Bir Yıldız Daha Kaydı… Vahdet Ağabey Beka Alemine Göçtü

Ölüm, güzel bir insanı daha aramızdan aldı:  Vahdet Yılmaz
Amansız malum hastalığa yakalandı…
Umarız şehid olarak gitti.  Ebedi aleme ve ebedî saadete  uçtu.  Çünkü o bir şevk adamı, bir şefkat kahramanı,   bir tevazu, bir ihlas abidesi idi.  O hep  davasını düşünen adamdı. Dünyada geride hiçbir şey bırakmadan gitti.
Her yere Hızır gibi yetişmek, herkesin yaman gününde yanında olmak, herkesin derdi ile ilgilenmek onun şanındandı. Onun tanıdıkları ile etrafında olanlarla mutlaka  tatlı bir hatırası vardır.

Onu Erzurum’da üniversite öğrencilik yıllarında tanıdım. Erzurum Kültür ve Eğitim Vakfı yurt-pansiyonları ile ilgilenirdi. Üniversite yurtlarında da  sohbetlerin/toplantıların yapıldığı yerler vardı.  Oralarla da ilgilenirdi.Bir de Üniversite yurtlarının yanında yer alan  Üniversite camiinin lojmanı vardı. Orada da öğrenciler kalır, sohbetler olurdu.  Oradaki sohbetlere de  katıldığımı hatırlıyorum.    Prof. Ahmet Akgündüz’ün üniversite camiinde imam olduğu yıllarda. Ahmet hocanın  ateşin  sohbetlerindeki cazibe ile bütün şehir akın ederdi.
Nerede hayırlı güzel bir potansiyel ve gayret var. O orada ona destek olurdu. Kuru bir hizmet adamı olmanın ötesinde bir kültür ve dava adamıydı. Bir Osmanlı gibi yaşardı. Sahabe hayatının sadeliği  vardı üzerinde.  Çünkü Avrupai yaşam tarzının her tarafı istila ettiği şu ortamda doğal olanın,fıtri olanın ne olduğunu yani Sünnet-i Peygamberiyi ihya etmeyi gaye edinmişti.
12 eylül 2020  günü vefat etti. Gariptir ki 12 Eylül İhtilal cuntasının eli Erzurum’a kadar uzanmıştı. Onu da  rahatsız etmişti.  Erzurum’dan İstanbul’a taşınmıştı o yüzden..
12 Eylül idaresi onu da  bizar etmişti. Askeri idare Erzurum’dan ayrılmasına sebep oldu.    O yıllarda öğrenci yurtlarının etrafının sarıldığını, topluca ifadeler alındığını hatırlıyorum. O yıllarda.  12 Eylül idaresinin görevlendirdiği yüksek rütbeli subaylar, Üniversitenin büyük anfilerinde, polis evinde, ordu evinde dini gruplar aleyhinde  irticai eylemler diye konferans veriyorlardı.
Şöyle bir hatıramı nakledeyim: Biz de bir iki arkadaşla tüm konferanslara katılıyor, bu anlatılanların  doğru olmadığını konferans sonrası  lisan-ı münasiple hatırlatıyorduk. Hangi cesaretle yapıyorduk bunu bilemiyorum. Çünkü mülki idare heyeti bunların önünde el pençe süklüm püklümdü. Hatta bir defasında konferansı veren komutanı   iyi  sıkıştırmıştık.  “Anlattıklarımızın yanlış olduğunu biz de biliyoruz Ancak görev icabı ”  dediğini iyi hatırlıyorum. Tabi bunu özelden söylemişti. Benim elimde Tarihçi Cemal Kutay’ın Çağımızda Bir Asr-ı Saadet Müslümanı: Bediüzzaman Said Nursi” kitabı vardı. Cemal Kutay   Milli Güvenlik Konseyi toplantılarına katılan askeri makamlarca takdir edilen  Kemalist bir tarihçi idi. Ama Bediüzzaman’ın kurtuluş harbindeki ve milli mücadeledeki faaliyetlerini biliyor ve kitaplarında anlatıyordu.
Vahdet Yılmaz Bir Kutup Yıldızı gibiydi
Onu yetiştirdiği ve rahle-i tedrisinden geçtiği çocuk ve gençlerin sayısı az değildir. O yetiştirdikleri ile kopmayan bir gönül bağı kurardı.
Onun eli Türkiye’nin dışına uzanırdı.Yurt dışından misafirleri az değildi.  Ecdada,  ecdat yadigarına, Osmanlı kültürüne hayrandı. Ecdadın unutulan meziyetlerinin diriltilmesi için gayret gösterirdi. Kitabeleri okuma merakı vardı. Onun yaşadığı mekan  kültürümüzü yansıtan küçük bir müze gibiydi.  
Vahdet abi, tevazuun doruk noktasındaydı. Öğrenciler kaldığı yeri temizlememiş, ihmal etmişse o eline temizlik aletini alır, temizlerdi. Velevki orası wc bile olsa. Bir öğrencinin maddi mağduriyeti varsa, ona hissettirmeden giderirdi.
Ders yapma kapasitesinde birilerini buldu mu, kendisinden 40 yaş küçük olsalar bile onları ders yapma makamına oturtur, kendisi ise, ders yapılan salonun en aşağısında kapının dibinde otururdu.
Geçmişte İstanbul’a ne zaman gelsem ziyaret ederim, ondan istifade ve feyiz almaya çalışırdım. Onun lisanından ziyade hali konuşurdu. Yaşayan bir Sünnet-i Seniye modeliydi. Sahabe  hayatının günümüzde bir yansımasıydı. Onun hal ve hareketi her seferinde bir ders verirdi.
O şahsını hiçbir zaman öne çıkarmadı. Kendisi için değil başkası için yaşardı. Kimsenin aleyhinde konuştuğuna, kimsenin gıybetini yaptığına görmezsiniz. Hangi grupta hangi meşrepte olursa olsun her grupla  muhabbete çok önem verirdi. Diğer grupların büyükleri ile çok iyi ilişkiler içindeydi.
Şüphesiz böyle örnek şahsiyetlerin tanıtılması önemli. Bizde adettir, değerleri daha çok ölümünden sonra farkederiz.  Kanaatımca Vahdet Yılmaz’ın hayatı kitaplara hatta filmlere konu olmalı. Çünkü, o,  şu fırtınalı çağımızda nasıl istikametli bir hayat yaşanır?  kimseyi kırmadan,  ortalığı döküp dağıtmadan, insanları incitmeden nasıl müsbet hareket edilir?  örneğini yaşayışı ile  ortaya koydu.
İçtimai ve siyasi fırtınalar içinde yanılmadı. Basiret insanıydı. Gerçek üstü gerçeğin nerede ve kimde olduğunu gayet iyi bilirdi.
Hulasa, Vahdet ağabey,  hayatını kaybetmedi,  Fena âleminden beka âlemine geçti. Askerliğini, talimini, cihadını hakkıyla  tamamladı, teskere aldı, gurbet diyarından asıl vatanına, ahirete, göçtü.
Yaklaşık 10 yıldır İstanbul’dayım. İstanbul’a  yerleştiğimde daha çok ziyaret ederim düşüncem maalesef   tahakkuk etmedi. O yüzden vefat ettiğini duyunca  mahcubiyet hissettim.
Rabbim onu Firdevs cennetlerinde ağırlasın.  Kardeşleri Talat beye, Servet beye, Saffan beye, Arif beye, bütün onu seven dost ve kardeşlerimize sabr-ı cemil ihsan eylesin.  Tokat’ta kaldığımız yıllarda,  Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesinde öğretim görevlisi kardeşi Saffan beyle uzun yıllar aynı apartmanda komşuluk yaptık. Ona da hassaten taziyetlerimi bildiririm. 
Osman Çakmak

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: