Cevşenü’l-Kebir’den Marifetullah Nükteleri-2

İlâhî Fiiller, Sebepler ve Ötesi

Kâinat Rububiyet ve Rahmaniyet hakikatleri gereği daimî faaldir. Bu faaliyet-i daime içinde İlâhî isimler kendilerini icraatlarıyla ifade ederler. Fiiller ise, farklı boyutta farklı surette ve etkide kendilerini gösterirler. Hz. Peygamber (ASM) Cevşen duasının 2 babında bu cihet ve cepheleri ele alır: 28. Bab ve 58. Bab…

Cevşen’deki 28. Bab ve 58. Bablar, kâinatta hakikatlerin Vahidiyet ve Ehadiyet tarzında 2 şekilde yaşanıldığına işaret ediyor. Bu nokta-i nazarda bir insanın, diğer bir insanı veya nesneyi –sırf Allah rızası için- samimi ve sıcak bir şekilde sevmesi, o kişinin kalbiyle Allah’ın diğer kişiyi sevmesi sayılır. Sebepler, Allah’ın icraatlarında kullandığı perdelerdir. Eğer bütün sebepler iradelerini kötüye kullanıp o kişiden yüz çevirseler, o vakit sebepler-üstü tarzda İlâhî fiil devreye girer. Bu, Ehadiyet boyutu… Manevi terakki, her şeyden zihin-kalb-ruh noktasında yüz çevirip doğrudan doğruya Allah’a odaklanmakla başladığı için bu Ehadiyet boyutunu yaşamak bir manevi kader ve mecburî istikamettir. Bu yolculuğun son noktası mana-yı harfî ( tevhid ) ufkuna çıkıp sebepleri “Vahidiyet-i fiil” görme seviyesine yükselmek ve yine hususi manada “Ehadiyet-i fiil” boyunu da yaşamaktır. Ki bu, Vahidiyet ve celal içinde Ehadiyet ve cemali yaşama halidir. Bu seviye, Vahdâniyet ve kemal diye ifade edilir.[1]

Cevşen’in 28. Bâbı, manevi gelişme aşamalarında 10 hakikatin Ehadiyetine mazhariyeti ifade ediyor: “ İmâdiyet, senediyet, zuhriyet, ğıyâsiyet, hırziyet, fahriyet, ızziyet, muîniyet, enîsiyet, ğunyetiyet ” ( Yıkılmaz sağlam direk; zayıflamaz dayanak noktası; tükenmeyen azık kaynağı; darlıkta yetişen yardım; zordan kurtaran himaye; bâki fahr kaynağı; alçalmayan izzet; zayıfa yetişen yardımcı; ürkmüşe ve yalnıza sıcaklık veren yâren; ebedî zenginlik ve hazine Allah’tır. )

Cevşen’in 58. Bâb ise başka bir manevi gelişme yolunun aşamalarında yaşanacak 10 hakikati ders veriyor: “ Habîbiyet, tabîbiyet, mucîbiyet, şefîkiyet, refîkiyet, şefîiyet, muğîsiyet, delîliyet, kâidiyet ve râhimiyet.” ( Seveni olmayanın seveni; tedavi edeni olmayanın tedavicisi; taleb ve duası cevap görmeyenin cevap vericisi; şefkat edeni olmayanın şefkatçisi; arkadaşı olmayanın yumuşak arkadaşı; destekçisi olmayan zayıfların destekçisi; ihtiyaçlarda sıkışanın tek kurtarıcısı; hakikatten sapanın tek kılavuzu; hak yolunun tek yol göstericisi; rahmet edeni olmayanın rahmet edicisi yalnız Allah’tır. )

Cevşen’deki 28. Bab, âfâkî meşreb birisinin yolculuğudur; 58. Bâb ise, enfüsî meşreb birinin seyr u sülûkudur.

Duada Esmaü’l-Hüsna Kullanmak ve Duanın Makbuliyeti

Hz. Peygamber (ASM), canlılık mekanizmasının, varlığın ve kâinattaki her şeyin ve her olayın bir veya çok sayıda Esma-yı Hüsna’ya dayandığını tahkiken bildiği, gözüyle gördüğü için herhangi bir konuda dua yapacağı zaman o saha ile ilgili Esma-yı Hüsna’yı kullanırdı. Bu şekilde hem tevhidi ilan eder, hem Allah’ın ismini zikreder, hem talebesi olan sahabelere ders verirdi. Mesela Kur’anın verdiği ders-i hikmetle uyku ve ölümün mekanizmalarını bildiği ve gördüğü için “ Uyku, ölümün küçük kardeşidir[2] der; uyumayı bir ölüm, uyanmayı bir diriliş olarak kabul ederdi. Bu noktada Hz. Huzeyfe (RA) şöyle der: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin uyumak istediği zaman elini yanağının altına koyar sonra da:

Allahümme bismike emûtü ve ahyâ( Allahım! Senin isminle ölür, senin isminle dirilirim ) derdi. Uykudan uyandığı zaman: Elhamdülillâhillezî ahyânâ min ba‘di mâ emâtenâ ve ileyhi’n–nüşûr.( Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Diriltmek sadece O’na mahsustur ) buyururdu.[3] Bu cihetten Hz. Peygamber (ASM) dua ve Esma-yı Hüsna birlikteliğini daima işlemiş; Cevşenü’l-Kebir’de 2 babı bu konuya ayırmıştır: 30. Bab ve 59. Bab…

Cevşen’deki 30. ve 59. Bablar, “istif’al vezni” nden yapılan talep ve duanın kabule mazhariyetini anlatıyor. İstif’al, bir şeyi yapmayı ve yapılmasını istemek demektir. Bu iki Bâb, garanti veriyor: “ Sen, o makbul talep ve duayı yap, mutlaka kabul göreceksin. ” Demek iş, Esma-yı Hüsna’da değil kulun istemesinde bitiyor. Yine bu iki bâb, enfüsî ve âfâkî iki meşrebin terakki kademelerini gösteriyor. 30. Bâb, âfâkî meşrebin terakkisini; 59. Bâb ise, enfüsî meşrebin inkişafını anlatıyor.

Âfâkî meşreb, Hz. Musa (AS) gibi, halktan kaçıp kendini koruma altına almak istiyor. Onun yolculuğu “ İsti’sam, istirham, intinsar, istihfaz, istikram, istirşad, istiâne, istiğâse, istisrah ve istiğfar ” dan geçiyor. ( Daimi korunmayı isteyeni koruyan; daimi rahmet isteyene rahmet eden; daimi zafer verici yardım isteyene yardım eden; daimi saklanmak isteyeni saklayan; ikram talep edene ikram eden; rüşde ermek isteyeni irşad eden; zayıflıktan yardım isteyene yardım eden; ihtiyaçtan sıkıntıya düşeni sıkıntıdan kurtaran; ağlayıp feryad edenin feryadına cevap veren; günahlarının silinmesini isteyeni bağışlayan Allah’ım! )

Enfüsî meşreb ise, Hz. İbrahim (AS) gibi, Allah ile yetinme talebine geçiyor. Onun yolculuğu “ İstikfâ, istihdâ, istiklâ, istid’â, istişfâ, istikdâ, istiğna, istivfâ, istikva, istivlâ ” dan geçiyor. ( Kendisiyle yetinmek isteyene kifâyet eden; Kendisinden hidayet isteyene hidayet veren; Kendisinin koruma şemsiyesi altına girmek isteyeni koruyan; Kendisine dua edeni Kendisine çağıran; Kendisinden şifa isteyene şifa veren; Kendisinden hükmünü ortaya koymasını isteyene cevap veren; Kendisinden zenginlik isteyeni ve Kendisiyle yetineni zengin eden; Kendisinden ihtiyaçlarının yapılmasını isteyene cevap veren; Kendisinden kuvvet isteyene kuvvet veren; Kendisinden dostluk talep edeni dostu kılan Allah’ım!)

(Devam edecek…)

[1] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, 20. Mektub.

[2] Beyhakî, Tirmizî, Taberânî.

[3] Buhârî, Daavât 7, 8, 16. Ayrıca bk. Müslim, Zikr 59; Ebû Dâvûd, Edeb 98; Tirmizî, Edeb 28; İbni Mâce, Duâ 16. Benzeri için bkz. 1459, 1461

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: