya çalışan  harekete yapıbozum adını vermemiz hiç de rastlandı sayılmaz”(Kojin Karatani , Metofor olarak Mimari,  53)                          Kitapları Okumadan Eleştirenler Var

Bediüzzaman konunun gereğine göre mühendislik, mimari metaforlar kullanır, tıbbi metaforlar kullanır. Bediüzzaman da metaforlar çok derin bir kültür felsefesi araştırmasıdır. Gelecek nesiller bunu bulacaklar, biz kabirden seyrederiz inşallah.

Siyasetin ve etnik tartışmaların odağına itilmiş ve konuların kabaca gözden geçirildiği ve piyasa yapmak için sarfedilen sözler aldı ortamı.

 Ahmet Altan kitaplarımı okumadan eleştirenler var diyordu, onun kitaplarını okumadan ilk okul çocuklarının müktesebatına göre bakan yazarlar. Bekleyelim derinlikli yorumları, ama dışarıdan bakmayınca içerde kalanın kapısı yok dışarı çıksın üstelik bazıları içerde kalmayı marifet telakki ediyor.

 Araştırmacı Bediüzzamancı az. Medrese uleması klasik disiplinle Bediüzzaman’ın eserlerinin üstünde kendini projektör görüyor.

Bediüzzaman klasik disiplinlerin dar dürbünlerine sığmadığını bir adam, nereden anlasın? Bediüzzaman, medreseyi tekkeyi felsefeyi, kelamı, kuru bilimi, daha neler neleri aşmış bir yeni disiplin ve anlatım.

Onun anlatımının seleften farkını anlatacak babayiğit üslupçular ve âlimler lazım. Bütün ilimleri nakleden değil hâlbuki ilim çok defa sentezlemeden nakildir.

 Bediüzzaman ilimleri bir teknede hamur gibi yoğurup ortaya yeni bir disiplin çıkarmış.

İnsan bu kadar güzel ve sanatlı yaratıldığına göre, onun

Sanii, yani sanatlı yaratıcısı onu çok seviyor demektir. Çünkü onun sanatına itina edilmiştir. İnsan sanatlı yaratılmış canlıların en çok yönlü ve en garibi farklısı olduğundan yaratılış ağacına bir şuurlu meyvedir,  sonuçtur.

Bütün kâinatın meyvesi ise meyve ağacın bütün heyetini gördüğü gibi insan da bütün âlemi gören ve yorumlayan bir şuura sahiptir. Külli bir şuuru koca kâinatı tamamen yorumlayacak bir şuuru olduğundan o kâinatı ve insanı yaratan sanatlı yaratıcının muhatabı da odur.

Kâinat denilen bu büyük ve çeşitli ilimlerden yapılmış varlığı yorumlayacak insan, onu yorumlayacak bir mahiyette yaratılmıştır. Yani kâinat denilen sırlar hazinesi, ancak insanın maddi manevi bedenine yüklenen anahtarlar sayesinde açılmıştır. Burada evren ve onu anlayacak insan arasında bir denklik vardır.

 O koca evrenin en büyük muhatabı ve yorumlayıcısı oradaki sanatı beğenen, takdir ve teşhir eden bir ferd Hazreti Muhammed’dir.(ASM.)

Allah güzel, evren güzel onu anlayan da güzel, en güzel anlayıcı da Hz Resulullah, güzelden güzele bir güzel seyir ve tanıtım.

İşte Bediüzzaman kimsenin aklının kesmediği bir güzellik felsefesi yapar, Peygamberimizi güzelden hareketle isbat eder. Buraya şunu ilave edelim bu güzel okumayı gerçekleştiren de Bediüzzaman’dır. Emsalsiz, orijinal bir yorumdur.

Prof. Dr. Himmet Uç