BEYANAT VE TENVİRLER 

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’NDAN – BEYANAT VE TENVİRLER – ORTA BOY
CİLT      : KARTON KAPAK
EBAT    : ORTA BOY (10,5 x 16 cm)
KAĞIT  : ŞAMUA (70 gr)

BASKI  : RENKLİ BASKI

SAYFA  : 121 SAYFA

BEYANAT VE TENVİRLER (ORTA BOY)

Muhammed Numan ÖZEL’den de temin edebilirsiniz (0555 652 95 97)
Zübeyir GÜNDÜZALP Ağabey tarafından hazırlanıp müteaddit defa SÖZLER NEŞRİYAT Tarafından tab edilmiş ve baskısına bir süre ara verilen eser tekrar okurlarla
“Beyanat ve Tenvirler neden ve nasıl hazırlandı?”
1969 yılından sonra din adına kurulan bir partiyle, Nurculuk hareketi ciddî bir problemle karşı karşıya gelecekti. Kurulma aşamasında Maraş Senatörü Tevfik Paksu, Isparta Milletvekili Hüsamettin Akmumcu, Yeni Türkiye Partisi Adıyaman Milletvekili Süleyman Arif Emre gibi Nur Talebesi kökenli bazı parlamenterler fiilî olarak yer almaktaydı.

Dr. Mehmet Akay’ın hatıralarından;

Mehmet Akay nurcu ile ilgili görsel sonucu

“Bir ara Ankara’ya geldiğini duydum. Ders yapacak, dinleyeceğiz, diye çok sevindim. Meğer bazı kişilerin parti kurma meseleleri varmış. Onlar o anda oraya gelmişler. Zübeyir Ağabey, sadece ‘Hoş geldiniz.’ deyip hemen kalktı. Onlar bekledikleri halde Zübeyir Ağabey, geri gelmedi. Mecburen kalkıp gittiler.”

1969 yılında din adına ortaya çıkan siyasî partinin müntesipleri, Nur Talebelerini kendi saflarına çekmeye çalışırlar. Tehlikenin farkında olan Zübeyir Gündüzalp, hemen sür’atli bir şekilde tedbirlerini alır.

Risale-i Nur’un tamamınında Bediüzzaman’ın siyasî görüşlerini bir araya getirir. Çalışma hemen tamamlanarak “Beyanat ve Tenvirler” adıyla da neşredilir. Böylece bu siyasî hareket onun ciddî bir direnişiyle karşılaşır.

BU ZAMANI TARİF EDEN EMR-İ PEYGAMBERÎ

Eski zamanda değiliz. Ahirzamandayız. Din üzerine dönen entrikanın bini bir para olan Süfyanizm devrindeyiz. Bu devirde Müslümanların siyaset temelli din hizmeti kurma çabasından uzak durmalarını bizzat Peygamber Efendimiz (asm) emrediyor. 

Buyuruyor ki: “O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset canibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılınç hükmünde i’caz-ı Kur’ân’ın nurlarıyla mukabele edilebilir.” 

 

Bediüzzaman Hazretleri sırf bu emr-i Peygamberî’ye (asm) uyarak, daha Cumhuriyetin ilk yıllarında kendisine verilmek istenen mebusluğu, Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye gibi Diyanetteki azalığı, Vilâyat-ı Şarkiye Vaiz-i Umûmiliği gibi teklifleri kabul etmiyor1 ve sonrasında siyasetten arî bir iman ve Kur’ân hizmeti tesis ediyor. 

Üçüncü Said döneminde de Üstad Hazretleri yüksek İslâm siyasetini demokratlığı (Hürriyet-i şer’iye) ikame etmek ve güçlendirmek manasında anlıyor, demokratlığı (hürriyet-i şer’iyeyi) program edinen ve bu konuda samimî gördüğü bir partiyi destekliyor. Yazı ve mektuplarında bu manayı savunuyor, din adına başka siyasî oluşumların çare olmadığını, buna izin de olmadığını, dini hizmetlerin inkişafı için âlem-i İslâm’ın meşveret ve şûrâya önem vererek dini delillere dayandırarak bunu açıkça ilân ediyor. 

Hatta kendi döneminde din adına siyasî oluşum çabalarına asla destek vermiyor, bu çabaları gösterenlerle kardeş olduğunu ikrar etmekle beraber, siyaset noktasında farklı düşündüklerini onları ötelemeden, kucaklayıcı bir üslûpla açıkça söylüyor.2  

KIYAMETE KADAR GEÇERLİ MESLEK

Bediüzzaman Hazretleri’nin siyasî mesleği budur ve Üçüncü Said dönemi bu meslek üzerine müessestir. Bu meslek konjonktürel değildir, zamanla mukayyet değildir, o zaman öyleydi bu zaman şöyledir gibi söylemlerle satılabilecek bir hafifmeşreplik değildir; bu meslek asrın imamının şer’î delillere müsteniden çizdiği bir siyasî stratejidir. Kıyamete kadar da geçerlidir.

Bu meslek iyi anlaşılmazsa din-i mübin-i İslâm’a kötülük edilmiş olur, ümmet bulunduğu vahim badireden kurtulamaz, Müslümanlar sıkıntıya girerler, âlem-i İslâm zayıf düşer ve mütegallibe devletlerin oyuncağı olur.  

Bir Nur Talebesi bu meslekten rücu ederse, Üstadına ve Risale-i Nur’a sadâkat göstermemiş olur. Dolayısıyla bu meslek senin parti benim parti meselesi değildir. Esasen parti meselesi değildir. Senin adam benim adam meselesi hiç değildir.  

ZÜBEYİR AĞABEY’İN ALDIĞI SADÂKAT DERSİ   

Oysa diğer taraftan din adına siyasî oluşum kurma tehlikesi Cumhuriyet döneminde daha bir nüksetmiştir. Çünkü milletin iman, ibadet, ahlâk gibi en zirvedeki dinî hukuku hep çiğnenmiştir. Allah demek yasaklanmıştır. Camiler kapatılmış, ezanlar susturulmuştur. Millet balo ve dans gibi garbın sefih kültürüne zorlanmıştır. 

Dert büyüktür. Bu büyük derde karşı Müslüman ehl-i hamiyetin, Müslüman’ın ve dinin hukukunu savunma lüzumunu hissetmesi bu meselenin boş karnı olmuştur.

İşte bu noktada Bediüzzaman Hazretleri metot olarak din adına siyasî yapılar oluşturmayı değil; samimî hürriyet-i şer’iyyeyi esas tutan demokratik siyasî yapılara destek vermeyi ve din hizmetini siyasete karıştırmadan safî olarak yapmayı önemle tavsiye etmiştir.

Millî Nizam hareketinin başına o zaman Odalar Birliği İdare Heyeti üyesi bulunan Profesör N. Erbakan getirilmek istenince, Erbakan: “Ben şeyhime sormadan böyle bir şeye karar veremem!” diyor.

Ve bir Nur Talebesi olan eski senatör Hacı Tevfik Paksu’ya: “Bizim adabımızda şeyhin yanında konuşulmaz. Beraber gidelim. Siz parti meselesini açın. Eğer Şeyh Hazretleri susarsa, bu tasdik ve tasvip manasındadır. Partiyi kurarız.” diyor. 

Birlikte Mehmet Zahit Kotku Efendiye gidiyorlar. Tevfik Paksu konuyu açıyor. Şeyh sükût ediyor. Ve parti kurma talimatı böylece alınmış oluyor. 

Tevfik Paksu bu meseleyi Zübeyir Abiye anlattığında, Zübeyir Ağabey: “Allah senden razı olsun Tevfik kardeşim. Sen bana Üstadıma sadâkat dersi öğrettin! Bir Profesör şeyhine sormadan bir iş yapamıyorsa; müceddit ve cihanşumul bir hüviyeti bulunan Üstadıma sadâkatte daha ne kadar mesafe kat etmem gerektiğini çok güzel öğrettin.” diyor.3

Bu ve buna benzer din adına siyasî eğilim tehlikesi ciddî olarak tekrar nüksedince, Zübeyir Ağabey bu eğilime karşı Üstadın çizgisini net olarak ortaya koymak için Risale-i Nur’dan mektup ve bölümlerle Beyanat ve Tenvirler kitabını hazırlıyor. 

Beyanat ve Tenvirler Nurcuların istikamet rehberi hüviyetinde çıkıyor.  

Dipnotlar: 

1- Tarihçe-i Hayat, s. 131, 132.

2- Emirdağ Lâhikası.

3- İşte Hayatım, s. 137.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: