Çocukların Camiye Getirilmesi

Son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığımız, küçük çocukların camiye getirilmesi mevzuu üzerinde beyanatlarla ve hazırlattığı vaazlarla ısrarla durmaktadır. Ancak bu mevzua her yönüyle dikkati çekmeyi yapmaması sebebiyle, bilhassa camilerimizin çok dolu olduğu mübarek gecelerde cemaatle farz namazları ve Ramazan’da teravih namazları kılınırken, bazı küçük çocukların cami adabına çok aykırı hallerinden rahatsızlık duyan cemaatle diğerleri arasında çok sert tartışmalar olabilmektedir.            
Bunun bir sebebi de, küçük çocukların camiye getirilmesi mevzuundaki ısrar ve tavsiyelerinde Diyanet İşleri Başkanlığının bu mevzua bütün yönleriyle değil, sadece bir yönüyle bakmasıdır. Kısaca ifade etmek gerekirse, küçük çocuklarını camiye getirecek olan yakınlarının camide nasıl davranmaları hususunda çocuklarını eğitmeyi ve camide kendi kontrolleri altında bulundurmayı ihmal etmemelerinin de söylenilmesi gerekmektedir.
30 Nisan 2018 tarihini 1 Mayıs 2018 tarihine bağlayan gece, İslâm dininde yılın en mühim gecelerinden biri olan “Berat Kandili” gecesiydi. Tüm yurtta bu sebeple, yatsı namazında camiler cemaatle doldu. O gece gitmiş olduğum camiye küçük çocuklarıyla birlikte gelenlerden bazılarının daha önce çocuklarına cami adâbı mevzuunda gerekli eğitimi vermiş ve onları kendi kontrolları altında tutmuş oldukları görülürken, bazıları ise sanki çocuk parkına eğlenmeye götürmüş gibi çocuklarını camiye getirdiklerinden, onların cemaatle farz namazı kılınırken yaptıkları sebebiyle, cemaat içinde  sert tartışmalar tekrar yaşandı.  
“Cami adâbına uymak” da mühim bir mevzudur ve bunun üzerinde halkımızı çeşitli yönleriyle dinî irşad faaliyetine – yaklaşan Ramazan ayı vesilesiyle de- ihtiyaç bulunmaktadır. Bir misal olarak, “Sorularla İslamiyet” adlı web sitesinde, küçük çocukların camiye getirilmesi mevzuunda sorulan bir suale verilen cevapta şunlar söylenilmektedir:
Bu mevzuda Buharî, Müslim, Ahmed b. Hanbel ve Ebu Davud’un bize aktardığı şu hadisler konumuza ışık tutmaktadır: 

“Hz. Peygamber(a.s.m), bazen Zeyneb’in kızı Ümame omzunda olduğu halde namaz kılardı. (Bir rivayette öğle ve ikindi namazlarında cemaate namaz kıldırırken Ümame omzundaydı. Rükûa vardığında onu omzundan indirir, kalkınca tekrar omzuna alırdı” (bk. Şevkânî, Neylu’l-Evtar, I-II/422-423).

Yine İmam Ahmed’in rivayetine göre: Hz. Peygamber bazen yatsı namazını kılarken yanında getirdiği Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin onu bırakmaz, secdeye vardığında sırtına binerlerdi. Efendimiz kalkarken onları yavaşça yere bırakırdı. Yine secdeye vardığında tekrar sırtına binerlerdi. Namaz boyu bu böyle devam ederdi. (bk. a.g.y.)

Fıkıh kitaplarımızda, çocuklarla delilerin camileri pisleyecekleri endişesiyle onların camiye girmelerinin caiz olup olmadığı hakkında, âlimler farklı görüş beyan etmişler. 

Hanefi âlimlerine göre, camiyi pislemeleri ihtimali yüksek olduğu durumlarda, çocuklar ve delilerin camiye girmeleri tahrimen mekruhtur. Bu ihtimal yüksek değilse, tenzihen mekruhtur. 

Malikilere göre de, camiyi pislemeleri ihtimali yüksek olduğu durumlarda veya –sözden anlamaz bir şekilde- camide gürültü yapar, oynarlarsa, girmeleri haramdır, böyle bir durum yoksa caizdir.

Şafiiler de yaklaşık aynı görüşteler. Onlara göre, mümeyyiz (iyiyi kötüyü farkeden) çocukların camiye girmelerinde bir sakınca yoktur. Mümeyyiz olmayanların -aynı endişeden dolayı- girmeleri haramdır.

Hanbelilere göre ise, mümeyyiz olmayan çocukların sebepsiz camiye götürülmeleri mekruhtur. Fakat okuma-yazma öğrenmek gibi bir ihtiyaçtan dolayı, çocuk ve hatta delilerin de camiye girmelerinde bir sakınca yoktur. (bk. el-Cezerî, el-Fıkhu ala’l-Mezahibi’l-Arbaa, I/288). 

Mümeyyiz; iyiyi, kötüyü fark eden, söz dinleyen çocuk demektir. Yaklaşık 6-7 yaşındakiler, zihinsel bir problemleri yoksa, mümeyyiz olurlar. Hadislerde çocuklara namaz öğretme yaşının 6-7 olarak tespit edilmesi de bu mümeyyizlik vasfının o yaşlarda geliştiği içindir. Bugün artık altı yaşındakiler okula gidiyorlar.

Çocukların 6 yaşına geldiklerinde namaza yönlendirilmesi, on üç yaşına geldiklerinde ise, daha duyarlı bir şekilde yönlendirilmesi gerektiğine dair hadisler vardır. (bk. Gazali, İhya, II/217, Şevkânî, Neylu’l-Ev tar, I-II/287-88). 

Cemaat halinde namaz kılarken erkek, kadın ve çocukların ne şekilde namaza duracakları da Peygamber Efendimiz tarafından öğretilmiş ve bu uygulama da günümüze kadar korunarak gelmiştir. Cemaat halinde namaz kılınırken ilk önce erkekler, sonra çocuklar, daha sonra da en arkada kadınlar saf yaparlar. Bu ise, saadet asrında çocukların camiye gittiğinin açık belgesidir.

Bu fiilî uygulamanın esasları da kaynaklarımızda mevcuttur. Bu konuda birçok hadisi misal olarak verebiliriz: 

a. Peygamber Efendimiz toplu namaz kılarken safların ne şekilde olacağını bizzat kendisi belirlemiştir: “Namaz kılarken benim arkamda ilk safta erkekler, sonra onların arkasına duranlar sonra onların arkasına duranlar” (Müslim, Salat, 122; Ebu Davut, Salat, 96; Tirmizi, Mevakit, 54) 

Âlimlerin cumhuruna göre, bu hadis-i şerif, ilk safta erkeklerin, sonra varsa çocukların, en arkaya da kadınların saf yaparak namaz kılmalarını emretmiştir. (İbn Recep, Fethu’l-Barî, VI/132- el-Mektebetu’i-Şamile).

b. Bir diğer hadiste Allah Resulü namaz kıldırırken kendisinin arkasına erkekleri, onların arkasına çocukları, çocukların arkasına da kadınları saf yaparak namaz kıldırdığı, rivayet edilmiştir. (Taberanî, Mucemul-Kebir, 3/291; Ahmet b. Hanbel, Müsned, 5/34).

c. Bir rivayete göre Hz. Peygamber(a.s.m) şöyle buyurdu: “Ben bazen durduğum namazı uzatarak kıldırmak istediğim halde, çocuk ağlamasını duyduğum için, annesi rahatsız olmasın diye namazı kısa kesiyorum” (bk. Buharî, Ezan, 65; Müslim, salat, 191). Demek ki kadınlar çocuklarıyla bile sabah namazına geliyordu. 

Fıkıh kaynaklarında, bırakın çocukların camiye gitmesini, işin ehli, aklını kullanabilecek bir seviyeyi yakalamış çocukların imamlık yapıp yapmayacağı konusunda önemli bilgilere yer verilmiştir. İmam Nevevî’nin bildirdiğine göre, Şafii âlimleri buna cevaz vermişler. Hanefi âlimleri ise, farzlarda değil, -teravih gibi- sünnet/nafile namazlar için caiz görmüşlerdir. (bk. Nevevî, Mecmu, IV/248-249).

Caiz görenlerin bir delili şu hadistir: Amr b. Seleme anlatıyor: “Ben Hz. Peygamber devrinde daha yedi yaşında iken imamlık yaptım” (a.g.y.).

İmamlık yapacak çocukta aranan şart: onun bilgi bakımından işin ehli ve aklını kullanabilecek bir düzeyde olmasıdır. Bunun farklı kimselerde farklı bir tezahürü olduğunu söyleyen âlimlere göre, bu şart bazılarında 6-7 yaşlarında ortaya çıktığı halde, bazılarında on yaşlarında bazılarında ise daha sonraki yaşlarda ortaya çıkabilir. (a.g.y.).

Şunu belirtmeliyiz ki, çocukların dini terbiyeleri başta anne-baba olmak üzere bütün toplumun omzundadır. Çocuk yaşta vermesi gereken dini eğitimi vermeyen anne-babanın sorumluluğu büyüktür. Büyüdükten sonra, kendisine verilmeyen eğitimden dolayı yapacağı suçlara onlar da ortak olur. Çünkü,
bir şeye sebep olan onu yapmış gibidir. Tersi de öyledir: onların verdiği eğitim sayesinde çocuklarının kazandığı sevaplara onlar da ortaktır. 

Kendilerine düşen görevlerini yerine getirdikten sonra, çocukları daha sonra şeytana uyar kötülük yaparsa, elbette onlar artık sorumlu değiller. Âyette belirtildiği üzere
“Kimse başkasının günah yükünü yüklenmez/başkasının suçundan dolayı sorumlu tutulmaz.”

Her çocuğun mizacı ayrıdır. Farklı terbiye yöntemine ihtiyaç duyabilir. Ancak genel olarak şu hususlara dikkat edilse iyi olur.

Ödüllendirme metodu çocuk için çok önemlidir.

Camideki cemaati rahatsız etmemeleri için özel tavsiyelerde bulunulmalıdır.

Hem maddî hem manevî açıdan camiyi kirletmemeleri için gereken önlemler alınmalı ve öğütler verilmelidir.

Söz gelimi, İslam’ın kendilerine tanıdığı haklarını bilmeli ve o yerlerin sınırını aşmamalıdır. 

Örneğin, ön safta asla yer almamalıdır. Özellikle yaşlı insanlar daha fazla rahatsız olurlar.

Çocuklarıyla beraber gelen babalar, çocukları kendi saflarında değil, kendileri çocuklarının saflarında durmalıdır.

Hocalarımız tarafından cemaat de bu konuda eğitilmeli: Çocukları ufak bir söz, bir olumsuz davranışla incitmek, hayat boyu onları dinden soğutabileceğini akıllardan çıkarılmamalıdır. Bu takdirde onların vebalinin hesabını da düşünülmelidir
 
Prof.Dr.Mustafa Nutku
(Kaynak: Sorularla İslamiyet)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: