Buda geçer Ya Hu

Ey elemden teşekki eden hasta! Senden soruyorum; geçmiş ömrünü düşün ve o ömürde geçmiş lezzetli safa günleri ve bela ve elemli vakitlerini tahattur et. Herhalde ya oh, ya ah diyeceksin. Yani, ya ELHAMDÜLİLLAH şükür veyahud vâ-hasretâ, vâ-esefâ kalbin veya lisanın diyecek. Dikkat et, sana oh ELHAMDÜLİLLAH şükür dediren, senin başından geçmiş elemler, musibetlerin düşünmesi, bir manevî lezzeti deşiyor ki; senin kalbin şükreder. Çünki elemin zevali, lezzettir. O elemler, o musibetler zevaliyle, ruhta bir lezzet irsiyet bırakmış ki, düşünmekle deşilse, ruhtan bir lezzet akıyor, şükürler takattur ediyor.

Sana vâ-esefâ, vâ-hasretâ dedirten, eski zamanda geçirdiğin lezzetli ve safalı o hallerdir ki; zevalleriyle, senin ruhunda daimî bir elem irsiyet bırakıp, ne vakit düşünsen, o elem yine deşiliyor, esef ve hasret akıtıyor. Madem bir günlük gayr-ı meşru lezzet, bazan bir sene manevî elem çektiriyor. Ve muvakkat bir günlük hastalıkla gelen elem, çok günler manevî lezzet-i sevabla beraber, zevalindeki halâs ve kurtulmaktan gelen manevî lezzet vardır. Senin başındaki şimdilik bu muvakkat hastalığın neticesi ve içyüzündeki sevabı düşün, “Bu da geçer yahu!” de, şekva yerinde şükret.(altıncı deva)

Üzüldüğümüzde de sevindiğimizde de bizi en güzel teselli eden cümle “buda geçer ya Hu”. Biz elemin ve sevincin içindeyken sonsuza kadar süreceğini zannediyoruz, halbuki insan hazza da kedere de alışıyor, yaşayarak tecrübe ettik ki hiçbiri sonsuza kadar sürmüyor. Zorluklar onları aşmamız içindir, bela ve musibetler adeta çeliğin örste dövülmesi ve sertleşmesi gibidir, onlar sayesinde hayatımız güçlenir, bağışıklık sistemimiz güçlenir, ileride çıkacak zorluklara karşı hazır hale geliriz. Asla bir zorluğun içinde tıkanıp kalmamalıdır, hayatın ağır trajedileri de vardır.

Ananı babanı kaybedersin, evladını kaybedersin, malını mülkünü kaybedersin, her şey elimizden kayıp giderken bütün bunlara rağmen ah vah mı ediyoruz, yoksa elimizdekilerle hayatımızı inşa etmeye mi çalışıyoruz. Kimse en üstün keder benim kederim deyip övünmemeli, hayat her birimize çok farklı şeyler getiriyor, armağanları da kederleri de bilemiyoruz, bütün bunları kabullenmeye hazır olmamız lazım, radikal kabulleniş hali, duyguları içimizde ağırlamayı bilmek, duyguların bizimle konuşmasına izin vermek, duygu bana ne diyor, bu keder hali nereden kaynaklanıyor, niçin var, bana ne öğretmek için geldi, bunu söyleyebilirsek yaşadıklarımızdan bir anlam devşirmeye başarabilirsek o zaman hayatı anlamlı bir şekilde yaşamış oluruz, yoksa hayat gelip geçer bizde seyirci kalırız, oysa hayatın içinde olmamız, hayata kök salmamız, hayatı tecrübe etmemiz önemli.

Eşya para biriktiricisi değil tecrübe biriktiricisi olmalıyız, böylece hayatı dolu dolu yaşarız, yoksa Şadi’nin “Bize başka bir ömür gerek bu ömrü sadece ümit ederek geçirdik” mısrasını tekrar edip dururuz.

Çetin KILIÇ

Kaynak Risalei Nur

Kemal SAYAR sohbetleri.