Kategori arşivi: Büyük Cevşen Meali

Sünnet-i Seniyye -Manevî yaralara devadır

Sünnet-i Seniyye -Manevî yaralara devadır

Mesâil-i şeriat ile Sünnet-i Seniyye düsturları, emrâz-ı ruhaniyede ve akliyede ve kalbiyede, hususan emrâz-ı içtimâiyede gayet nâfi birer devâdır bildiğimi ve onların yerini başka felsefî ve hikmetli meseleler tutamadığını, bilmüşahede kendim hissettiğimi ve başkalarına da bir derece risâlelerde ihsas ettiğimi ilân ediyorum.

 

Sekizinci Nükte: “Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter” (Tevbe Sûresi, 9:129.) âyetinden evvelki olan “Size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki… (ilâ ahir)” (Tevbe Sûresi, 9:128.) âyeti, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine karşı kemâl-i şefkat ve nihayet re’fetini gösterdikten sonra, şu “Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa…” âyetiyle der ki:

 

“Ey insanlar, ey Müslümanlar! Böyle hadsiz bir şefkatiyle sizi irşad eden ve sizin menfaatiniz için bütün kuvvetini sarf eden ve mânevî yaralarınız için, kemâl-i şefkatle, getirdiği ahkâm ve Sünnet-i Seniyyesiyle tedavi edip merhem vuran şefkatperver bir zâtın bedihî şefkatini inkâr etmek ve gözle görünen re’fetini itham etmek derecesinde onun sünnetinden ve tebliğ ettiği ahkâmdan yüzlerinizi çevirmek ne kadar vicdansızlık, ne kadar akılsızlık olduğunu biliniz.

 

“Ve ey şefkatli Resûl ve ey re’fetli Nebî! Eğer senin bu azîm şefkatini ve büyük re’fetini tanımayıp akılsızlıklarından sana arka verip dinlemeseler, merak etme. Semâvat ve arzın cünudu taht-ı emrinde olan, Arş-ı Azîm-i Muhitin tahtında saltanat-ı rububiyeti hükmeden Zât-ı Zülcelâl sana kâfîdir. Hakikî mutî taifeleri senin etrafına toplattırır, seni onlara dinlettirir, senin ahkâmını onlara kabul ettirir.”

 

Evet, Şeriat-ı Muhammediye ve Sünnet-i Ahmediyede hiçbir mesele yoktur ki, müteaddit hikmetleri bulunmasın. Bu fakir, bütün kusur ve aczimle beraber bunu iddia ediyorum ve bu dâvânın ispatına da hazırım. Hem şimdiye kadar yazılan yetmiş seksen Risâle-i Nuriye, Sünnet-i Ahmediyenin ve Şeriat-ı Muhammediyenin (asm) meseleleri ne kadar hikmetli ve hakikatli olduğuna yetmiş seksen şahid-i sadık hükmüne geçmiştir. Eğer bu mevzua dair iktidar olsa, yazılsa, yetmiş değil, belki yedi bin risâle, o hikmetleri bitiremeyecek.

 

Hem ben şahsımda bilmüşahede ve zevken, belki bin tecrübâtım var ki, mesâil-i şeriatla Sünnet-i Seniyye düsturları, emrâz-ı ruhaniyede ve akliyede ve kalbiyede, hususan emrâz-ı içtimaiyede gayet nâfi birer devâdır bildiğimi ve onların yerini başka felsefî ve hikmetli meseleler tutamadığını, bilmüşahede kendim hissettiğimi ve başkalarına da bir derece risâlelerde ihsas ettiğimi ilân ediyorum. Bu dâvâmda tereddüt edenler, Risale-i Nur eczalarına müracaat edip baksınlar.

 

İşte böyle bir zâtın Sünnet-i Seniyyesine elden geldiği kadar ittibâa çalışmak ne kadar kârlı ve hayat-ı ebediye için ne kadar saadetli ve hayat-ı dünyeviye için ne kadar menfaatli olduğu kıyas edilsin.

Lem’alar, 11. Lem’a, s. 183

Ona (Hz. Muhammed’e) inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.”

A’raf/157.

“Madem Resûl–i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm Hâtemü’l–enbiyâdır (peygamberlerin sonuncusudur) ve umum nev–i beşer (insanlık) namına muhatab–ı ilâhîdir (ilâhî vahye muhataptır). Elbette nev–i beşer onun caddesi haricinde gidemez; ve bayrağı altında bulunmak zarûridir.”

 

“…Ne zaman Sünnet–i Seniyye’ye ittiba ettikçe, benim bütün ağırlıklarımı alıyor gibi bir hiffet (hafiflik) buluyordum. Bir teslimiyetle, tereddütlerden ve vesveselerden, yani, ‘Acaba böyle hareket hak mıdır, maslahat mıdır’ diye endişelerden kurtuluyordum. Ne vakit elimi çektiysem, bakıyorduk tazyikat çok. Nereye gittikleri anlaşılmayan çok yollar var. Yük ağır, ben de gayet acizim. Nazarım da kısa, yol da zulümatlı (karanlık). Ne vakit Sünnet’e yapışsam yol aydınlaşıyor, selâmetli yol görünüyor, yük hafifleşiyor, tazyikat (baskı) kalkıyor gibi bir hâlet hissediyordum.”

Hatice Başkan

Namazda Diziliş Namazla Diriliş

Namazda Diziliş Namazla Diriliş

Günümüzde yakînen müşahede ettiğimiz ve ehl-i vicdan sahibi herkesi derûnundan yaralayan İslâm coğrafyasındaki dağınıklık, perişâniyet ve zâlim kılıçlar altında inim inim inleme ve bu zulme karşı tek bir ses hâlinde cevap verememe bütün müminlerin yüreğini dağlamakta.

 

“Neden bu haldeyiz, niye kimse ses çıkar(a)mıyor, elimizden ne gelir, bu zulüm ne zaman bitecek…” gibi peş peşe sıralanan sorular, her ne kadar bir yürek yangının tezahürü olsa da aslına bakılırsa (ya da nefsimize mi bakılırsa demeli) bizim kendi içimizdeki, âlem-i İslâm olarak, gönül birliğini sağlayamayışımızda geldiğimiz noktanın da bir göstergesi.

 

Ben nerede yanlış yaptım?

 

Bizim en büyük hatamız, dîni yaşamada gerekli hassasiyeti gösterememek.

 

İslâm’ı tam anlamıyla Kur’an’dan, Efendimizin sünnetinden, O’nun sav “Gökteki yıldızlar gibidir.” dediği ashabından, tâbiînden, tebe-i tabiînden, evliyâdan, asfiyâdan ve dahi bütün Hakk dostlarından öğrenip imanımızı hakikata dönüştürmek yerine, taklitte takılıp kalmak…

 

İbâdetlerimizi âdetlerden öteye taşıyamamak..

 

Ve belki de en büyüğü, İlây-ı Kelimetullah’ı kendi vazifemiz olarak görememek…işi hep başkalarına bırakmak…

 

Dinimizin direği: Namaz

 

“Kıyâmet günü, kişi amelleri arasında önce namazın hesabını verecek. Bu hesap güzel olursa kurtuluşa erdi demektir. Bu hesap bozuk çıkarsa hüsrana düştü demektir.” (Tirmizî, Salat 305).

 

Ahiretteki önem derecesi bu kadar büyük olan namazın tohumları dünyada atılmakta. Bu küllî ibâdeti tam anlamıyla yerine getiremediğimiz takdirde bizi sıkıntılı anların beklediğini söylemek yanlış olmaz.

 

İslâm tek başına yaşanan bir din değildir. Özellikle namaz gibi bir ibâdetin cemaatle gerçekleştirilmesi gerektiği Efendimiz sav tarafından önemle vurgulanmıştır: “Çok defa içime geliyor ki, birisi namaz için kamet okusun, cemaat namaza dursun, ben de gideyim cemaate gelmeyenlerin evini yakayım.”

 

Bu hadis-i şerîfin gereğini yerine getiremeyen bizler, bugün yeterince ihtilâfa düşmüş vaziyetteyiz. Bu sebeple, ayrılık ve anlaşmazlıklar içindeki ümmet-i Muhammed; “Mü’minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı takva sahibi olun. Umulur ki, böylece siz rahmet olunursunuz.” (Hucurat, 10) ayetini de anlayacak kıvamda değiller.

 

Mâdem Rabbimiz, mü’minler olarak bizlere dil, ırk, bölge farklılığı olmaksızın “kardeşsiniz” diyor ve “kardeşlerinizin arasını düzeltin” diye de emrediyor, o halde Türkiye olarak Mısır, Suriye, Filistin, Doğu Türkistan, Arakan, Myanmar gibi dünyanın çok değişik coğrafyalarında zulme uğrayan kardeşlerimizi düşünmek de boynumuzun borcudur.

 

Namazda Birlik Dünyada Birlik

 

Bizler daha cemaatle namaz kılmayı beceremezken, namazda dirlik ve düzeni sağlayamazken, dünyaya düzen getirmeyi nasıl iddia edebiliriz…

 

Namazda saf düzeni sağlamanın dünyada düzen sağlamayla ne alakası mı var dediniz?

 

Cevap Efendimizden:

 

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem, ashabının gerilerde saf tutmaya çalıştığını gördü; bunun üzerine onlara:

 

“Öne doğru gelin ve bana uyun! Sizden sonrakiler de size uysunlar.

 

BİR TOPLULUK DEVAMLI SÛRETTE GERİLERSE, ALLAH DA ONLARI GERİ BIRAKIR!” (Müslim, Salât 130)

 

Çoğumuz bu muhteşem tespitle dolu hadis-i şerîfi yeni duyduk değil mi? Şimdi bu hadisi alın ve farz namazlara durmaya çalıştığınız anlarda gönlünüzün yanı başına koyun.

 

Saf Düzeni

 

“Saflarınızı düz tutunuz. Zira safların düz olması namazın tamam olmasını sağlayan hususlardan biridir.” (Buhârî, Ezân 74)

 

“İnsanlar ezan okumanın ve namazda ilk safta bulunmanın sevabını bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur’a çekmek zorunda kalsalardı, mutlaka kur’a çekerlerdi. Şüphesiz ilk safta namaz kılanlara Allah rahmet, melekler de dua eder.” (Buhârî, Ezân 9, 32)

 

Enes radıyallahu anh şöyle dedi: Bir defasında namaz kılmak için kamet getirilmişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize yüzünü döndü:

 

“Saflarınızı dümdüz tutunuz ve birbirinize sımsıkı yapıştırınız. Zira ben sizi arkamdan da görüyorum.” buyurdu. Her birimiz de omzunu arkadaşının omzuna, ayağını arkadaşının ayağına yapıştırırdı.”(Buhârî, Ezân 72,76; Müslim, Salât 125)

 

Safların düzgün olması için çırpınan mü’min, aktif ve aksiyoner bir mü’mindir.

 

Safların düzgün olması için çırpınan mü’min, birlik ve beraberliğin başkenti olan “cemaatle namaz”la dünyaya düzen getirmek için çabalayan bir mü’mindir.

 

Safların düzgün olması için çırpınan mü’min, bâtınında yaşadığı İslâm medeniyet düzenini zâhirine de yansıtmaya çalışan bir mü’mindir.

 

Efendimizin Saf Düzenini Sağlaması

 

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem okları düzeltir gibi saflarımızı düzeltirdi. Bizim buna alıştığımızı görünceye kadar böyle yapmaya devam etti. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Saflarınızı düz tutunuz. Omuzları bir hizaya getiriniz. Aralıkları kapayınız. Saf düzeni için elinizden tutup çeken kardeşlerinize yumuşak davranınız. Şeytanın girebileceği boşluklar bırakmayınız. Allah, safları bitişik tutanların gönlünü hoş eder. Safları bitişik tutmayanlara Allah nimetlerini lütfetmez. Önce ilk safı tamamlayınız; sonra arkadaki safları doldurunuz. Şayet saflarda eksik kalacaksa, son safta kalsın.” (Ebû Dâvûd, Salât 93, 98)

 

Bu hadis-i şerifte, İnsanlığın İftahar Tablosu Efendimizin sav emir ve tavsiyelerine göre saf düzeni sağlamak gönül hoşluğuyla, aksi ise gönüllerde dağınıklıkla ve nimetlere kavuşamamayla neticelenmektedir.

 

Başka bir beyanlarında: “Namazda safları doğrultun (dümdüz yapın). Çünkü saffı düzgün yapmak, namazın güzelliğindendir” (Müslim, Salât, 126) buyurmuşlardır.

 

İslam dini; insanın iç dünyasındaki düzen ve ahengi dış dünyasına da yansıtmayı hedeflemiştir. Ümmet ve ümmetin küçük birimi cemaatte safların düzgün ve tertipli olması doğruluğun, dürüstlüğün, hedef ve gaye birliğinin alameti sayılır. (Saf: 61/4)’te belirtildiği üzere Allah bu tip nitelikleri sever. Eğrilik, bölünmüşlük, parçalanmışlık, dağınıklık arzu ve emellerden meydana gelen gayesizliği de sevmez. “Safların düzenli olmayışı ruh, düşünce ve niyetlerin de düzenli olmadığının bir göstergesidir. Aynı zamanda safların tertip ve düzenine verilen değer Rasûlullah (s.a.v) in estetik ve görüntüye verdiği değeri de bize bildirmiş olur oğlu İbrahim’in vefatında kabir kazıcılarına o delikleri toprakla dolduruverin her ne kadar zararı yoksa da bakan göze zarar verir demesi de bunun bir delilidir. (İbn Sa’d – Tabakat I – 142-143. Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 326.)

 

Saflardaki düzensizliğin, ihtilafın menfi anlamda kalplere ve yüzlere yansıyacağını (Ebû Dâvûd, Salât, 94) açıklayan Rasûl-i Ekrem, bir safta yer varken saffın arkasında namaz kılan bir kimsenin namazının uygun olmayacağını işaret etmiş (İbn Mâce, İkâmet, 54), “istevû, i’tedilû” (Ahmed b. Hanbel, III, 354) (saflarınızı düzeltiniz, saflarınızı dosdoğru yapınız) uyarılarını sürekli tekrarlamıştır. (Dr. Kerim Buladı, Altınoluk Dergisi 2013 – Şubat, Sayı: 324, Sayfa: 046)

 

Bu hadisler ve açıklamalardan hareketle namazlardaki düzensizliğimizin İslâm devletleri saflarında da düzensizliklere, bozulup dağılmalara neden olduğunu/olacağını söylemek, ahkâm kesmek veya önseziden öte bir realitedir.

 

Dünyayı düzeltmek için nereden başlayacağımızı artık biliyor muyuz…

Selam ve Dua İle…

Hatice Başkan

 

Hadis-i Şeriflerle “(Namaz)”

Hadis-i Şeriflerle “(Namaz)”

 

Şimdi, gönüllerin sultanı olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in namaz hakkındaki bir kısım hadis-i şeriflerini nakledeceğiz. Bu hadis-i şeriflerde, namaz kılmamanın dünyevi ve uhrevi cezalarından bahsedilmektedir. Ancak ilk önce şunu belirtelim ki, amacımız korkutmak değil, sevdirmektir; uzaklaştırmak değil, yakınlaştırmaktır; zorlaştırmak değil, kolaylaştırmaktır. Ama Müslüman bir toplumda yaşamasına, her vakit ezanların sesini işitmesine ve namazın kıymeti hakkında onlarca sözü duymasına rağmen kişi hala namazını terk edebiliyorsa, herhalde bu kişiye işlediği günahın büyüklüğü anlatılmalıdır; anlatılmalıdır ki, belki bu korkutma onun hidayetine bir vesile olur.

Hem bizim yaptığımız şey, sadece hakikatleri nakletmektir. Hakikatleri tebliğ eden ise Peygamberimiz Hz. Muhammed  (s.a.v.)’dir. Söz O’na aittir, kelam O’nundur, haber veren O’dur; biz sadece tebliğcileriz. Bu sebeple, bu makamda nakledeceğimiz hadis-i şeriflere bu göz ile bakmalı; hakikatleri naklettiğimiz için bizlere kızılmamalıdır. İnşallah bu hadis-i şerifler gafil kafaya bir tokmak olur ve kişinin namaza başlamasına bir vesile olur.

İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.” (Mecmâü’l-Evsat, 3:154, (2313.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir)

Ebu’d-Derda (r.a) şöyle dedi: “Dostum Muhammed (s.a.v) bana şöyle tavsiyede bulundu. Parça parça kesilsende, yakılsanda Allah ‘a ortak koşma ve farz olan namazı bilerek terk etme. Kim ki farz olan namazı bilerek terk ederse Allah ‘ın koruması ondan uzaklaşmıştır.” (Müsned:5/238, El-Bani Sahihi ibn Mace:3529, Beyhaki)

Abdullah bin Kurt radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;  “Kıyamet günü kul, ilk önce namazdan hesaba çeki­lecektir. Namaz düzgün ise diğer ameller de düzgün olacaktır. Eğer namaz bo­zuk ise diğer ameller de bozuk olacaktır.” Taberâni, Terğib

Hz. Nevfel bin Muaviye radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim, bir namazı kazaya bırakırsa, sanki onun çoluk çocuğu ve malı mülkü elinden alınmış gibidir.” İbni Hibban

Evet dünyada kaybettiği en ufak şeylere üzülen insan namazı terk etmekle neleri kaybettiğini bir bilsen.

Abdul­lah b. Ömer (r.a.)’dan nakledilen bir hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular: “İkindi namazını kaçıran kimse sanki ailesi ve malı helak edilmiş kimse gibidir.” (Camiu’l Ehadis)

Ey namaz kılmayan kişi! Sadece ikindi namazını kılmamakla nasıl bir zarar ettiğini anladın mı? Ailen ve malın helak edilmiş kadar!..

Hz. Ebû Ûmâme radıyallahu anh’dan rivayet edilen başka bir hadis-i şerifte Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;  “Allahu Teâlâ’nın bir kula iki rek’at namaz kılması için tevfik vermesinden daha üstün bir şey yoktur. Kul namazla meşgul olduğu sürece başı üzerine iyilikler ve hayırlar saçılır.” (Müsned)

Cabir ibni Abdullah (r.a)dan rivayet edilmiştir  Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Kişiyle küfür arasında namazın terki vardır.” (müslim,ebu davud, tirmizi,ibni mace,müsned)

Sevban radıyallahu anh dan rivayet edilmiştir Resulullah s.a.v. den şöyle buyurdular: “Müslüman kul ile kâfirlik ve iman arasında sadece namaz vardır, Müslüman bir kişi namazı terk ettiği zaman kesinlikle Allaha şirk koşmuş olur.” Bu hadisi hibetullah taberi sahih bir isnatla rivayet etmiştir.

Cabir  İbn-i Abdullah (r.a.)’dan nakledilmiştir, Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Cennetin anahtarı namazdır, namazın anahtarı da abdesttir.” (Müsned)

O halde kim cennetin anahtarını almak isterse namazını kılsın ve o anahtar ile cennetin kapısını açsın. Ve namaz kılmayan kişi de namazı terk ederek neyi kaybettiğine dikkat etsin!..

Abdullah ibn-i Amr ibn As (ra)’den rivayet edilmiştir: Bir gün Rasulullah (sav) ‘namaz’dan konuştu. Buyurdu ki: “Her kim şu beş vakit namazı eksiksiz kılarsa namazı, kıyamet gününde ona bir aydınlık, hakkında delil ve kurtuluş olur. Her kim de bu beş vakit namazı gereği gibi kılmazsa kıyamet gününde Karun’la, Haman’la, Firavun’la ve Ubeyy ibn-i Halefle birliktedir.” (Müsned: 2/169, Darimi: 2/301, İbn-i Hibban: 1448)

Bu hadis-i şerifin şerhinde şöyle denilmiştir: Namaz kılmayanın bu dört kişiden biriyle bulunmasının sebebi şudur: Kişi malı ile oyalanırken namazını kılmamışsa, servet sahibi Kârun’a benzemiştir, onunla haşredilir. Eğer saltanatı onu alı koymuşsa Firavun’a benzemiştir, onunla haşredilir. Eğer vezirliği veya idareciliği namaz kılmasına engel olmuşsa, vezir Hâman’a benzemiştir, onunla haşrolunur. Eğer namaza ticareti mani olduysa, Mekkeli tacir Übey b. Halef’e benzemiştir, onunla bir arada bulunur.

Ey namazın kıymetini anlamayan nefsim! Acaba öğlenin sıcağına dayanamayan sen, yakıtı insanlarla taşlar olan ateşe nasıl sabredeceksin!? Kârun, Firavun, Hâman ve Übey b. Haleflerin de içinde bulunduğu kat kat artan azaba nasıl tahammül edeceksin!?

Cenab-ı Hak Mâun suresinde şöyle buyurmuştur: “Veyl o namaz kılanlara ki, onlar namazlarında gafildirler.”

Bu ayet-i kerimede geçen “Veyl” lafzı hakkında Ata b. Yesar hazretleri şöyle der: “Veyl, cehennemde bir vadidir ki, oraya dağlar konsa hararetinin şiddetinden eriyiverirler.”

İbn-i Abbas hazretleri de şöyle der: “Veyl, cehennemde bir vadinin adıdır. Cehennem onun yüksek hararetinden Allah’a sığınır. Burası namazı vaktinde kılmayanların meskenidir.”

Yine Cenab-ı Mevla Meryem suresinde şöyle buyurmuştur: “Sonra onların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler ve şehvetlerine uydular; onlar yakında Gayya’ya gireceklerdir.”

Ayet-i kerimede geçen “Gayya” hakkında bazı müfessirler şöyle demişlerdir: “Gayya” cehennemdekilerin irin ve yaralarının aktığı bir takım kuyulardır.”

İbn-i Mesud hazretleri bu ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle der: “Bu cezaya çarptırılacak kimseler, namazlarını tamamen terk edenler değillerdir. Onlar namazlarını vaktinden sonra kılanlardır.”

Tabiînin büyüklerinden Said b. El-Müseyyeb hazretleri de şöyle demektedir: “Bu cezaya çarptırılacak olanlar, namazlarını vakitlerinde kılmayanlardır. Bu halinde ısrar eden kimse tövbe etmeden ölürse Allah-u Teâlâ onu ‘Gayya’ ile cezalandırır. Gayya, cehennemde dibi çok derin ve harareti pek şiddetli olan bir vadidir.”

Ebu Hüreyre hazretlerinden nakledilen İsra hadisesinin bir yerinde ise namaza karşı ağır davrananlar hakkında şöyle bir bahis geçmektedir: “…sonra Nebi (s.a.v.) başları taşla ezilip kırılan bir topluluğun yanına uğrar. Bunların başları taşlarla ezilir, akabinde başları yeniden eski durumlarına getirilir ve işkence böyle sürer. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sorar: ‘Ey Cibril! Bunlar kimdir?’ Cebrail (a.s.) cevap verir: ‘Bunlar farz namazlarına karşı ağır davrananlardır.’” (Münzirî hadisin Hasen olduğunu kaydetmiştir. Ayrıca bu hadis Buharidede geçmektedir.)

Ey namazını kılmayan kişi! Bir düşün… Namazı vakti çıktıktan sonra kılan kişinin cezası böyle ise, acaba namazı hiç kılmayanın cezası nasıldır? Bu cezalar seni korkutmuyor mu? Yoksa ahiretin varlığından şüphen mi var? Ya da namazın İslam’ın bir farzı olduğundan mı habersizsin? Eğer namaz kılmamaya hemen tövbe edip namaza başlamazsan seni ahirette ne kurtarır? Bu azaplara nasıl dayanırsın? Gözünü aç ve seni bekleyen azabı gör; gör ve aklın varsa titre!..

Hz. Ömer radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Namaz dinin direğidir.” Hilyetûl Evliya, Cami’ûs Sağir

Ey namazını terkeden kişi! Namazı terk etmekle dinini yıktığının farkında mısın?

İbni Abbas (r.a.)’dan nakledilmiştir, Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Resulullah (s.a.v) bir gün ashabına: “İlâhî! Aramızdan kimseyi şaki ve mahrum eyleme.” diye dua ediniz dedi ve sonra: “Şaki ve mahrum kimdir bilir misiniz?” diye sordu. Sahabeler: “Kimdir ya Resulallah?” dediler. Efendimiz (s.a.v.): “Namaz kılmayan!” buyurdu. (İbni Hacer “Ezzevacir” / Ebu’l-Leys Semerkandi “Kurretü’l Uyun”)

Hz. Ebû Katâde radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir hadisi kudside Allahu Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu naklediyor; “Ben ümmetine beş vakit namazı farz kıldım. Ve kendi kendime söz verdim ki, kim (benim yanıma) beş vakit namazı vaktinde kılmaya özen  göstererek gelirse, onu Cennet’e koyacağım. Kim de namazlara dikkat göstermezse Benim onun için bir sözüm yoktur” ( Ebû Dâvûd)

Ey namazını kılmayan kişi Allah’ın bu vaadini duyduktan sonra namazı kılmamak onu vaadinde ittiham etmek ve bu vaadi küçük görmek değilmi dir. Gel bu vaade kulak ver yoksa yarın çok geç olabilir.

Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim namazı terkederse, Allah kendisine gazab etmiş olduğu halde O’na kavuşur.” Bezzar, Taberâni, Mecma’uz Zevâid

Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir kabrin yanından geçerken, “Bu kimin kabridir?” buyurdu. Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum, “Falancanın kabridir” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Bu kabirdeki kimseye göre iki rek’at namaz kılmak, sizin diğer bütün dünyalıklarınızdan daha sevimlidir.” Taberâni, Mecma’uz zevâid

Evet iki rek’at namaz kılmak, dünyanın bütün mal ve mülkünden daha kıymetlidir. Bu, kabre girince daha iyi anlaşılacaktır. Marifet ise bunu dünyada iken anlamaktır.

Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh diyor ki: Bir defasında Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kış mevsiminde dışarı çıktı. Ağaçlardan yapraklar dökülüyordu. Bir ağacın dalından tutunca ağacın yaprakları daha çok dökülmeye başladı. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Ey Ebû Zerr” dedi. Ben, “Buyur yâ Rasûlallah!” dedim. Efendimiz  sallallahu aleyhi vesellem, “Müslüman bir kul, Allah’ı razı etmek için namaz kılarsa, onun günahları şu yaprakların, bu ağaçtan döküldüğü gibi dökülür.” Müsned’i Ahmed

Hz. Aişe radıyallahu anhadan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sabah namazının iki rek’at sünneti hakkında şöyle buyurdu; “Şüphesiz iki rek’at bana bütün dünyadan daha sevgilidir.” Müslim

Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edilmiştir: Rasulullah (sav) buyurdu ki: “Adem oğlu secde ayetini okuyup secde ettiği zaman şeytan ağlayarak uzaklaşır ve şöyle der: Helak oldum. Adem oğlu secde etmekle emrolundu da secde etti ve cennet onun oldu. Halbuki ben de secde ile emrolunmuştum fakat ben secde etmekten yüz çevirdim. Artık ateş benim içindir.” (Sahih-i Müslim: 81 rivayet edilmiştir)

Ey günde beş defa namaz ile emrolunan kişi unutma ki iblis bir defa secdeden yüz çevirmekle lanetlendi ve cenneten kovuldu. Peki biz beş vakit namazı terk edersek acaba sonumuz ne olur?

Hz. Ebû Fâtıma radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Diyor ki; Peygam­ber sallallahu aleyhi vesellem bana, “Ey Ebû Fâtıma! Sen eğer (ahirette) benimle bu­luşmak istiyorsan secdeleri çoğalt (yani bol bol namaz kıl.)” Müsned’i Ahmed

Ey namazını kılmayan kişi peygamberin kızına yaptığı bu nasihate kulak ver. Peygamberin kızı bile ahirette onunla beraber olmak için secdeleri çoğaltmak yani çok namaz kılmak zorunda iken, namazı terk etmekle nasıl bir akıbetin bizleri beklediğini bil  ve ayıl.

Selam Ve Dua ile…

Hatice Başkan

Büyük Cevşen (Meali)

Hizb-ü Envâri’l Hakaikı’n-Nuriye

BÜYÜK CEVŞEN

Türkçe Açıklaması

Tercüme

Cemil Şanlı

https://www.youtube.com/playlist?list=PLUM1x_nCGCL4P2dogUGAn4aoVDgBVB-_l

Tevbe ve İstiğfar

Bismillâhirrahmânirrahîm

Ey tevbeleri en güzel şekilde kabul buyuran Tevvâb ve her şeyi hikmetle yapan Hakîm, bana öyle bir tevbe nasip eyle ki, (bir kötülük yaptıklarında veya nefislerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlar, Ondan günahları için mağfiret dilerler, Allah’tan başka kim var ki günahları bağışlasın)! ) zümresine dâhil olayım.(1 defa)

Azamet ve kerem sahibi olan Azîm, Kerîm, kendisinden başka ilâh olmayan, ezelî ve ebedî hayat sahibi olan Hayy ve her şeyi ayakta tutan Kayyum olan Allah’tan mağfiret diliyor ve tevbe ediyorum. O bütün ayıp, kusur ve kötülüklerden münezzeh olan Sübhan’dır. (11-33-100 defa)