Çocuk Terbiyesi Çocuğa “Davranış Öğretmek” Değil “Duyarlılık” ve “İrade” Kazandırmaktır.

Pek çok ebeveyn “çocuk eğitimi”nin çocuğa “davranış öğretmek” olduğu yanılgısına düşüyor. Bu nedenle birçok evde “Düzgün dur.”, “Düzgün otur.”, “Dişlerini fırçala.”, “Erken yat.”, “Misafirlikte beni rezil etme.” sesleri eksik olmuyor.

Halbuki çocuk terbiyesi çocuğa “davranış öğretmek” değil “duyarlılık” ve “irade” kazandırmaktır.

Anne babalar her ne kadar, “Bizim çocuk ödevlerini yapmıyor.” şeklinde bazı “davranışlardan” şikâyetçi olsalar da bir çocuğun ödevinin başına bir türlü oturamaması çoğunlukla onun iradesi ile ilgilidir. Çocuk yarım saat dersin başında oturabilecek kadar kendine güç yetiremiyor yani iradesini kullanamıyorsa buradaki sorun davranış sorunu değil, kendini “yönetememe” sorunudur. Bir başka deyişle irade kullanamama sorunudur.

Ebeveynler çoğu defa baskı ve zorlama ile çocuklarına davranış öğretmeye çalışırken onların duyarlılıklarını ve iradelerini kırdıklarını fark edemiyorlar. “Alışkanlık kazansın.” diye zorla yataktan kaldırılan, söylene söylene okul servisine bindirilen, odasını toplamadığı için aşağılanan, ödevler yüzünden her an azar işitmeyi bekleyen bir çocuk kendisinden beklenen davranışları yerine getirse de aslında “duyarlılığını ve iradesini” kaybetmektedir.

Duyarlılık, kişiyi anlamlı kılan en belirgin özelliktir. İrade ise kişinin duyarlılığının oluşması ve kalıcı olarak kalabilmesi için her şeye rağmen direnme gücüdür.

İçinden gelmeyen ve zorlamalarla oluşturulan davranışlar, geçici bir süre çocuğun üzerinde kazanım gibi görülse de böylesi davranışların kalıcı olması düşünülemez.

Anne baba baskısı ile ders çalışan, konu komşu ayıplayacak diye misafirlikte “akıllı uslu” oturan çocuğun haline ebeveynler sevinmemelidir. Zira baskı ve zorlamalar ile gerçekleşen davranışlar çocuğun gerçek davranışları değildir.

Birçok anne baba, “Küçükken her şey iyiyidi, ama ergenlikten midir nedir, çocuk artık bir garip oldu.” diyerek yakınmaktadır. Bu sözün ardındaki gerçek, çocukluk yıllarında çocuğuna gücü yeten ve onu istediği gibi yöneten ebeveynin artık “kendisi olmak” isteyen çocuğuna gücünün yetememesidir. Zira insanın en güçlü ihtiyacı “var olma” ihtiyacıdır. Çocukluk yıllarında çocuğu ve onun tüm duygularını “yok” kabul eden bir ebeveyn, bir gün artık var olmak isteyen çocuğuna gücünün yetmediğini görecektir.

Çocuğuna karşı duyarlı bir ebeveyn, çocuğunun davranışlarını baskı ile değiştirmek yerine, onun olumsuz davranışlarını kendisinin görüp değiştirebilmesi için fırsat tanımalıdır. Yanlış davranışını kendi değiştiren çocuklar, başkalarının değiştirmesinden daha olumlu bir kişilik yapısına ilerler.

Öfke kontrolü bozuk olan, duygusal zayıflık taşıyan, sosyal yetersizlik içinde bulunan, melankolik veya agresif çocukların birçoğu anne babaları tarafından davranış öğretme adında kendi gibi olabilme isteğini kaybetmiş çocuklardır. Ebeveynler bilmelidirler ki bir davranış dış baskılarla değil, içten gelerek yapılıyorsa anlamlıdır.

Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş