Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

İtalyanca Asa-yı Musa Tercümesi Tab Edildi

ASA-YI MUSA (LA VERGA DI MOSE – İTALYANCA)

Malûmdur ki; Risale-i Nur başta otuz üç aded Sözler’dir ve Sözler namıyla yâd edilir.

Fakat Otuz üçüncü Söz müstakil değil, belki otuz üç aded Mektubat’tan ibarettir ve Mektubat namıyla zikredilir.

Sonra Otuz birinci Mektub dahi müstakil değil, belki otuz bir aded Lem’alardan mürekkebdir ve Lem’alar adı ile müştehirdir.

Sonra Otuz birinci Lem’a dahi müstakil olmamış, o da inşâallah otuzbir aded Şualardan mürekkeb olacak.  Şualar ( 730 )

 

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATININ SESİ GÜRLEŞİYOR.

Asa-yı Musa Eserinin tercümesi SÖZLER NEŞRİYAT tarafından baskısı gerçekleştirildi.

Risale-i Nur Külliyatının duayenlerinden olan SÖZLER NEŞRİYAT başta Türkçe, Arapça, Osmanlıca, İngilizce, Arnavutça, ispanyolca olarak külliyat baskıları yapmakla beraber kırk altı lisanda da muhtelif eserlerin tercümelerini insanlığa ulaştırmaktadır.

Basılan Eserin fiziki özellikleri

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’NDAN – ASA-YI MUSA (LA VERGA DI MOSE – İTALYANCA)

CİLT       : VİNLEKS
EBAT     : BÜYÜK BOY (14 x 22 cm)
KAĞIT   : ŞAMUA (60 gr)
BASKI   : TEK RENK
SAYFA   : 400 SAYFA

Asa-yı Musa eseri hakkında kısaca, Bediüzzaman Said Nursî’nin Risale-i Nur Külliyatı içinde yer alan eserlerinden biridir. İsmini Hazret-i Musa’nın (a.s.) asasından alır. Asa-yı Musa’nın anlamı, “Musa’nın Asası”dır ve bu isim mecazi anlamda kullanılır; nasıl ki Hz. Musa’nın asası mucizeler gösterip Firavun’un sihirbazlarını mağlup ettiyse, bu risalenin de imanî ve Kur’ânî hakikatlerle batıl fikirleri çürüttüğü anlatılmak istenir.

 

Kitap temini için tıklayınız

www.NurNet.org

Küfre Düşmanlık, Şahsa Düşmanlık Değildir

Küfre Düşmanlık, Şahsa Düşmanlık Değildir

İnsaniyetin gereği merhamet ve yardımlaşmaktır.

İslam, insanlığın fıtratına en uygun dindir. Bu dinin temelinde adalet, merhamet ve hakkaniyet vardır.

İnsanları yargılarken ya da onlara yaklaşırken insanı, şahsı ile kalbinde taşıdığı inançları ayırt etmek, İslam ahlakının gereğidir. Bir Müslüman olarak bizim düşmanlığımız insanların şahıslarına değil, küfre ve zulme karşıdır.

İnsanın Şahsı ve İnancı Arasındaki Ayrım

Allah, insanı yaratırken ona irade özgürlüğü bahşetmiş ve doğru yolu seçmesi için Peygamberler ve rehber insanlar göndermiştir.

Bu rehberlik kişinin seçtiği yol, şahsi tercihlerine bağlıdır. Ancak bu tercih, onun insanlık onurunu asla ortadan kaldırmaz. Bir insan hakiki manada iman edip İslam’la şereflenebilir veya batıl itikadlardan birini de iradesiyle seçebilir. Bu Allah’ın insana tanış olduğu bir haktır.

İslam’da insanın yaratılışı, hilkâti hürmete layık kabul edilmiş. Bu, küfür karanlığında olanlar için dahi geçerlidir.

Bir kişinin kalbinde küfrün olması, onun insanlık değerlerini hiçe saymasını meşru kılmaz. Bu sebeple, düşmanlık şahsa değil, onun içinde kalbinde taşıdığı batıl itikad olan küfre yöneliktir. Barış zamanında kâfir olan bir insanın hayatı, malı, namusu dokunulmazdır. Savaş olursa eğer o aynı insan savaşa katılmazsa gene dokunulmazdır.

Mazlum ve Âfâtzedelere Yardım İslam’ın Gereğidir

Kur’an-ı Kerim, adalet ve merhamet kavramlarını inanç ayrımı gözetmeden insanlığın ortak değeri olarak tanımlar. Hucurat Suresi’nde “Ey insanlar! Şüphesiz ki biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletlere, kabilelere ayırdık ki birbirinizle tanışasınız. Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileri olanınızdır.”[1] buyurularak, insaniyetin esas olduğunun altını kalın çizgilerle çiziyor.

Buradan anlıyoruz ki, kâfir dahi olsa, bir insan mazlum durumuna düşerse Müslüman, Allah rızası için ona el uzatmakla mükelleftir. Bu, insaniyetin, merhametin ve İslam ahlakının bir yansımasıdır. Mesela tarihten düşman olan Yunanistan’da bir âfât olsa bizler müslüman olarak o tarihi düşmanlığı kenara bırakarak insaniyet itibariyle yardım elimizi uzatmalıyız

Bakın iki sene önce şubat ayında büyük bir afet yaşadık. Adeta yardıma koşmak için kollarını sıvamayan ülke kalmadı. Hâlbuki biz onların dinlerine göre onlar da bize göre kâfirken yardım ettiler.

Tarihî Örneklerden İlham Almak

İslam tarihi, bu konuda pek çok örnekle doludur. Peygamber Efendimiz (asv), Taif halkı kendisini taşladığında onların helak edilmesi için dua etmek yerine, “Ya Rabbi, onları hidayete erdir.”[2] diyerek şahıslara değil, içlerindeki küfre karşı bir mücadele örneği sergilemiştir. Benzer şekilde Hz. Ömer’in (r.a) hilafetinde, gayrimüslim bir mazluma yardım edilmesi için bizzat emir vermesi, İslam’ın bu ilkesinin evrensel boyutunu göstermektedir. Kurban eti ve zekât kalbi İslam’a ısındırmak için kâfirlere de verilebilir.

Zulümle Mücadele ve Hakkaniyetin Tesisi

Mazlum bir kâfire yardım etmek, Müslümanın imanının bir gereğidir. Bakın şimdi ABD’de büyük bir yangın var. Birçok insanın malı canı tehlikeye girmiş durumda. Ve insanlar bu şekilde afetzede oldular. İslam, zulmü ve haksızlığı kimden gelirse gelsin reddeder ve mazlumu, kim olduğuna bakmaksızın korumayı emreder. Çünkü adalet, ancak evrensel olduğu zaman anlamlıdır. Bir kâfire sırf inancı nedeniyle yardım etmemek, adaletin ruhuna aykırıdır ve İslam’ın öğretilerine ters düşer. Bu yangın ve afetzedelik sebebiyle kalplerindeki küfre bakmadan üzülmek gerekir. İyi oldu, hak ettiler, Gazze’ye böyle böyle deyip yaptılar gibi kin ve hınçlı sözler kesinlikle İslamiyet’in şerefine yakışan sözler değildir. Yaptıkları dedikleri başka şimdiki durumları başkadır.

Küfre düşmanlık, insanlığa değil; zulme karşı duruş, adaletsizlikle mücadeledir. Müslüman, kalbinde merhameti taşımalı, mazlumun yanında durmalı ve yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmelidir. Böyle bir duruş, sadece İslam’ın özüne uygun olmakla kalmaz, aynı zamanda insanlık onurunu da yüceltir.

Unutulmamalıdır ki, yardımlaşma ve merhamet, insanlık ailesinin ortak değerlerindendir ve Müslümanlar bu değerlerin öncüsü olmalıdır. Covid döneminde ülkemiz neredeyse tüm ülkelere maske vb. yardımda bulundu. Bu ülkemizin insanlık ve Müslümanlık onuruna yakışan bir durumdu.

Bediüzzaman hazretleri Kastamonu Lahikasında harplerde ölen gayr-i müslimlere de rahmetle bakmış ve onlara acımıştır. Bunlar kâfir, bunu hak etti şeklinde bir şey dememiştir. Bizler de yarın ahirette mesuliyete sebep olacak sözler ve işlerden kaçınmalıyız.

Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı’nda insan sevgisi, muhabbet ve merhamet üzerine derinlemesine durmuştur. İnsanın yaratılışındaki ulvi maksatlar, iman ve marifetullah ile manalanır.

Nass-ı hadîsle, böyle musibetlerde ehl-i imanın zayi’ olan malları tam sadaka hükmündedir.

Hususan bu zamanda, yüz sadaka kadar o fâni malları, bâki ve daha çok ebedî mallara inkılab ederler.”[3]

Netice itibariyle, İnsanın şahsına duyulan sevgi ve merhamet, onun içindeki küfür ve dalaletten ayrı tutulmalıdır.

Tüm musibetzedelere geçmiş olsun.

Selam ve dua ile..

Muhammed NumanÖZEL

[1] Hucurât, (49:13)

[2] Sahih-i Buhari “Bed’ül Halk” 7. bab (3231)

[3] Emirdağ Lahikası-1 (175)

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Risale-i Nur Hizmetinde Gassallık Manası

Risale-i Nur Hizmetinde Gassallık Manası

Gassallık bu arada medyada çok yer edindiği için bu meseleye eğilmek istedim. İlk yazımda Bediüzzaman ve Gassallık manası üzerine bir yazı kaleme almıştım. Bu yazıda da hizmet-i nuriye ve gassallık benzetmesi üzerine yazmak istedim.

Bir hizmet modeli olarak düşünüldüğünde şu şekilde gassal manasını ele alabiliriz.

Tevazu ve Sorumlulukla Hizmet Etmek: Bir gassal, dünyevi menfaat gözetmeden, sessizce ve tevazu içinde görevini yapar. Hizmet içinde olan bir kişi de bu anlayışla hareket etmelidir. Hizmet ettiği insanlara kibirle değil, ihlasla ve Allah rızasını gözeterek yaklaşmalıdır. Maddi bir menfaat beklentisi ile yapılan hizmetlerde ihlas bozulduğu için istenen netice manevi olarak tam elde edilemez. İhlas bozulduğu için hizmet-i Kur’aniyenin hürmeti de bozulur. Bunu İhlas Risalelerinden okuyoruz. Burada anahtar kelimemiz “Hürmet” kelimesidir. “Hizmet-i Kur’aniye’nin Hürmetine Taarruzdur.”[1] Hizmetin mihanikiyeti içinde kaybolursa hürmet, hizmetten beklenen manalar hasıl olmaz. Esasat ve düsturlar da allak bullak olur.

İnsanların Manevi Hastalıklarına Çare Olmak: Bediüzzaman’ın “imanı kurtarma” şiarı gibi, bir hizmet ehli de çevresindeki insanların kalplerindeki vesveseleri ve aklındaki şüpheleri gidermeye, onların imanlarını güçlendirmeye ve manevi yaralarını sarmaya çalışmalıdır. Ama kibir olmadan ama enaniyet olmadan. Bu, Risale-i Nur’un okunması ve anlatılmasıyla ve gerçek bir müslümanın temsil edilebilmesi ile gerçekleştirilebilir. Bugün toplumda aranan şey bir davanın temsil edilmesidir. Bunun için şunu söyleyebiliriz. Bizler kulluğumuzu Hakka, ahlakımızı halka göstermekle mükellefiz.

Tertemiz Bir Niyetle Çalışmak: Bir gassal, görevini tertemiz bir şekilde yapmak zorundadır. Hizmet ehli de niyetini sorgulamalı ve yaptığı her işi Allah rızası için yapmaya gayret etmelidir. Gösteriş veya menfaat kaygısı, hizmet ruhunu zedeler.

Sabır ve Şefkat Gösterme: Gassalın yaptığı iş, sabır ve titizlik gerektirir. Hizmet eden bir kişi de insanların hatalarına, yanlışlarına, eksikliklerine karşı sabırlı, onlara karşı şefkatli olmalıdır. Eleştiriden çok, çözüm odaklı bir yaklaşım sergileyerek insanların gönlünü iman ve Kur’an hakikatlerine bağlamalıdır.

İnsanı Ebedi Hayata Hazırlama: Bir gassal, insanı son yolculuğuna hazırlar. Bu son yolculuk aslında dünya için kullanılan bir tabirken, hakikat canibinden ebedi hayatın mukaddimesi başlangıcıdır. Hizmet eden kişi ise insanları ahirete, ebedi hayata hazırlamak için çalışır. Aslında hazırlayan ehl-i hizmet pişmiş, olmuş demek değildir. Ahirete hazırlanma işi elbirliğiyle olmaktadır. Hem başkalarını hazırlıyor hem de başkalarıyla ahirete hazırlanıyoruz. Bu, insanların dünya ve ahiret dengesini kurmalarında elbirliği demektir. Bir nevi ahiret için imece diyebiliriz buna.

İlmi ve Manevi Temizliğe Önem Verme: Gassal, beden temizliği yapar. Hizmet içinde olan bir kişi ise insanların akıl ve kalplerini ilimle, hikmetle ve hakikatle temizlemeye çalışır. Bunu yaparken kendini de temizler. Bunun için Kur’an-ı Kerim, Sünnet-i Seniyye ve Risale-i Nur’u rehber edinmelidir. “Risale-i Nur’un hizmetinde sair meslek ve meşreplerin metoduyla değil Bediüzzaman’ın metodlarıyla yapar.”[2]

Gassal gibi hizmet etme; sorumluluğunu bilen, sabırlı, şefkatli, ihlaslı ve insanları manevi açıdan beslemeye, kuvvetlendirmeye odaklanmış bir hizmet ehlini ifade eder. Bu, yalnızca ferdi değil, toplumsal bir dönüşüme, değişime de vesile olabilir.

Unutulmamalıdır ki, hakikatleri öncelikle nefsimize okuyup kabul edip, ettirip sonra bu hakikatlerle hizmet etmeliyiz. Yoksa başkalarını irşad etmek veya tenkid niyetiyle Risaleleri okuma yaklaşımı ve anlayışı hatalıdır. “Tenkit için okuyan istifade edemez.”[3]

Başkalarına ders vermek niyetiyle okuyan istifade edemez.

Kabul ederek okumayan istifade edemez.

İhlasla, muhabbetle, kabul ederek, dikkatle, teenniyle okuyan istifade eder. Okuyanlar hem kendi kalp ve ruhunun hem de başkalarının gassali olabilir.

Hizmet-i imaniyede gassallık manasını ifade eden 33 başlık şöyle:

1- İHLÂS

2- SADAKAT VE FEDAKÂRLIK

3- SEBAT VE METANET

4- RİSALE-İ NUR MESLEK DÜSTURLARIN DEĞİŞMEZLİĞİ

5- TAKVÂ-YI MUHAFAZA VE BİD’ATLARI TERK ETMEK

6- İMAN KURTARMA HİZMETİ

7- CİDDİYET VE VAKAR

8- İHTİLAF ÇIKARMAMAK, TESANÜD VE İTTİFAK ETMEK

9- İKTİSAD DÜSTURU

10- SİYASETTEN UZAK DURMAK

11- İSTİĞNA GÖSTERMEK

12- MÜSBET HAREKET ETMEK

13- TEBLİĞ VE NEŞİR VAZİFESİ

14- TARAFGİRLİĞİ TERK ETMEK

15- ADAVETİ TERK ETMEK

16- ENANİYETİ TERK

17- RİYA, ŞÖHRET VE TEVECCÜH-Ü NAS’I TERK ETMEK

18- REKABETİ TERK ETMEK

19- HUBB-U CAHI TERK ETMEK

20- MENFÎ MİLLİYETÇİLİĞİ TERK ETMEK, İSLÂM MİLLİYETİNE DAYANMAK

21- DAR VE GENİŞ DAİRE FARKLILIĞI

22- GAYE SAHİBİ OLMAK

23- HÜRMET ETMEK

24- KEYFİYET

25- MEŞVERET VE ŞÛRA

26- RİSALE-İ NUR ESERLERİNİ ESAS ALMAK VE NAZARLARI ONA ÇEVİRMEK VE

ONA TESLİMİYETLE KANAAT ETMEK

27- ŞAHSI DEĞİL, KİTABI ESAS ALMAK

28- ÂL-İ BEYT’E MUHABBET

29- HASLAR DAİRESİNİN VARLIĞI

30- VAKF-I HAYAT ESASI

31- DERSHANE HİZMETLERİ

32- HATT-I KUR’ÂNÎ’NİN MUHAFAZASI

33- VAZİFE-İ İLÂHİYEYE KARIŞMAMAK

Herkesin bu manadaki gassallık vazifesinde muvaffakiyetler temenni ederim.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Sözler Neşriyat, Lem’alar (165)

[2] Bediüzzaman’ın davasına Bediüzzaman’ın tarzında hizmet edilir; sair mesleklerin vasıtaları ve tarzıyla değil. Risale-i Nur buna muhtaç değildir. Onun tarzına amel, talebeliğin şen’idir. Üstadına, mihmandarına, mürşidine sadakatte, gassal elinde meyyit gibi olmak bir edeptir. Kütüb-ü İslâmiyede emirdir. Zübeyir Gündüzalp Kitaplığı (256)

[3] Zübeyir Gündüzalp, Bir Dava Adamından Notlar (39)

 

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Kader Risalesi Üzerine 

26. Söz’ün Zeyli ve Kader Bahsi Dışında Kalmasının Hikmeti

1. Temel Konunun Farklı Olması:

26. Söz, özellikle tevhid, nübüvvet ve haşir gibi imanın temel rükünlerini ele alır. Zeyl ise, bu ana konulara destek mahiyetinde farklı bir perspektif sunar. Kader meselesi, imanın diğer rükünleri kadar bu bağlamda ön planda değildir.

2. Kaderin Diğer Risalelerde İşlenmesi:

Kader bahsi, Bediüzzaman tarafından başka risalelerde (23. Söz, 24. Söz ve özellikle “Kader Risalesi) detaylıca açıklanmıştır. 26. Söz’ün zeylinde tekrar ele alınmasına gerek duyulmamış olabilir.  K

3. Zeylin Özel Amacı:

26. Söz’ün zeyli, insanın mahiyeti, kâinattaki konumu ve Allah’a karşı kulluk vazifeleri gibi hususlara odaklanır. Burada asıl vurgu, insanın acz ve fakrını idrak edip Rabbine teslimiyetidir. Kader ise daha çok irade, kaza ve kudret tecellileriyle alakalı olduğundan, zeylin ana temasıyla doğrudan örtüşmeyebilir.

4. İmanî Meselelerde Tertip ve Tenasüb:

Risale-i Nur’da her bir söz/suret, kendine has bir düzen ve uyum içinde yazılmıştır. 26. Söz’ün zeylinde kaderin dahil edilmemesi, eserin genel kompozisyonu ve muhatabın ihtiyacı gözetilerek tercih edilmiş olabilir.

5. Kaderin Derinliği ve İhtilaflı Yapısı:

Kader meselesi, tarih boyunca çeşitli ihtilaflara sebep olmuş derin bir konudur. Belki de Üstad, bu bahsi daha sade ve tartışmasız iman hakikatlerine odaklanan bir zeylde tartışmaya açmamayı tercih etmiştir.

26. Söz’ün zeylinde kaderin yer almaması, eserin bütünlüğüne ve müellifin maksadına uygun bir tercihtir. Kader, zaten Risale-i Nur’un diğer bölümlerinde etraflıca izah edilmiştir. Bu durum, eserler arasındaki taksim-i vazife ve tenasüb-ü manevî ile de uyumludur.

26. Söz’ün Zeyli olarak bilinen metin, aslında “kader” konusunu işler ve doğrudan 26. Söz’ün esas konusuyla (yani sabır, şükür ve musibetlerin mahiyetiyle) doğrudan bağ kurmak ilk bakışta zor görünebilir. Bu durumun hikmeti birkaç noktada değerlendirilebilir:

1. Musibet–Kader İlişkisi

26. Söz, sabır ve musibetleri konu alır. Zeyl’de ise kaderin hikmetli tecellileri anlatılır. Burada Bediüzzaman, musibetlere karşı sabrın en önemli destekleyicilerinden birinin kader inancı olduğunu gösterir. İnsan başına gelen musibetlerde kaderin rolünü anlarsa, isyan etmez, sabır ve teslimiyet gösterir. Yani Zeyl, 26. Söz’ün ruhunu tamamlar ama farklı bir boyuttan: “Kaderi anlayan sabredebilir.”

2. Kader Konusu İçin Uygun Zemin

Bediüzzaman, kader gibi çok derin ve yanlış anlaşılmaya müsait bir konuyu, doğrudan “kader risalesi” gibi bir başlıkla vermek yerine, onu bir zeyl olarak sunarak hem dikkatleri daha yumuşak bir şekilde oraya çeker hem de konuyu daha hikmetli ve pedagojik bir yaklaşımla işler. Bu, Risale-i Nur’da sık görülen bir usuldür: Zor meseleler tali bir başlık altında verilir ki okuyucu yadırgamadan içine girsin.

3. Zeyl’in Lisanı ve Üslubu

Zeyl kısmı daha çok akli ve mantıki delillerle kaderi açıklar. Yani “felsefi kader” tartışmalarına karşı Kur’anî bakışı sergiler. 26. Söz ise daha çok hissî, moral ve psikolojik bir çerçevededir. Zeyl, bu hissî yapının akli temelini sağlar.

4. Zeyl’in Misyonu

Zeyl’de kaderin cüz’î fiillerle ilişkisi, insanın sorumluluğu, ilim-kader ilişkisi gibi meseleler detaylı işlenir. Bunlar doğrudan sabırla ilgili olmasa da, musibet karşısında insanın kadere isnatla kendini suçlamaması veya başkalarını itham etmemesi gibi sonuçlar doğurur. Bu da 26. Söz’ün pratiğe dönük boyutunu tamamlar.

Detaylı kader bahsi için şu risalelere bakılabilir:  

23. Söz (Özellikle 1. Mebhas)

24. Söz’ün 3. Dalı

Kader Risalesi

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan Özel

 

www NurNet.org

 

Metafizik Saldırıları

Metafizik Saldırıları

Metafizik saldırılar, insanın ruhsal ve manevi dünyasına yönelik etkiler anlamına gelir. Bu durum, insanın psikolojik, ruhsal veya manevi dengesini bozmayı amaçlayan olumsuz yönlendirmeleri, düşünceleri veya dış tesirleri içerir.

Risale-i Nur’da metafizik meseleler ele alınırken, insanın ruhsal yapısı, şeytanın vesveseleri, evhamlar ve insanın manevi korunma yolları gibi konulara sıkça değinilmiştir. Ama bu aleni bir şekilde değildir.

Bediüzzaman Said Nursi, insanın zayıflıklarını, şeytanın hilelerini ve bunlardan korunma yollarını detaylı şekilde ele alır.

Şu önemli noktalar öne çıkar:

Şeytanın Vesveseleri: Şeytanın insana verdiği vesveseler, metafizik saldırıların en açık örneklerinden biridir. Şeytan, insanın zihnine şüpheler, ümitsizlikler ve yanlış düşünceler sokmaya çalışır. Buna evham denir. Evhamın temel özelliğiyse olmayan şeyi olmuş gibi düşündürmesidir. Evhamın yuvası zihindir. Vesveselerin çıkış noktasıysa kalptir.

Evham ve vesvese hem çıkış noktası hem de sistemi farklıdır. Vesvese de kalpten çıkar ve var olan bir şeyi yok göstermeye çalışır.

“Vesvese öyle bir şeydir ki, cehil onu davet eder, ilim onu tardeder. Tanımazsan gelir, tanısan gider.” [1]

Şeytan, vesvese ile insana zarar vermek ister. Vesvese, zayıf bir hayale kuvvet vererek insanın zihnini meşgul eder. Ancak bu vesvese, insanın kalbine değil, hayaline aittir. Zira kalp, imanın nuruyla korunmaktadır. Bu sebeple insanı rahatsız eden bu şeyler insanı kendiyle meşgul ederek adeta insanla dalga geçer.

Kalbin ve Ruhun Savunması: Bediüzzaman, insanın kalp ve ruh dünyasının savunmasında dua, tefekkür ve ibadetin önemine vurgu yapar. Özellikle namaz, tesbihat ve Kur’an tilaveti, insanın ruhunu metafizik saldırılara karşı muhafaza eden manevi kalkanlar olarak vurgular.

“Kardeşlerim! Merak etmeyiniz, Cevşen ve Evrad-ı Bahaiye bu defa dahi o dehşetli zehirin tehlikesine galebe etti; tehlike devresi geçti, fakat hastalık devam ediyor.” [2]

“Ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. Çünki dua eden adam, duası ile gösteriyor ki: Bütün kâinata hükmeden birisi var ki; en küçük işlerime ıttıla’ı var ve bilir, en uzak maksadlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir.

Öyle ise; bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de ondan bekliyorum, ondan istiyorum.” [3]

Zikir ve ibadet, şeytanın tasallutundan kurtulmanın en etkili yollarıdır. İmanın kuvvetiyle şeytanın vesveseleri söner. İnsan da bunu bilerek hareket etmeli.

Kur’an’ın Manevi Şifası: Bediüzzaman, “Kur’an’ın manevi şifa kaynağı” olduğunu vurgular.

“Kur’an, kulûbe kut ve gıda ve ukûle kuvvet ve gınadır ve ruha mâ ve ziya ve nüfusa deva ve şifa[dır]” [4]

“Kur’an kalblere kut ve gıdadır.

Ruhlara şifadır.

Gıdanın tekrarı kut’u artırır.

Tekerrür etmekle daha me’luf ve me’nus olduğundan, lezzeti artar.” [5]

İnsanın metafizik saldırılardan korunmak için Kur’an ayetlerini okumasını tavsiye eder. Özellikle Felak ve Nas sureleri, bu konuda güçlü bir sığınaktır:

Metafizik Saldırılardan Korunma Yolları

Risale-i Nur’un genel yaklaşımları doğrultusunda metafizik saldırılardan korunma yolları şu şekilde özetlenebilir:

İman ve İbadet: İmanın güçlendirilmesi ve namaz gibi ibadetlerin düzenli şekilde yapılması.

Zikir ve Dua: Tesbihat ve özellikle sabah-akşam Felak ve Nas surelerinin okunması. Tesbihattaki ve Hizbul Hakaikteki muhafaza dualarına riayet etmek.

Manevi İstişare: Ruhsal sıkıntılar karşısında salih kimselerden manevi destek olarak dua ve tavsiyeler almak.

Tefekkür: Allah’ın isim ve sıfatlarını tefekkür ederek ruhu manevi tehlikelere karşı güçlendirmek.

Sosyal Medyanın Günahları: Sosyal medya hayatımıza çok hızlı ve kontrolsüz bir şekilde giriş yaptı. İnsanların sosyal medyayı bilinçsiz kullanması hem dolandırılmaya hem de manevi olarak saldırılara maruz kaldı. Videolarla ahlâklar tahrip edildi, gençler haylaz, yetişkinler tembel oldu. Gelen günahlar da cabası.

Bediüzzaman Said Nursi, metafizik saldırılar karşısında iman, ibadet, takva ve Kur’an ayetlerinin gücüne dayanmayı tavsiye eder.

Şeytanın vesveseleri gibi metafizik etkilerin insanın imanını zedeleyemeyeceğini, ancak kalbi gaflette bırakabileceğini belirtir. Zaten insan vesvese ve evhamdan rahatsız olması bunların kendine ait olmadığı ve dimağdaki çöplüğün malzemesi olduğunu gösteriyor.

“Risale-i Nur’un mesleği odur ki; zihinlerde bir iz bırakmamak için, sair ulemaya muhalif olarak, muarızların şübhelerini zikretmeden öyle bir cevab verir ki, daha vehim ve vesveseye yer kalmaz.” [6]

“Fena şeyle zihnen meşgul olmak da, fena[dır]” [7]

Bu nedenle, sürekli manevi bir teyakkuz hâlinde, olumlu şeylerle meşgul olmak insanın ruhsal dünyasını muhafaza etmesinin anahtarıdır.

Selam ve selamet farkındalığını arttırmaya çalışanlara olsun.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

  1. Sözler (274)
  2. Emirdağ Lahikası 1 (144)
  3. Mektubat (302)
  4. Sözler (378)
  5. Mesnevi-i Nuriye (127)
  6. İşarat-ül İ’caz (6)
  7. Kastamonu Lahikası (151)

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org