Bendeki Bediüzzaman…

hekimoglu ismailDava adamı deyince, benim için akan sular durur. Elimi başıma koyar, uzun uzun düşünürüm; davalarında nasıl sebat ettiklerine hayran olurum.

Mesela Nazım Hikmet ve Aziz Nesin’le düşüncelerim taban tabana zıddır amma onlara da dava adamı olma yönleriyle hayranımdır. Aziz Nesin rütbesini, makamını, memuriyetini, malını, mülkünü davası uğruna hiç çekinmeden feda etmiştir. Hayatı, davası uğruna mücadele ederek geçmiştir. Tören yapılmaksızın ve yeri belli olmayacak şekilde Çatalca’daki Nesin Vakfı’nın bahçesine gömülmek istemiş yani “Ben önemli değilim, önemli olan davamdır.” demek istemiştir.

Nazım Hikmet’in de ömrü hapislerde, sürgünlerde geçmiştir. Yazdıkları yasaklanmış, devamlı bir baskıyla yaşamıştır. Bu gibi şahısları düşününce kendimi yoklarım; onların batıl bir dava uğruna yaptığı fedakârlıkları ben hak davam uğruna yapamadım diye üzülürüm. Necip Fazıl, “Samimi dinsiz” derdi. Neden onların dinsizliklerinde gösterdiği samimiyeti ben dinimde gösteremiyordum?..

“Ben de hak davamın bir ucundan tutmalıyım!” diye karar verdim. Dinine bağlı diye hapsedilen Bediüzzaman’a yardım edeceğime dair kendi kendime söz verdim. Mesela Risale-i Nur’lardan bol bol alıp, isteyenlerin evine teslim ederdim. Tabii bu işi gizli yapardık. Yakalandı mı çilesi büyüktü. 163. madde gereği Risale-i Nur talebeleri hakkında yüzlerce dava açıldı, binlerce arkadaş işinden, sıhhatinden oldu; hapishanelerde çile doldurdular.

Ona “Şeriatçı” dediler, “Dini siyasete alet ediyor” dediler. O da cevap olarak, “Şeriatın bir hakikati için saçlarım adedince başım olsa, her gün birini feda etmeye hazırım!” dedi. Ölmemek için, çile çekmemek için hiçbir tedbir almamıştı. Kıyafetini değiştirmedi, sarığını çıkarmadı. Bir sünnet için başını vermeye razıydı. Hiçbir hadise karşısında telaşa kapılmadı, her hadiseyi İslam’ın esaslarıyla değerlendirdi.

Şimdi Üstad’ın 53. vefat yıldönümü… Her talebe Risale-i Nur’larla yüz yüzedir; Risale-i Nur’ları okuyup anlamaya çalışacaktır. Bilhassa “İhlas, İktisat ve Uhuvvet” risalelerini anlamayan, Bediüzzaman’ı anlamamış demektir. Bu risalelere reçete gözüyle bakmalıdır. Her türlü manevi hastalığa devadır.

Her Müslüman, “Bir şey bütünüyle elde edilemezse tamamen de terk edilmez.” düsturunu kendine rehber edinmeli. İslamiyet’i yaşayabildiği kadar yaşamalı. Bediüzzaman’ın hayatı mücadeleyle geçmiş. Talebeleri de bu mücadelede ona ortak olmalı. En büyük mücadele de, insanın nefsiyle yaptığı mücadeledir. Dindarların sayısının artması bizim elimizde değil, bu bir nasip meselesi… İslam’ı önce kendi vücudumuzda yaşamaktır asıl mesele. İnsan önce kendisini cennete layık duruma getirmelidir. Başkalarıyla uğraşmak çıkmaz sokaktır… Yüzme bilmeyen bir insan boğulmakta olan birini kurtarmaya çalışırsa ikisi de birbirine sarılarak boğulur. Bu sebepten, insan evvela kendini kurtarmalıdır. Su alan gemi başka gemiyi kurtaramaz. Bu kurtarmada maneviyat ve maddiyat vardır.

Hekimoğlu İsmail / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: