Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’daki izah metodu

Ahmet Emin Dernekli, Bediüzzaman Hazretleri’nin Risale-i Nur’da takip ettiği metodu anlattı. 

Röportaj: Abdulkadir Çelebioğlu

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin sır katibi, vefatının son yıllarında hizmetinde bulunmuş talebelerinden Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin (rh) yanında yıllarca bulunmuş Ahmed Emin Dernekli Ağabey ile röportajımızın 2. bölümü

-Üstâd’ın izah tarzı ile ilgili Konferans eserinde, “Üstâdımız Bedîüzzaman, bir Nur talebesine Risale-i Nur’dan bazan okuyuvermek lütfunu bahşederken izah etmiyor, diyor ki: “Risale-i Nur, imanî mes’eleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risale-i Nur’un hocası, Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur, başkalarından ders almağa ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidadı nisbetinde kendi kendine istifade eder. Aklınız herbir mes’eleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdanınız hissesini alır. Ne kadar istifade etseniz, büyük bir kazançtır.” Okunan Türkçe veya Arapça bir risalenin izahı, başka bir risalede varsa, onu getirip okuyor” şeklinde geçiyor. Bediüzzaman Hazretleri, hep bu tarzda Türkçe eserlerini ders yapmış değil mi?

-Türkçe Risalelerini, Risale-i Nur izah etmiş. Evet Üstâd’ın tarzı bu. Mustafa Sungur Ağabey de hep bunu yapardı. Risale-i Nur’un şerhi denilince anlaşılması gereken, Risale-i Nur’u Risale-i Nur ile izah etmektir.

[Not: Şerh ve izah metodu ile ilgili külliyatta geçen yer ile ilgili bir derlemede Rüştü Tafralı Ağabey şu dipnotu düşmüştür;

“Mezkûr kısımda geçen izah, şerh, tahşiye, tefsir ifadelerinden:

Risale-i Nur’un haricinde olarak ve kişinin kendi ilmi ve malumat sâbıkasıyla izah ve tefsir edilebileceği şeklinde anlaşılmamalıdır. Zira yukarıda nazara verilen ve Risale-i Nur’un mutlak manada me’haz alınması şartını getiren sarih beyan ve tesbit edilen: “Kesbi ilmin vehbî ilme müdahale edemeyeceği” hükmü ve (Risale-i Nur’u yine Risale-i Nur izah eder) esası, böyle bir anlayışa yol vermez.

Ancak muayyen olan ahkâm-ı şer’iye ve ilmi bazı ıstılahlar muteber ve esas olan mehaz kitablarda mukarrer ve sabit oldukları malum ve müsellemdir ve bu bahisten hâriçtir.” (Risale-i Nur’dan Derlemeler Neşriyatı, İttihad Yayıncılık, s. 52)

Bu yeri Ali Kemal Pekkendir Ağabey’e sorduğumda, bu ifadelerin Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin tüm vekil, varis ve talebelerinin de tasdik ve görüşü olduğunu ifade etmişlerdi. Vehbî i̇lmi yine vehbî ilim ile izah edebileceğimize göre Dinin 1. Hücceti olan Kur’ân-ı Kerîm ve 2. Hücceti olan Hadîs-i Şerifler de bu mânâya dahildir, şerh ve izah haricinde değil içine dahildir. A.Ç.]

-“Bu dürûs-u Kur’aniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müçtehidler de olsalar; vazifeleri -ulûm-u imaniye cihetinde- yalnız yazılan şu Sözler’in şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir” şeklinde Mektubat’ta geçen yerdeki “allâme”lerin vazifelerini nasıl anlamalıyız? Onlara tavzi̇f edilen “şerh, izah ve tanzimler”den kasıt nedir?

-Mesnevî-i Nuriye’de “niyet” ile ilgili bir bahis vardı. Sungur Ağabey ile Rüştü Ağabey, Molla Sadrettin Yüksel Hoca’ya gittiler.

“…insaflı bir münazır, hayalî bir münazara sahasında, arasıra hasmının libasını giyer, ona bir dava vekili olarak onun lehinde müdafaada bulunur. Bu vaziyetin tekrarıyla, dimağında bir tenkid lekesinin husule geleceğinden, zarar verir. Lâkin niyeti hâlis olur ve kuvvetine güvenirse, zararı yoktur. Böyle vaziyete düşen bir adamın çare-i necatı, tazarru’ ve istiğfardır. Bu suretle o lekeyi izale edebilir.” (Mesnevî-i Nuriye, Zeylü’l-Hubab)

Bu yer için gittiler yanına. Burayı Sadrettin Yüksel Hoca ile birlikte anlaşılır bir hale getirdiler. Farkındaysan kardeşim yazanlar, konuşanlar tek başına konuşuyor. Âlim isen âlimlere soracaksın.

Mesela bazı konular oluyor. Ben de Kayseri’deki Abdurrahman Hoca’ya sordum. “Sarih bir konu varsa, sarihe ters bir işaret; sarihi rencide etmeden tefsir edilir.” Usûl bu mudur?” dedim. “Evet” dedi.

Ulemâ da yazar, kendi çalışma yapar. Ama âlimler meclisinde bunu ifade eder.

Bir psikolog arkadaş söylemişti. Hem din dersi öğretmeni, hem psikoloji öğretmeni, hem de İngilizce’ye girerdi; İstanbul’da 1974’te 1975’te. “Risale-i Nur, geniş beyinlerin işidir. Herkes haddini bilecek. Kendi kapasitesine göre alacak. Bu budur demeyecek.” Geniş beyinlere hitap ettiği için Risale-i Nur’un gözüyle baktığı zaman, herkesi yerli yerine koyarsın. Ama Risale-i Nur’un gözüyle değil kendi gözüyle bakarsan, çok kişiyi daire dışına atarsın.

Risale-i Nur’u okumak ayrı, anlamak ayrı. Hüsnü Bayramoğlu Ağabey de derste bunu yapıyor. Mustafa Sungur Ağabey de öyle yapardı. Risale-i Nur’dan okuturdu, o konuyla ilgili Üstâd’dan bir nakil varsa onu naklederlerdi. Biz niye böyle yapmıyoruz? Biz de böyle yapmaya çalışalım.

-Konferans’ta “Bir âlimin yüksek bir ilmi olabilir fakat Risale-i Nur’u cemaate okurken tafsilata girişip eski malûmatlarıyla açıklarsa bu izahatı, Risale-i Nur’un beyan ettiği, asrımızın fehmine uygun ve ihtiyacına tam cevap veren hakikatlerin anlaşılmasında ve tesiratında ve Risale-i Nur’un mahiyetinin derkine bir perde olabilir” şeklinde geçiyor. Burada “eski malûmatlarıyla açıklarsa” perde olduğu anlaşılıyor. Peki yeni malumatlarıyla izah etse olur mu? Bu konuyu Zübeyir Gündüzalp Ağabey’e sordunuz mu?

-Evet. Zübeyir Ağabey’e dedim ki; “Eski malumatlarıyla değil yeni malumatlarıyla izah etse ne olur?”

Zübeyir Ağabey de cevaben dedi ki; “O zaman yeni malumatlarıyla izah etmiş olur.”

Farklı yerlerde geçen mevzuları bir araya getirmek, tertib ve tanzim oluyor. Baskı yapılırken basılan eserlerde sehven yanlış yazılan yerleri düzeltmek, tashih oluyor. Yorum da, tefsir oluyor. Müzakere ve mütalaa da bunun içine giriyor.

Bediüzzaman Hazretleri imanî bahisleri yeteri derecede Risale-i Nur’da izah etmiştir. Zübeyir Ağabey öyle derdi; “Biz Üstâd’ın izahına kanaat ederiz. Sarîh söylediğini sarîh anlarız, işarî dediğini de işarî olarak anlarız.”

-Bediüzzaman Hazretleri’nin işarî beyan tarzının nereden geldiğini düşünüyorsunuz?

-Âhir zaman şahısları ile ilgili Resulullah (asm) Efendimiz işarî beyan etmiş. Üstâd Hazretleri de aynı tarzı kullanmış, işarî beyan etmiş.

KARDEŞLERİM İZAH ŞAHSA BAĞLAR

-Zübeyir Gündüzalp Ağabey’den “İzah şahsa bağlar” şeklinde bir söz naklediliyor. Bu sözü bizzat duydunuz mu? 

Zübeyir Ağabey şöyle dedi, “Üstâdımız dedi ki; ‘Kardeşlerim! İzah şahsa bağlar.” Bediüzzaman’ın sözü. Zübeyir Ağabey’in sözü değil.

-Bediüzzaman Hazretleri’nin Risale-i Nur’da takip ettiği metod nasıldır?

Altı başlık altında bunu toplayabiliriz.

1–Tanım

İnsanlar bunu bilmiyor. İnsanlar neyi izah edeceklerini bilmiyorlar. Talikat’ta “İsmihu fen” diyor.

2–Mücerred izah

“Hiç mümkün müdür ki” diye olan, dinli ve dinsiz herkesin “Evet” diyeceği konular. Bunu izah etmek gerekmez çünkü açık.

3–Mücmel anlatım

Yine Talikat’ta geçiyor; “Bir konuyu mücmel ifade edemeyen o hakikata, o konuya vakıf değildir.” Vakıf olan mücmel ifade eder zaten.

Bir misal vereyim. “Allah kâinatı yarattı – hâşâ – O’nu kim yarattı?” diye soruyorlar. Koca hocalar hepsi bu konuda sebep sonuç bağlantısını anlatmışlar. “Lokomotif vagonu çeker, lokomotifi kim çeker denilmez” demişler. Allah’ın yaratması ile ilgili verilen lokomotif misali hatalıdır. Lokomotif misali, sebep–sonuç bağlantısının misalidir. Çünkü yaratmada zincirleme olmaz. Nitekim Allah yoktan var ediyor.

Böyle bir soruya cevap olarak denilir ki; “Sonsuzdan evvel kim vardı?” diye bir soru olmaz.

Ulemâ-i ilm-i kelamın hakaik-i imaniyeyi misaller ile avama anlatmaları zann-ı gálib üzeredir. Çıplak hakikatleri izah etmek ancak Risale-i Nur’un kelimatı ile olur.

4–Mufassal anlatım

“Meselâ” şeklinde Üstâdımız misaller veriyor mu? Üstâd misaller veriyor, hepsine uygula diyor.

5–Alternatif karşıt düşünce ile mukayese

6–Hüküm çıkararak izah edilme

-Peki “Allah kâinatı yarattı – hâşâ – O’nu kim yarattı?” sorusuna nasıl cevap verebiliriz?

Soyutu somutlaştırmayacaksın. Üstâd avamdan havassa kadar izah ediyor. Misal veriyor, “mesela” diyerek. Misali anlasa o kişi anladı.

Bunu soran birine şöyle cevap verdim;

“Matematik biliyor musun?”

“Evet” dedi.

“Sonsuzdan evvel kim vardı diye soru olur mu?” dedim.

“Olmaz” dedi.

“Bak, sen verdin cevabını” dedim.

Konu bu kadar açık.

-Bediüzzaman Hazretleri’nin talebeleri Ağabeylerimiz vefat ettikten sonra nasıl harekette bulunacağımıza dair Zübeyir Ağabey’e sordunuz mu? Bu konuda ne gibi tavsiyeleri vardı?

Zübeyir Ağabey’e sordum ki:

“Ağabey, bizler sizleri ileride göremediğimiz zaman karşılaşmış olduğumuz hadiseler içerisinde nasıl bir hatt-ı harekette bulunmamızı bize tavsiye edersiniz?”

Şöyle cevap verdi:

“Kardeşim! Bir hadise, bir olay olduğu vakit ‘Ben Risale-i Nur’a tam vâkıf değilim’ diye abilere, kardeşlere sorarsın. Üstâdımızın zamanında böyle bir şey olmuşsa Üstâdımız ne buyurmuş veya bu konu hakkında kitapta ne yazmış? Üstâd demiş veya kitapta yazmışsa, o ameli işlersin. ‘Üstâd dememiş, kitapta yazmamış, Zübeyir de dese ben Üstâd’ı dinlerim’ dersin.”

Abdulkadir Çelebioğlu

 

 

 

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: