‘Çağın Vicdanı Bediüzzaman’ kitabından farklı teşhis ve tespitler…

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ilim ve fikir adamlarının dikkatini çekecek derecede değerli görülen kitabında, Bediüzzaman’ın şahsiyeti, eserleri, hizmetleri konusunda bir psikiyatrist gözüyle çok farklı teşhis ve tespitlerde bulundu.

Bu dikkat çekici teşhis ve tespitlerden bazılarını sizinle paylaşmayı faydalı buldum. Ünlü bilim adamı, gerçek manada ve layık olduğu ölçüde henüz tanınmadığını ifade ettiği Bediüzzaman’ı bir psikiyatrist gözüyle (özetle) şöyle tanıtıyor bizlere:

***

– Bediüzzaman’ı incelerken hem Doğu’yu hem de Batı’yı bilen farklı bir kişilikle karşı karşıya olduğumu anladım. Hayret duyguları veren fikir ve davranışlarını, abartıdan arındırılmış ilmi ölçülerle tarif ve tespite ihtiyaç duydum. İşte bu anlayışla diyorum ki:

O bir idealistti: Çünkü Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez bir eser olduğunu insanlığa kanıtlamak için 28 yıllık sürgün ve çilelere rağmen geri adım atmamıştı.

O bir innovatifti: Çünkü iman ilimlerinde değişim üretmişti ve ‘ulu kişi’ merkezli değil, kitap merkezli değişimi hayata geçirmişti!

O bir realistti: Çünkü amacına ulaşmak için gücünün yettiği ve kontrol edebileceği çözümler üretebilmişti. Şiddete karşıydı. Namık Kemal’in “Barika-i hakikat müsademe-i efkardan çıkar” yani “Fikirlerin çarpışmasından hakikat kıvılcımları çıkar” sözünü önemsemişti.

O bir aktivistti: Çünkü sadece eser yazmadı, eserleri Anadolu’da yaygın olarak okunması için vatan sathını bir mektep yaptı.

O bir sosyolog gibiydi: Çünkü yüz yıl önceden bugünü görebilmişti, o zamanda bile Güneydoğu’nun sorununu eğitimin çözeceğini görerek ırkçılığa karşı eğitim istedi. “Cehalet, zaruret ve ihtilaf”ı, üç düşman olarak tanımlayıp Abdülhamid’e çağrıda bulundu ve doğuda din ilimleriyle fen bilimlerini buluşturan bir üniversite kurarak aydınlanmayı savundu.

O bir psikolog gibiydi: Çünkü yazdığı Hastalar Risalesi ve Vesvese Risalesi gibi eserleri, önleyici sağlıkta çözüm üretme kapasitesine sahipti. Hutbe-i Şamiye isimli eserinde ise toplumsal psikolojiyi ilginç biçimde analiz etti ve ümit aşıladı.

O bir savaşçıydı: Çünkü, saldırgan mataryalizmi akıl yürütme yöntemleri kullanarak tek tek çürütebiliyordu. “Büyük cihad, manevi cihaddır” tespitiyle, bu çağda maddi kılıçların kınına girmesi gerektiğini, buna karşılık bu zamanın hakikat kılıcıyla yapılacak bir manevi cihadın zamanı olduğunu söyledi.

O bir direnişçiydi: Çünkü tek partili dönemlerde toplumsal muhalefeti tek başına temsil etti, 18 defa zehirlendiği halde geri adım atmadı, sivil itaatsizliğin bir örneğini sundu.

O bir barışçıydı: Çünkü geliştirdiği müspet hareket metodu ile kavga çıkarmadan amacına ilerledi. Cihad kavramında bu çağa, manevi cihad anlayışının uyduğunu savundu. “Medenilere galebe ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir.” diyerek barış içinde mücadeleyi seçmiş, şiddeti reddetmişti. Hatta dini din için seven Hıristiyanlara dahi çok sıcak yaklaşmıştı. Fener Patriği’ni makamında ziyaret etmesi ilginçti.

O bir spiritüalistti: Çünkü ihlas ve samimiyet olarak adlandırdığı büyülü gücü her haliyle yaşayabilmişti.

O bir bilgin ve bilge idi: Çünkü ilimle hikmeti birleştirmişti.

– O sahici bir insan, şefkatli bir üstad, yoksul ama kanaat zengini bir hoca, müthiş bir bellek, keskin bir zekâ, şaşırtıcı bir muhakeme gücüne sahip müstesna kimlikti…

– Tarihte onun kadar yanlış anlaşılmış bir başka yüksek kamete az rastlanır diye düşündüm. Balık okyanusta doğar, yaşar ve ölür; fakat okyanusu bilmez. Bunun gibi, hakikatin kölesi olan hür adam Bediüzzaman’ı da muasırları bilememiş, gerçek kimliğiyle henüz tam olarak tanınamamıştır!..

– Bu konuda yaptığım araştırmada ulaştığım net bilgileri saklayamazdım. Gerçekleri arayanlara yardımcı olmam gerekir diye düşündüm, böylece alışılmışın üstünde çarpıcı örneklerle dolu ‘Çağın Vicdanı’ çıktı ortaya…

Devamı, Nesil Yayınları’nda çıkan 290 sayfalı ‘Çağın Vicdanı Bediüzzaman‘ kitabında.

Ahmed Şahin / Zaman Gazetesi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: