Çocuğumla anlaşamıyorum!..

Çocuğumla anlaşamıyorum, diyor anne-baba… Çocukla anlaşma yapılamaz. Çünkü o henüz olgunlaşmamış, iradesi yok denecek kadar azdır. Hayatı beslenmek ve eğlenmekten ibarettir. Anne-babanın karşısında muhatap yok, Allah’ın emaneti bir çocuk var. Çocuklarından şikâyet edenler, acaba o çocuğa milyonlarca lira verilse onu verirler mi? O kadar da kıymetli…

Anne-baba çocuğuyla anlaşmak istiyorsa evvela şu gerçeği kabul edecek. Ebeveyn, çocuğunun hizmetkârıdır. Yani “ben bu çocuğa şöyle baktım, o da bana şöyle davranmalı” diyemeyiz. Böyle bir şey yok. Allah, canavarları, yavrularına hizmetkâr etmiştir. Hiçbir kurt yavrusunu yememiştir. Hiçbir yılan yavrusunu zehirlememiştir. Aslanlar yavrularına köledir. Cinsi ne olursa olsun, ebeveyn yavrusunun kölesidir. Mesela anne kuş, yuvasını yapar, yumurtayı oraya bırakır. Yavru kuş yumurtan çıkınca o kadar cılızdır ki bazen yuvada ayağa kalkamaz. Anne kuş dünyayı dolaşır, yediği gıdaları kursağında getirir, yavrusunun ağzına döker. Belki kendisi açtır amma uçarak gezerek, yorularak bazı tehlikelerle karşı karşıya kalarak bulduğu gıdaları, getirir yavrusuna verir. İşte ebeveyn budur. Yani adetullah budur…

Belki kendi üzerine giyecek elbisesi yoktur. Amma evladına kıyafet alacak. Belki kendisi cahildir amma yavrusuna tahsil yaptırmaya uğraşacak. Bir arkadaş çocuğunun kolundan tutmuş, “Ben süründüm, sen sürünmeyeceksin!” diyor. Çocuğu tartaklıyor. Çocuk ağladıkça babası bağırıyor: “Ben süründüm, sen sürünmeyeceksin!” O arkadaş ırgattı. Çok zor şartlarda para kazanıyordu. Çocuğunun kendisinden üstün olmasını istiyor, başka da bir isteği yok. Çocuk bu sırrı anlamıyor, anne-baba anlatmaya uğraşıyor. Çocuğun kölesi, gelecekteki, belki yirmi sene sonraki felaketten çocuğunu korumaya uğraşıyor.

Beykoz kundura fabrikasının ayakkabısını giyerdim, ucuzluktan aldığım elbiseyle gezerdim, sade bir evde otururdum. Belki daha iyisini yapacak imkânlarım vardı fakat çoluk çocuğuma olduğumdan daha zengin görüntüsü hissettirmedim.

Elbette ki anne-babanın çocukları üzerinde otoritesi olmalı. Otoriteyi sağlamak için önce anne-baba susabildikleri kadar susmalı, sabretmeli. İkincisi de hakkaniyetli iş yapmalıdır. Evde bir hukuk olmalı. Çocuk, “Ben ne yaptım ki bu cezayı aldım?” sorusunun cevabını kendi içinde bulmalıdır. Bu çocuğa ağır gelmez. Alimler, “Çocuklarda haya, korkudan daha iyidir; zira haya akıllılığı, korku pısırıklığı gösterir.” demişlerdir.

Bugünkü eğitim çocuğa pek bir şey katmıyor. Bu sebepten anne-babaya çok iş düşüyor. Zaten okullarda eğitim yok, öğretim var. Öğretmen çocuğa namaz kılmayı anlatıyor, camiye götüremiyor. İman olmazsa, insanın hayatını zevkleri ve menfaatleri yönetir. Kazanır, harcar, çalar oynar ve hayatı biter. İman olmayınca insan haram dairede yaşamayı beğenir. Çok iyi bir hayat yaşıyorum, der, çok iyi bir hayat yaşadığını zanneder. Sonra ummadığı bir anda ölüm gelir. Amel defteri açılır, hiç sevap yok. Zaten haram dairede yaşayan, dünyasını da cehennem eder. İslami şuurun olmadığı yerde çocuk kavak ağacı gibi büyür. Çocuk nefs-i emmare ile dünyaya gelir, hakla batılı ayıramaz. Ebeveyni de aynı şekilde yaşıyorsa, ismi Müslüman, hayatı başka türlü bir insan yetişiyor demektir…

Hekimoğlu İsmail / Zaman Gazetesi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: