Bu Millete Silah Çeken Haindir

3 Ocak 2014 de “Yangının külü üstümüze yapışmadan”( http://www.nurnet.org/yanginin-kulu-ustumuze-yapismadan/) isimli bir makalede, Gülen hareketiyle hükümet arasında başlayan mücadeleden Türkiye’nin zarar göreceğini yazmıştım. Kimsenin bizi dinleyeceğini düşünmemiştim ama, o yazıyla tarihe bir kayıt düşmüştüm.

Gülen hareketi 70 li yıllarda Nurculuk hareketinden kopmuş, Risale-i Nur’u esas alan kitap eksenli hareketten ayrılmış, şahıs eksenli(F.Gülen) bir harekete geçmişti. Fethullah Gülen defalarca nurcu olmadığını basına beyanat vererek bunu deklare etmişti. Mesela 1971 İzmir askeri mahkemesinde nurcu olmadığını ifade eden beyanı, 6 Haziran 1998 tarihli Aksiyon dergisinde de ifade etmişti. Yeni Asya gazetesi de aynı haberi 11 Haziran 1998 tarihli sayısında yazmıştı.

Dini bir hareket olarak başlayan, eğitim faaliyetlerine önem vererek Özal’dan, Demirel’e, Ecevit’den Tayyip Erdoğan’a kadar siyasetçilerin de ilgi ve takdirini kazanan bu hareket hiç kimsenin tahmin edemeyeceği bir başarısız darbeye kadar evrildi ve sonunda intihar ettiler. Artık bu millete kimse onların iyi niyetli olduklarına inandıramaz.

40 yıldan beri devlet içinde askeriye, mülkiye ve adliyeyi ele geçirme işleminin artık tamamlandığına karar verdikten sonra hükümetle olan ortaklığı bitirmeye karar verdiler.

Gülen hareketi olarak bilinen hizmet hareketi önceleri AKP ile işbirliği yaptı, kadrolarını daha da sağlamlaştırdılar, önce Ergenekon ve Balyoz davaları gibi davalarla, sahte belge ve CD lerle Türk silahlı kuvvetlerini felç ettiler, yerlerine kendi adamalarını doldurdular. Ama sonra ne olduysa iktidarla araları açıldı, yürütülen bu davalarda birçok sahtecilik ve haksızlıklar yaptıkları belli oldu iktidar da bunlara isyan etti ve yollar ayrıldı, düşman kardeş oldular.

2010 lu yıllara gelince artık dini bir cemaat görünme süreci tamamlanmış kafalarında kurdukları rejim ne ise onu gerçekleştirmek için harekete geçmeye karar verdiler, Pensilvanya’dan yürütülen bir savaşa girişti.

Ülke içinde iktidara muhalif bütün kanatlarla en geniş seçim ttifakı yapmalarına rağmen başarılı olamadılar. Tek yol kaldı, o da darbeyle milli iradeyi alaşağı etmek.   Ama bu rejim asla demokratik bir rejim değildi,

Silahlı kuvvetlerden başlayan darbe hangi gün, hangi saatte yapılacaktı, karar niye değişti bunlar üzerinde uzun zaman konuşulabilir ama tek gerçek 15 Temmuz 2016 Cuma günü erken saatlerde “Yurtta sulh hareketi” adını verdikleri bir eylem zinciriyle darbeye teşebbüs ettiler. Hükümete göre bu bir terör eylemiydi ve ve adı da FETÖ idi.

Bu terör örgütü milletin evlatlarını yine bu milletin evlatlarıyla karşı karşıya getirdi, darbeye katılanlara dünyevi makamlar vaat etti, kimisi cumhurbaşkanı olacaktı kimisi başbakan kimileri de diğer bütün dünyevi makamlara getirilecekti. İstanbul’da köprüden geçişler tanklarla durduruldu. Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları etkisiz hale getirildiler. TRT işgal edildi, zorla darbe bildirisi okutuldu, diğer gazete merkezleri ve Türksat merkezi de işgale başlandı.

Darbeciler, özel eğitimli ekiplerinden oluşan en acımasız çeteyi, Cumhurbaşkanına suikast için görevlendirdi. Birileri uçaklarla, helikopterlerle polislere saldırıldı, birileri TBMM’ni bombaladı, birileri de sivil halkın üzerine ateş açtı.

Cumhurbaşkanına yapılan suikast başarısız oldu, Cumhurbaşkanı cep telefonuyla bağlandığı özel bir tv kanalından halka seslendi, “milleti sokağa çıkmaya, demokrasiyi savunmaya ve milli iradeye sahip çıkmaya davet etti”. İşler o andan sonra tamamen değişti, halk ölümüne sokaklara çıktı, tankların önüne yattı, üstüne çıktı, köprüye koştu,  TRT binasına gitti, Cumhurbaşkanlık sarayının önüne gitti. Milletvekilleri de parti gözetmeksizin bombalanmaya rağmen meclisi terk etmedi. Sonuç olarak yangın o günden bugüne o kadar çok büyüdü ki artık değil külleri ateşi yüreklerimizi dağladı, en son darbe teşebbüsüyle 246 şehit verdik, darbe başarısız oldu ve milli irade kurtarıldı. Şimdi de halk 10 gündür gündüz işinde gece sokaklarda demokrasi mitingleri yapıyor.

Bu olaylara baktığımızda sanki bakara suresinin 251. ayeti bugün tekrar nazil oluyordu:

*Eğer Allah’ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü alt üst olurdu. Lakin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir(Bakara,251)

Darbeye teşebbüs edenleri şimdi büyük bir zillet bekliyor. Bundan öncede bu ülkede darbeler oldu, iktidarlar devrildi, seçilmiş başbakanlar ve bakanlar asıldı, seçilmişler görevlerinden alındı, askeri vesayet ülkeye hakim oldu. Ama hiçbiri bu kadar zalim olmadı.

Hükümet FETÖ ile irtibatlı ne kadar Üniversite, sağlık kuruluşu, sendika ve dernek, devlet memuru, yargı mensubu, büyük elçi, idareci, asker, polis personel varsa onların devletle olan irtibatlarını kesmek ve onları ayırmak istiyor. Geçmişte bunların hiçbirini yapmaya kimse cesaret edemezken bugün muhalefet bile artık bunları normal görüyor.

Bir olaya bir eyleme karışmadan onun varabileceği sonuçları önceden görebilmek, feraset sahibi olmak ve dik durmak gerekir. Yoksa olaylar ortaya çıktıktan sonra, kötü sonuçları herkes gördükten sonra birilerine “sen haklıymışsın” demek bir anlam taşımaz. Tarihte buna en güzel örnek 13 Şubat 1925 de devlete baş kaldıran Şeyh Said’in adamlarına Bediüzzaman’n söyledikleri şu sözlerdir:

“Yaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Türk milleti İslâmiyete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda yüz binlerle, milyonlarla şehid vermiş ve milyonlar veli yetiştirmiştir. Binaenaleyh kahraman ve fedakar İslam müdafiilerinin torunlarına, yani Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem”

Bu milletin evlatlarına silah çekmek hainliktir, çekenler kim olursa olsun. İsterse kendini dini bir hareketmiş gibi göstersin. Hepsi zalimdir.

15 Temmuz da ülkemizde FETÖ tarafından yapılan başarısız darbe için şimdi bir şeyler söylemek anlamını yitiriyor, olaydan önce gerçeği görüp öyle davranmak gerekir. Mesela Anayasa mahkemesinin eski başkanı Haşim Kılıç şimdi şöyle söylüyor:

“Darbe girişiminden çok önce, paralel devlet yapılanmasını “silahlı terör örgütü” şeklinde tanımlayan Sayın Cumhurbaşkanı’nın haklılığı ortaya çıkmıştır. Bu tanımlamaya ihtiyatla yaklaşanların, 15 Temmuz gecesinden sonra söyleyecek sözü kalmamıştır”.

ba’de harabi’l-basra yani Basra harap olduktan sonra gerçeği görmek bu millete çok pahalıya mal oldu. Şimdi her kes, siyasetçisinden cemaatle hala irtibatını kesmemiş kişilere kadar, günaha çıkarıyor. İradelerini yanlış kullananları Allah affeder mi affetmez mi bilinmez ama Gülen hareketi ülkemize çok pahalıya mal oldu.

Dr.Selçuk Eskiçubuk – nurnet.org