Kategori arşivi: Hanımlar

Hepsi İçin İrade Gerek

Evlenmek de, evliliği devam ettirmek de,düzgün ayrılabilmek de,  anne baba olmakta, yanlış ilişkilerden uzak kalmakta irade ister. O sebeple son dönemlerdeki gündemi, yasaya katılmak ya da katılmamak ekseninden kendi gündemimize taşıyacak olursak irade temelli bir ebeveynlik anlayışından söz etmeliyiz diye düşünüyorum. Bu hem hali hazırdaki sorunları değerlendirirken hem de ileriye dönük ilişkiler açısından önemli bana kalırsa.

Bir insandaki irade inşası ahlaki yargıların belirlenmesinde de önemlidir. Bu duruş sadece o an istediğimiz için bir karar vermek yerine, verilen kararın sonuçları ve bedelleri üzerinden bir adım atmayı gerektirir.

Çocukluğundan itibaren “ yapabilirlilik” ekseninde inşa edilmemiş bir yetiştirme biçiminin bedelini, sonrasında hem yeni kurulan aileler hem de yeni doğan çocuklar ödüyor ne yazık ki. Üstelik çocuklar yapabileceklerine çok inanıyorken, mücadele ediyorken, yetişkinlerin buna engel olmasıyla şekilleniyor bu iradesizlik.

Yemeğini kendi yemesinden, ayakkabını bağlamasına, kıyafetlerini giyebilmesinden, ödevlerini kendi başına yapabilmesiyle başlayan, sonrasında aşama aşama şekillenen bir ebeveynlik tercihinden bahsediyorum. Ya da bunların yapılmasına müsade edilmeyen ebeveynlik tercihinden.

Bir yanda müthiş bir pedagojik bilgi yağışı varken, diğer yanda bu bilgilere ısrarla kulaklarını tıkayan bir duruş devam ediyor.

Yetişkin olduğu halde, hazlarını öteleyebilecek bir iradeye sahip olmayan,

istediği her şey hemen olsun diye direten,

zararlı alışkanlıklarını terk etmek konusunda çaba sarf etmeyen,

evliliği yürütmesine,

çocuk büyütmesine müsadele edilmeyen insanların

irade sahibi çocuklar yetiştirmesini beklemek oluyor dolayısıyla bu duruş.

Oysa küçük yaştan itibaren, zaman kavramıyla tanışan, ihtiyaç dışı istekleri hususunda bekleyen, kendi sorumluluklarını alabilen çocuklar evliliğe de, çocuk yetiştirmeye de, ilişkilerinde arızalar çıkaran alışkanlıklara da başka bir bakışla ve iradi bir duruşla bakabilirler.

Efendimizin evlenmeye gücü yetmeyen bekarlara oruç tutmasını tavsiye etmesi de, kaynağını “ irade eğitiminden” alıyor. Zira oruç en iyi irade eğitimlerinden biridir. Hem çocuk için hem yetişkin için.

Ben bu sebeple küçük yaştaki çocuklar için “ Evlenmesinde zina mı yapsın?” tercihinin birbirini karşılamadığını düşünüyorum. Her ikisini de yapmadan devam edenler olduğuna göre, bunu belirleyenin salt bu iki seçenek olmadığı da ortada. Ya da evlilik tercihinin salt bu seçenekle şekillenmediği…

Ben toplumumuzun evlilik algısı konusunda çok fazla yolunun olduğuna inanıyorum. Zira her şeyim tamam olsun yaşı ile, gözü karalılık yaşı arasında gidip geliyor evliliğin seyri. Oysa daha iradeli ve sorumluluk sahibi bir evlilik niyetinden konuşmalıyız öncelikle. Ki sonrasında nesillerin devamını arzu ettiğimiz bir toplumsal dinamikten, salt haz odaklı bir sistem devşirmeyelim. “Bunu sevdik evlendik” vurgusu için yapıyorum özellikle. Sevgiyi besleme bilinci ve iradesi kazanamamışsa çiftler, o zaman “ Başka birini sevdim” ya da “ Sevmiyorum boşanıyorum” ucuna savrulması yaşayabiliyorlar.

Eğer bir mağduriyet gidermek ise niyet, var olan haliyle yaşanan mağduriyetler de göze alınmalı. Ekonomik olarak hala ailelerine bağlı olan, reşit olmadığı için hakları olmayan, kültürel baskıları iliklerine kadar hisseden beyler, şartlar değiştiğinde, eşlerinin yanına döndüğünde yani, yepyeni mağduriyetler üretmeyeceklerinin güvencesini verebilmeliler.

Zira evlilik, sevmek dışında pek çok kolonla ayakta duruyor. Bana kalırsa, diğer kolonlar sallanırken, tek bir kolonunu sağlamlaştırmaya çalışmanın sıkıntısını ve yanlış algısını yaşıyoruz son gündemle.

O yüzden iradeli çocuklar yetiştirmeyi, önceliklerimiz arasında almalıyız. Aileler, eğitim dünyası ve din adamları bunun üzerine çözüm yolları üretmeli.

Yoksa evlilik çocuk oyuncağına dönme riskiyle karşı karşıya kalıyor.

* Bu arada yine bir konuya odaklanıp diğer mağdurları görmezden geldik. Halbuki, çocukları için çaba sarf eden babaların ve babalarıyla zorla görüşebilen çocukların da mağduriyeti de konuşulmuştu komisyonda. Bakınız yine bunu konuşamıyoruz. Evlenmeyi de ayrılmayı da, ardımızda bir mağdur olmadan becerebilmenin adı irade” işte bu sebeple…

Tuğba Akbey İnan

Kaynak: Ailevecocuk.net

www.NurNet.Org

 

Hayaller Hayatlar

Erkek ya da kadın, anne ya da baba olarak isteklerimizin her daim öteki üzerinden bir davranış refleksi oluşturmaya programlı olduğunu düşünüyorum ne vakittir. Bu da ilişkilerimizin en temel açmazlarından biri.

Erkekler sokağa çıktıklarında onları günahtan alıkoyan şeyler olsun istiyorlar.Eve gidince hanımları her sözüne itaat etsin , çocuklar onlar gitmeden mümkünse uyusun, uyumamışlarsa bile onlara dokunmasınlar istiyorlar.

Kadınlar, romantik eşler, sorun yaşamayacakları kayınvalideler, her dediğini yapan, evin düzenini hiç bozmayan çocuklar istiyorlar.

Anne ve babaların ebeveynlikten anladığı da sadece söz dinleyen çocukları olması.

Yani işler karışmadığı sürece iyi biri olmaya devam edebilirim. Ama işler istediğim gibi gitmezse yapacaklarımdan ben sorumlu değilim demeye çalışıyoruz kurduğumuz tüm ilişkilerde.

Halbuki insan olarak da kulluk bilinciylede , kontrol edemediğimiz bunca şey arasından, sadece kendi tepkilerimizi kontrol edeceğimiz bilinciyle hareket etsek, sürekli başkalarını suçlayan reflekslere devam mı ederdik yoksa problemin çözümüne katkı sağlayalım mı isterdik?

Efendimiz  (s.a.v) Sabrın, başımıza gelen şeye gösterdiğimiz ilk tepki olduğunu söylüyor. İnsan başına gelen şeylere ilk sabır tepkisi vermeden önce, hem bedenen hem de ruhen bir hazırlık yapmalı öyle değil mi? Yoksa ötekine yönelen suçlama okları bir gün yaratıcıya da yönelir.

Ben yetişkinler olarak, gerçekte kadın erkek, karı koca, gelin kayınvalide/damat, anne ve baba rollerinde ve diğer rollerimizde çocuklarımıza bağırmanın, tepki göstermenin, vurmanın, canının istediği şeyi hemen almanın, kızmanın, küsmenin ancak büyümeyi başardığında yapabilecekleri şey olduğu mesajını verirken, hayalde çocuklara iyi,iradeli ve sakin olmalarını söylediğimize inanıyorum. Çocuklara ancak büyüdüğünde tüm bunları yapabilirsin demek aslında bu… Bir erdemi öğretmektense, “ beni kızdırma yeter” mesajı vermek aynı zamanda.

Eş olarak, gelin/kayınvalide, anne baba olarak her tepkinin sorumlusu olarak başkasını göstermenin “ Sen öyle olduğun için böyleyim “ demenin, çocuklara tepkilerinden başkaları sorumlu mesajını veriyor mu? Pek çok yetişkin tüm bunları bilinçsizce yapıyor elbette. Zaten bu daha da acı verici olan değil mi? O kadar başkalarını suçlayarak yol alıyoruz ki, sorunun kaynağına bakmak bir türlü aklımıza gelmiyor.

Bir sarmalın içinde dönüp duruyor olmamızın sebebi de bu değil mi zaten? Karşımızdakinin davranışları nasıl olursa olsun, gösterdiğimiz tepkilerden biz sorumlu değilsek, “ Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.  (Ali İmran 134) “ ayetini hayatımızın neresine koyacağız?

Hayat “ hayaller ve gerçekler” esprisinden değil, “ gerçekler ve verdiğimiz mesajlar” üzerinden şekil buluyor kendi dünyamızda ve çocukların zihinlerinde.

Tam da bu sebeple, ötekine attığımı tüm suçlamalardan kendimize uzanan sorumluluk çizgisine ihtiyacımız var elbette. Bunun içinde gerçekten “ büyümek” gerekiyor.

Ben de zaten o yüzden “ çocuklar anne ve babalarını büyütür” diyorum ya

Tuğba Akbey İnan

Kaynak: Ailevecocuk.net

www.NurNet.Org

Muhabbet Mayası

Muhabbet Mayası

 

Muhabbet Sevgi aşk bu tabirler hayatın her yerinde karşımıza çıkan tabirlerdir. İçini doldurmak ise insanların meziyetidir. Risale-i Nur müellifi hayatın olmazsa olmaz manasında insana bir bakış ve duruş kazandıracak bir tarzda şu dört kelimeyi veya bakış açısını bizlere söylüyor. “Mana-yı harfî, mana-yı ismî, niyet, nazardır.”[1] Gerçekten bu Dörtleme insana bambaşka ufukların alemlerin kapısını açıyor. Yeter ki tatbikatını yapabilelim. Zor olan da zaten bir hadiseyle ilk karşılaştığımızda bunun farkına varıp hemen bu dörtlemeyi tatbik etmektir.

Hayatımızın bir parçası olan ve kainatta da cari olan bir bir mesele Muhabbet, Sevgi, aşk.

İnsan, mahiyet-i câmiiyeti itibariyle mevcudatın hemen ekserîsiyle alâkadardır. Hem insanın mahiyet-i câmiasında hadsiz bir istidad-ı muhabbet dercedilmiştir. Onun için insan da umum mevcudata karşı bir muhabbet besliyor. Koca dünyayı bir hanesi gibi seviyor. Ebedî Cennet’e bahçesi gibi muhabbet ediyor. Halbuki muhabbet ettiği mevcudat durmuyorlar, gidiyorlar. Firaktan daima azab çekiyor. Onun o hadsiz muhabbeti, hadsiz bir manevî azaba medar oluyor.”[2]

Bu alakadarlık sebebiyle diyebilirim ki Allah insanın mayasına Muhabbet koymuştur. O muhabbetle insan kainatla ve kendi dünyasında ki her şeyle alakadar olmuştur.

Mana-i harfi namına yani bir şeyin Allah için olması demektir. Buna manada olursa insan azab çekmiyor. Çünhü hikmetini görebiliyor.

Mana-i ismi ise bir şeyi nefsi için istemek sevmek, yani maddesine takılmak manasında geliyor. Hal böyle olunca “muhabbet ettiği mevcudat durmuyorlar, gidiyorlar. Firaktan daima azab çekiyor. Onun o hadsiz muhabbeti, hadsiz bir manevî azaba medar oluyor.[3] Bunun neticesinde insan içsel bir çöküntü yaşıyor.

“Muzaaf ihtiyaç, iştiyaktır. Muzaaf iştiyak, muhabbettir. Muzaaf muhabbet dahi aşktır. Ruhun tekemmülatına göre meratib-i muhabbet, meratib-i esmaya göre inkişaf eder.”[4]

Muzaaf tabiri için bir şeyin dozajının artması yani bağımlılık da diyebiliriz. Tahlil edecek olursak ihtiyaç kendisini hissettirirse iştiyak olur. İştiyak daha da kendisini hissettirirse muhabbet olur. Muhabbet kendisinin hissettirirse aşk olur. Ve bu tutkunluk, meftuniyet, müptelalık ise her insana göre değişkenlik göstermektedir.

“Muhabbet fedaileriyiz.”[5] diye bir şiarımız iddiamız var bizim. Her insanın da muhabbet üzere bu söz şiarı olmalıdır. Elini attığı şey, alakadar olduğu işlerle ve kimselere ve gönüllere de muhabbet üzere girmeye gayret etmelidir insan. Ama mana-i harfiyle olmalı.

Unutulmamalıdır ki Allah için olursa niyetin her şeyi ve herkesi sevebilir bir fıtratı var insanın.

Hayatın tadına varmak isteyenler için bu formül iyi bir tekliftir.

Hasıl-ı Kelam: şu şeyler bizim dareynde hayatımızı kolaylaştıracaktır. “Hüsn-ü niyet sahibi olmak, başkalarına iyilik etmek, iffet, hayâ, müsamaha, sabır ve tahammül, iktisad, doğruluk, istikamet, sulhperverlik, hakperestlik, her şeyden fazla Cenab-ı Hakk’a itimad ve tevekkül, Allah’a itaatGücenmemek, gücendirmemek, ikiliğe meydan vermemek, itidal-i dem, tahammül etmek, uhuvvetlerini ve tesanüdlerini tevazu ile ve mahviyetle ve terk-i enaniyetle takviye etmek

Selam  ve Duayla

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Mesnevi-i Nuriye ( 51 )

[2] Lem’alar ( 14 )

[3] Lem’alar ( 14 )

[4] Sözler ( 642 )

[5] Tarihçe-i Hayat ( 59 )

Flört: Zehirli bal

Flört: Zehirli bal

Mitoloji’deki hikâyelerde bile yeri olduğuna göre flört insanlık tarihi kadar eski bir konu! Bütün semavî dinlerde tersi öğütlenmesine rağmen, ilâhî yasaklara aldırış etmeme “imtihan sırrından dolayı insanın kendi tercihine, cüz’î iradesine kalmış bir mesele. Melek de hayvan da değiliz. Cüz’î de olsa tercih hakkımız, irademiz var. Tercihlerimizle meleklerden üstün, hayvandan aşağı derecelere çıkıp inebiliyoruz. Böyle yaratılmışız.

Tahrif edilmelerine rağmen gerek Tevrat’ta gerekse İncil’de değil arkadaşlık, bakışları da kontrol etme üzerinde durularak inananlardan gözleriyle zina etmemeleri istenir.

Semavî dinlerde bu konudaki hükümler şüpheye mahal vermeyecek ölçüde kat’idir, kesindir, apaçıktır.

Ama imtihan dünyası işte!

HARAM HUZUR VERMEZ

Günümüzde “cazibedar fitne içinde bulunan ve aklını kaybeden” gençlerimiz hislerinin esiri olarak ne yazık ki, neticede çok üzülecekleri tercihlerde bulunabiliyorlar.

Oysa ki, haram huzur vermez. Cehennemin acil cezasını daha dünyada iken elemleriyle hissettirir. Haram sevmek “zehirli bal gibi” kıskançlık, ayrılık acısı, sevgisine mukabele görememek gibi Cehennemî bir ruh halini beraberinde getirir. Medyadan eksik olmayan haberlerin bir bölümü bunun sayısız örnekleriyle doludur!

FLÖRT, EVLİLİĞİ ENGELLER

Kız erkek arkadaşlığında netice itibarıyla en çok sıkıntıyı yaşayan, zarar gören kadınlardır. Zira tesettürsüzlük nikâh yolunu kapatır. Çağdaş erkeklerin (!) kadınları “gezip, eğlenecek” ve “evlenip çocuk sahibi olacak” diye ikiye ayırdıkları medyada sıkça yer alır. Kararsız ve şüphede kaldıkları için çoğu zaman evlenmemeyi tercih ettikleri de bir gerçektir.

Bu gerçeğe Bediüzzaman Hazretleri Tesettür Risalesi’nde şöyle işaret ediyor: “Tesettürün ref’i, izdivacı teksir etmeyip çok azaltıyor. Çünkü en serseri ve asrî bir genç dahi refika-i hayatını namuslu ister. Kendi gibi asrî, yani açık saçık olmasını istemediğinden bekâr kalır, belki de fuhşa sülûk eder.”

GÖRÜCÜ USÛLÜ- DİNÎ NİKÂH

Flörtü evliliğe hazırlık devresi olarak gören bir anlayış da var. Bu görüşü savunanların çoğu görücü usûlünü eleştiriyor. Peki, flörtle yapılan evlilikler garantili mi? Asırlardır, dedelerimiz ninelerimiz yanlış mı yaptı?

Flörtlerin çoğunlukla “psikolojik facia” ile son bulduğunu söyleyen psikologlar yanlış mı düşünüyorlar?

Kaldı ki görücü usûlünde eş adaylarının birbirlerini görüp konuşmaları, tanışmaları yolu kapalı değil. Kültürümüz, geleneklerimiz de buna müsait. Mahremiyet prensipleri ve ölçüleri dâhilinde buluşup görüşme imkânı varsa, flörte ne gerek var?

Bu safhada birbirlerini tanısınlar ve günaha girilmesin düşüncesiyle tercih edilen dinî nikâhsa geri dönülemez hatalara kapı aralayan sosyal bir başka yaradır. Resmî ve dinî nikâhın birlikte yapılması genç kızı da delikanlıyı da hatalardan koruyan sigorta hükmündedir.

HÜLÂSA

Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.”

Zarara rızası ile girene acınmaz!

Yasemin GÜLEÇYÜZ

www.NurNet.Org

Kırma kalbimi, nasıl olsa bir gün duracak!

Sevgili ve değerli kardeşlerim;
 
Fonda sezen aksu ; git , git , git-me dur! Yalan söyledim.. Ne olur ayrılığa daha hic hazir değilim..” çalıyor ama siz duymuyorsunuz. Elbette şaka:) Sizi tebessüm ettirmek istedim:) ama anladığınız üzere konu gidenlerle alakali..
 
Allah cc. bazen bazı insanları hayatınızdan çıkarır. Çünkü yerine daha hayırlı insanlar getirecektir. Ve bunun için hayatınızda yer açıyordur..
İnsan  gidenin arkasından gözyaşı dökerken gelenin  getirdiği hayrı göremiyor çoğu zaman.. çünkü  akıl ve kalp perdelenmistir. Ben bunu hakedecek ne yaptım? Diye düşünmekten Allah’ın bize yaptığı iyiliği göremiyoruz o an..
Çok sonra akıl başa gelir. Tıpkı kabre konduğunuzda basınız tahtaya vurup öldüğünüzün farkına varmanız gibi..
Bu yazıyı da şuan bu durumda olan kardeşlerimi uyandırmak için yazıyorum.. Uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter öyle değil mi? 🙂
 
Şimdi Allah’ın hayatınızdan çıkardığı insanlara bir bakın.
 
Bu bir haram sevda
Belki eski bir çocukluk arkadaşı
Ya da bir hayat eşi olabilir.. yerini siz doldurun işte..
Onların hayatınızda sizce ne gibi bir görevleri vardı ? Vazifelerini tamamlayıp da gittiler. Hiç böyle düşünmüş müydünüz?..
Haram sevgiliniz,  sizin tövbe etmenize ve Rabbinizi bulmanıza vesile oldu.
Çocukluk arkadaşınız hiç beklemediğiniz bir yanlış yaptı ve onun sayesinde Allah dan başka güvenilecek kimse olmadığını anladınız.
Hayat eşiniz bir başka yol tuttu ve sizi ruhen ve kalben bıraktı. Siz onun sayesinde bu yolda sadece Allah cc. Sizi bırakmayacağını öğrendiniz. . ila ahir..
Görünüşte şer gibi gözüken sebepler perdesinin arkasında ki büyük rahmet kapısını gördünüz mü? Heh işte o kapıdan girin:)
Bütün sebepler , bütün insanlar , bütün olaylar aslında sizin Allah’ı bulmanız için bir yoldur.. Sonucunda sizi Allaha götüren her şey, şer gibi gözükse de hayırlıdır..
Bunun için neden benim başıma bu geldi? Değil , bu olayın arkasında Allah cc. bana ne demek istedi? diyeceğiz.. inşAllah. . O zaman göreceğiz ki ; tevekkül denizinde sabır kayığına  binen sonunda Rabbine kavuşmaya kürek sallayan birer neferleriz biz:)
Hayat boyunca ya siz birilerinin ya da birileri sizin imtihanınız olur. Bu böyledir . İmtihan kağıt kalem ile olmaz azizim kul kul ile sınanır.. Ama hepsi sonuçta sizin iyiliğiniz içindir şüphesiz. Allah bilir siz bilmezsiniz..
 
Ama Burcu abla öyle olmuyor insan bu can taşıyor canı yanıyor diyorsunuz biliyorum..
Haklısınız. Canına yandığım ne de hassastır şu kalp.. ince bir terazi. Sanki camdan yaratmış Allah. Keşke karşımızda ki kişi kalbimizi kırdığında ses çıksaydı dimi. Anlasaydı. . Hatta bazen “kırılgandır lütfen hassas davranın ” yazıp kalbinin üzerine yazası geliyor insanın:)
Ama merak etmeyin o kırılma sesini Allah cc. Duyuyor..
Ve devam ediyor “Ben kırık Kalplerdeyim. .”
 
Yerlere göklere sığmayan (cc) senin kalbine sığıyor. .Herkes gitse de O gitmiyor. Herkes bıraksa da seni O bırakmıyor. Kimse dinlemese O dinliyor kimse sevmese O seviyor..
 
Şimdi git secdeye.. Rabbim de.. teşekkür ederim .. Bunca kalabalığın içinde benim sessiz haykırışımı duyuyorsun. . Kainatta bir zerreyim ama bana tenezzül ediyorsun.. Herkes bir gün adımı unutacak ama sen beni unutmamak unutturmamak üzere mahşer de tekrar diriltip huzuruna getiriyorsun. . Belki de sen , kalbime girmek için bir vesile yarattın hersey belki de bu secdeye gelip huzuruna gelmem içindi. . Özledin ve kalbimi kırmalarina müsaade ettin.. Ah ne kadar yüce ne kadar incesin..
 
Olaylara bu açıdan baktığınızda bırakın sizi kıran, üzen ,hayatınızdan giden insanlara öfkelenmeyi onlara  teşekkür edesiniz geliyor:) Bırakın giden gitsin. Öyle ya gelenin yeri gidenin yolu hazırdır bizde:)
 
Unutmayın siz Resulullah ın  (sav) ümmetsiniz.  Ve O hep sevdikleriyle imtihan oldu.. Çocuk yaşta öksüz ve yetim kaldı .. Çünkü Onun sahibi , koruyucusu Allah’dı. .
Allah bazen bütün dallarınızı kırar .Çünkü tek tutunacak dalınızın O olduğunu anlamanızı ister..
 
Anlayabilme/niz duasıyla..
Burcu Ercivan
www.NurNet.Org