Kategori arşivi: Hanımlar

Eşinize Kötü Lakap mı Taktınız?

“Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.”

(Hucurat suresi, 11. Âyet-i Kerîme)

Rabbimiz, kötü lakaplarla bir kişiyi etiketlemeyi, ona kötü lakapla hitap etmeyi yasaklamış.

Bu emre ne kadar dikkat ediyoruz acaba?

Yabancılara pek yapamadığımız bu kötü huyu en yakınlarımıza rahat rahat yapıyoruz. Oysa Rabbimiz “İyiliğe en yakınlarınızdan başlayın” buyuruyor.

En yakınlarımıza onların hoşuna gidecek, sevgi ve muhabbeti artıracak ya da onun güzel hasletlerini öne çıkaracak hoş ve tatlı lakaplar tabii güzel olur. Allah Rasulü sevdiklerine tatlı lakaplarla hitap etmiş.

Fakat maalesef ki bizler genellikle kötülüğü en yakınlarımıza, iyiliği yabancılara yapıyoruz.

Esmer çocuğunu “kara kuzum” diye seven, kilolu karısına “tombiş” şişman kocasına “koca göbekli” diye hitap eden, kısa boylu karısına “minnoşum”  saçı dökülen kocasına “keltoşum” gibi lakaplarla hitap edenler sevimli olduğunu zannederken günaha girdiğini, eşinin kalbini kırdığı fark ederse iyi olur.

Ayrıca ırkı veya şehri üzerinden eşini aşağılayanlar,  vücut kusurları ile eşine ya da çocuklarına lakap takanlar bilmeliler ki hem Allah’ın emrine aykırı hareket ediyorlar hem de evlatlarının ve eşlerinin kalplerini kırıyorlar.

Kötü lakapla hitap edilen kişiden, iyi davranışlar gelmez. Her hitapta içi eşine karşı kızgınlıkla dolar. O da ona karşı kırıcı davranır.

Bir de bu lakap takmanın gizli hali var ki o da çok tehlikeli: İçinden lakap takmak, etiketlemek. Mesela:

Düşüncesiz, bencil, narsist, çok bilmiş, kibirli, keçi inatlı, dırdırıcı, müsrif, aptal, köylü, aristokrat, sorumsuz, cimri, gibi.

Hatta içinden eşine hayvan adı takanları bile duydum. Öküz, akrep, yılan, gibi

Karı-koca arasında küçük bir mesele olduğunda iç ses konuşmaya başlar. Bıt bıt bıt… Sen zaten busun.

Eşinizle ortak düşünmediğiniz küçük bir meseleden  iç sesiniz konuşmaya başlarsa “Bencil, cimri, müsrif, ana kuzusu, sorumsuz..” gibi lakaplarla içiniz ayrı dışınız ayrı dövüşürseniz hatta öfke ile onları dillendirirseniz öfkeniz bir ise yüz olur. Sonra küçücük meselelerden büyük büyük olaylar çıkar.

Zira bir insanı etiketlediğimizde ona ön yargı ile davranırız. Onu gerçekten duymayız.

Bir kişiye hitap şekli ya da onu etiketlemek onun sizin yanınızdaki konumunu da belirler ve ona öyle muamele edersiniz. Ona karşı kendi yanlış davranışınıza da düzeltemezsiniz.

Bir de kendini olumsuz etiketleyenler, kendine kötü lakaplar takanlar vardır. Ben sakarım, aptalın tekiyim, beceriksizim…

Bu etiketler aynı davranışları defalarca yapmaya sebeptir. Ve böylece kendimizi düzeltme yolunda en büyük engel kendimiz oluruz.

Bir de toplu etiketler var: Erkekler odun ya da şiddet yanlısı; kadınlar paragöz ya da dırdırıcı gibi.

İki taraf için de olumsuz etiketler kullanmamak lazım bu çok kışkırtıcı oluyor.

Kadınlarla ilgili negatif etiketler daha az kullanılırken erkeklerle ilgili negatif etiketler medya ve feminist dernekler tarafından sürekli dillendiriliyor.

Kadınların bilinçaltı erkeklere karşı olumsuz etiketlerle dolduğunda kadınların kocaları ile iyi geçinme, muhabbet etme ihtimalini de ortadan kaldırmış olursunuz. Kendi hatasını görmeyen pek çok kadın kocasını “odun” diye etiketliyor. Ya da şiddete uğrama ve ezilme ihtimaline karşılık kocasının karşısında sert duruyor ya da ezilme korkusuyla kendi kocasını ezmeye çalışıyor.

Bir de olumlu gibi görünen etiketler vardır. Vefakar eşim, cefakar anam, fedakar yarim, gibi

Bu etiketler de kişiye ezilmişlik hissi verebilir ve ya zorla her daim öyle olmaya itebilir. Onun zaten bu özellikleri vardır fakat ona böyle lakap takıldığında bu kalıbın dışına çıkmamak için taşıyamayacağı yükleri üstlenebilir. Hayır demesi gereken yerde hayır diyemeyebilir. “Benden beklenen bu, her daim böyle olmalıyım.” kaygısı kişiye ağır gelebilir.

Velhasıl her halükarda özellikle eşlerin birbirine karşı açık ya da gizli lakap takmaktan, ayıbı ile etiketlemekten sakınması lazım.

Tam aksi muhabbet için tatlı hitaplar bulunmalı.

Sema MARAŞLI

 

www.NurNet.Org

Eşine Yüz Çevirme

“İnsanları küçümseyip yanağını bükme / yüz çevirme ve yeryüzünde şımarık yürüme! Çünkü Allah, böbürlenen ve kendisini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.” (Lokman suresi 18)

Kur’an-Kerîm de aile ile ilgili âyet-i kerime’ler ailenin temel esaslarını yani çerçevesini belirler. Bu çerçevenin içini ise müminin mümine karşı davranışları nasıl olmalı ise onunla öylece doldurmamız gerekir. Eş de Allah’ın bir mümin kulu.

Rabbimiz sevdiği ve sevmediği şeyleri, yapmamızdan hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyleri pek çok âyet-i kerîme ile bize bildirmiş. Tabii Rabbimizin sevdiği şeyler, dünya ve ahiret saadetimiz için güzel olan davranışlardır. Sevmedikleri ise dünya ve ahirette bize sıkıntı verecek kötü davranışlardır.

Yukarıdaki âyet-i kerime’de Rabbimiz Lokman suresinde Lokman aleyhisselamın oğluna nasihatlerini bize bildirerek sevmediği davranışları bize bildirmiş. Bu âyet-i kerimeyi aile üzerinden okuyalım.

Karına / Kocana küçümseyerek tavırlı davranma. Evin içinde çok bilmiş şımarık şımarık yürüme. Allah eşine ve çocuklarına karşı kibirlenen, kendini övüp böbürlenen hiç kimseyi sevmez.

Kadın olmak, erkek olmak, zengin olmak, mevki makam sahibi olmak, zeki olmak, beş dil bilmek, kariyer sahibi olmak, filanca aileye mensup olmak… Kimseye kibirlenme hakkı vermez. Zira kibir şeytanı Allah’ın rahmetinden mahrum bırakan huydur. Allah böbürlenen kendini bir şey zannedenleri sevmiyor, Allah sevmedikten sonra dünya bizim olsa ne çıkar. Zaten bütün nimetler emanet.

Âyet-i kerîme’den yanağını bükmenin, yüz çevirmek kibirden olduğunu öğreniyoruz. İnsan kırılınca, kızınca gözlerini kaçırır, etrafa bakar o kişinin yüzüne bakmak istemez. Uzun sürdürmemek kaydıyla bu doğal bir şey.  Fakat o kişiyi görünce gözümüzü değil de yüzümüzü çeviriyorsak demek ki kibirdenmiş. Dikkat edelim bakalım insanlarla ilişkimizde hangisini yapıyoruz.  Karı-kocalar da dikkat etsinler . Bir birlerine kızdıklarında gözlerini mi yüzlerini mi çeviriyorlar? Rabbimiz kibirlenip karşındakini küçümsemeyi ve ondan yüzünü çevirmeyi yasaklamış.

Erkek evinde kavvamlık görevini yaparken asla kibirlenmemeli. Tevazu sahibi olmalı. Evin reisi olması onu kadın ve çocuklardan daha değerli yapmaz. Reislik sorumluluktur, övünç sebebi değil. Erkek kibre kapılmamalı. Zira kibir rahmetin ve aklın önünde en büyük perdedir. İnsan kibre kapıldığında doğru davranamaz.

Erkek reis olacağım diye sert ve kibirli davranırsa aile fertleri ondan korkup usulen saygı gösterebilirler; fakat onu ne Allah sever ne de karısı ve çocukları.

Erkek ailesinde tatlı bir otorite kurmalı ki hem sevilsin hem sayılsın. Kaynaşıp birbirlerinde sukûnete erebilsinler.

Kadın da kocasına karşı sahip olduğu meziyetlerden dolayı övünüp böbürlenmemeli. Kocasına çalım atmamalı, şımarık ve saygısız davranışlarda bulunmamalı ki Allah’ın sevgisini kaybetmesin. Güler yüzlü, yumuşak huylu saliha bir eş olmaya gayret etmek gerekiyor.

Bir sonraki âyet-i kerîme de şöyle:

 “Yürüyüşünde ölçülü ol. Konuşurken sesini de alçak tut. Çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.” (Lokman suresi 19)

“Yürüyüşünde ölçülü ol.”

Peş peşe iki âyette de yürüyüşten bahsediliyor. Önceki âyette “Şımarık yürüme” buyurulurken bu âyette “Ölçülü ol” buyruluyor.

Dinimiz her konuda ifrat ve tefriti yani aşırı gitmeyi yasaklamış. Yürüyüşünde tabii ol, orta yolu tut ne çok hızlı ne çok yavaş ol.

Zira aşırı yavaşlık da kibirden olabilir. Çünkü fazla tevazuda da kibir tehlikesi var. “Bakın ben nelere sahibim; fakat hiç kibirli değilim” mesajı vermek için boynu bükük bir duruş, yürüyüşünde aşırı yavaş hareket ederek beden dili ile tevazu sahibi gibi görünmeye çalışmak da ayrı bir kibirdir.

Ayrıca sadece kibir tehlikesinden değil, müminin kibar bir duruşu olması lazım. Şımarık yürümekten korkup bu kez ezik bir görüntü çizmesi hem kendi ruh hali için iyi değildir hem de insanların ona muamelesini de olumsuz etkiler.

“Konuşurken sesini de alçak tut.”

Rabbimiz yüksek sesle bağıra çağıra konuşmayı hoş karşılamamış ve sesimizi kontrol etmemizi emretmiş.

Ses müthiş bir şeydir; öldürücü ve diriltici etkisi vardır. İletişime en çok zarar veren şeylerden biri ses tonudur. Ses tonu pek çok duyguyu aktarır. Taraflardan biri sesini yükselttiği anda diğer taraf ya kendini iletişime kapatır ya da daha yüksek tonla karşılık verir.

Ayrıca ses tonu yükseldiğinde kişinin kendi öfkesi de artar. Öfkeyi kontrol edebilmenin en iyi yolu sesi kontrol edebilmektir.

Alimler bu âyetin tefsirinde; hitap ederken, konuşurken, özellikle iyiliği emredip kötülükten sakındırırken ve dua sırasında sesin kısılmasının gerektiğini söylemişlerdir.

Yüksek ses düşmanı korkutmak gibi özel durumlar için uygun bulunmuş.

Sadece bağıra çağıra konuşmak değil, karşıdakinin duyacağından daha yüksek bir ses tonu ile konuşmak da hoş görülmemiş. Sesi gereğinden fazla yükseltmek kınanmış.

“Çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.”

Âyette yüksek sesin eşek sesine benzetilmesini alimlerin yaptığı yorumlara bakarsak:

Ebu’l Leys: Eşeğin sesi çirkindir; fakat ondan sesi daha çirkin hayvanlar da vardır. Fakat eşeğin sesi insanlara misal verilmiştir. Zira eşeğin sesi cehennem ehlinin sesine benzer. Sesin başı tiz, sonu pestir. (Tiz ses: ince, keskin ve yüksek ton. Pes ses ise göğüsten gelen yavaş, kısa, kalın ton) Onu işiten ondan nefret eder.

Hz. Mevlana şöyle anlatmış: “Eşek ekseriyetle saman ve arpa için veya şehvet ve kavga için yüksek sesle anırır. Hayvani sıfatların ağır basması ile ortaya çıkan ses, seslerin en çirkini kabul edilmiş.”

Süfyân-ı Sevri hazretleri: “Her varlığın sesi tesbihtir ancak merkep sesi hariç. Çünkü merkep şeytanı gördüğünde anırır.  Bu sebeple çirkin sayılmıştır.”

Peygamber efendimiz: “Merkep anırması işittiğiniz zaman şeytandan Allah’a sığının. Çünkü o şeytanı görmüştür.” Buyurmuştur.

Ses genellikle öfkeliyken yüksek çıkar. Öfkede şeytandan olduğuna göre bağıran birini görünce euzu besmele çekip şeytandan Allah’a sığınmamız gerekiyor demek ki onun öfkesine kapılıp kendi şeytanlarımızı harekete geçirmeyelim.

Bir de her daim yüksek tonda konuşan insanlar var. Anlaşılamadığını düşünen insanlar yüksek tonda konuşuyorlarmış genellikle. Bunun geri planında da anlamayanlara karşı öfke olabilir. Beni anlamıyorsun yoksa duymuyor musun psikolojisi ile kendini daha iyi duyurmak için hep yüksek tonda konuşanların da bu duyguları ile yüzleşmeleri gerekir.

Bu âyetlerin Hz. Lokman’ın oğluna nasihatları olarak bize aktarılmasında da ayrı hikmetler var. Demek ki çocuklarımızı bu düsturlarla büyütmemiz gerekiyor. Anne-Baba çocuklarına yumuşaklığı tevazuyu “Oğulcuğum, Yavrucuğum” diye örnek olarak öğretecek. Aile içinde karı-kocanın da hem Allah’ın rızası için hem birbirleri ile muhabbet etmek için hem çocuklarına örnek olmak için yumuşak bir ses tonu ile konuşması lazım.

Çocuk bağırarak bir şey istediğinde sakinleşip kibarca isteyene kadar isteği yapılmamalı ki istediği olmadığında bağırmayı alışkanlık edinmesin. Küçük yaştan itibaren anne-babaya bağırması, saygısızlık etmesi hoş karşılanmamalı, kibarca müdahale edilmeli.

Eş ya da çocuk bağırınca karşısında bağırarak onu susturmaya çalışmak bu âyet mucibince uygun değildir.  Öfkelenmemek için la havle çekilir genellikle. La havle çekmek, euzu besmele çekmek gibi zikir cümleleri ile Allah’a sığınıp sabırlı davranmak gerekiyor. Söylediklerim tabii ki önce kendi nefsime. Rabbim bildiklerimizle amel etmeyi nasip etsin.

Mü’min kullarıma söyle: En güzel olan sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat sokar. Şeytan şüphesiz, insana apaçık bir düşmandır.” (İsra suresi 53)

Rasulullah efendimizin güzel bir duası ile bitirelim. “Allahım bana öğrettiğin ile beni faydalandır. Bana faydalı olanı öğret. İlmimi artır.”

Not 1: Âyet-i kerîmelerin açıklamasında Feyzü’l-Furkan meali (Server Yayınları)  ve Rûhu’l Beyan tefsirinden faydalandım. (Erkam Yayınları)

Not 2: Bu âyetleri evin en çok görünen yerlerine yazıp asarsanız hem sizin hem ev halkının unutmayıp hayata geçirmesi için faydalı olabilir.

Sema MARAŞLI

Kaynak: CocukveAile.Net

www.NurNet.Org

Evlilikte Cinsellik Ne Kadar Önemli?(Evlilik Okulu 6.Ders)

Evlilikte Cinsellik Ne Kadar Önemli?

(Evlilik Okulu 6.Ders)

Evlilik Okulunda altıncı derse geldik. Geçen derslerde “iletişim konusuna geleceğiz” demiştim. Karı koca muhabbetini etkileyen üç önemli iletişim çeşidi vardır. Dokunarak iletişim, kelimelerle iletişim, beden dili ile iletişim.

İlk olarak “Dokunarak iletişim” ile başlıyoruz. Yani “cinsellik ya da evliliğin yatak odası” diyelim.

Cinselliği; kötü, pis, kirli, ayıp ve günahla özleştiren Hıristiyanlık etkisinde kalmış batı uygarlığı, kırk elli yıl öncesine kadar cinsel konularla ilgili çok katı tutum sergilemiş. Anadolu Müslümanlığı da Ortadoks Bizans etkisiyle cinsellik konusunda Hıristiyanlığın yanlış tutumundan etkilenmiştir. Yahudi kültürü de cinselliği kötülük olarak gören en katı kültürlerden biridir.

Oysa İslam dininde cinsellik hayatın ve dinin bir parçasıdır. Karı-koca muhabbetinin sebebidir. Peygamberimiz cinsellikle ilgili sorulara açık açık cevaplar vermiş; “karı-koca arasındaki cinsel ilişkide sadaka sevabı” olduğunu belirterek evliliği ve cinsel ilişkiyi teşvik etmiştir.

Cinsellik karı kocayı sukûnete ulaştırırken bir yandan da kadın erkek arasında bir enerji aktarımıdır.

Cinsel sorunlar yüzünden boşanmalar çok; fakat çiftler bu konu ile dile düşmemek için dava dilekçelerine yazdırmaya çekiniyor ve şiddetli geçimsizlik diye yazdırıyorlar.

Cinsel sorunlar kadınlarda da erkeklerde de görülüyor; fakat ülkemizde yapılan araştırmalar da kadınlarımızın ciddi cinsel sorunlar yaşadığını gösteriyor.

Burada ne kadınları ne erkekleri suçluyoruz. Toplum olarak bir yanlışın içindeyiz. Bu konuda doğru düzgün bir eğitim olmadığı gibi bir de korkutan, cinselliği aşağılayan bir eğitim var. Bu da en çok kadınları olumsuz etkiliyor. Bir yurt dışı seminerimde bir salon dolusu yaşları yirmi üzerindeki genç kızların sorduğu ilk soru şuydu: “İlk gece canımız yanar mı?” Avrupa da doğmuş, internetle büyümüş genç kızlar bunlar. Neden bu sorular? Çünkü Türk anneler tarafından namuslarına sahip çıksınlar diye cinsellikten korkutularak büyütülmüşler. Böyle bir eğitim olamaz. Bu genç kızlar evlendikleri zaman cinsel sorunlar yaşayabiliyorlar.

Konuyu soru cevap başlıkları altında yazdım.

Cinsellik internetten öğrenilebilir mi?

Evet öğrenilebilir, bu okuduğunuz yazıyı da sonuçta bir internet sitesinden okuyorsunuz? Evlilik okulunda bu konuları yazıp yazmama konusunda tereddüt ettim. İnternette cinsel eğitimle ilgili uzmanların hazırladığı siteler var. Oralardan faydalanılabilir mi diye bir araştırma yaptım. Bir site bulayım ve sizleri cinsel eğitim için o siteye yönlendireyim diye düşündüm; fakat uygun bir site bulamadım.

Dindarların hazırladığı bir site olsun istedim. İstediğim gibi bir site bulamadım. Bunun dışında bazı sitelerde inancımıza uymayan tavsiyeler var. Rahatlamak için alkol alın gibi ya da haram olan ilişkiler tavsiye edilebiliyor. Bu konuda hassasiyetimiz olduğu için, tavsiyelerin bizim için güvenli olması gerekiyordu. Ayrıca bazı sitelerde çok ve karışık bilgi var. Daha net ve temiz bilgiye ihtiyacımız var. Kiminde sorunlar yazılmış çözüm için bize gelin deniyor. Oysa bize çözümlerde lâzım.

Bu yüzden bu eğitimi sitemizde yapmaya karar verdim. Benim yazdıklarım kadar burada sizlerin yaptığı yorumlarda çok önemli. Kadınlar erkekler bu konuda neler düşünüyor, hangi sorunlar yaşanıyor. Konuşulsun. Madem ki bu konuları kimse kimseyle konuşamıyor, sorunların üstü kapatılmaya çalışıldıkça patlak veriyor, o zaman burada sorunları çözmeye çalışalım. Tabi hassas bir konu, kullandığımız dile dikkat etmek ve sözcükleri özenle seçmek lâzım. Yazı ve yorumlarda.

Cinsel eğitimin bütün konularını evlilik okulu dersi içinde yapmayacağız, çünkü pek çok konu var, burada bitiremeyiz. Ana konulara deste başlayacağız, diğer konuları sitemizin “Cinsel Eğitim” bölümünde devam edeceğiz. Uzmanlardan seçtiğimiz ya da özel dosya olarak hazırlayacağımız yazıları sizlere ulaştıracağız.

İnternette bir de cinsel ürünler satmak için ticari amaçla kurulmuş; cinselliği kaba ve hayvani bir eylem olarak gösteren porno siteleri var. Bu sitelerin karı koca cinsel hayatına hiç bir katkısı olmadığı gibi zararları vardır. Manevi hayata zararları da ayrı bir konu. Gençler içinse tümden zararlı. Pornodan zaten cinsellik öğrenilmez. Porno izleyen pek çok genç kızdan; “cinsellikten iyice korktukları ve tiksindiklerini” duydum.

Cinsel eğitim kitapları faydalı mıdır?

Evet, güzel hazırlanmış kitaplar var ve bunlardan faydalanılabilir. Fakat bazı kitaplarda bilgi karmaşası oluyor, bilgiler çok ve dağınık verilmiş oluyor, o zaman okuyucunun işine yaramıyor. Cinsel eğitim için daha çok erkek hocaların yazdığı “İslam’da cinsel hayatın” anlatıldığı kitaplar var. Faydalı güzel kitaplar var içlerinde. Fakat bu kitaplara kadınlar hep bir temkinli yaklaştılar ve cinselliği hep bir erkek meselesi olarak gördüler. Oysa cinsellik kadın ve erkeğin ortak meselesi. Biraz da bunun için cinselliği dindar kadınların anlatması gerektiğini düşünüyorum.

Evlilik kitapları yazmaya başladığımdan 2002 den beri kitaplarımda bir kaç yazı ya da hikaye ile cinselliğin önemine mutlaka değiniyorum.

Sitemizde yazılarını yayınladığımız “Sakın Okumayın Cıs” kitabının yazarı Kadın Doğum Uzmanı Dr. Ünzile Girişgin’in kitaplarını ve yazılarını da çok önemsiyorum. Okumanızı tavsiye ederim. Bir evlilik okulumuzda ders kitabı olarak okutmuştum. Ünzile Hanım da gelip bize seminer vermişti. Şu sıralar bebek büyüttüğünden dolayı sitemiz için düzenli yazı yazamıyor; fakat ara ara yeni yazılar alacağız; bazen de kitaplarından, yazılarından bölümler yayınlayacağız.

Cinsellik sadece yatak hayatı mıdır?

Cinselliğin, evlilik hayatını, ne kadar çok etkilediğinin farkında olmayanlar, cinselliği küçümsemişlerdir. Cinsellik pek çok kişinin zannettiği gibi sadece yatak odasında belli bir zaman dilimi içinde yaşanan bir şey değildir; bütün evliliği etkiler. Seminerlerimde” Kocalarınızın geleceği saatte biraz süslenin, kendinize çeki düzen verin:” dediğim zaman hanımlar gülüşüyorlar. Bazen arada biri çıkıp diğerlerinin söyleyemediğini dile getiriyor: “Kocayı kapıda öyle karşılarsak adamın aklına başka şeyler gelebilir. Elimizi verirsek, kolumuzu kaptırırız.” diyenler çıkınca bunu söyleyene destek olanlar çok oluyor.

Cinselliği sevmeyen kadın kocasının yanına oturmak hatta elini tutmak bile istemeyebiliyor, sonu yatakta bitebilir, diye.

Ayrıca cinsel tatminsizlik iki tarafında birbirlerine kızgınlık duymalarına sebep oluyor. Kısacası tüm evlilik hayatını etkiliyor.

Kadınlar neden cinsel sorunlar yaşıyorlar? Kadınlar isteksiz mi yaratılmışlar?

Allah kadına da erkeğe de cinsel istek ve arzu vermiştir. Fakat kız çocukları büyütülürken cinsellikten korkutularak büyütülürse evlendiğinde korku isteğin önüne geçip cinsellikten keyif almasına engel olabilir.

Ayrıca bu konuda eğitim olmayınca kadın kendi bedenini tanımıyor, erkek kadına nasıl davranacağını bilmiyorsa cinsellik karı koca arasında bir eziyete dönüşüyor.

Kadın ve erkeğin cinsellikte temel farklılıkları nelerdir?

Kadın erkek yaratılış farklılıkları cinsellikte de ortaya çıkar. Erkek cinselliği daha açık ve uyarımı daha kolaydır. Hatta erkek istemese bile rüya ile ya da etkileyici bir görüntü ile cinsel duyguları uyanır.

Kadın cinselliği üstü örtülü bir hazine gibidir. Kadın hazinenin toplanmasına izin verirse erkek de emek verip çaba gösterirse ikisi için de en büyük zenginliktir.

Cinsel sorunlar kadınları nasıl etkiliyor?

Cinsel sorunlar karı koca arasındaki iletişimi bozuyor, kadın zevk almayınca kendini kullanılmış hissediyor.

Cinsel hayatı kötü giden kadınlarda bedensel hastalıklar ortaya çok çıkıyor. Baş ağrısı, rahim hastalıkları ve fıtıklar, çoğu zaman tatmin olmamış bedenin isyanıdır.

Bu yüzden iletişime cinsellikle başladık çünkü cinsel sorunlar varsa iletişimde yol kat etmek zordur.

Cinsel sorunlar erkekleri nasıl etkiliyor?

Kadın da cinsel sorunlar varsa bu erkekte öfke yapar. Reddedilen ya da karısı tarafından istenmediğini anlayan erkeğin cinsel enerjisi öfkeye dönüşür. Erkekteki öfke, çoğu zaman iyi gitmeyen cinsel hayatın habercisidir. Bir erkek; çaya, çorbaya, çocuğa bağırıyorsa cinsel hayatında sorun olma ihtimali yüksektir.

Bu evliliğin, dışarıdan görünmeyen iç yüzüdür ve diğer insanlar tarafından yanlış yorumlanabilir. Mesela sessiz, sorun çıkarmıyor, kocasına hizmet ediyor gibi görünen bir kadın ve karşısında her şeye bağıran, kızan öfkeli bir erkek varsa (erkekte akıl hastalığı yoksa) büyük ihtimalle yatak sorunları vardır, karısı tarafından geceler reddediliyordur; erkek de acısını gündüz çıkarmaya çalışıyordur. Böyle evlilikleri dışarıdan gözlemleyenler özellikle kız çocukları babalarına, anneye haksızlık ettiği için kızgınlık besleyebiliyorlar, hatta erkeklerden ve evliliklerden soğuyabiliyorlar. Oysa karşılıklı olarak birbirlerine şiddet uyguluyorlardır; fakat görünen tek taraftır.

Erkeğin kendi cinsel sorunu varsa, bazı erkekler bunu gurur meselesi yapıp sorunlarını kabul etmeyip, çözüm noktasında çaba sarf etmeyebiliyorlar.

Kadın için de erkek için de çözülmeyecek hiç bir cinsel sorun yoktur. Bazı erkekler cehaletten, cinsel sorunları erkeklik sorunu gibi algılıyorlar. Cinsel sorunların erkeklikle hiç alakası yoktur, cinsel güç, erkeklik ispatı değildir. Erkeklerdeki cinsel sorunlar da kadınları olumsuz etkiler, çözülmesi gerekir.

Cinsellik kadının görevi, erkeğin hakkı mıdır?

Cinsellik iki taraf için de hem görevdir hem haktır. Keyif almak iki tarafın da hakkıdır, eşine keyif vermek de iki tarafın da görevidir. Cinselliği taraflardan biri görev olarak yapıyorsa bu iki taraf için de eziyet olur. Kadın cinselliği sevmiyor ve görev olarak katlanıyorsa erkek kendini tecavüzcü gibi hisseder.

Erkek sadece kendi zevkini düşünüyor ve eşi ile ilgilenmiyorsa hem karısını mutsuz eder hem de kendi mutsuz olur, tatmin olmuş bir cinsellik yaşayamaz. Karısı cinsel doyuma ulaşmayan hiç bir erkek kendi de cinsellikten tam bir doyum sağlayamaz.

Cinsel hayat evlilikte neden önemlidir?

Allah (c.c) sevgi ve sadakat için bir hormon yaratmış. Bilim adamları adına “Oksitosin” demişler. “Muhabbet hormonu” diyebiliriz. Muhabbet hormonu en çok dokunarak ve göz göze bakışma ile üretiliyor. Bir de kadın hamile olduğunda ve doğumda bolca oksitosin salgılıyor. Hayvanlarda da var bu hormon. Hamile iken oksitosin salgısı durdurulan hayvanlar doğurdukları bebeklere bakmadıkları gibi eşlerini terk edip başka eş arayışına giriyorlar.

Oksitosin bir cinsellik hormonu değil. Bir bağ hormonudur. Çocuğumuza dokunduğumda ya da gözlerine bakarak konuştuğumuzda, arkadaşlarımızla musafaha yaptığımızda, namazda omuzları birbirine değdirdiğimizde üretilen sevgi ve sadakat hormonu.

Allah Rasulü “Bir erkek karısının elini tutar ve göz göze bakışırlarsa Allah onlara rahmet nazarı ile bakar, günahları parmakları arasından dökülür gider.” buyurmuştur. Peygamberimiz eşlerinin yanına girdiğinde, ellerini tutar gözlerine bakarak selam verirmiş.

Bilim bize anlatmasa da sevgili peygamberimiz bize “Muhabbet hormonunu” nasıl çalıştıracağımızın yolunu göstermiş.

Karı koca birbirine ne kadar dokunursa o kadar sevgi ve sadakatleri artıyor. Dokunmanın illa cinsellik için olması gerekmiyor. Yan yana oturmak, omzuna yaslanmak, el ele tutşmak…Buradaki hassas nokta, birbirine az dokunan çiftlerde, erkekler eşlerinin dokunmasıyla çabuk tahrik olabildikleri için bir el ele tutuşmanın sonu yatakta bitebiliyor.Bu da dokunmayı seven kadınların eşlerinden uzak durmalarına sebep olabiliyor.Kadın cinselliği sevse bile “şimdi zamanı değil, en iyisi uzak durayım” diye eşinden uzak durmaya gayret ediyor. Cinselliği sevmiyorsa zaten uzak duruyor. Bu sorunun çaresi birbirine daha çok dokunmak. Her dokunmanın yatakta bitme ihtimali azalır, dokunmak hemen yatağı çağrıştırmaz. Bir birine az dokunan karı kocalarda uyarılma daha çok olur. Karı kocanın birbirine çok dokunması sevgi ve bağlılıklarının artması için önemlidir.

Oksitosinin iki yan etkisi var: Birincisi unutkanlık etkisi yapıyor; fakat iyi bir unutkanlık bu. acıyı unutturuyor. Annede doğum sancılarını, çocuğun huysuzluklarını, uykusuzluklarını, çocuğu için çektiği sıkıntıları unutturuyor. Bebeğine olumlu duygular hissetmesine sebep oluyor. Bu horman olmasa kadınlar ikinci çocuğu doğurmazlardı herhalde.

Karı koca arasında da birbirinin hatalarını unutmalarına ve yaşanan tatsızlıklara rağmen birbirlerini sevmeye ve muhabbet etmelerine sebep oluyor.

İkinci yan etkisi ise oksitosin uyku getiriyor.  Mesela annede bebeğe sütle en yüksek oranda oksitosin geçer ve bebeğin rahatlamasını ve uykusunun gelmesini sağlar. Bebek ve anne açısından iyi bir şey.

Sadece cinsellik açısından kadınları rahatsız eden bir durum ortaya çıkabiliyor. Oksitosin erkeklerde en yüksek seviyeye cinsel tatmin sonrası ulaşıyor. Yükselen oksitosin erkekte cinsel ilişki sonrası uyku getiriyor. Kadın da sohbet etmek isteyebiliyor, uyuduğu için erkeğe kızgınlık duyabiliyor, erkeği bencil olmakla suçlayabiliyor. Demek ki neymiş “Erkeğin cinsel ilişki sonrası uyuması kendi elinde değilmiş, hormon uyutuyormuş. Bırakın uyusun. Sizi sevmediği ile alakası yok yani. Tam aksi sizi çok sevdiği için uyuyor.

Cinselliğin Faydaları:

Cinsellik Allah (c.c) ın karı koca muhabbet etsin diye yarattığı eşlere verdiği bir hediyedir.

Karı kocanın ikisinin de tatmin olduğu düzgün bir cinsel ilişki beden ve ruh sağlığı için faydalıdır.

Cinsel ilişki karı koca arasında sevgi ve sadakati artırır.

Cinsel birliktelik, kadın ve erkeğin birbirlerine sunduğu sevginin ulaştığı en yüksek noktadır. Ayrıca ibadet hükmündedir.

Cinsellik bütün tıp kitaplarında en ucuz, en sağlıklı, en kolay, en zevkli spor olarak geçer.

Kadınların haz duyduğu ilişki sayısı ne kadar fazla ise uyluk ve kalça sarkmaları, gevşemesi de o kadar geç oluyor.

20 saniyelik haz sırasında 200-300 kalori harcanıyor ve vücut enerjisi en yüksek seviyesine çıkıyor.

Cinsel ilişki kalbi çalıştırır.

Kasları gevşetir, bağırsakları çalıştırır.

Zayıflatır.

Cinsel ilişki sırasında salgılanan endorfin dopamin ve seratonin maddeleri baş ağrısını geçiriyor. Endorfin acıları azaltır.

Cinsel ilişki sırasında mutluluk hormonu olan “seratonin” salgılandığı için depresyona karşı etkilidir.

Cinsel ilişki başlangıcında vücut sevgi ve bağlılık hormonu olan oksitosin salgılamaya başlar. İlişki sonrası oksitosin vücutta en yüksek seviyeye çıkar. Erkeklerde yüzde beş yüz artır.

Allah (c.c) bekarlara hayırlı eş versin,

evlilere de Rabbimizin verdiği nimetlerden

en güzel şekilde faydalanmayı nasip etsin.

“Cinsellik nedir?” ile devam edeceğiz inşallah.

KAYNAK: www.cocukaile.net

www.NurNet.Org

Eleştirme Alışkanlığı Olanlardan mısınız?

Değerli Okurlarım!

Epeydir “Evlilik Okulu” derslerini aksattık. Her zaman ben önce yazıyı yazıyordum sonra siz yorumları. Bu kez tam tersi olsun. Sizler yorumlarınızı yapın sonra ben yazıyı yazayım inşallah.

Sadece aile üzerinden değil, genel sordum soruları. Evliler karı-koca ilişkisi ya da çocukları ile ilgili olarak cevaplayabilirler, ayrılmış olanlar eski eşleri ile ilişkileri üzerinden, bekarlar anne-babaları ya da eş görüşmeleri üzerinden ya da iş hayatı üzerinden olabilir cevapları. Maksat eleştiri konusunda farkındalık oluşturmak.

Özellikle şu soruların cevabını verirseniz sevinirim.

1-Eleştirme alışkanlığınız var mı?  En çok kimi eleştirirsiniz? Bu huyunuzdan memnun musunuz?

2-Sizi en çok kim eleştirir? Söylenen hususlarda değişme isteğiniz oluyor mu?

3-Eleştirildiğinizde ne hissediyorsunuz?  Eleştiri karşısında tavrınız nedir?

4-Eleştiri yaparken dikkat ettiğiniz hassasiyetleriniz var mı?

5-Eleştiri yaptığınızda niyetinizi karşınızdaki kişi doğru algılıyor mu? Algılamıyorsa sebebi ne olabilir?

6-Tekrar tekrar yaptığınız eleştiriler,  sizin ve karşınızdaki kişinin üzerinde ne gibi duygular uyandırıyor olabilir, dikkat ediyor musunuz?

7-Unutamadığınız sizi utandıran ya da çok kızdıran eleştiriler aldınız mı? Çocukluğunuzda da olabilir.  Ya da siz böyle bir eleştiri yapıp pişman oldunuz mu?

Soruların hepsini de cevaplayabilirsiniz sadece istediklerinizi de.

Şimdiden teşekkür ederim.  

Sema Maraşlı

Kaynak: cocukveaile.net

www.NurNet.Org

Güçlü Kadın ve Ailede Güç Dengesi

Güçlü Kadın ve Ailede Güç Dengesi

Tek ve mutlak güç sahibi olan Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

İnsan olarak hepimiz aciziz. En güçlü insan Allah’ a teslim olan insandır. Gücün karşısında teslimiyet olursa bütünlük oluşur. Güç ile savaşan kaybeder. Müslüman teslim olan demektir.

“Ben güçlü bir insanım” dese biri benim aklıma ilk “Hakkın tokadını bekliyor galiba” düşüncesi gelir.

İnsan tümden güçlü olabilen bir varlık değil. Bazı konularda başka insanlara üstünlükleri olabilir bazı konularda zayıflıkları.

Allah (c.c) kadın ve erkeğe farklı konularda üstünlükler verdiğini bildiriyor bize Kur’an-ı Kerimde. (Nisa suresi 32) Kadın ve erkeğin fiziksel ve psikolojik farklılıkları iki tarafın güçlü yanlarıdır.  Şefkat ve teslimiyet kadınların güçlü yanı iken liderlik ve başarı da erkeğin güçlü yanıdır. İkisi bütünleştiğinde bir denge ortaya çıkar ve ailede güç dengesi ancak böyle kurulur.

Cinsiyet özelliklerimiz yanında bir de karakter farklılıklarımız var elbette. Bir kadın liderlik vasıflarına sahip olabilir ya da bir erkek yumuşak huylu olduğu için yönetmek hevesi olmayabilir. İşte burada dinimizin emirleri bizi hizaya koymalı. Kadın liderlik vasıflarını evinin dışında kullanmalı, eşine reis olmaya çocuklarına baba olmaya çalışmamalı. Çünkü evin reisi Allah tarafından erkek olarak tayin edilmiş. (Nisa suresi 34) Erkek de sorumluluktan kaçarak reisliği karısına bırakmamalı.

İş yerinde patron yumuşak huylu diye bu kimseye saygısızlık etme hakkı vermez. Bunun tam tersi de yani  patronun da iş yerinde bir düzen sağlamaması “ne haliniz varsa görün” deyip kendi sorumluluklarını yerine getirmemesi de “o yumuşak huylu biri” diyerek kimse tarafından mazur görülmez. Ona beceriksizlik ve yetersizlik denir.

Erkeğin yumuşak huylu olması evinde reis olmasına engel değildir. Yeter ki Allah’ın verdiği bu görevin şuurunda olsun ve karısından korkmasın. Adalet ve şefkatle hareket etsin.

Kadının liderlik vasıflarına sahip olması da kocasına teslim olmamasına ve ona patronluk etmesine mazeret olmaz.

Her erkek ailesinin liderliğini yapma potansiyeli ile doğar fakat  çocukken kendi ailesinin yanlış tutumları ile bu özelliği törpülenmiş olabilir. Fakat erkek farkındalık oluşturarak liderlik vasıflarını ortaya çıkarabilir zaten fıtratında var.

Şimdi gelelim güçlü kadın mevzuna. Mal, mülk, para, pul, meslek, beceri, bilgi, zeka bunlar gerçekte güç değildir. Toplum bunlara güç atfetmiştir. Güç, insanın bunlara sahip olmasında değildir. Çünkü bunlar nefsi azgınlığa sevk edecek imtihan sebepleridir.

“Güçlü insan” nefsinin dizginlerini eline almış, nefsini terbiye edebilmiş insandır. Yoksa Allah’ın verdiği nimetlerle şımaran ve bu nimetleri kötüye kullanan değildir.

Güç kişinin duruşundadır. Güç erkeğin erkekçe duruşunda, kadının kadınca duruşundadır. İki tarafın birbirine benzememesindedir.

Güç, kişi tarafından dillendirilen bir şey olduğunda çirkinleşir ve yanlış anlaşılabilir.

Bir erkek “Ben güçlü bir erkeğim” dese evlilik problemlerini anlatırken ne düşünürsünüz? Önce herhalde “Güçlüyüm” derken neyi kast ediyor?” diye düşünürsünüz. Zira insan tümden güçlü olan bir varlık değildir. “Güçlüyüm” derken maddi gücünü mu kast ediyor, karısı karşısında güçlü bir duruş sergilediğini mi, yoksa cinsi gücünü mü, yoksa karısına kötü ve sert davranıyor da bunu güç vurgusu ile örtemeye mi kalkıyor, gibi pek çok soru akla gelebilir.

Ayrıca acaba tam tersi bir durum mu var “karısının karşısında kendini yetersiz mi hissediyor da güçlü olduğunu vurgulama ihtiyacı duyuyor” diye de düşünülebilir. Ya da ne “Ne görgüsüz adam gücü ile övünüyor” diye insanda olumsuz bir duygu uyandırabilir.

Toplumun güç atfettiği şeyler üzeriden erkeğe güç vurgusu daha çok yakışırken bunun dillendirilmesi hoşa gitmiyor, Fakat bunun tam tersi kadınlar tarafından sürekli dillendiriliyor. “Ben güçlü bir kadınım” sözünü kadınlar övünerek söylüyorlar. Kimse de kadınlara “Ayıp ya! Bu ne had bilmezlik bu ne görgüsüzlük sürekli güç vurgusu yapıyorsunuz.” demiyor. Zira medya sürekli “Güçlü kadınlar” vurgusunu yaptığı için bu “güç görgüsüzlüğü” normalleşmiş durumda.

Feminist ve kapitalist sistem kadınlara güç vurgusu yaparak onların yüklerini artırmaya çalışıyor. Kadınlarda altından kalkamadıkları yüklerin acısını kocalarına ve topluma yönlendiriyorlar.

Tekrar üzerini çizeyim: Kadınların mal, mülk, para, meslek, kariyer, zeka ve bazı becerilere sahip olmasında değil problem. Bunlar hem imtihandır hem nimettir. Bunlar mutluluk ve mutsuzluk sebebi de değildir. İş yerinde müdür, patron olup eve gelip kocasına patronluk taslamayan saliha itaatkar eş olan hanımlar da var. Yeter ki bu konuda farkındalık geliştirmiş olsun.

Problem şu ki kadınların bunlarla kendine bir güç atfederek erkekleri yönetmeye çalışması. Bu kendine de zarar, aileye de zarar, topluma da zarar.

Zira kadın güçlü olduğu zannı ile hareket ettiğinde erkeğin sorumluluklarını da üstleniyor, erkeği pasifleştiriyor. Ailede çocuklarla ilgili kararları kadınlar alıyor. Eve ne alınıp satılacak, kim gelecek kime gidilecek, kimlerle görüşülecek gibi pek çok kararı kadınlar erkeklere dayatıyor. Çünkü kendini güçlü diye tanımlayan yada öyle inanan kadınlar neredeyse her konuda en iyisini kendilerin bildiğinden eminler.

Kocalarına en kıytırık önemsiz şeyleri bile güvenmiyor her konuda kendi dediği olsun istiyorlar. Kendi güçlerini artırmak adına adamın güçlerini sömürüyorlar ve sonra da o adamdan sevgi bekliyorlar şefkat bekliyorlar. Adamın sorumluluklarını üstlenip onu güçsüzleştirip sonrada “ben fedakarlık ettim, kıymetim bilinmiyor” diye sızlanmaya kimsenin hakkı yok. Kadınların kontrolü ele almalarının altındaki bir sebepte kader inançları ile ilgili sıkıntı yaşamaları, kısmete rızalarının olamaması her şeyi kendi istedikleri gibi yapma ve yaşama arzuları da etkili oluyor.

Tabii bu arada erkeğin de sorumlulukları kadına bırakmaması lazım o da ayrı problem. Bu konu ile de ilgili yazmıştım ve inşallah yazmaya da devam edeceğim.

Bu bağlamda son yazım “Güçlü Kadında Sevgi Açlığı” yazım, bazı güçlü kadınları kızdırdı. Sanki ben  “Erkekler, güçlü kadınları sevmeyin” diye bir çağrıda bulunmuşum da bu yüzden kocalarından sevgi göremeyecekler. Oysa ben sadece bir gerçeğe dikkat çektim. Dini ve bilimsel kaynaklarda bu gerçeği söylüyor. Pek çok Batılı da boşanmalar da en büyük etkenin günümüzde kadın ve erkek arasında güç çatışması olduğunu söylüyor.

Güçlü kadın” vurgusu üzeriden kadını yüceleştirilirken erkeğin konumu konuşulmuyor.  “Güçlü kadın” karşısında erkek ya evde reisliği kadına bırakıp ona teslim oluyor bir köşede mobilya gibi yaşamaya razı oluyor ya kadına teslim olmaya karşı çıkıyor bir ömür güç çatışmaları içinde birbirlerini tüketiyorlar ya da erkek öcünü kadını aldatarak çıkarmak gibi sinsi ve günah yollarına başvuruyor ya da ayrılmak istiyor. Velhasıl güçlü kadın karşısında erkeğin de kadının da pek iç açıcı bir durumu yok. Zira iki güç her zaman çatışır.  Erkeğin kadına teslimiyeti fıtrata uygun değil. Allah gücü erkeği teslimiyeti kadına yakıştırmış. Gücün karşısında gönüllü teslimiyet ikisini kaynaştırır, yakınlaştırır ve birbirinde eritir.

Bazılarının itirazı ise ailede rollerin konuşulması üzerine. Kavvam, itaat, saliha eş gibi kavramların konuşulmasından yanlış anlaşılmasından rahatsız olanlar var. Dilimizde bu kavramların kullanımı ile ilgili kadın ve erkeklerin yanlış anladığı ile ilgili kaygı duyanlar var.

Bunun çözümü Kur’an-i kavramları görmezden gelmek ve yok saymak değildir. Doğru anlaşılana kadar konuşmaktır, doğrusunu dilimize yerleştirmektir. “Güçlü kadın” kavramı nasıl dilimize yerleşti ise biz de “Saliha kadın” kavramını yerleştirmek için uğraşmalıyız.

Ve “Kavvam” kavramını da tabii ki de. Ailenin temeli olan bu iki kavramı bol bol konuşmalı, tartışmalı, yazmalı ve dillendirmeliyiz ki zihnimize işlesin, toplam geneline yaygınlaşsın. Erkek sorumluluk üstelenmeden reis olamayacağını bilsin reisliği evde hava atıp kadını incitmek zulmetmek için kullanmasın; kadın da eşine itaatkar ve Saliha bir eş olmak için elinden gelen gayreti göstersin.

Kur’an-ı Kerimi hayat rehberimiz yapalım.

İşimize gelmeyen yerde rehberi arkamıza alırsak mutluluk yolunu bulamayız.

Sema MARAŞLI

Kaynak: Ailevecocuk.net

www.NurNet.Org