Kategori arşivi: Haberler

Nusret Ali’nin Hindistan’da yayınlanan “Türkiye ve İslami hizmet” ropörtajı

Türk halkının %80’i İslami değerler üzerinde güçlü bir imana sahiptir. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı her yıl kültürel aktiviteler yapmakta ve Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu da bunlardan birisidir. Bu yıl bu program 3-5 Ekim tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirildi. Cemaat-ı İslamiye-i Hindî de bu programa davet edildi ve cemaati temsilen de Genel Sekreter Nusret Ali Bey bu uluslararası sempozyuma iştirak etti. 29 Eylül’de gidip, 8 Ekim’de geri döndü. Seyahati sırasında bu uluslararası sempozyum programına iştirak etmenin yanında önemli yerleri ziyaret edip çok önemli hadiseleri gözlemledi. Ziyaretinden sonra Dawat gazetesinin yayın yönetmeni kendisi ile izlenimleri ve gözlemleri hakkında bir röportaj yaptı. Bu görüşmeden bazı alıntılar aşağıdaki gibidir.

S1. Türkiye’yi ziyaretinizdeki asıl gaye ve temel konu neydi?

C. Aslında bu ziyaret İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından organize edildi. Bu vakıf Bediüzzaman Said Nursi felsefesi ve düşünceleri üzerine her yıl konferanslar düzenlemektedir. Bilim adamları, profesörler, din adamları, araştırmacılar ve farklı organizasyonların temsilcileri bu programlara katılmaktadırlar. Her sempozyumda o sempozyuma özgü başlıklar ve konular seçilmektedir. Bu entellektüeller, seçilen konular üzerinde tebliğlerini sunmaktadırlar. Bu zamana kadar 9 sempozyum gerçekleştirildi; Kur’anî anlayış, küreselleşme, ahlak, çok kültürlülük, inanç, dünyada barışçıl hayat ve Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nurdan günümüze öğretileri bugüne kadar  işlenilen konuların bazıları idi. Bu sefer İlim, İman, Ahlak ve İnsanlığın geleceği konuları işlendi

S2. Bu sempozyumun asıl önemi veya organizatörlerin asıl gayesi neydi?

C. Bu konferansın en belirgin özelliği ve büyük önemi yaşadığımız zamandaki mevcut gençliğin, yeni neslin temel insan ahlakı hakkında cahilleştiği gerçeğini işlemesiydi. Mevcut nesil materyalizme ve israfa sürüklendi. Gökyüzüne uydular gönderildi ve her yere gözetleyici kameralar yerleştirildi. Fakat aileler ise parçalanıp küçüldü insanoğlu uzayda yolculuk yaparken kendini, kendi içine giden yolları kaybetti. İnsan bağları arasındaki mesafeler genişliyor; fakat hak ve hakikat gizleniyor kayboluyor. İletişim teknolojisindeki gelişim ve değişim en uç noktalara ulaştı fakat psikolojik depresyon  sosyal adaletsizlik ve çevresel bozulma doruklara ulaştı. Dünya gittikçe küçülüyor ki; problemler bunun da etkisiyle çok hızlı yayılıyor. Ana sebep şudur ki, bilim materyalist ihtiyaçlarla çok daha fazla ilişkilendirildi ve ana teoriler bunun üzerinde bina edildi. İnanç ve maneviyat arasında bir boşluk bir ayrılık var ki bu işin sevdalıları tarafından bu programda insan fıtratına uygun, iyileştirici çözümler ortaya konuldu.  Kur’an öğretisi insanlığa, onları doğru yola kılavuzlamada etkili olabilir. Bediüzzaman’ın Risale-i Nur tefsiri ki; Kur’an ayetleri üzerine bina edilmiştir,  bütün bu problemlerin çözümüdür.

S3. Bu sempozyumun belirleyici ve ayırt edici nitelikleri nelerdir?

Bu sempozyumun  tarihi, başlığı, turu, konuları Şubat 2010 da bildirildi. Tüm dünyadan 300’ün üzerinde tebliğ gönderildi; lakin sadece 30 tanesi kabul edildi. Ve tebliğ sahiplerine davetiyeler gönderildi. Sempozyumda 62’den ziyade ülkeden yaklaşık 1500 katılımcı hazır bulundu. İlk gün toplam katılımcı sayısı 20.000’in üzerinde oldu.

Sempozyumda ayrıca Devlet Bakanı, Eğitim Bakanı,  İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı  ve T.B.M.M’nin bazı azaları ile Ak Parti’nin bazı millet vekilleri de katıldılar. Onların hazır bulunuşu Bediüzzamana karşı ne büyük bir saygıya sahip olup ne derece hürmet ettiklerini gösterir. Daha sonraki iki gün de tebliğlerin sunumu aynı anda üç farklı salonda devam etti. Başlangıçtan programın en sonuna kadar katılımcılar büyük bir heyecan gösterip tebliğlerini çok güzel sundular. Sunumlariın aynı anda Türkçe, Arapça ve İngilizceye tercümesi yapılıyordu bu nedenle dil problemi de yaşanmadı.

S4.  Said Nursi’nin yazıları ve öğretileri nelerdir?

C.   Onun kişiliği, yazıları ve düşünceleri çok genişti, sınırsızdı. Onun Türkiye’de çok önemli neşirleri var. Yeni Delhi’deki Merkez- i Mekteb-i İslamî Yayınevi de Türkiye’nin Büyük Kahraman’ı adlı bir eser yayınladı. Bediuzzaman okunmalı ki bugün Türkiye’de İslam’ın yeniden canlanması anlaşılabilsin. O’nun Türkiye’de İslam’ın yeniden yaşanılır hale gelmesindeki etkisi her türlü övgü ve onura layıktır.

O 1877’de Türkiye’nin doğusunda dünyaya geldi ve 1960 da vefat etti. Bu zaman şeridi Türklerin en karanlık dönemleriydi. Hilafetin sonuydu. Bu dönemde gücünü Avrupa devletlerinden alan, onlar tarafından desteklenen ateist rejim otoritesi kuruldu. Türkiye’nin doğusu Rusya’nın işgalinden kurtulduğu dönemde  Said Nursi’nin ülkesine hizmeti de kendisi gibi mükemmeldi. O İslami öğretileri Türkiye’nin sosyal hayatına, kendi hayat tarzıyla ders verdi. Onun mücadelesi kesinlikle siyasi değildi. O Risale- i Nur’un, Tuba-i Nurun mükemmel öğretileriyle Türkiye’nin toplum hayatında inancı muhafaza etti. Tabiatperestliğe ve materyalizme karşı Nur hakikatlerini izhar etti. Kur’an’ın temel sistemini en etkili ve suhuletli bir üslupla beyan etti. Bu beyanları ve öğretileri için hapislere atıldı ve zulümlere maruz kaldı. Onun hapis hayatı ise arkasında Risale i Nur’un büyük hazinesini bıraktı. Risale-i Nur, Türk halkı arasında inancı ve ahlakı yeniden canlandırmada, korumada harika bir silahtır. Onun  meyveleri şimdi herkes tarafından bilinir oldu. Bugün farklı insanlar farklı organizasyonlar Risale-i Nur hakikatleri etrafında ahenkle bir araya gelmektedirler.

S5.  Bu insanlar kimdir,  mevzu bahs organizasyonlar nelerdir ve ne gibi çalışmaları mevcuttur?

C.  Türk halkının neredeyse büyük bir çoğunluğu Nursi’nin düşünceleri ve öğretilerine bağlıdır. Bu bağlılıkla gerek bireysel olarak gerek cemaat halinde Nursi’nin öğretilerini neşretmeye çalışıyorlar. Herkese her detayı açıklamak imkansızdır fakat Nur cemaati insanlara her meseleyi detaylarıyla açıklayabilmekte ve her mesele bütün incelikleriyle tartışılabilmektedir. Bu cemaat Türkiye’de çok büyük bir tesire sahip. Ülke genelinde binden fazla medreseleri var. Bu medreselerde lise ve üniversite öğrencileri kalıyor. Bu medreseler talebeler için hem mesken hem muhafazaya vesile hem de ilim yuvası olmak vazifesini görüyor, medreselerde her akşam iki saate yakın sohbet yapılmakta ve insanlar maneviyat sahasında yetiştirilmektedirler. Ayrıca hafta sonları tüm cemaat bir araya gelmekte ve sohbetler bu şekilde de devam etmektedir. Bu sohbetlere o medresenin yakınında ikamet eden halk iştirak etmekte ve Nurlar okunmaktadır. Sair zamanlarda da insanlar yine bu dersanelere gelmekte ve Risale-i Nur ile iştigal etmektedirler

Bu medreselerde kalan talebeler üniversiteden sonra da hayatin her safhasında hizmet sorumluluklarını yerine getirmeye devam ediyorlar. Nur cemaatinin bir amacı da insanlara tebliğ ve irşaddır ki 14 eserden müteşekkil Nur külliyatı, bu hizmeti deruhte etmektedir. Risale- i Nurlar ayrıca 60’ a yakın dile tercüme edilmiştir ki cemaat diğer dillere tercüme işini Risale- i Nur’un mesajını tüm dünyaya yaymak gayesiyle yapıyor. Hakikatlerin bu şekilde yayılması tüm dünya Müslümanları arasında bir birlik oluşturabilir. Bu insanlar Müceddid- i Elf- i Sani’ye karşı (İmam-ı Rabbani R.A.) çok büyük bir muhabbet ve hürmet beslemektedir. Onu da Nursi gibi müceddid olarak kabul etmektedirler.

Türkiye’deki diğer grup ise Fethullah Gülen cemaatidir. Onlar da eğitim ve endüstri ve medya konusunda çalışıp ümmete bu yönde hizmet etmeye gayret gösteriyorlar. Türkiye’de 1200’den fazla okulları var dünyada da 67 ülkede okula sahipler. Banglore, Delhi ve bazı eyaletlerde de okulları mevcuttur. Kendi gazete ve TV leri de var. Bu grup özellikle Afrika ülkelerinde güçlü  ve etkili bir hizmete sahip. Nur Cemaati, Cemaat- i İslam-ı Hindî’ye karşı çok büyük bir hürmet ve muhabbet besliyor. Türkçe Nurlardan birinde Bediüzzaman’ın Cemaat-ı Hindî’nin liderine bir mektubu var. Nursi, cemaatlerin yardımlaşmasına, iş birliğine, uhuvvetine ehemmiyet vermiş  bunu övmüş ve geleceğe dönük büyük bir ümit beslemiştir.

S6. Bu sempozyuma katılmaktan başka ne gibi aktiviteleriniz oldu?

C.  İstanbul’a 29 Eylül’de gidip 8 Ekim’de geri döndük. 3- 5 Ekim arasında sempozyum devam etti. Bu süre içinde dünyanın birçok yerinden gelen insanlarla tanıştık. Program başlamadan önce bir deniz gezisi organize edildi. Katılımcıların hepsi bir araya geldi. Ve Nursi’nin okyanusunda 4 saat sürecek olan bir gezinti yapıldi. Farklı bölgelerden Müslümanların böylece bir araya gelmesiyle Nur organizasyonunun ve dava anlayışının Filipinler, Rusya, Brezilya, Güney Afrika, Kanada,  Amerika…vb ülkelerdeki tesirini, yankılanışını ve sonuçlarını gördüm. Bizim için  en önemli hadiselerden birisi de tüm katılımcıların Hintli Müslümanlara karşı olan ilgi ve tutumuydu. Hindistan’daki Müslümanlar hakkında bize çok farklı sorular yönelttiler.

İstanbul’da Ayasofya, Sultan Ahmet gibi tarihi mekanları ziyaret imkanı da bulduk. Hazret-i Ebu Eyüp el- Ensarî’yi de ziyaret ettik. Fatih Sultan Mehmet’in kabrini ve doğduğu yeri de ziyaret ettik. Ankara ziyaretinde ise bazı vekiller ve parlamento üyeleriyle görüştük.

S7. Türk halkı üzerindeki izlenimleriniz nelerdir?

C. Türkiye yüzde 98. 8 i Müslüman olan bir ülke. Geri kalanı da Yahudi ve Hıristiyanlardan oluşuyor. Biz Türk toplumunu çok yakından gözlemleme şansı bulduk. Türk halkı çok misafirperver, çok mütevazı ve çok asiller. Nur talebeleri tüm yolculuğumuzda yardımcı olmak niyetiyle bizimle birlikte oldular. Bunu samimiyetle, alçak gönüllülükle ve hizmet amacıyla yaptılar. Biz oraya varır varmaz hal ve kal diliyle bize olan sevgilerini ifade ediyorlardı. Orada uhuvvetin en güzel örneğini gördük. Türkler çok büyük bir İslamî gayrete ve şevke sahipler. Umumiyetle namazlarını kılıyor ve Allah’ın zikrine, Onu hatırlamaya müthiş derecede önem veriyorlar. İslam alimlerine karşı ihtiramları ise hat safhada.

İstanbul, denizin ikiye böldüğü çok güzel bir şehir. Bir tarafı Avrupa diğer tarafı Asya’da kalıyor. İkisi arasındaki bağlantı deniz üzerine kurulan köprülerle gerçekleştirilmiş. İstanbul uluslararası bir şehir olmasına rağmen ahlaksızlık burada diğer toplumlarda olduğundan çok daha azdır. Bilakis bu şehir ahlaka ayrı bir değer kazandırmaktadır. Kamu alanlarında yasak olmasına rağmen kadınların büyük bir çoğunluğu başlarını örtmektedir. İki yıl önce hükümet bu yasağı kaldırmış olmasına rağmen yasak uygulaması devam ettirildi. Kız öğrencilerin büyük bir kesimi üniversitelerdeki yasağa ve problemler yaşamalarına rağmen bilinçli olarak ve isteyerek örtünmeye devam etmektedirler. Oysa Türkiye’nin ırkçı bir partisi bile hükümet binalarında baş örtmenin bir sakıncası olmadığına dair açıklamalar yapmıştı.

Bu arada Mevlana Mevdudi’nin ve Muallim Celaleddin Umera’ nın eserlerini de Türkçede bulmak mümkün.

S8. Türkiye’nin geleceğine dair fikirleriniz nelerdir?

C. Apaçık aşikardır ki özlenen ve mazinin nostaljisi olan bir Türkiye yeniden ortaya çıkıyor. Onların sahip olduğu büyük dünya görüşüne göre tüm Müslümanlar İslam’ın ana temelleri üzerinde bir araya gelmelidirler. Bu doğrultuda dünyaya İslam’ın bayraktarlığını yapıyorlar.

Materyalizme karşı İslami hakikatleri yüceltiyorlar. Türkiye, Filistin’e karşı büyük bir şefkate sahip. Ayrıca İran, Latin Amerika ve Afrika ülkeleriyle ilişkilerini geliştiriyor, ekonomi sahasında da çok güçleniyor. Kişi başına düşen yıllık gelir 12000 dolar. Türk hükümetinin bu başarıları Türk halkının yaptığı faaliyet ve hizmetlerden kaynaklanıyor. Halkın hizmet sesine kulak vermeye devam ederlerse Türkiye kimsenin durduramayacağı büyük bir güç olacaktır. Irkçılık ve ateizm Türkiye için bir engel olamaz. Bu millet dünyada görülmedik bir potansiyele sahip. Ayrıca ülke olarak coğrafi değerleri tarihsel zenginlikleri stratejik önemi ile ahenk dolu bir mozaik görünümündedir. Eski Amerika Başkanı Clinton bir makalesinde Türkiye’nin doğu ile batı arasında sağlam bir köprü gibi işlev göreceğini belirtir.

Hür Adam filmini Abdullah Yeğin ağabeyle izledik

Hür Adam filmini Abdullah Yeğin ağabeyle birlikte izledik

“Hür Adam Bediüzzaman Said Nursi” filminin senaryo yazarlarından biri de Ahmet Çetin beyefendidir. Ahmet Çetin kardeşimiz ile muarefemiz 80’li yıllar öncesine dayanır. İstikametini korumuş, hizmet anlayışından taviz vermeyen ve fakat kendini yenileyebilen, yani yeniliklere açık bir güzel kardeşim, dostumdur. Dört gün önce aradı ve “ağabey film bitti seni şu anda stüdyodan arıyorum. Mehmet bey de (yapımcı-yönetmen) seninle görüşmek istiyor buraya gelirsen hem Mehmet Bey ile görüşürsün hem de belki sana malzeme çıkar” dedi. “Tamam yarın seni alayım beraber gidelim” dedim. Kadıköy–Hadımköy arası yaklaşık 80-90 km’dir.

Ertesi gün Ahmet bey kardeşimi de alarak Hadımköy’e Mert Çelik fabrikasına doğru yöneldik. Saat 10.00 gibi Mert Çelik fabrikasına vardık. Daha önce de Mert Çelik fabrikası ile ilgili bilgi vermiştim. Yönetim bölümü, çok büyük bir alana kurulmuş devasa fabrika binanın hemen yanında. Fabrika bahçesine girdiğinizde adeta bir sarayın bahçesine girmiş gibi bir hisse kapılıyorsunuz, o kadar yeşil ve modern. Binaya girdiğinizde ise 7 yıldızlı bir otelin lobisinden daha temiz ve güzel bir lobinin içindesiniz. Mehmet Bey bizi kapıda karşılıyor. 4. Kattaki odasına birlikte çıkıyoruz.

Odasına girmemiz ile birlikte yoğun bir trafik başlıyor; reklam ajansları, gazetelerin reklam ve ilan müdürleri, yöneticiler ve departman müdürleri… Öğle namazını odasına serdiği kilimlerin üzerinde cemaatle kılıyoruz. Misafirlerle birlikte yenen öğle yemeğinden sonra trafik kaldığı yerden devam ediyor. Nasıl geçtiğini bilmiyorum ama ikindi namazı vaktinin girdiğini fark ediyoruz. İkindi namazından sonra bana Lem’alar’ı uzatıyorlar, misafirlerle birlikte bir ders yapıyoruz. Ve nihayet ben kazan kaldırma noktasına geliyorum. Aslında bir-iki saatlik bir zaman ayırmıştım fakat tam 5 saat dolmuştu. Ayağa kalkıyorum ve “evet Mehmet Bey bana müsaade” diyorum.
-Ya hocam otur yahu her gelene anlatıyorsunuz daha ne istiyorsunuz bundan daha iyi bir hizmet alanı mı var?
-Allah razı olsun da başka işlerim vardı ve bugünüm tamamen heba oldu.
-Bu nasıl heba yani bu kadar insana risaleler anlatılıyor bunu hizmet saymıyor musun hocam? Tamam, otur işimize bakalım.

Oturuyorum fakat değişen bir şey olmuyor. Nihayet tekrar “kalkacağım” deyince, sekreterine telefon bağlamamasını ve misafir almamasını söylüyor. Biz de sohbete başlıyoruz. Bu sohbet ayrıca yayınlanacak ve Risale Haber’in aziz okuyucularının takdirine sunulacaktır. Film henüz stüdyo aşamasında yani ham olduğu için izleyemiyorum fakat iki gün sonra izleme sözünü alarak saat 6 gibi ayrılıyorum.

Cumartesi günleri Abdullah Yeğin ağabeyin yanında umumi ders yapılıyor, dönüşümüzü yine Ahmet Çetin bey kardeşimle yaptığımız için, “bu akşam dersi Abdullah ağabeyin yanında dinleyelim” diye birlikte Vatan Caddesine doğru yöneliyoruz. Medreseye ulaştığımızda yatsı namazı kılınıyordu biz de iktida ettik. Namazdan sonra Abdullah ağabey bizim hal hatırımızı sordu. Sohbet esnasında filmden bahsettik ve salı günü filmi izleyeceğimi söyleyince Abdullah ağabey “ben de o filmi izlemek istiyorum bakalım bir kusuru var mı görmek istiyorum” dedi. Sohbetten sonra müsaade isteyip ayrıldık. Pazartesi günü Mehmet Beyi arayıp filmi izlemeye yalnız gelmeyeceğimi, Abdullah Yeğin Ağabeyle birlikte geleceğimi söyledim o da bu habere memnun olduğunu söyledi. Akşam Muhammed Nur Sungur’u aradım o da sevindi. Salı günü Said Özadalı Beyi de alarak, üç kişi Abdullah Yeğin Ağabeye gittik.

Öğle namazından hemen sonra da Hadımköy’e Mert Çelik fabrikasına doğru yola çıktık. Mert Çelik fabrikasına vardığımızda kapıda Abdullah Yeğin ağabeyin geleceğini haber alıp oraya gelen değerli dostlar tarafından karşılandık. Moral Fm Genel koordinatörü değerli dost Haluk İmamoğlu, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı onursal başkanı hem bilgi hem kültürüne meftun olduğum çok değerli Harun Tokak ve şimdiki başkanı beyefendi insan Mustafa Yeşil, Said Taktak, Ahmet Çetin ve bir haberci ekibi. Abdullah Ağabeye yapılan hoşemediden sonra fabrika içindeki cep sinemasına alındık en değme yerlerde bile bu kadar iyi döşenmiş iyi hazırlanmış bir sinemaya rastlamamıştım. Her neyse herkes yerini aldı ve filmin gösterimini beklemeye başladık. Başta söylemiştim ya henüz film ham, yapılacak çok şey vardı daha zor oldu ama 15-20 dakika sonra film başladı.

Bediüzzaman’ın henüz çocuk iken üzerinde taşıdığı hasletler harika konu edilmiş. İlme merakı, izzetli duruşu, vakur bakışları, kendinden emin ses tonu ile çok güzel işlenmiş. Kopan fırtınalarda ve gök gürültülerinden korkan annesine “korkma anne Said seninle beraberdir” sözü mükemmel bir atmosferin doğal neticesi gibi adeta izleyene kabul ettirilmiş. “Keçe Külahlılar”ın önünde şark cephesindeki cihada kalkması başta Abdullah Ağabey olmak üzere herkesi hıçkırıklara boğdu. Ruslara esir düşüşü, Nikola Nikoloviç ile aralarında geçen muhavere bizi adeta sinema perdesinin içine çekti. Rusya’dan Almanya üzeri dönüşü, Ankara’ya uğraması oradan Van’a geçişi kuvvetli bir anlatım ile gerçekleştirilmiş. Van’da kaldığı sürede Molla Said-i Meşhur’un Seyda’ya, yani eski Said’in yeni Said’e inkılabı, isyancılara karşı duruşu ve onları isyandan vazgeçirmesi, Türklerin ve Kürtlerin hakikatta kardeş oldukları ifadesi kuvvetli bir görsel şölen ile anlatılmış. Ankara’ya davet ve mecliste 1. Cumhurbaşkanı ile konuşması tarafsız bir nazarla işlenmeye çalışıldığı gerçeğini gösteriyor. Barla, Denizli, Emirdağ, Afyon tekrar Emirdağ sürgünleri. Yapılan zulüm ve işkenceler, buraya kadar ki anlatımlarımızdan filmin sadece sosyal meseleleri anlattığını kimse düşünmesin. Risale-i Nur’un telifinin ilk gününden son gününe kadar yani cephede Keçe Külahlılar’ın önünde savaşırken “Molla Habib yaz kardaşım” ile ilk başladığı günden risalelerin yayılması ve okunması ve hayatının son gününe kadar mükemmel.

Ben sinema eleştirmeni değilim, aslında sinemadan da pek anlamam ama Üstadımın hayatını birazcık biliyorum.
Film bitip de ışıklar yanınca Abdullah Yeğin ağabey o yaşlı gözleri ile gülmeye başladı herkes ona bakıyordu “maşallah çok güzel becermişsiniz, bu kadar güzel nasıl yaptınız?” dedi. Evet, herkes çok duyguluydu ve herkes çok memnundu, fakat Abdullah Yeğin ağabeyin bu kanaati herkes için çok önemliydi.

Bediüzzaman’ın filmi bugüne kalmamalıydı. Sorsanız onun için ölmeyi kabul eden onlarca milyoner var Türkiye’de ama hiç kimse filmini yapmaya cesaret etmedi, edemedi. Bu bir ilk, “bir deli adam” büyük bir cesaret, büyük bir asalet, büyük bir fedakârlık ve büyük bir vefakârlıkla söylediği “Üstadım”, “seviyorum”, “davam” gibi sözlerin arkasında durmuş hiçbir şeyden ve hiçbir kimseden korkmadan ve en önemlisi harcadığı parayı geri alamamaktan da korkmadan milyonlarca doları bu işe yatırmış. Sıfır hata mı? Elbette hayır. Ama bu bir ilk; bundan sonra yapacakların önünde bir örnek var, daha iyisini yapsınlar.

Bu filmi ilk olarak Risale Haber yazdı, gündeme Risale Haber getirdi. Şimdi Türkiye konuşuyor. Bu arada Risale Haber’in de etkisini okuyucuların takdirine sunuyorum.

Ben Mehmet Tanrısever’i can-ı gönülden tebrik ediyorum, dua ediyorum ve okuyucularımdan da ona dua etmesini diliyorum. Ayrıca Mehmet Tanrısever’den bir söz aldım; biliyorsunuz ki Mehmet beyin Feza Radyo ismiyle ticari bir amacı olmayan ve 24 saat Kur’an-ı Kerim meali okuyan bir radyosu var. Mehmet bey bana şu sözü verdi. “Eğer bu filmi beş milyon kişi izlerse 24 saat durmaksızın sadece Risale-i Nur okuyan bir radyo kurmaya söz veriyorum.” Ben Mehmet beyin sözünde durduğunu gördüm zaten bir örneğimiz de mevcut. Hiç reklam almadan 24 saat sadece Kur’an okuyan bir radyo var… Ha gayret inşallah 24 saat fasılasız Risale-i Nur okuyan radyo yakındır. Sağlık ve mutlulukla kalınız.

Abdurrahman IRAZ

www.risalehaber.com

Samanyolunda çıkan haber:

Silivri Okuma Programının Ardından

İstanbul-Şirinevler Bölgesinin Silivri’de düzenlediği Okuma Programı feyizli ve bereketli geçti. Ardından güzel manzaralar ve hatıralar bıraktı. Silivri’nin temiz havası, kardeşlerin uhuvveti ve şevki ile dop dolu bir program oldu.

“Bir şeyi bütün bütün elde edemezsen bütün bütün terk etmek caiz değildir” sırrınca, bir grup Cuma akşamı geldi, bir grup Cumartesi ikindiden sonra, bir grup Cumartesi akşamı ve bir grup Pazar sabahı programa iştirak etti.

Pazar günü ikindi namazında sonra  program sonra erdi.

Bu gibi programların verdiği faydaları şöyle sıralayabiliriz :

* Risale-i Nur Okuma alışkanlığı kazanılmasına vesile oluyor.

* Günlük hayatımızda iş-güç derken, uhrevi meselelere çok az zaman ayırabiliyoruz. Programlarda ise gün boyu imani konular üzerine yoğunlaşabiliyoruz.

* Kardeşlerin, abilerin şevklerinden şevk alıyoruz.

* Meşveretler için daha uzun zaman ayırabiliyoruz. Böylece Risale-i Nur hizmetini daha çok inkişafı için daha neler yapabiliz gibi konular üzerinde fikir teatilerine yoğunlaşabiliyoruz.

* Hanımlar, eşleri programdayken boş mu duracaklar. Tabiki hayır. Onlarda hanımlar dersanesinde, okuma programı yaptılar. Böylece hanımların da bu konularda ufku açılıyor.

* Sırf Allah rızası için bir araya gelmekten mütevellid sevaplara nail olmak.


Şirinevler Cuma Dersi

Dünyada binlerce noktada yapılan Nur Derslerinden  bir numune de İstanbul-Şirinevler mahallesinde yapılan derslerdir. Dersler bu mahallede yaklaşık 15 yıldır mutat bir şekilde devam ediyor. Dile kolay 15 sene az bir süre değil. Bu derslerden şimdiye kadar mahalle sakinlerinden yüzlerce kişi istifade etmiş ve istifade etmeye devam ediyor.

Bu gibi derslerin zeminin manevi bir süsü ve semavatın dahi dikkatine çeken bir hadise olduğunu risalelerden öğreniyoruz. Mütefekkirâne o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir manevî ziyneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş: “semâvât zemine gıpta eder ki, zeminde hâlisen lillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar, kendi Sâni-i Zülcelâlinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı san’atını birbirine göstererek Sânilerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.”

Ayrıca bu derslerin bir özelliği de insanı usandırmaması. Nasılki Kuran’ın özelliklerinden birisi usandırmamaktır ve her zaman tazeliğini muhafaza etmesidir. Aynen öylede Kuran’ın bir manevi tefsiri olan Risale-i Nur’a da Kuran güneşinden bu ışık yansımış. Risale-i Nur derslerinin usandırmamasına delil bu derslerle ömür boyu meşgul olan yüzlerce, binlerce Risale-i Nur okuyucularıdır. Hem de ilim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi, her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Risale-i Nur külliyatındaki ilimlerin büyük bir çoğunluğu o cümledendir.

 

Sizleri de bu derslere davet ediyoruz. Hiç gitmediyseniz en azından ömürde bir defa dahi olsa bu derslerden mahrum kalmayınız.
Ders programı şu şekilde:

20:20 – 20:50 : Risale-i Nurların Dönerli Okunması

20:50 – 21:00 : Ara

21:00 – 21:40 : Açıklamalı Ders

21:40 – 22:00 : Çay, ikram

22:00 – 22:20 : Yurtdışı hizmet haberleri veya şevke medar bir hizmet haberinin paylaşılması

Haftalık derslere bazı zamanlarda başka beldelerden ağabeyler davet ediliyor ve böylece yapılan her bir yeni ders, yeni yeni bilgilerin elde edilmesine vesile oluyor.

24 Aralık Cuma akşamı, uzun yıllardır vakıfane, iman ve kuran hizmetinde bulunmuş Nurettin Yaşar ağabey derse iştirak etti. Samimi uslubu ve tatlı dili ile zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.

 

 

 

Kırklarelinde “Döner” ile Yapılan Risale-i Nur Hizmeti

Kırklareli’nde esnaflık yapan dönerci Emin Ustanın işiyle beraber Risale-i Nur eserlerini müşterileriyle buluşturma adına çok güzel hizmetler yapmakta.

Emin ağabeyimizin işyerini ziyaret ettik dükkânında rafları küçük Risale-i Nur eserleriyle dolu güzel bir kitaplık gördük.

İşyerine gelen müsait müşterilerine bu eserlerden yaklaşık üç ayda 600 adet kitap hediye ettiğini ifade etti. Hayretle gayretini tebrik ve takdir ettik. Yerli, yabancı (Bulgar) her kesimden müşterilerinin memnuniyetle, sevinçle okuyarak geri döndüğünü, bu kitapları hasretle aradıklarını, dertlerine derman, problemlerine sıhhatli çareler sunduğunu hayretler içerisinde gördük. Bununla kalmayıp içlerinden daha istekli olan talebeleri Risale-i Nur derslerine getirerek hayatlarına yepyeni bir başlangıç yaptığını hayır dualarla yâd ettiklerini dinledik.

Risale-i Nur’ların:

1) Rızıkta bereket

2) Kalpte rahat ve sürur

3) Maişette suhulet (geçimde kolaylık)

4) İşlerinde muvaffakiyet verdiğini gözümüzle gördük

Peygamber Efendimizin (A.S.M) “Sizin en hayırlınız insanlara en faydalı olanınızdır” ve  “Seninle birinin hidayete gelmesi sahralar dolusu koyunu sadaka vermekten daha faziletlidir.” Hadis-i Şeriflerinden yola çıkarak insanlığa faydalı olmak adına hepimize ciddi sorumluluklar düştüğünü düşündük.

Küçük gayretler büyük neticeler verdiğini apaçık bir örnekle ders aldık.

Cenab-ı Allah bizlere Risale-i Nur’u okumak, anlamak, yaşamak ve yaşatmak ve neşrine çalışmayı ihlâs dairesinde nasip etsin.

Risale-i Nurları okumak, okutmak, dinlemek suretindeki meşguliyet talebe-i ulum sevabına kazandırır. İnşallah.

Son olarak Dönerci Emin ağabeyimiz hedefinin 60.000 kişiye kısacası bütün Kırklarelilere Risale-i Nurları vermek olduğunu açıkladı. Cenab-ı Hak yaptığı hizmeti dergâhında kabul eylesin. Bu davranışının bütün esnaf ağabeylerimize örnek olması temennisiyle.

www.nurnet.org