Kategori arşivi: Seçtiklerimiz

Hayatım Hayatınla Devam Edecek

Hayatım Hayatınla Devam Edecek

Üstad’ımız elini önce kendi kalbine koydu, sonra benim kalbime koyarak dedi ki; “Sungur, vefatımdan sonra hayatım hayatınla devam edecek.”

Bediüzzaman Said Nursî (ra) [1]

Bu hatıraya değinmek istiyorum biraz.

Bu söz, Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin en yakın talebelerinden Mustafa Sungur Ağabeye söylediği, derin manevi anlamlar ihtiva eden önemli bir vasiyet niteliğindedir.

Şimdi bu ifadeyi adım adım şerh edelim:

1. “Üstad’ımız elini önce kendi kalbine koydu”

Bediüzzaman burada elini kalbine koyarak hem duygusal hem de manevi bir mana vermektedir. Kalp, insanın manevi merkezidir; iman, sevgi ve Allah’a yakınlık buradan kaynaklanır.

Kalbden maksad; sanevberî (çam kozalağı gibi) bir et parçası değildir.

Ancak bir latîfe-i Rabbaniyedir ki, mazhar-ı hissiyatı, vicdan; ma’kes-i efkârı, dimağdır.[2]

“Kalb, bedenin aktarına, neşr-i hayat ettiği gibi, kalbdeki ukde-i hayatiye olan marifet-i Sâni’dir ki, istidadat-ı gayr-ı mahdude-i insaniye ile mütenasib olan âmâl ve müyul-ü müteşaibeye neşr-i hayat eder.”[3]

Üstad Bediüzzaman hazretleri bu hareketle, kalbinin taşıdığı iman ve Risale-i Nur hizmetinin ve ifade ettiği manalara işaret etmektedir. Bu aynı zamanda kendi kalbinin manevî bir emanet taşıdığını işaret eder. Kalbin insan maddi ve manevi hayatında ifade etmiş olduğu manalara bakar nazar eder.

2. “Sonra benim kalbime koyarak”

Üstad Bediüzzaman hazretleri, elini Sungur ağabeyin kalbine koyarak, yukarda ifade ettiğim bu manevi mirası ona devrettiğini sembolik bir hareketle göstermiştir.

Bu, sadece bir el teması değil; bir “emanetin” devridir. Bu emanet, Risale-i Nur hizmetinin devam ettirilmesidir.

Kalpten kalbe yapılan bu temas, bir nevi “iman ve hizmet bayrağının” devredilmesi anlamına gelir.

3. “Sungur, vefatımdan sonra hayatınla hayatım devam edecek.”

Bu cümle, birkaç farklı yönüyle değerlendirilebilir:

a. Hizmetin Devamlılığı

Üstadın buradaki kastı, Risale-i Nur hizmetinin ve davasının Sungur ağabey üzerinden devam edeceğidir. Bir nevi mihmandarlık vazifesinin, hizmetin sevk u idaresinin vefatından sonra, onun hayatını temsil edecek kişi ve hizmetlerin başında Mustafa Sungur gelir. Yani, Bediüzzaman’ın fikirleri ve hizmet anlayışı Sungur ağabeyin şahsında yaşamaya devam edecektir.

Bu mesele “sarıklı Genç” hatırasında olduğu gibi bir heyete de teşmil edilebilir tabiki. Mesela o anda Zübeyir, Ceylan, Bayram, Said, Mustafa, Atıf, Abdullah.. ağabeyler de olsaydı onlara da aynı tarzın yapılacağına kâniyim, eminim.

b. Manevî Bağ

Bu cümle, bir “manevî vekâlet” anlamı da taşır. Bediüzzaman, Sungur ağabeyin hem ahlakında hem de hizmet anlayışında kendi izlerini göreceğini ifade etmektedir. Bu, bir “kalp kalbe bağlılık” mesajıdır ve Sungur ağabeyin, Üstad’ın fikirlerini ve ahlaki çizgisini sürdüreceğini ifade eder. Hakikaten Sungur ağabey vefaat edene kadar üstadın bıraktığı bu mihmandarlık ve imamlık vazifesi manasını misyon ve vizyonunu ikame ettiğini hissettim.

c. Hayatın Anlamı

Bediüzzaman, “hayatınla hayatım devam edecek” derken, sadece biyolojik bir yaşamı veya uçuk akla hayale gelmeyen reanimasyonu kastetmemiştir. Burada “hayat“, Risale-i Nur hizmetinin yayılması, intişarı, iman hakikatlerinin anlatılması ve ümmetin manevi ihyasına vesile olunması, hizmetin tarzının devamı gibi manalardır. Sungur ağabeyin bu hizmetteki varlığı, Üstad’ın manevi hayatının bir yansıması, aksi, nazarı seklinde düşünülebilir.

4. Şahs-ı Manevî’ye İşaret

Bu söz, sadece Sungur ağabeyi değil, aynı zamanda Nur Talebelerinin şahs-ı manevisine de bir işarettir. Bediüzzaman, şahs-ı maneviye verdiği önemi sıkça dile getirmiştir külliyatta. Sungur ağabeyin şahsında, Risale-i Nur’a hizmet eden tüm talebelerine “bu hizmet devam edecek” mesajı vermiştir.

5. Manevî Miras ve Vekillik

Sungur ağabeye büyük bir sorumluluk yüklemiştir burada üstad Bediüzzaman hazretleri. Bu, maddi bir vekillikten ziyade, manevi bir liderlik ve hizmeti sahiplenme anlamı taşır. Sungur ağabey, Risale-i Nur’un gelecek nesillere aktarılmasında önemli bir rol üstlenmiştir. O da emaneti bihakkın ifâ etmiştir. Yaşamış olduğu ömrünün ahirinde yapılan itibar suikastıysa aslında hizmete yapılan bir suikasttı her ne kadar Sungur ağabey ön planda görünse de.

Netice itibariyle, göz önünde canlanan bu tablo görünüm itibariyle bir söz, bir vasiyet ve emanet olmasının yanında, Nurun talebelerine bakan büyük bir çağrıdır.

Risale-i Nur hizmeti, bir şahsa bağlı değil; bu hizmet, iman ve Kur’an davasının kıyamete kadar sürecek olan bir hareketidir.

Sungur ağabey, bu sözle bir temsilci, mihmandar olmuş, ancak bu hizmeti sürdürecek olan şahs-ı manevi, yani Risale-i Nur cemaatidir. Sungur ağabey ve emsali olan diğer ağabeylerimiz (Rh) ise birer alem gibi birer rolmodellik misyonunu üstlenen Bediüzzaman’ın vezirleri, komutanları gibidir.

Bu vesileyle ahirete irtihal eden aziz ağabeylerimizi rahmet, minnet ve şükranla yâd edip onların ifade etmiş oldukları manalara, hizmete, hizmetin tarz ve usulünün devamına dikkatleri çekmek istiyorum.

Bu kahramanlar kafilesinin aziz ruhlarına el Fatiha.

Buraya alakadar olan bir başka yazımın linkini bırakıyorum.

https://www.nurnet.org/risale-i-nur-talebelerinin-sahs-i-manevisi/

 

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Nakleden: Mustafa Sungur Ağabey

Nakli Aktaran: Abdulhamid Uyanık

Kaynak: https://www.nuranimudafa.com/post/mustafa-sungur-agabeyden-hatiralar-2

[2] İşarat-ül İ’caz (77)

[3] Mesnevi-i Nuriye (255)

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Gençlere Risale-i Nur’u Daha Etkili Bir Şekilde Anlatmak İçin

Gençlere Risale-i Nur’u Daha Etkili Bir Şekilde Anlatmak İçin

  1. Anlam Dilini Kullanın: Risale-i Nur’daki derin felsefi ve dini kavramları, gençlerin anlayabileceği basit ve sade bir dille açıklamak.
  2. Örneklerle Destekleyin: Günlük hayattan ve gündelik dünyadan örneklerle Risale-i Nur’daki kavramları somutlaştırın. Gençler, pratik ve gerçek hayatla bağlantılı örneklerle daha iyi anlarlar.
  3. Etkileşimli Öğrenme: Dersleri sadece anlatmak yerine, gençlerin aktif katılımını teşvik eden müzakere, grup çalışmaları ve proje tabanlı öğrenme teknikleri kullanın.
  4. Görsel ve İşitsel Materyaller: Risale-i Nur’daki konuları destekleyen videolar, grafikler ve sesli kitaplar gibi görsel ve işitsel materyaller kullanarak ilgilerini canlı tutun.
  5. Sosyal Medya ve Teknoloji: Gençlerin yoğun olarak kullandığı sosyal medya platformları ve mobil uygulamalar aracılığıyla Risale-i Nur dersleri ve içerikleri paylaşın.
  6. Kısa ve Öz Sunumlar: Uzun dersler yerine kısa, öz ve vurucu içeriklerle gençlerin dikkatini çekin. Her dersin sonunu, daha fazla bilgi edinmeye teşvik edecek şekilde bitirin.
  7. Rahat Ortamlar: Samimi ve rahat bir ortamda sohbetler şeklinde dersler düzenleyin. Bu, gençlerin daha rahat hissetmesini sağlar ve katılımlarını artırır.
  8. Soru-Cevap Oturumları: Gençlerin merak ettikleri konuları sorabilecekleri ve açık cevaplar alabilecekleri interaktif oturumlar düzenleyin.
  9. Manevi Deneyimler: Risale-i Nur’un manevi mesajlarını, gençlerin deneyimleyerek öğrenebileceği etkinlikler düzenleyin. Bu, anlamlarını daha derinden kavramalarına yardımcı olur.
  10. Örnek Şahsiyetler: Risale-i Nur’un öğretilerini hayata geçiren örnek şahsiyetler üzerinden dersler verin. Bu şahısların hayat hikâyeleri ve başarıları ve hatıraları gençlere ilham verebilir.
  11. Risalei Nur’un kutsiyetini anlamış kimselerle beraber verimli okuma programları düzenleyin.
  12. Gençleri anlamak ve okumak konularında cesaretlendiren, teşvik eden Allah’ın rahmet ve inayetini hissettirecek bir üslup tercih edin.
  13. Tavsiyelerinizi hayatınızla göstererek rol model olun. Dediğinizi yapın; ama her yaptığınız kemalat manasındaki şeyi söylemeyin ki eleştiriye kapı açmayın.
  14. Gündelik hayattan uzak, uçuk kaçık misaller vermekten ve konuşmalardan uzak durun kaçının.
  15. Risale-i Nur Külliyatı’nı müstakil bir eser değil asırlarca devam eden tefsir geleneğinin bir meyvesi olduğunu ve ayet hadis kaynaklı olduğunu izah edim.
  16. Ders ortamlarında ve birebir ilişkilerde soğuk, sert veya çok lakayt konuşma ve davranışlardan uzak duralım.
  17. Ders ortamlarında kendi reklamımızı yapmakta kaçınıp bakış açısını daima Risalelere yönlendirelim.
  18. İnsanların akıllarında olan soruları cevaplayacak tarzda kaliteli zaman geçirelim.
  19. Karşımızdaki insanla empati yapıp bir zamanlar bizlerin de o yollarda ve konumlarda olduğumuzu hatırlayalım.
  20. Gençlerle daha samimi olup kişisel sorunları varsa onlara da dokunarak Risalelere yönlendirme yapalım.

Bu yöntemler, gençlerin Risale-i Nur’u daha kolay anlamalarına ve benimsemelerine yardımcı olabilir.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Risale-i Nur Her Konuda Yeterli Midir?

Risale-i Nur Her Konuda Yeterli Midir?

Risale-i Nur ise, Kur’anın malıdır ve manasıdır.” (Şualar, 749)

“Bana risaleler yeter” ifadesi, Risale-i Nur’un içerdiği bilgi ve manevi öğretilerin yeterli olduğunu düşünen bir yaklaşımı yansıtır. Bu düşünceyi savunanlar, Risale-i Nur’u hem Kur’an-ı Kerim’in bir tefsiri hem de bireysel ve toplumsal hayat için rehber olarak kabul etmektedir. Bu yüzden, başka kaynaklardan bilgi edinme ihtiyacı duymadıklarını veya Risale-i Nur’un tüm ihtiyaçlarına cevap verdiğini düşünürler.

Bu mantığın doğru veya eksik olması, kişinin ihtiyaçlarına, arayışlarına ve İslami bilginin bütünlüğüne bakış açısına ve beklentilerine bağlı olarak değişebilir.

Risale-i Nur, özellikle iman, ahlak ve Kur’an tefsiri konusunda geniş bir rehberlik sunar.

Bu asrın dehşetine karşı, taklidî olan itikadın istinad kal’aları sarsılmış ve uzaklaşmış ve perdelenmiş olduğundan; her mü’min, tek başıyla dalaletin cemaatle hücumuna mukavemet ettirecek gayet kuvvetli bir iman-ı tahkikî lâzımdır ki dayanabilsin.

Risale-i Nur bu vazifeyi; en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda, hakaik-i Kur’aniye ve imaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile isbat ederek… (yapmaktadır.)” (Şualar, 748)

Ancak, bazı durumlarda farklı kaynaklara yönelmenin faydaları olabilir. Çünkü;

“Risale-i Nur, hakaik-i İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor.

Kat’î ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur’dadır.” (Kastamonu, 77)

Risale-i Nur, İslam’ın temel itikadî inançlarını iman hakikatlerini detaylı bir şekilde izah eder. Bu sayede Müslümanlar, dinlerini daha iyi anlayabilir ve imanlarını güçlendirebilirler. İtikadlarını geliştirerek amentülerini sağlam tutabilirler.

Dikkat edilirse zaten Risale-i Nur sizin her ihtiyacınıza yeterlidir demiyor Zübeyir Gündüzalp burada. “Hakaik-i İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor” diyor.

Risale-i Nur bu kadar, geniş içerikli ve etkili olsa da İslamiyet’in fıkıh, tarih, siyer, hadis, ilm-i hâl gibi diğer alanlarını derinlemesine ele almaz. Bazı meselelerine değinse de bütün olarak bu alanlara bakmaz. Bu alanlarda bilgi sahibi olmak, İslamiyet’in tüm yönlerini anlamak için başka eserler de yararlı olabilir. Ama hiç bir kaynak tek başına tüm alanlarda yetmez.

Hatta Kur’an-ı Kerim’i tefsir edecek heyetin özelliklerini şu şekilde olması gerektiğini Bediüzzaman Said Nursi ifade etmektedir

Herbiri birkaç fende mütehassıs olmak üzere muhakkikîn-i ulemadan yüksek bir heyetin tedkikatıyla, tahkikatıyla bir tefsirin yapılması lâzımdır.

Nitekim kanunî hükümlerin tanzim ve ıttıradı, bir ferdin fikrinden değil, yüksek bir heyetin nazar-ı dikkat ve tedkikatından geçmesi lâzımdır ki, umumî bir emniyeti ve cumhur-u nâsın itimadını kazanmak üzere millete karşı bir kefalet-i zımniye husule gelsin ve icma-ı millet hücceti elde edebilsin.” (İşarat-ül İ’caz, 8)

Çağdaş Meselelere Cevap

Günümüzde yaşanan yeni meseleler veya karşılaşılan yeni düşünceler hakkında bilgi sahibi olmak için farklı kaynaklardan yararlanmak gerekebilir.

Risale-i Nur, dönemin problemlerine ışık tutmakla birlikte, günümüzdeki bazı meseleler için ek kaynaklara ihtiyaç duyulabilir.

İlim ve Bilimsel Araştırma

İslami ilimlerde olduğu kadar fen bilimlerinde de araştırma yapmak, bir mümin için önemli olabilir.

Risale-i Nur’da fen ve bilim konularına yer verilse de, bunlar çok az miktarda olup tevhid açısından külliyatta geçmektedir. Bu alanların sürekli gelişmesi nedeniyle yeni kaynaklardan da yararlanmak gereklidir.

Netice itibariyle, “Bana risaleler yeter” yaklaşımı, şahsın dini ve manevi hayatında bir denge kurmasına ve sade bir inanç hayatı yaşamasına katkı sağlayabilir. Ancak, İslam’ın geniş yelpazesini ve farklı ihtiyaçları dikkate aldığımızda, gerektiğinde farklı kaynaklardan bilgi edinmek de zenginleştirici bir bakış sunabilir. Nitekim temel şeyleri bilmesi bir nur talebesinin itikad ve amel bakımından kalitesine kalite katacaktır. Şimdilerde ellerden düşmeyen ve farkında olmadan saatlerimizi alan telefonlardan bu ilimlere dair dokümanlara ulaşmak çok daha kolay. Bu sebeple elimizdeki cihazlarla kendimizi diğer alanlarla da tekmil edip techiz ederek kaliteli bir Müslüman olabiliriz.

Otuzüçüncü Söz’den başka Söz yazılmak ihtiyacı kalmadı.

Hem şer’an çok mübarek bu otuzüç adedden bazı esbaba binaen geçmeyeceğim.

Hem de hakaik-i esasiye-i Kur’aniye ve imaniyenin elzem ve lâzım olan kısımları hemen ekseriyet-i mutlaka itibariyle yazılmıştır. Ümid ediyorum ki, Cenab-ı Hak kabul etse tevfik verse, yazılanlar dalalet bulutlarını dağıtmaya kâfidirler.

Her derdin devası içinde var demeyeceğim, fakat mühlik dertlerin ağleb devası yazılanlarda vardır.

Siz onların mütalaasını, kıymetdar bir ibadet olan tefekkür nev’inde telakki ediniz.

Ve onlardaki ilmi, envâr-ı imandan ve marifetullahtan tasavvur ediniz ki usanç vermesin.

Hem sizde ve müstemiînde iştiyak olduğu zaman okuyunuz. (Barla, 249)

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

 

Düşün, İnan, Başar

Düşün, İnan, Başar

Başarı inanmakla başlar. İnsanın hedeflerine ulaşabilmesi için öncelikle doğru bir inanç ve güven duygusuna sahip olması gerekir. Çünkü insan başarısının arka planında çok ciddi bir inanç ve azim vardır.

İnanç, insanı harekete geçiren, hedefe yönlendiren ve zorluklara karşı direnç sağlayan temel bir motivasyon kaynağıdır. Her işin başının motivasyon olduğunu unutmayalım.

Risale-i Nur’da, özellikle iman ve tevekkül konusu ciddi yer tutar. İnsanın manevi gücünü keşfetmesi ve güçlendirmesi açısından iman büyük önem taşır.

Risale-i Nur, insanın imanına dayalı bir başarı anlayışını savunur. Bediüzzaman Said Nursi, iman etmenin, insanın maneviyatı göstererek enfüsi gücünü ortaya çıkarmasına, hayatta karşılaştığı zorlukları aşmasına ve dünyadaki sorumluluklarını yerine getirmenin ihtiyacını hissettirir.

İnanç ve motivasyon, sadece bir düşünce değildir; aynı zamanda insanın hayatına yön veren bir kuvvet, bir pusuladır. Bunu Kudsi bir kuvvet olarak da adlandırabiliriz.

Risale-i Nur’da Allah’a teslimiyetle ve O’na güvenerek tevekkül etmek hayata yaklaşmanın temelidir.

İnsanın başarılı olabilmesi için önce kalpteki imanın sağlam olması gerekmektedir.

“İman nasıl ki bir nurdur, insanı ışıklandırıyor.” (Sözler, 312)

Bu cümleden öncelikle insan her şeyini kalbindeki iman nuru ile görebileceğini, aydınlatabileceğini ve doğru anlamlar yükleyebileceğini buradan anlıyoruz. Tam tersi manada ise inançsızlık veya yanlış inançlar, itikatlar insanı yolunu kaybetmeye ve hayatta başarısızlığa sürükler.

Risale-i Nur’dan aldığımız derse göre, inanç yalnızca teorik değil, pratikte de etkili olmalıdır. İnanan ve doğru bir itikada sahip olan insan, imanının gereği olarak yaptığı işlerde azim ve kararlılıkla ilerler, zorluklar karşısında yılmaz ve Allah’a güvenerek başarıya ulaşır.

“Çünkü imanı kuvvetli, salahati şiddetli”dir. (Siracünnur, 35)

Yani, gerçek başarı inanmaktan, şartlanmaktan ve sünnetullah dairesinde gayret gösterip çaba sarf etmekten gelir.

Hem her şeyi kendi Rabbisinin emrine musahhar görür, Rabbisine iltica eder.

Tevekkül ile istinad edip her musibete karşı tahassun eder.

İmanı, ona bir emniyet-i tamme verir.

Evet, her hakikî hasenat gibi cesaretin dahi menbaı, imandır, ubudiyettir.

Her seyyiat gibi cebanetin dahi menbaı, dalalettir.” (Sözler, 19)

İman, insanın hayatına yön verir, ona güç ve dayanıklılık kazandırır, zorlukları aşma yeteneği sağlar ve nihayetinde başarıyı mümkün kılar.

Selam ve selamet sünnetullah dairesinde hareket edenlere olsun.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Sekülerizme Bediüzzaman’ın Bakış Acısı

Sekülerizme Bediüzzaman’ın Bakış Acısı

Modern dünyanın büyülü aynasında, insanoğlu kendi varlığını kaybetme tehlikesiyle yüz yüze.

Sekülerizmin parlak ama soğuk ışıkları, insanın her şeyiyle alay etmektedir.

İnsan, ruhunu saran derin manevi boşluğu ne yaparsa yapsın gizleyebilir mi?

Bediüzzaman Said Nursi, Batı’dan gelen bu güçlü seküler rüzgârların İslam toplumlarında nasıl bir yankı uyandıracağını çok önceden fark etmişti. Bunun için toplumun en az zararla nasıl etkileyebileceğine dair öngörülerde bulunuyordu.

O, sekülerizmi yalnızca bir sistem olarak değil, aynı zamanda insanlığın kalbine yönelen bir meydan okuma olarak görüyordu. Adeta dünya ve ahiretin bir chelangesi olarak arz-ı endam ediyordu.

Bediüzzaman’ın sesi, dinin sadece ibadethanelere değil, hayatın tam kalbine yerleşmesi gerektiğini haykırıyordu. Çünkü dinin camilere hapsedilip toplumdan, hayattan adeta silinmesi ileriye yönelik olarak çok ama çok ciddi problemleri beraberinde getirecekti.

Belki bu dediklerim Risale-i Nur Külliyatı’nın 25 cildinde dağınık olarak geçtiği için mübalağa olarak anlaşılabilir ama bir derleme, terkip şeklinde “Külliyat Mühendisliği” yapılsa dediklerim çok açıkça görülmektedir. Bir çok meseleyi bu tarzda tahkik edip araştırdığım için külliyattan rahatça konuşabiliyorum.

Pasif okumalar, evrad makamında okumalar… Kısaca verimsiz fazla okumalar yerine tahkikle, araştırarak yapılan az okumalar daha faydalı olduğunu düşünüyorum.

Bediüzzaman Said Nursi’nin sekülerizmle olan ilişkisi, onun İslam’ın temel değerlerini savunurken modernleşme süreçlerine ve Avrupai bir yaşayış ve dünya görüşünün topluma zorla benimsetilmesine karşı aldığı dengeli ve eleştirel tavır üzerinden anlaşılabilir.

Bediüzzaman, sekülerizmi genelde iki boyutta ele almıştır. Seküler Avrupa’dan gelen her şey kötü değildir. Yani ya hep ya hiç anlayışı yok Bediüzzaman’da:

“Avrupa ikidir:

Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi’ san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takib eden bu birinci Avrupa’ya hitab etmiyorum.

Belki felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek, beşeri sefahete ve dalalete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitab ediyorum.” (Lemalar (115)

1. Sekülerizm ve Devlet Yönetimi

Bediüzzaman, İslamiyet’in devlete müdahalesini reddeden ve dinin kamusal alandan tamamen çıkarılmasını savunan katı sekülerist, kemalist, dinsizlik olarak kullanılan laik anlayışa karşı çıkmıştır.

İslamiyet sadece bireysel bir ibadet sistemi değil, aynı zamanda toplumun sosyal ve ahlaki düzenini koruyan bir hayat nizamıdır. Lâhika mektuplarında bu meseleleri sıkça vurgulamaktadır.

“İtikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkın idaresi ve onlar içinde asayiş temini, binler ehl-i salahatin idaresinden daha müşkildir.” (Lemalar (123)

Bu nedenle, devletin dini baskılamasına, sindirmeye çalışmasına karşı çıkmıştır. Bilakis dinden de kuvvet alarak bir çok şeyi daha etkili yöntemlerle çözüme kavuşturmak mümkündür.

Bediüzzaman, özellikle Cumhuriyet döneminde dinin kamusal alandan dışlanmasını ve dini eğitimin yasaklanmasını eleştirmiştir. Gerçi 1920’lerde hemen her şeyde sıkıntı çekilmiş.

Din ile devletin ahenkli olması gerektiğini savunmuştur. Dinin kurallarıyla devletin sosyal ve hukuki düzeni sağlamaya yönelik hedefleri arasında bir fark yok. Farkı birisi bunu İslamî hassasiyeti diğeri de sosyal ahenk diyelim. Bunu mana-yı ismi ve harfî olarak Risale-i Nur’dan ders alıyoruz.

Dinin devletin ahlaki ve manevi değerlerine rehberlik etmesi gerektiğini ve birbirini desteklemesi gerektigini ifade etmektedir. Teokrasiye de oligarşiye de karşı çıkmıştır.

2. Sekülerizm ve Birey Hayatı

Bediüzzaman, sekülerizmin bireysel yaşam üzerindeki etkilerine de vurgu yapmıştır.

Manevi boşluk ve ahlaki yozlaşma eleştirisi: Sekülerizmin, bireyleri sadece dünya hayatına yönlendirdiğini ve ahireti göz ardı eden bir hayat anlayışını teşvik ettiğini ifade etmiştir. Bu durum insanı mutsuzluğa ve manevi boşluğa sürükler. Manevi olarak desteğe ihtiyaç hisseder. Fakat bunun sebebinin iman ve amel eksikliği ve itikad boşluğu olduğunun farkına varmazsa psikiyatrinin kapısını çalacaktır.

Bugün bir çok insanın madde bağımlısı olmasının arkasında yatan temel etmen maneviyat açlığı ve boşluğudur.

İman ve akıl birlikteliği: Bediüzzaman, iman hakikatlerinin akli ve bilimsel temellere dayandığını savunmuş ve sekülerizmin dine karşı aklı üstün görme anlayışını eleştirmiştir. İslamiyet bir nesne değil ki labaratuvara sokulup deneyler yapılsın.

3. Pozitif Yönler ve Eleştiriler

Bediüzzaman, sekülerleşme süreçlerini tamamen reddetmemiştir. Sekülerizmin bilimi, teknolojiyi ve medeni ilerlemeyi teşvik eden yönlerini olumlu görmüştür. Buna örnek olarak Risale-i Nur Külliyatı telif ve neşriyat sürecinde görüyoruz. Elle yazma dönemi, teksirle çoğaltma ve matbaalarda basım dönemi. Bediüzzaman tüm teknolojik gelişmeleri takip etmiştir. Radyo, matba, uçak, ulaşım..

Mesela, hayatına baktığımızda Bediüzzaman’ın Doğu vilayetlerine telgraflar çekerek onlara fikirlerini belirtip yol gösteriliği yapıyor. Radyo için “her dershaneye, medreseye bir tane koyalım” diyor.
Otomobile biniyor. Uçakları görünce “nevimle (insanoğlu ile) iftihar ediyorum” diyor. Renkli matba baskılarını görünce Tevafukatlı Kur’an’ı Kerim baskısı için uğraşıyor…

Ancak bu ilerlemenin, insanın manevi boyutunu yok sayarak değil, ahlâk ve maneviyatla dengelenerek olması gerektiğini ifade etmiştir. Yoksa ahlâksız mühendis, doktor, öğretmen, din görevlilerinin, esnafların toplumda karşımıza çıkabileceğini öngörüyor..

4. Medresetü’z-Zehra Projesi

Sekülerizme alternatif olarak Bediüzzaman, Medresetü’z-Zehra projesini ortaya koymuştur. Bu proje, dini ilimlerle fenni ilimleri bir arada okutmayı ve bu şekilde din ile bilimin çatışmadığını, aksine birbirini desteklediğini göstermeyi amaçlamıştır. Ahlâk, erdem toplumu ancak maddi ve manevi gelişimlerin beraber olduğu toplumlarda mümkündür.

Bir kaç vecizeye bakalım:

“…Bu dünyada hayatın gayesi ve hayatın hayatı iman..” (Tarihçe-i Hayat – 362)

“Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.” (İman ve Küfür Müvazeneleri (56)

5. Hayat Şartlarına Karşı Tembel Kalmamak

Bediüzzaman, insanların hayatını israf etmesine, gereksiz şeylerle heder etmesine karşı çıkar. İnsanların sosyal hayata karşı duyarsız kalmasını eleştirir. Pasif, sinik, sönük bir müslüman profilini reddeder.

“..aatalet ademin biraderzadesidir; sa’y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır.” (B.Cevab Veriyor (235)

Netice itibariyle;

Bediüzzaman Said Nursi, sekülerizmin dine, manevi değerlere ve ahlaki yapıya zarar veren yönlerini eleştirmiştir. O, sekülerleşmenin Batı ve İslam dünyasındaki uygulanış biçimlerini ayrı ele almış, İslam toplumlarının manevi ve ahlaki değerlerini koruyarak modernleşebileceğine inanmıştır. Bu yönüyle, Bediüzzaman’ın yaklaşımı “İslami modernizm” olarak değerlendirilebilir. Yani Kur’an ve Sünnet merkezli bir yaklaşım tarzı.

Toptancılık hiçbir zaman faydalı olmamıştır. Her şeyin faydalı ve zararlı şeyleri bulunmaktadır. Doğru olan tutum davranış olumluları almak olumsuzları görüp, gösterip uzak durmaktadır.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org