Bilmediklerimizden Bazılarıni Öğrenmek İçin Okuyalım

Bizi ölü atomlardan yaradan Allahın Adıyla!..

Allahın Rahmeti Bereketi üzerinize olsun

Saygı değer din Kardeşlerim! Kâinatın hulasası, şuurlu meyvesi ve en büyük mucizesi olan bu insan Hakkı görebilmesi için her meseleye ön yargısız yaklaşması lazım ki, mantıklı hareket etmiş olsun. Ben sizin kültürünüzden asla şüphe etmiyorum. Bu yazdıklarımı belki benden daha iyi bilirsiniz; böyle de olsa siz zarar etmezsiniz. Fakat! Bir ihtimal, size çok lazım olan bazı şeyleri yazılarımda bulacaksınız ve memnun olup bana dua edeceksiniz… Değerli Kardeşim bu insanın gafletten kurtulup hakikati görmesi için, en yakınından başlayarak araştırıcı olmalı. Mesela ilk önce kendi vücudumuza bakacağız, bu bakmanın da hakiki manasını taşıyan, kendi yaradılışımıza bakıp, ben kimim, neyim, nereden geldim, buraya beni kim gönderdi, ne için gönderdi ve en son nereye gideceğimizi daha iyi öğrenmemiz için azda olsa kendi vücudumuzu incelememiz lazım ki gözümüz açılsın ve aklımız daha iyi çalışsın, acaba bizi bir hücreden başlayıp 80-100 trilyon muhtelif şekilde   hücrelerden  vücudumuzu inşa edip böyle mükemmel varlık yapan kimdir? Vücudumuzda kalın, ince, eğri, büğrü vaziyetler verirken bile, hikmet ve maslahatı, yani en faydalı şekli takip ederek bu hale getiren kimdir? Başka değil mucize olan bu insani biz ciddi seyrederken muhakkak diyeceğiz ki: Aman Allah’ım! Ne kudret varmış Sende!.. Ruhumuz kâinatı seyretmesi için, başının tam tepeye yakın bir yerinde etten göz yapmışsın, Çok kıymetli o gözlerimiz zedelenmemeleri için de onları çukurlarda yerleştirmişsin. Zavallı keçi her şeyi ya beyaz veya siyah görürken, biz bütün renkleri birden görüyoruz, hem de tek bir şeyi görmek için vücudumuz bir milyon işlem yapıyor. Alnımızdan gelen terler göze girmemek için tam üstünde kaşlar koymuşsun, Toz, sinek veya başka herhangi bir şey girmemek için, gözlere otomatik çalışan kapaklar koymuşsun. Hatta ve hatta insanı süslemek için ve karşıdan gelen sinekleri korkutmak için kapakların uçlarına kerpikler koymuşsun, filvaki gözü rahatsız edecek herhangi madde göze girse bile, girer girmez, biz herhangi düğmeye basmadan, göze giren toz çeşitlerinden %95 şini eritebilecek kalitede gözden bir su çıkartıp onları ancak Sen eritiyorsun. Ve göz reflekslerimizi öyle ayarlanmış sin ki, ihtiyaç olmadığı için uzaktaki şeyleri görmediğimiz gibi, karşımızda duran arkadaşımızın içinde ki olumsuz şeyleri dahi çok şükür görmüyoruz. Yoksa fena rahatsız olurduk. Bize gözü verip ortalığı aydınlatmak için güneşi yaratmasa idin gözün ne faydası olacaktı. Bu saydıklarımı % de kaçımız düşünebiliyoruz ki Allah’ımıza şükredelim.

Kur’ni tefsir edenler demişler ki, kulak gözden daha kıymetlidir, çünkü Allah Kur’anı Kerimde onları sayarken, kulağı önce anıyor ve kulak vasıtası ile beyne giden sesin kıymeti o kadar büyük ki, dinimizce Kur’anı kerimi dinlemek farz, okumak ise sünnettir. Gençler kulağın kıymetini bilemezler, yaşlılar o çok değerli işitme nimetin kıymetini iyi bilirler, çünkü gençler yaşlılar gibi bir kelimeyi işitmek için karşıdakine bir kaç defa hı, hı, efendim ne dedin? Demezler. Yaşlılar öyle derken, hem karşıdakini rahatsız eder, hem de kendisi rahatsız olur. Böylece kulağın kıymeti daha iyi anlaşılmış olur. Kulaklarımız olmasa biz ne Kur’ani kerim, ne İlahi, ne Ezan, ne Bülbül sesini, nede çok sevdiğimiz anne baba veya evlatlarımızın o tatlı seslerini işitip onlardan lezzet alabilirdik. Kulaklarımızın da frekanslarını ayarlamış. Bir kilometre uzakta ki maksimum sesler bizi rahatsız etmedıği gibi, karşımızda ki arkadaşımızın karnındaki minimum sesleri dahi şükür işitmiyoruz. Tabii ki eğer işitse idik rahatsız olurduk ve kulağımızın arka tarafında yerleştirilen bir çeşit sıvıdan bizim hiç haberimiz yok, meğer ki o olmasa imiş sağa veya sola yiğilıp kalacakmışız.

Göz ve kulaklarımız çok kıymetli azalarımız oldukları için, Allah onları ikişer vermiş, Allah göstermesin, herhangi bir sebeple birini kaybetsek diğeri ile idare edersiz.

Evet, bitmedi daha var. Çeşit çeşit kokuları fark edip onlardan lezzet almak için, Allah’ımız bizim burnumuza koku alma duygusu vermiş ki, gül karanfil kavun ve daha bir çok güzel kokuların tadını aldığımız gibi, kütü kokulardan uzak durmamız için de yine  bize burun haber veriyor. Ayni burunla çok muhtaç olduğumuz o havayı burnumuza kadar getiren Allah, yemek esnasında ağızdan değil, onu kullandırıp bize onunla nefes aldıran  yine O Büyük kuvvettir.

Ağzımıza Allah’ımız diş yapmış, dişsiz olsa idik çiğnemeden nasıl yerdik. Onları temizlemekte tenbellık edeceğimizi O bildiği için, dişlerimizi tek parçadan yapmamış ki, herhangisi çürü se bile, tek onu atıp ötekiler le yiyebiliriz. Allah’ımız hiçbir şey abes yapmaz ama, diyelim ki, arka  dişlerimizi öne koysa idi halımız ne olurdu, hiç böyle bir şey aklınıza geldi mi? Ağzımıza küçük bir dil parçası koymuş ve ona o kadar ince vazifeler vermiş ki, hem tükürük bezlerinden istifade eden dilimiz lokmayı ağzımızda çevirir, hem de telaffuz esnasında türlü türlü kelimeleri harflerden bir araya getirip karşımızda kine rahat rahat meramımızı ifade edebiliyoruz.  Ve ayni dil midemize kapıcılık yapıp yiyecekleri kontrol ettikten sonra, iyileri içeri alırken, zararlı olanları dışarı  atmamız için beynimizden aldığı emirle o bize emrediyor. Ve onun içerisinde nasıl kantarcıklar Allah koymuş ki, aldığı lezzet sayısı hiç sınırlanamıyor. Bu acı, bu tatlı, bu ekşi, bu bayat falan hepsine mührünü vuruyor. Yanağımız onun komşusu ama zavallı o işlerden anlamaz. Çünkü orada o işe ihtiyaç yok.

Hele hardal danesi kadar kuvve-i hafızamızın-aklımızın düşünüp yaptığını düşünebilsek aklımız çıkar. Ey insan! niye düşünmüyorsun ki, seni hayvanlıktan kurtarıp insan eden , akı karadan fark etmek için ve içine 1000 cilt kitap biner sahife sığan o aklın Allah tarafından sana verilmiş, o aklının ana değeri ise, Allaha karşı muhatap olmandır ve onun hangi şeyden razı olduğunu öğrenmen için, Peygamberimiz a.s.m. vasıtası ile sana gönderilen Kur’anı Kerimi anlamandır. Allah tarafından senin kafanda yukarıda dediğim gibi çok küçük yere yerleştirilen o akıl, vücudunda 48 çeşit fonksiyon yapabilecek kabiliyettedir. Damar ağları ile vücudunu ören O Allah bütün duygu ve hislerini ona bağlamış. Lezzet almayı, görmeyi işitmeyi o yapıyor, hatta dalgınlıkla elini veya ayağını sıcak sobaya değdirsen hemen çek emri ondan geliyor… Evet! Bizi helak etme yollarına götürmeye çalışan şeytan ve nefis gibi düşmanların şerrinden kurtulup, buradan ak yüz le göçüp kurtulmamız için bize verilen o akıl, vaad edilen ebedi mutluluğu kazanmak ve mes’ud olmamız içindir. Eğer o akıl ni’metini Allahın rızasını kazanmak için ciddi çalıştırırsak, doğru yolu bulmamızın ihtimali çoğalır! Aman ne olur o pişmanlık günü gelmeden uyanalım, yoksa sonraki pişmanlığın hiç faydası olmaz!  …

Husumete değil, Muhabbete kendini feda etmeye adayan:

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org