Bir numaralı meselemizin farkında mıyız?..

Günlük olaylar kafamızı kalbimizi istila ve işgal ediyor adeta. Hangi meselenin bir numaralı meselemiz olduğunu seçemez hale bile geliyoruz. Bu durumda hemen Hud Suresi’ndeki ayetin ikazını düşünmeye başlıyoruz:

-Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!.. (112)

Demek bizim kafamızı, kalbimizi meşgul etmesi gereken bir numaralı meselemiz, istikametimizi koruma meselemizdir! Yoksa günlük olayların istila ve işgaline maruz kalıp da hayatımızın bir numaralı meselesi olan istikametimizi koruma konusunda büyük gaflete düşmek değildir.

yol üzerinde soru işaretiBu konuda kimse kendini istikametini koruma görevinden hariç tutamaz. Benim istikametim düzgündür, ben garantideyim, istikametimi koruma hassasiyeti duymama gerek yoktur, diye bir rehavete kapılamaz. Bunun aksi de böyledir.

‘Benim istikametim hep bozuk gitmiştir, düzeltmem de mümkün değildir’ diye peşin bir ümitsizlik çukuruna kendini atamaz. Bugün istikameti iç açıcı olmayabilir; ama yarın iradesini güçlendirir, istikametini düzeltebilir, ebedi hayatını kazanabileceği mutlu bir istikamet çizgisine yönelebilir.

Bu sebeple, kafaların karışıp dikkatlerin dağıldığı devrelerde istikametini koruma konusu, hemen hepimizin bir numaralı meselemiz olduğunun farkında olmamız gerekmektedir!

Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri’nden aldığımız şu çarpıcı uyarı da bizi mutlaka düşündürmelidir. Buyurmuş ki:

-Hud Suresi’ndeki “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!..” ayeti beni ihtiyarlattı!

Evet, emrolunduğumuz gibi istikamet üzere olma hassasiyetimiz de bizi ihtiyarlatacak derecede bir numaralı meselemiz olmalı, saçlarımızı beyazlatacak derecede sorumluluk duygusu içinde istikametimizi koruma şuurunda ve hassasiyetinde olmalıyız.

İsterseniz maneviyat büyükleri istikametimizi koruma görevimize nasıl dikkatimizi çekiyorlar görelim. Şah-ı Nakşibend Hazretleri’ne kerametler gösterecek derecede düzgün istikametli bir zattan söz ederken derler ki:

-“Bu zatın istikameti öylesine düzgün ki, bazen sabah namazlarını Kâbe’de kıldığı bile görülmektedir!”

Şah-ı Nakşibend Hazretleri, ‘O keramet mühim değil!’ deyip geçer. ‘Dicle Nehri’nin üzerinden yürüyerek gider, suya batmaz.’ derler. ‘O da mühim değil!’ der. ‘Bahçesinde çalışırken zemin çamur olursa seccadesini havaya atıp namazlarını üzerinde kılar.’ derler. ‘O da mühim değildir!’ deyince:

-Efendi Hazretleri derler, o keramet mühim değil, bu mühim değil de, sizin için ne mühimdir?

Maneviyat büyüğünün cevabına bakın:

-‘Benim için mühim olan, onu o makama yükselten istikamet çizgisini son nefesine kadar koruyarak devam ettirmesidir, anladınız mı şimdi mühim olanın ne olduğunu?’ der. Mesele istikamet çizgisini son nefesine kadar koruma titizliğine sahip olması, zamanla bozulma ve gevşemeye düşmemesi, kazandığı bu düzgün istikametini gaflete dalarak kaybetmemesidir!

Demek oluyor ki, hiç kimse şu anki düzgün istikametine bakıp rehavete kapılmasın. Yine hiç kimse de şu andaki kötü istikametine bakıp da benden istikameti düzgün bir adam olmaz, diyerek ümitsizliğe düşmesin. Hemen herkes istikametine sahip olma ve düzeltme konusunda saçlarını beyazlatacak derecede ciddi bir dikkat ve şuurun içinde olsun. Allah Resulü’nü (sas) ihtiyarlatan istikametini koruma titizliği, hemen hepimizin de saçlarımızı beyazlatacak derecede önemli meselemiz olsun!.

-Ne dersiniz, böyle bir hassasiyetimiz söz konusu mu? İstikametini düzeltenler korumak için, düzeltemeyenler de düzeltmek için saçlarımızı beyazlatacak derecede bir hassasiyet içinde olmamız gerektiğinin farkında mıyız?

-Yoksa ‘Ayağını sıcak tut başını serin, hayatını gafletle yaşa düşünme derin’ tekerlemesi bizim gafletimizi de mi anlatmış oluyor bu durumda? İstikametimizi koruma diye bir meselemizin varlığının farkında bile değil miyiz yoksa!

Ahmed Şahin / a.sahin@zaman.com.tr