Ceviz Ağacı / Badem Ağacı Konuşur mu?

İnsan, tabiatın içinde yaşayıp onun dilini çözebilen bir varlıktır. Onunla konuşan, onu dinleyen ve düşüncelerini yazıya döken bir varlıktır.

Şairler de tabiatı dinler, duygularını kâğıda dökerler, kalplerinin ta derinliklerinde duydukları konuşmaları bize aktarırlar. Cem Karaca’nın söylediği, şarkı olarak birçoğumuzun bildiği ’’Ceviz ağacı’’ şiirinin kime ait olduğunu belki de bilmeyiz. Onun şairi Nazım Hikmet’tir. Şiirden bir bölümü aktarıyorum. Ceviz ağacının yaprakları eldir, gözdür, kalptir. Yüz bin elle dokunur, yüz bin gözle bakar ve yüz bin yürek gibi çarpar.

CEVİZ AĞACI

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.

Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.

Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,

koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.

Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.

Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a.

Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.

Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u.

Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım

Asrımızın din âlimi Bediüzzaman da orta boy bir ’’Badem ağacı’’ na bakarak, onun büyük dallarını, küçük dallarını, çiçeklerini ve püsküllerini sayar. Ve onların her birinde yüce yaratıcının sanatını ve güzel isimlerinin yansımalarını, ışıklarını, cilvelerini görür.

Dünyayla ilgilenmeye memur edilmiş ’’özel görevli memur’’ olan Meleklerin, bu cilvelere karşılık kendine has dil ile kâinatın yaratıcısına layık tesbihat yaptıklarını anlatır. Ve ilahi huzurda kırkbin baş ve kırkbin tarzda kulluk görevlerini yaptıklarını bildirir. Bu konudaki hadisin hem manasını açıklar hem de görüntünün ne anlama geldiğini aklen izah eder.

Bazı hadisi şerifler vardır ki içinde teşbih dediğimiz benzetmeler vardır, onun dış yüzüne bakınca hadis ilmini bilmeyen kişilere anlamsız, hatta mantıksız gelebilir. İşte yeryüzündeki tabiat olaylarıyla görevli memurları anlatan hadis de böyle bir hadistir. İslamiyetin hiçbir konusu yoktur ki akla mantığa uygun bir açıklaması olmasın. Yeter ki biz öğrenmek isteyelim. Ve kılavuzumuz doğru olsun…

İşte aşağıda böyle bir hadisi Bediüzzaman’ın eserlerine alıp onun anlamını açıklayış tarzını görüyoruz.

Bâzı melâikeler bulunur, kırk başı veya kırk bin başı var. Her başta kırk bin ağzı var, herbir ağızda kırk bin dil ile kırk bin tesbihât yapar.” Şu hakikat-i hadîsiyenin bir mânâsı var, bir de sûreti var.

Mânâsı şudur ki:

Melâikenin ibâdâtı, hem gayet muntazamdır, mükemmeldir, hem gayet küllîdir, geniştir.

Ve şu hakikatin sûreti ise şudur ki: Bâzı büyük mevcudât-ı cismâniye vardır ki, kırk bin baş, kırk bin tarz ile vezâif-i ubûdiyeti yapar. Meselâ, semâ güneşlerle, yıldızlarla tesbihât yapar. Zemin, tek bir mahlûk iken, yüz bin baş ile, her başta yüz binler ağız ile, her ağızda yüz binler lisân ile vazife-i ubûdiyeti ve tesbihât-ı Rabbâniyeyi yapıyor. İşte, küre-i arza müekkel melek dahi, âlem-i melekûtta şu mânâyı göstermek için öyle görülmek lâzımdır.

Hattâ, ben mutavassıt bir bâdem ağacı gördüm ki, kırka yakın, baş hükmünde büyük dalları var. Sonra bir dalına baktım; kırka yakın, dili hükmünde küçük dalları var. Sonra, o küçük dalının bir diline baktım; kırk çiçek açmıştır. O çiçeklere nazar-ı hikmetle dikkat ettim; herbir çiçek içinde kırka yakın incecik, muntazam püskülleri renkleri ve san’atları gördüm ki, her biri Sâni-i Zülcelâlin ayrı ayrı birer cilve-i esmâsını ve birer ismini okutturuyor. İşte hiç mümkün müdür ki, şu bâdem ağacının Sâni-i Zülcelâli ve Hakîm-i Zülcemâli, bu câmid ağaca bu kadar vazifeleri yükletsin; onun mânâsını bilen, ifade eden, kâinata ilân eden, dergâh-ı İlâhiyeye takdim eden, ona münâsip ve ruhu hükmünde bir melek-i müekkeli ona bindirmesin? (SÖZLER,29.Söz)

İmanın şartlarından olan meleklere imanı anlatan Bediüzzaman, onun varlığından, evrendeki yaratılış gayelerinden, nasıl varlıklar olduğundan ve görevlerinden daha uzun bir şekilde bahseder.

Olaylara bakarken takılan iman gözlüğü, kulağı tabiatın dilini çözer ve onu dinler. Ceviz ağacı da badem ağacı da konuşur, kuşlar konuşur, güneş konuşur, yıldızlar konuşur ve canlı cansız her varlık konuşur. Onları duyan kulak, gören göz ve hisseden kalp taşıyanlardan olmak ümidiyle…

Dr. Selçuk Eskiçubuk

www.NurNet.Org