Kategori arşivi: Seçtiklerimiz

Tac ve Hil’ate Giden Yol

Biz unutsak da, bizi asla unutmayan iki hakikat var: Ahirete açılan yol ve yol üstündeki ölüm hakikati. Ne yoldan dönme ne de ölümle taçlanan dünya yolunda bu tacı giymemek söz konudur.

Bu yolda yürürken şu ikaza dikkat etmeliyiz: “Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan büyük letaiflerini onda batırma. Çünki çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar.”[1]

Her şeyimize dikkat etmeliyiz. Her şey içinde ve istikametinde hareket ederken ölüm tacını giymeye gafil yakalanmamalıyız. Çünkü gaflet ile ve fısk ile giyilen bu tac ve hil’at insana esefler, pişmanlıklar getirecektir.

Dünya hayatında tac ve hil’ata giden yol asla süt liman olmamıştır ve olamaz da. Maddi ve manevi sarsıntılar daima olmuştur. Çünkü nefs-i emaremiz her an devrededir ve teyakkuz halindedir. Biz gaflete dalarsak sarsıntıların yarıkları ve zelzelelerin yıkıntıları altında kalırız.

Haliyle, sarsıntıları durdurmanın ve mani olmanın imkânı yok. Adetullah şekli, nizamı, kaidesi böyle. Bazı tedbirler almak, dahası yaşanan ânî ve bilhassa kitlevî günah girdapları karşısında hazırlıklı olmak ve tedbir almak bizlerin elinde.

Evet, tedbir ve hazırlık noktasında, Rabbimiz tarafından insanın ihtiyar ve iradesine bir hisse, bir paye, bir mesuliyet verilmiştir. Hülasa, zararı azaltmak ve asgarî seviyeye indirgemek için azami derecede hassasiyet göstermemiz icap eder. Aksi halde, ceremesi de semeresi de büyük olacaktır.

Öte yandan, ölüme her an hazır olmak gibi, temel bir kulluk görevimiz var.

Asıl vazifesini ve mükellefiyetlerini unutan, yahut ihmal eden insan, dünyada manen huzursuzluklarla va ukbada da büyük hasarla karşı karşıya kalıyor.

Ölüm tacına hazırlıksız şekilde yakalanıp hil’atini gafletle giymek facirliktir.

Allah, bizlere iki cihanda da huzurlu, güvenli ve istikametli bir hayat nasib eylesin.

“Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.”[2]

“Madem her yer misafirhanedir; eğer misafirhane sahibinin rahmeti yâr ise, herkes yârdır, her yer yarar. Eğer yâr değilse, her yer kalbe bârdır ve herkes düşmandır.”[3]

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Lem’alar (136)
[2]Şualar (472)
[3] Mektubat (73)

Kaynak: RisaleHaber

MAHALLEDE SEFERBERLİK İLAN  EDİLMİŞTİR!

MAHALLEDE SEFERBERLİK İLAN  EDİLMİŞTİR!

 KONU: Sapkın fikir akımları

“İnsanlar hiç imtihân edilmeden, (sâdece) “Îmân ettik!” demeleriyle (kendi hâllerine) bırakılıvereceklerini mi sandılar?”[1]

Müslüman olarak yaşamak ve itikad ve amelini muhafaza etmekle mümkündür. İnsan hayatı boyunca hem hayatının idamesi, devamı hem de manevi hayatının sağlıklı bir şekilde devam ettirmesiyle mesuldür.

İman ettikten sonra, imanın getirmiş olduğu hem bir manevi rahatlık hem de mesuliyetler başlamaktadır. Bizler Müslüman bir aileden doğmakla İslamiyeti araştırtmak ve merak etmek mevzuunda pek ihtiyaç hissetmiyoruz toplumsal olarak.

Müslümanları, dinden uzaklaştırmak için bir çok felsefi akım akın akın Türkiye’de faaliyet göstererek bu coğrafyanın evladını dinsiz, ateist, deist.. yaparak cehenneme ehil olacak bir hale sukut ettirmek için var güçleri ve yeni tarzlarda saldırılarını, hamlelerini devam ettirmektedirler.

Bu komitelerin özelliklerini Risale-i Nur Külliyatından şu şekilde okuyabiliriz.

  • “ecnebi hesabına
  • ve küfür
  • ve ilhad namına
  • bu milleti ifsad
  • ve bu vatanı parçalamak fikriyle,
  • Kur’an hakikatına
  • ve iman hakikatlarına her vesile ile hücum eden
  • ve çok şekillere giren
  • bir gizli ifsad komitesi..
  • kendilerine perde yaptıkları insafsız ve dikkatsiz memurlar
  • Müslüman kisvesindeki propagandacıları..”[2]

 

  • “din, ahlâk ve an’ane aleyhinde olup pek müdhiş bir tahribat [yapan]
  • umum dünyaya karşı müfsid, yırtıcı [olan]
  • rejim-i küfrîsi [sahibi]
  • devletler mabeyninde tedbir aldıran
  • ve bununla beraber haricî, gizli ifsad komiteleri de bu vatan aleyhinde müdhiş bir herc ü merce çalıştıkları [kesin olduğu]

bir zamanda.. Risale-i Nur o tahribatçı cereyanı durduran Kur’anî ve imanî bir seddir..

 İman hizmetinin manevî, uhrevî faidelerinden kat’-ı nazar, dünyevî, millete ait mühim bir faidesini vaktiyle Üstadımız şu suretle ifade etmiştir ki, zaman bunun ne kadar doğru olduğunu göstermiştir.

..bu memleketin, bu vatan ve milletin saadet-i hayatiye ve ebediyesi noktasında [dikkat edilip tedbirlerinin alınması gereken] iki müdhiş cereyan var:

Birisi: Şimalde çıkan dehşetli dinsizlik [komünizm] cereyanı..

İkincisi: Bin seneden beri İslâmiyet’in kahraman bir ordusu ve bayraktarı olan Türk milletine âlem-i İslâm’ın adaveti..”[3]

 Bediüzzaman Said Nursi, eserleri olan Dirayet tefsiri[4] olan Risale-i Nur Külliyatında[5] tüm bu sapkın fikirlerle mantık sahasında kıyasıya bir mücadeleye girişmiştir. Ateizm ve komünizm’in ana omurgasını çökerterek imha etmiştir, Kur’an ve Sünnet nuruyla[6] buna Allah’ın izni ve adetullahın[7] gereğince hareket ederek muvaffak olmuştur.

Çünkü her daim kulağında “Tevfik isterseniz, kavanin-i âdetullaha tevfik-i hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlik ile cevab-ı red alacaksınız.”[8] İkazı çınlamaktadır üstad Bediüzzaman Hazretlerinin.

“Doğrusu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder ve sakınırsanız Allah size mükâfatınızı verir..”[9]

 

“Ey insanlar! Allah’ın vâdi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın!”[10]

Şüphesiz ki, bu hayatın imtihanları herkes için geçerlidir. Yani gün herkese 24 saat sene 365 gün.. dünya tüm cazibesiyle insanların karşısında arz-ı endam etmektedir.

 

“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.”[11]

Sapkın fikir akımları asla ülkemizi boş bırakmamaktadır ve bırakmaya da niyetleri yoktur. Çünkü üst nedendir bilinmez bu coğrafyadan çok iyi beslenmekte ve sürekli tip tip aktörler bulması gösteriyor ki buralar onlar için münbit bir zemin.

Sapkın fikirler hem sırayla hem de aynı zamanda satranç oynamakta. Yeri geliyor birbirinden çok farklı görünüyor yeri geliyor beraber hareket ediyor. Bu da gösteriyor ki kuklalar farklı; ama kuklacı aynı.

Lgbt sapkınlığı bir zamanlar komünizm ve ateizmin sahasında kendini gösteriyor.

“bir kıvılcım Avrupa içerisine sür’atle yayılarak büyük bir yangın halini aldığından, bütün milletler seferî vaziyetinde bulunduğundan Türkiye de kısmî seferberlik yaptı.”[12]

 

“küfr-ü mutlak yangınının mahallemizi sardığı ve kızıl kıvılcımlarının saçaklarımıza sıçramak üzere..”[13]

İslam toprakları olan günde 5 vakit tevhidlerin minarelerimizden yankılandığı topraklarımızı ve gençlerimizi bu sapkınlıktan korumak için tüm mahalleli seferber olup elinden geleni yapmalıdır. Başka yazılarımda belirttiğim gibi yeni bir döneme giriliyor ve kapı aralandı. Hem transhümanizm hem de saz ekibi olan diğer sapkın akımlar yani izm’ler tevhid sadalarını susturmak için sahada.

 Bakın sokaklarımıza yatak kıyafetiyle gezen gençler var. Bu gençler uzaydan inmedi buralara. Tebliğ ve irşat hizmetlerinin aksatılması ve önem verilmemesi veya yeterli kadar yapılamaması toplumsal çıplaklık ve edepsizliği arttırdı. Bu gençler birinin kızı, kardeşi, yeğeni neticede.

Elhasıl: tevhid sancağının dalgalanması için gençlerimizden başlayarak tüm toplumumuza İslami ve milli kimliklerimizi aşılamak ve benimsetmekle mükellefiz. Aksi taktirde dinsiz, milliyetsiz, kimliksiz, cinsiyetsiz, cibilliyetsiz, karektersiz bir topluma evrilecektir vatanımız.

Bu rol model konusunda tüm mahallede seferberlik ilan ediyorum. Esnafı, amiri, memuru bu seferberliğe katılmak zorundadır.

Unutmayın! Kaybetmeye en yakın olanlar kendilerini galip görenlerdir.

Lgbt içindeki sapkınlıklar için Kur’an-ı Kerim ayetleri diyor ki,

“İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor.”

 

Hz. Peygamber (s.a.v.), kadına benzemeye çalışan erkekleri ve erkeğe benzemeye çalışan kadınları lanetle anmış.”[14]

“Alemlerin içinde erkeklere mi gidiyorsunuz? Ve Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz? Siz sınırı aşan kavimsiniz.”[15]

“Lût”u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: “Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz!” / “Çünkü siz, kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz.” /Kavminin cevabı, “Onları (Lût ve arkadaşlarını) memleketinizden çıkarın! Çünkü onlar fazla temizlik taslayan insanlar!” demelerinden başka bir şey olmadı. / Biz de onu ve karısı dışındaki aile fertlerini kurtardık.

Karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi. / Ve üzerlerine dehşetli bir yağmur (taş) yağdırdık. İşte gör günahkârların sonunun ne olduğunu!”[16]

 

Selamve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

 


[1] Ankebût Suresi 2. Ayet Meali | Hayrat Vakfı

[2] Şualar ( 288 )

[3] Emirdağ Lahikası-2 ( 196 )

[4] Risale-i Nur, bu asrın ihtiyacına tam cevab veren yegâne tefsir-i Kur’anî olduğu, enaniyetini hakka feda eden faziletperver İslâm üleması tarafından tasdik ve fevkalâde bir şekilde takdir ve tahsin edilmiş ve edilmektedir. Tarihçe-i Hayat ( 697 )

[5] o risaleler ki, herbiri başlı başına menba’ları ve mecraları ayrı fakat bir bahr-i muhit-i ummana dökülen nehirler gibidir. Sonsuz olan bu nehirlerin, hangisine varsa nasıl doyuncaya kadar su içmez? El ve yüzlerini temizlemek isteyenler, nasıl oluyor da bu enhardan istifade etmez? Veyahut arazilerini iska için cedveller yaparak hangi tarafa götürülse, azîm cemaatler nasıl tefeyyüz etmez? Barla Lahikası ( 94 )

[6] Âlem-i İslâmda Ehl-i Sünnet ve Cemaat denilen ehl-i hak ve istikamet fırka-i azîmesi, hakaik-i Kur’aniyeyi ve imaniyeyi istikamet dairesinde hüve hüvesine Sünnet-i Seniyeye ittiba’ ederek muhafaza etmiş.. Mektubat ( 342 )

Ÿ Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan Ehl-i Hak mezhebinden ayrılmamak ve Kur’an’ın çetin ve metin kal’asına girerek Sünnet-i Seniyenin muktezasına tevfik-i hareket eylemekle kurtulmağa muvaffak olunaca[k].. Barla Lahikası ( 152 )

[7]  (Sünnetullah da denir.) Tabiatta canlı cansız bütün varlıkların nasıl hareket edeceklerini belirliyen Allah’ın emirleri, O’nun koyduğu değişmez düzen. Meselâ oksijenle hidrojenin birleşmesinden su meydana gelir. Işık, geldiği açıya eşit bir açı ile yansır ki, bunlar birer âdetullahdır. “Âdetullah” yerine “tabiat kanunu” demek yanlıştır.

[8] Tarihçe-i Hayat ( 58 ) aynı mana için Bkz. Muhakemat (152)

[9] Muhammed / 36| Diyanet Meali

[10] Fâtır / 5| Diyanet Meali

[11] Hadîd / 20 | Diyanet Meali

[12] Kastamonu Lahikası (61)

[13] Emirdağ Lahikası-1 ( 133 )

[14] Buhari, Libas (61-62)

[15] Şuara, (26/165,166)

[16] A’râf, (7/80-84)

İman ise ilimdir, vücudîdir, ispattır, hükümdür.

“İman ise ilimdir, vücudîdir, ispattır, hükümdür. Her bir menfî meselesi dahi, bir müspet hakikatın ünvanı ve perdesidir.” cümlesini izah edebilir misiniz?

Değerli Kardeşimiz;

İnkâr: Nekere kökünden yani; marifenin zıddı, belirsizlik manasını ifade ediyor.

Küfür: Kefere kökünden; yani örtmek, saklamak, inanmamak manalarını ifade ediyor.

Nefiy: Menfi, nefe kökünden, müsbetin zıddı ihraç etmek, çıkarmak, kabul etmemek, reddetmek, manalarını ifade ediyor.

Cehil: Cehele kökünden bilmeyenler, ilimden mahrum olanlar manasını ifade ediyor.

“Küfrün mahiyeti bir inkardır, bir cehildir, bir nefiydir. İman ise ilimdir, vücudidir, ispattır, hükümdür.” (1)

Bu kelimeleri de nazara alacak olursak; imani meselelerin külli olsun cüz’i olsun her biri ilimdir isbattır. Mesela; Allah’a iman mevzuunda “Bir harf katipsiz olmaz, san’atlı bir eser sanatkarı icap eder.” gibi izahlar ilimdir isbattır, hükümdür. Farazi indi mücerred, soyut, kuru ifadeler değildir.

Fakat ALLAH’a şirk ortak misil benzer gibi görüşler ise aklen mantıken fikren o davayı ettirecek bir sebep olmadığı için manasız sözler hükmündedir. Yani; sureten isbat vevücudi görülsede manası ademdir, nefiydir.

“İmanın her bir menfi meselesi bir müsbet hakikatın ünvanıdır.”

Mesela: Layemut; Layezel: hayatı sona ermez, zeval bulmaz, yok olmaz manalarını ifade etmekle Zat-ı Zülcelal’in ezeli ve ebedi oluşunu ifade eden kıdem sıfatını isbat etmektir. Yine sure-i İhlas’dan “lem yelid velem yuled” doğmamış ve doğrulmamış manalarını ifade etmekle beraber Zat-Kibriyanın Halık, Kayyum isimlerini, vacip, kadim, ezeli sıfatlarını isbat etmektir.

La Rezzake İlla Hu: “Ondan başka Rezzak yoktur.”, manasına gelmekle beraber, yaratılan her mahlukun rızkını veren tek bir ilahın varlığını isbat etmekle “Hayatı veren kim ise, o hayatı rızık ile idame eden O’dur.” Hakikatini isbat ve izah ediyor.

(1) bk. Şualar, Yedinci Şua.

Selam ve dua ile…
Sorularla Risale Editörü

Risale-i Nur Hizmetinde Yolsuz İşlerin Sebebi Nedir?

Risale-i Nur Hizmetinin neşrine mani olmak ve insanları ehl-i sünnetin kalesi olan ülkemizde itikadî ve amelî sapkınlığa sürüklemek isteyen beynelmilel cereyan çok çeşitli şekillerde bu amacına adım atmaktadır.

Bu yöntemlerin başında da insanları korkutmak gelmektedir. İnsanların çoğu ehl-i tahkik olmadığı için de kolayca tuzaklara düşebilmekteler. Korku yayarak insanların İslamiyet’ten, imandan uzaklaştırmak, itikadi ve ameli rehavete sürüklemek vatan ve millet üzerine belaların celbine sebeptir. İşin kötü tarafı musibet “geldiği vakit zalimlere mahsus kalmaz, masumlar ve mazlumlar da içinde yanar.”[1]

Müstakim manevi hizmetler bulunduğu coğrafyaların manevi sigortalarıdır. Bu sebeple manevi hizmetlerin ehemmiyeti çok büyüktür. Bunu maddi gözle anlamak pek mümkün olmaya bilir. Çünkü “Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür.”[2]

Risale-i Nur Hizmeti de bu ülkenin manevi sigortalarının ve manevi direklerinin başında gelmektedir. Tabiki hal böyle olunca bu hizmetimizin üzerine de her şekilde abanmak ve vahdet-i hizmeti bozmak, sebat ve metaneti tarumar etmek, hizmette ikilikler çıkmasına yollar açarak cemaatin maddi ve manevi kuvvetinin meşreplere inkısamıyla daha sühuletle tahribatlarını yapmaktalar. Ehl-i iman da saftirik davranışlarla ehl-i dalalete davetiye çıkartıyor.

Eskiden Nurlara karşı tehlike daha açıktı, mukabele kolaydı. Bugün ortada daha sinsi cereyan nifakla her yere sinip sirayet edebiliyor. Mezkûr desiselerle piyasada arz-ı endam ediyor. Hizmet zeminlerinde çeşitli mübarek ve sureten parlak kelamları kullanarak iman hizmetinin rotası ile oynanmak isteniyor. Meşveret, şura, istişare, adalet, hizmet gibi kavramlar en çok kullandıkları kalkan duvarlarıdır.

“Yolsuz işlerin, ancak âsâr-ı diniye mütalaasında hüsn-ü niyet taşımayarak, kendi kafalarına göre mana vermelerinden ileri geldiğini anladım.”[3]

Burası hakikaten çok mühim, yanlış işlerin, adımların, kararların başka bir sebebi bulunmamaktadır.

Hizmet zeminlerine halis niyetle girmeyen, Allah rızası için değil aldanmak ve aldatmak için giren naehiller az önceki kalkan duvarı kavramları safi niyetle hizmet zemininde bulunan manevi itaptan içtinap eden kimseler sözüm ona istişare, meşveret kararlarına ters hareket etmekten korkarak bir şekilde kendilerini okudukları hakikatlere taban tabana zıt bir yerde bulabilirler.

Safi niyetle, din ve iman için hizmet eden kimseleri de susturmak için hizmet prensipleri dersini veren yerleri de işkembelerinden Risale-i Nur mebhaslarını ve mektuplarını yorumlayarak kendilerine çürük deliller üretmektedirler. Kendilerine muhabbeti olanları da cerbezeler ve çeşitli martavallarla kandırmaya devam edeceklerdir. Bu ise, Risale-i Nur hizmetine karşı bir ihanettir.

Hizmeti ve Risale-i Nur’u şahsî, cemaatî, maddî, manevî, siyasî menfaatlere alet etmek, dünyevî makam ve mevki, imkân ve maddî destek gibi menfaatlere tabi yapmak, böylece Risale-i Nurun ve hizmetin kutsiyetini ve hakikatlerin tesirini kırmak, hizmetin zihinlerde Nurculuğun yanlış yorumlanmasına ve etkisinin azalmasına, zihinlerde hakikatten çok farklı yorumlanmasına sebep olmak bu komitenin icraatlarındandır. Dünya genelinde yaşanan musibetlerde manevi sigortaların zarar görme ihtimal-i kavidir.

Hizmette, istişareyi hâkim kılmadan, içeriden zaafları olan kişilerin insafına terk etmek, nurların tesirini kırmak, hizmetin gücünü değişik içtimaî, siyasî şer odaklarına bağlamak adeta arka bahçesi gibi olmak vebali daha da ağırlaştırmaktadır.

Üstad Bediüzzaman hazretlerinin ömrü boyunca çilelerle bir hayat geçirdiği sağır sultanın bile malumudur. Onun hayatında vermediği tavizleri bugün sözüm ona hizmet adına kurulan kurumlara destek bulabilmek için vermek adeta maddî menfaatlere esir olan bu güruhun “kaynaktan su içip helak olanlar[4] gibi bir akıbete düçar olacaklarını görmek için kâhin olmaya lüzum yoktur.

Risale-i Nur hizmetinin istikamet dersini veren, hizmette istikamet direkleri olan kimseleri gayr-ı müstakim, tekinsiz, itimat edilmez, fitneci kimseler olarak tasvip etmek, Nurun sesinin kısılmasına, hakikatin tesirinin azalmasına ve bela ve musibetlerin celbine sebeptir.

Zındıka komitesine alet olan müstameller “Hücumat-ı Sitte Risalesinde”[5] beyan ve izah edilen zaaflarına yenik düşerek indi ve şahsi yorumlar ve tevillerle insanları itikadi ve ameli hatalara sürüklemekteler.

Dün, Risale-i Nurların sadeleştirilme teşebbüsü ne kadar tehlikeli idiyse, bugün de densiz ve indi yorumlar/teviller, lahika mektuplarının okunmaması, eski Said Dönemi eserlerini okutmamakla, setretmekle, Üstadım Bediüzzaman hazretlerinin hayat safhalarını kısmen inkâr kısmen tevillerle bütün olarak ele alınmaması, eserlerin külliyat bütünlüğü inkâr edilmesi de bir o kadar tehlikedir. (Bu mevzudaki daha önceki yazılarımıza bakabilirsiniz)

Rabbim, hizmette azami istikametten, azami ihlastan, azami sadakatten hiçbir nur talebesini ayırmasın. Okunan hakikatleri kendi indi ve şahsi yorumlayanlara ve onların desiselerine karşı da azami müteyakkız eylesin inşaallah.

Selam ve dua ile

[1] Emirdağ Lahikası-1 (33)
[2] Mektubat (473)
[3]Emirdağ Lahikası-1 (236)
[4] Tâlût, Câlût’un (Golyat) ordusuyla savaşmak üzere yola çıkar; askerlerine Allah’ın kendilerini bir nehirle imtihan edeceğini söyler ve nehirden bir avuçtan fazla su içmemelerini ister. Ancak askerlerin çoğu nehrin suyundan bol miktarda içer ve Câlût’a karşı savaşma güçlerini yitirir. Tâlût’un uyarısını dikkate alanlar ise nehri geçip Câlût’un ordusuyla savaşır; Câlût’un karşısına çıkan Dâvûd isimli bir genç onu öldürür (el-Bakara 2/249-251). Kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/talut
[5] Bu eser, Mektubat mecmuasının Yirmi Dokuzuncu Mektup, Altıncı Risale Olan Altıncı Kısmındadır. Bkz. Envar/ihlasNur N. Mektubat s. 412

Kaynak: Risale-i Nur Hizmetinde Yolsuz İşlerin Sebebi Nedir? – Muhammed Numan ÖZEL

Zaman İnsanı Zikzaklara Uğratırsa Ne Yapalım?

Zaman İnsanı Zikzaklara Uğratırsa Ne Yapalım?

Ahirzamanın bir diliminde olduğumuz muhakkaktır. Ahirzamanda Kur’an-ı Azimüşşan’ın manevi ve yüksek bir tefsiri olan Risale-i Nur külliyatı da manevi imdada gönderilmiş ve birçok insanın kalbî ve dimagî tesellikârı olmuştur.

Risale-i Nur hizmetinin saff-ı evvelini teşkil eden ilk halkası olan Nur talebeleri de, o dehşetli dönemdeki ceberut zihniyete, yıkım ve tahribatlara karşı izzet-i İslamiyyeyi muhafaza için yerinden, yurdundan fedakarlık yaptı lakin asla yılmadan ve çekinmeden bu tebliğ ve irşad vazifesini ve temsil sorumluluğunu ifa ve icra etmek gayretinde oldular. Yeri geldi ashab-ı Güzin gibi bilinmedik yerlere gittiler, gittikleri her yerde de esrar-ı Kur’aniyeyi tebliğ ve temsil etmeye gayret ettiler.

O maddi ve manevi ateşli zamanda yanan, kavuran alev ve ateşler içinde hem kendi hem de sair imanların kurtulmasına azami gayret sergilemiş ve hizmet icra etmişlerdir. Aksi taktirde bu hizmet-i Kur’aniye bugün böyle olmayabilirdi.

Bu asrın hak ve batıl karması olduğu bir zaman olduğu mukakkaktır. Dehşet dehşet içinde, zulmet zulmet içinde. Dünyanın cazibesi, nefislerdeki rehavet ve neticesinde yeknesaklık, sathilik ve ülfet, dünyevi ve afaki işlerin tazyiki, maddi ve siyasi alemlerin insanları ziyade meşgul etmesi ve özellikle sosyal medyanın yıkıcı, kavurucu, tahribi insanları maneviyata karşı kısmen rehavet, atalet ve lakaytlığa sevk etmiştir. Aslında bu bir süreçin neticesidir. Yani hayatta bunlar varsa neticesinin de bu olmaması imkânsızdır. Güneşte kalan elbiselerin solması, matlaşması nasıl ki kaçınılmazsa…

Madden ve manen yıpranan insanlarda bir süre sonra ülfet ve yeknesaklık neticesi olarak sıradanlaşma baş göstermektedir. Bir zamanların kırmızı çizgileri aşılmış ve sadece imrenilecek zamanlar olarak zihinde kalmış levhalar haline gelmiştir.

Mezkûr sebepler gibi müminlerde şuur ve dava temsiliyetinde de zikzaklara sebep olmaktadır.

Dava adamına mesuliyetlerini hatırlatmak, dimağları berraklaştırmak, kalbler üzerindeki rehavet ve ülfet gubarını silkelemek ve bir manada hizmet-i Kur’aniyede esasatla meşgul olmak kati ve zaruri bir hal almıştır. Aksi taktirde merkezden uzaklaştıkça geri dönülemez yollara girilecektir.

İman esasları bizleri iman sahilinde, lahikalar da hizmette istikamet sahilinde bizleri sabitleyecektir. Yoksa bir takım “yolsuz işlerin, ancak âsâr-ı diniye mütalaasında hüsn-ü niyet taşımayarak, kendi kafalarına göre mana vermelerinden…” [Emirdağ Lahikası-1 236] potansiyel olarak dava adamlarının içine kurtlar sokarar içten çökertmek de din düşmanlarının bir politikasıdır. Ve nurları kullanarak nurcuları ve insanları nurlardan uzaklaştırmaya çalışıyorlar.

Bu yazımızın bu manada nazarlara alınmasını niyaz ederim. Dikkat ve teemülle, im’an-ı nazar ile amele ve hayata tatbikatını Rahmet-i İlahiyye’den ümit ediyoruz.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber