Bu yazı: “Kızıl Meydan’dan Kıbleye Hidayet Hikayesi” başlıklı yazımızın 10. Bölümüdür. Yazının diğer bölümlerine ulaşmak için tıklayınız…
Resul ile Abdülkerim, Sofia’nın odasına girdiklerinde, karyolası üzerinde yarı yatar konumda oturtulan Sofia’yı görünce, şaşkına döndüler. Zira o canlı, şen şakrak kadın gitmiş, yerine rengi solmuş biri gelmişti!
Sofia’yı görünce Resul, artık onun yönünü iyice ahirete dönmüş olduğunu anladı. Sofia gözlerini kaldırıp baktı ve tebessüm etti. Hayret kimseyi tanımazken onları tanımıştı. Üstelik eliyle yaklaşmalarını işaret etti. Sesi mırıltı halinde çıkıyordu. Resul’e masanın üzerinde bulunan Risaleleri göstererek ders yapmasını istedi. Resul kitaplardan birine elini uzattı ve rastgele açtı. Şaşırdı. Tam da onun haline uygun bir yer çıkmıştı. Hz. Eyyüb Aleyhisselam’ın hastalığından bahseden İkinci Lem’a. Resul okudukça Sofia’nın rengi değişti. İfadeler, adeta ruhuna hayat üflüyordu. Bir müddet okuduktan sonra daha fazla yormama düşüncesiyle kitabı kapatmak istedi. Fakat Sofia, Risaleler’i aşkla seviyordu. Eliyle devam etmesini işaret etti. Resul okumaya devam etti.
Sofia, Resul’e bir şeyler söylemek istedi. Fakat mecalsizdi, konuşamadı. Resul kulağını iyice kendisine yaklaştırdı. Dilinden güçlükle şu cümlenin döküldüğünü duydu:
– Resul, ben artık gidiyorum!
Resul’ün yüreği kabardı, kendini güçlükle tuttu. Bir şeyler söylemek zorunda olduğunu hissetti. İnanmasa da:
– Nereye Sofia Hanım, seninle daha çok hizmet edeceğiz, dedi. Fakat Sofia:
– Hayır, Resul, buraya kadar… Yalnız, benim cenaze namazımı senin kıldırmanı ve beni İslamî usulle toprağa senin defnetmeni vasiyet ediyorum, dedi.
Resul, daha fazla dayanamadı, dolmuş olan gözlerini Sofia’dan kaçırarak yanından ayrıldı.
Mezar taşına vasiyet
Sofia Valentinovna vefatından önce oğluna kâğıt kalem getirmesini söyledi. Getirilen kâğıdın üzerine titrek elleriyle bir şekil çizdi. Bu, üst kısmı oval, alt kısmı dikdörtgen olan kapıya benzer bir şekildi.
Üst kısmına ovalle paralel şekilde büyük harflerle Meryem, altına da küçük harflerle Sofia Valentinovna yazmıştı. Ayrıca resmin altına okunacak şekilde şu vecizeyi kaydetti:
“Dünya fanidir.
Fakat iyi bilin ki, sonsuz bir hayat vardır.“
Bu resim Sofia’nın mezar taşına yazılmasını istediği vasiyeti idi.
Vasiyetinde ayrıca namazını Resul’ün kıldırmasını ve cenazesi için Moskova’dan gelecek kalabalık sanatçı topluluğunu evinde ağırlamalarını ve onlara Resul’ün Risaleler’den ders okumasını istemişti.
İki gün sonra oğlu, telefonla annesinin vefat haberini verdi. Resul düşünmeye başladı.
– Demek ki, ilk hastaneye kaldırıldığında Sofia’nın ölmesi mukaddermiş. Allah, Risale-i Nur hürmetine ona yeniden hayat vermiş. Dolu dolu hizmetle geçen üç ay, belki de otuz yıllık bir ömür sevabını kendisine kazandırdı. “Sadaka belayı def eder, ömrü uzatır” hadisi galiba bu manaya gelse gerektir, dedi.
“Evet, Risale-i Nur, insanlığın ebedî hayatını netice veren iman hizmeti olduğundan, en mühim bir sadaka-i makbule hükmündedir. Onunla imanını kurtarıp hizmet edenin imanla kabre gireceği ne ve ebedî bir hayat kazanacağına dair müjdenin bir delili de üç aylık bir mazisi olan bu Sofia (Meryem) Valentina oldu.
Ne mutlu ona ki, az zamanda çok şey kazandı, Rusya gibi inkârın en koyu karanlıkları arasından çıkıp mümin ve Müslüman olarak Rabbi’nin huzuruna kavuştu. Allah rahmet eylesin” diye içinden geçirdi.
Hıristiyan Mezarlığı’nda İlk Müslüman
Novgorod mezarlığında ilk defa bir Müslüman defnedilecekti. Mezar, kazılmaya başlandı. Resul kazdma işlemini kontrol için kabristana gitti. Kabrin Hıristiyan’larınki gibi kazıldığını görünce müdahale etti.
– Merhumenin vasiyeti var. Ben din görevlisiyim. Defin işleri için beni tayin etti. Kabrinin İslamî kurallara uygun olmasını istedi. Ayrıca kabrinin yüzü kıbleye gelecek şekilde kazılması lazım.
– Ama efendim buranın kuralı var, biz bunu bozamayız.
– Dinin de kuralı var. Müslüman birini Hıristiyanlar’ın kurallarına göre defnedemeyiz!
– O zaman yetkili papazı çağırıp soralım!
– Çağırın sorun!
Papaz geldi. Resul’le aralarında şu konuşma geçti. Resul:
– Efendim ben de sizin gibi din görevlisiyim. Kabrin İslami kurallara göre kazılmasını söyledim, itiraz ettiler.
Papaz bir süre düşündükten sonra:
– Siz Müslüman olduğunuza göre kabir de sizin dediğiniz gibi kazılmalı. Bundan daha doğal bir şey olamaz, dedi.
Mezarlık görevlisi tekrar söze katıldı:
– Efendim, ama bir de buranın mimari planı var. Papaz:
– Ben ona karışmam. O belediyeyi ilgilendirir, dedi.
Bunun üzerine Sofia’nın oğlu devreye girdi. Kendisi sözü geçen yüksek düzey bir memurdu:
– Tamam, ben o işin resmi tarafını hallederim Siz kabri Resul Hoca’nın istediği gibi kazın, dedi.
Böylece Sofia’nın kabri, başı kıbleye gelecek şekilde kazıldı. Adeta vefatından sonra da İslam’ı tebliğe devam ediyordu.
devam edecek…