Çam Dağı’ndan Yükselen Gür Sadâ

Osmanlı-Rus Savaşı Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden tarihte “93” Harbi olarak bilinir. 1877–1878)  Ehl-i küfrün; Âlem-i İslâm’ın nurunu söndürmeye çalıştığı bu zamanda, asrın dâhisi, ahir zamanda gelen Al-i Beytin büyük mürşidi, Said Nursî, Mart/1878’de Nurs Köyünde, dünya ya teşrif eder. Annesi, Nuriye Hanım: “Ben Said’e hamile kalınca, abdestsiz yere basmadım. Said dünyaya gelince de, bir gün olsun onu abdestsiz emzirmedim” demiş. Bediüzzaman: “Ben şefkat, merhamet dersini annemden; hikmet, nizam ve intizam dersini de babam Mirza’dan almışım” Keza, “İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir” buyurmuş.

Said Nursî Hazretleri, Tağ Köyünde ki, medresede öğretim hayatına küçük yaşta ağabeyi Mola Abdullah’tan alır. Çevrede bulunan, birkaç medresede kısa aralıklarla sarf ve nahiv kitaplarını “İzhar”a kadar okur. Daha sonra, Doğubayazıt’ta bulunan Şeyh Mehmet Celâlî’nin medresesinde üç ay eğitim görür. İcazetini alarak, Doğubayazıt’tan ayrılır.  Genç yaşta engin bir birikime sahip olan asrın dâhisi Said Nursî, medrese âlimleri ile ilmî münâzaralara katılır. Harika hafızası ile okuduğu her kitabı ezberine alması ve keskin zekâsı ile sorulan her suale cevap vermesi gibi özelliklerinden dolayı, kendisine “Bediüzzaman” ünvanı verilir.

Bediüzzamanın, hayat serüveni ince ve uzun bir yolculuktur. Bu sebeple detaya girmeden çocukluk dönemi ve âlem-i islâm’a verdiği gür sedasını nazara vermek istiyorum.

Said Nursî Hazretleri diyor ki: “Ben on yaşında iken… Bizim köyümüz, fevkalâde gösteriş ve cesarette ileri göstermek için temeddühü çok severdiler; güya büyük bir memleketi fetheder gibi kahramanâne bir tavır almak istiyordular. Ben, hem kendime hem onlara çok hayret ederdim. Şimdi hakiki bir ihtar ile bildim ki, o masum Nurslu insanlar, Nurs karyesi, Risale-i Nur’un nuruyla büyük bir iftihar kazanacak; o vilayetin, nahiyenin ismini işitmeyen, Nurs Köyünü ehemmiyetle tanıyacak” 1

Bediüzzaman,  İngiltere’nin Sömürgeler Bakanı Gladstone’nin “Kur’ân’ı ortadan kaldırmalıyız,” sözüne karşı; “ben de Kur’ân’ın sönmez ve söndürülemez mânevî bir güneş olduğunu dünyaya göstereceğim ve isbat edeceğim.”2 diyerek yola çıkmış, hayatını imana ve Kur’âna hizmet için feda etmiştir.

Bediüzzaman, din ile fen ilimlerinin imtizacına çalışmış, her türlü istibdada şiddetle karşı çıkmış, menfi milliyetçilik yerine uhuvveti esas gaye edinmiş, daima itidal ve müsbet hareketi tavsiye etmiştir.

1925’te Şeyh Said vak’asında “Bu milletin evlâtlarına kılıç çekilmez” diyerek isyana karşı çıkmış, her zaman asayişi muhafaza etmeye çalışmıştır. Buna rağmen,  zamanın hükümeti tarafından, Van’da ikamet ettiği uzlethânesinden alınmış,  önce Burdur’a, oradan da Isparta’ya, Barla’ya sürülerek 28 yıl sürecek bir çileli hayatın içine atılmıştır. Mahkemeler, hapisler, sürgünler ve zehirlemelerle hayatı kendisine zehir etmek istemişlerdir. Ama Bediüzzaman Hazretleri bunların hiçbirine zerre kadar ehemmiyet vermemiş, “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülemez bir güneş olduğunu”3 dünyaya göstermek hedefinden vaz geçirememiştir. Risale- Nur eserlerini telif ederek, “dinsizliğin belini kırmış” İslâmiyeti yeniden ihya ederek bu hedefine ulaşmıştır.

1930’lu yıllarda Bediüzzaman, Barla’nın Çam Dağında, talebelerinden birine Risale-i Nur’u yazdırıyor. Talebesi, Üstadına derki: “Üstadım siz söylüyorsunuz, ben yazıyorum. Bu dağ başında ikimiz yalnız, garip, kimsesiz bu yazdıklarımızı kim duyacak, kim okuyacak, kim görecek?” Üstad: “Yaz kardeşim. Bir gün gelecek bütün dünya bu eserleri okuyacak ve istifade edecektir.”

Keza, “Size katiyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatimle beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükümet, âlem-i İslâm’a ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihîyesini onun ibrazıyla gösterecektir.”4

Tiflis’te, Şeyh San’an tepesinde medresenin plânını düşünen; Çam Dağı’nda,  “Bir gün gelecek bütün dünya bu eserleri okuyacak” müjdesini veren Bediüzzaman, yazdırdığı 6000 sayfa Risale-i Nur eserleri, bu gün itibariyle 58 lisana tercüme ediliyor, dünyanın her yerinde okunuyor ve istifade ediliyor. Ey Üstâdım!.. Şeyh San’an Tepesinden; Çam Dağ’ından Âlem-i İslâm’a verdiğin müjdeler tahakkuk etmiş, ektiğin tohumlar meyve vermiştir. Biz de  “Lebeyk Üstadım!..” diyor, ruhuna milyonlar Fatihalar yolluyoruz.

Rüstem Garzanlı

www.NurNet.org

Dipnotlar:

1- Emirdağ Lâhikası. Say.105–106.
2- Bediüzzaman Said Nursî, s. 73.
3- Tarihçe-i Hayat. s. 57.
4- Emirdağ Lâhikası, s. 148- 43. Mektup.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: