Birinci Hastalık “Ümitsizlik-Yeis;” Çaresi “Ümitvar Olmak” (Hutbe-i Şamiye)

Müslüman toplumların karşı karşıya kaldıkları birinci hastalık “ümitsizliktir.” Başka toplumların gerçekleştirmiş oldukları maddî terakkiye ve kendilerinin geri kalmışlığına bakarak, inananlar, geleceğin güç, zenginlik ve dünyaya hâkim olma enerjisine sahip ve aynı zamanda Allah’ın varlığını hiçe sayan materyalist yaklaşımlarda bulunanların olacağı düşüncesiyle “Allah’ın kendilerini terk ettiği” ümitsizliğine kapılmaktadırlar. Bu ruh hastalığına çare mahiyetinde Said Nursî reçete olarak “ümitvar olma”yı önermektedir. Ümitvar olmak için yeteri kadar sebep vardır. Sadece Allah’ın “İstikbal İslam’ın olacak.” ve “Hâkim, Hakaik-i Kur’aniye ve imaniye olacak.” vaadi değil, aynı zamanda ümitvar olmak için bazı somut esasların İslam tarihinden bulunabileceği gibi, mevcut durumların analizi de ümitvar olmaya yeter sebeptir. Eğer Müslümanlar tarihlerine şöyle bir dönüp bakarlarsa göreceklerdir ki, Müslümanlar İslam’ın esaslarına uydukları dönemlerde en yüksek derecelerde medeniyet açısından hep yükselişte olmuşlardır. Tam aksine İslam’dan uzaklaştıkları oranda da her zaman yabancılaşmış, felaketler ve yıkımlarla karşı karşıya kalmışlardır.

Ümitvar olmak için diğer bir prensip de, insan psikolojisinde mevcuttur. Hem bireyler hem de toplumlar dinsiz bir şekilde başarılı ve mutlu olamazlar. Kriz zamanlarında en dinsiz sayılan birisi dahi çareyi dine yönelmekte bulacaktır. Benzer şeklilde, toplumlar da dini referans almadan maddeten teraki edebilirler, fakat böyle yapmakla sürekli bir rekabet ortamında yaşamakta, hırs ve açgözlülükle mücadelede kendilerini bunaltarak netice itibarıyla başarı ve kazanımlarını da tahrip etmektedir. Böylelikle dinin yirminci yüzyılda gerileme hâlinde olduğu görülmekle birlikte, nihaî olarak insanın Allah’a olan ihtiyacının, materyalist düşünce ve yaklaşımların ötesinde, bir gerçek olduğu da kabul edilmelidir.

Ümitvar olmak için diğer bir işaret de eğitim kalitesinin artışında bulunabilir. Öyle ki, eğitimle, insanlar liderlerini körükörüne takip etmenin ötesine geçerek, varlıklarının sebep ve hikmetini düşünmeye başlamakta ve dinî inanışın yaradılışla ilgili gerçeklerini daha iyi anlamakta ve değerlendirebilmektedirler.

Said Nursî, İslam toplumlarını maddî terakkiye ulaştırmak için gerekli “ümit” için de temeller olduğunu görmektedir. İnançta hiçbir insanî idolojinin ikame edemeyeceği bir kuvvet mevcuttur. Değerler, “Allah’a iman”da kökleşmiştir. İnsanın değerinin takdir edilmesi, Allah’ın: “Hayırda yarışınız.” emrini takip etmekte gösterilen samimiyetle sağlanan kuvvet, şefkat ve merhametle dengelenen cesaret, kısa vadeli kazançları gözardı eden faziletli bir görüş, baskıcı olmayan ve baskıcı olanlara da müsamaha göstermeyen bir adalet duygusu, daha insanî, daha adil, daha medeni ve daha da zengin bir gelecek için ümitvar olmayı gerektiren kuvvetli unsurlar olarak sayılabilir. Eğer ümitsizlik meyveleri “kayıtsız kalma, keder, tembellik ve hor görme” olarak sayılırsa, ümit, insanları Allah’ın insanları yaradılış gayesine uygun bir biçimde davranmaları hususunda mükemmelliğe götürür. Günah ile hayır ve iyiliğin savaşı, eşit şartlarda geçen bir mücadele değildir. Allah’ın yaratması itibarıyla fenalık, çirkinlik ve abesle iştigal, doğrulukla elde edilen kuvvet, güzellik ve iyilik yanında ikincil dererecede olup ehemmiyetli değildir. Allah’ın yaratmasından gaye, iyilik, güzellik ve mükemmelliktir. İnananların, Allah’ın insanlığı bu amaçlara yönlendirdiği hususunda ümitvar olmaya hakları vardır. Bu birinci hastalık üzerine bu kadar ısrarla eğilmemin sebebi, Said Nursî’nin hutbesinde diğer hastalıklara ayırdığı yerin toplamından ziyade ümitsizlik ve ümitvar olma üzerinde durmasındandır. Onun için oldukça net olan bir husus, günümüz Müslüman’ını en çok tesir altında bırakan hastalık “ümitsizlik”tir ve buna çare olarak önerilebilecek en önemli ilaç da “ümitvar olmak”tır.

Said Nursî, İslam’dan bahsediyor ve hutbesinde hitap ettiği kesim de Müslümanlardır. Buna rağmen, bir Hristiyan olarak ben onun yapmış olduğu tahlil ve tespitleriyle, durumu teşhisiyle zamanımızın manevî hastalıklarına önerdiği reçeteleriyle görüş birliği içindeyim… Hristiyanlar da ümitsizlik haricinde başka bir manevî hastalığın bizlerin düşüncelerini daha derinden Allah’ın merhametine kapatmayacağı hususunda mutabıktırlar. Ümitsizlik başlı başına inançsızlığın bir başka şeklidir; zira Allah’ın kudretinin, rahmetinin ve ihsanının, hem aczimizin hem de fert ve toplum olarak Allah’ın istediği kullar hâline gelmemizin üstesinden gelip gelmeyeceğini sorgulamaktadır. Hristiyanlar Allah’ın bütün lütufları içinde en büyüklerinin, “iman, ümit ve sevgi” olduğuna inanırlar.

Ümit öyle bir mükafattır ki, bizi oldukça büyük karanlık ve başarısızlıklarda, Allah’ın mevcudiyetine teslim olmamızı sağlar; günaha girdiğimizde bizleri Allah’ın merhametine ve affına sığınmaya sevk eder ve büyük işler başarmak için -ki bunlar bizlerin kabiliyetinin çok ötesinde olsa da ve önümüze çıkan engeller aşılamayacak gibi görünse de- maddî manevî enerjimizi harekete geçirmemizi ilham eder. Buradan hareketle, Said Nursî’yi takip ederek Müslüman ve Hristiyanların günümüz dünyasına sunabilecekleri imanın büyük bir meyvesi “ümitvar olmak”tır, sonucuna varmaktayım. Bu ümit, Allah’ın varlığında kök bulmuştur ve günümüz dünyasının gerçeklerine olan yansımalarıyla da hem tasdik hem de teyit edilmiştir.

Prof. Dr. Thomas Michel

Kaynak:iikv.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: