Dimağda tasdik mertebesi

Dimağda tasdik mertebesi

dort elementDimağın üçüncü mertebesi taakkuldür.

Bîtaraf (tarafsız) olma taakkul mertebesinde doğar. Düşüncelerin hayal ve tasvir aşamasından çıkıp akledilerek değerlendirildiği aşamadır. Bu mertebede akıl, taakkulden önceki hayal ve tasvirleri eline alıp inceleyerek, tedkik ve tahkik etmeye başlar. Daha da somut bir veri haline dönüştürür. Taakkul, tasavvurda oluşan verileri süzerek ve eleyerek bir karara varır. Bu mertebe tarafsız olarak devam eden bir aşamadır. Taakkul mertebesinde akıl buraya gelen malûmatları tartmaya ve de akletmeye başlar. Bu fikrin olur, ya da olmazlarının makuliyetini arar. Taakkul, fikrî bir seyerân ve aklî bir cevelandır. Ayrıca insan bazan tahayyülü taakkul ile iltibas eder. Çünkü taakkul bir hüküm değil, dimağın bir mertebesidir ve taakkulde insan bîtaraftır. Bediüzzaman Hazretleri de “Bu cüz’î aklınızla hüsn-ü küllîyi ihata edemezsiniz.”1 der.

Taakkul, akıl terazisi ile tartmak, ölçmek, biçmek ve bir şeyin mahiyetini anlamaya çalışmaktır. Ölçmek, muhakeme etmek, değerlendirme yapmak bu mertebenin vazifesidir. Akıl, taakkul mertebesinde bir denetleyici gibi meseleyi net bir biçimde ortaya koymaya çalışır. İnsan taakkul mertebesinde düşündüğü ve aklettiği şeylerde “bitaraf” olması gerekir, ta ki taraftarlıkla hakîkati taharriden uzaklaşmasın. Tarafsızlık ancak taakkul mertebesinde gözükür. Bir meseleyi aklen idrak etmiş olmak, hemen tasdik, iz an ve itikadı gerektirmez. Çünkü taakkul, tahayyül ve tasavvurdaki birikimleri süzmeye, tartmaya ve elemeye çalışır. Dimağ bu mertebede bir terazi gibi tarafsız olarak kendisine gelen malûmatları tartmaya çalışır. Daha sonra tasdik edilecek olan fikirlerin şekillenmesine çalışılır. Safsata ve bîbehre hallerden tecerrüt edilerek bitaraf konumuna geçen dimağ ne kadar makul malûmat varsa toplamaya ve toparlamaya çalışır.

Risâle-i Nur’da Hutbe-i Şamiye eserinde akıl ile ilgili mühim noktalara temas edilmiştir. Şöyle ki: “Hem âyat-ı Kur’âniye başlarında ve âhirlerinde beşeri aklına havale eder, “Aklına bak” der. “Fikrine, kalbine müracaat et, meşveret et, onunla görüş ki bu hakikati bilesin” diyor. Meselâ, bakınız, o âyetlerin başında ve âhirlerinde diyor ki: “Neden bakmıyorsunuz? İbret almıyorsunuz? Bakınız ki, hakikati bilesiniz.” “Biliniz” ve “Bil” hakikatine dikkat et. “Acaba neden beşer bilemiyorlar, cehl-i mürekkebe düşüyorlar? Neden taakkul etmiyorlar, divaneliğe düşerler? Neden bakmıyorlar, hakkı görmeye kör olmuşlar? Neden insan sergüzeşt-i hayatında, hâdisat-ı âlemden tahattur ve tefekkür etmiyor ki, istikamet yolunu bulsun? Neden tefekkür ve tedebbür ve aklen muhakeme etmiyorlar, dalâlete düşüyorlar? Ey insanlar, ibret alınız! Geçmiş kurunlardan ibret alıp gelecek mânevî belâlardan kurtulmaya çalışınız” mânâsında gelen âyetlerin bu cümlelerine kıyasen, çok âyetlerde, beşeri, aklına, fikriyle meşverete havale ediyor.”2

Demek ki taakkul etmek Rabbimizin âyetlerle bizlere gösterdiği bir hakîkattir. Çünkü insan hedef ve maksadına taakkul ile ulaşır. Bediüzzaman Hazretleri “hayâlinizle tefekkür, gözünüzle taakkul ettiğinizden”3 diyerek avamda taakkulün mahiyetine işaret etmiştir. Ayrıca “fikren taakkul edebiliriz”4 diyerek de taakkulün fikirle yapıldığını ifade etmiş olur. Ancak “Biçare vesveseli adam, bazan tahayyülü taakkul ile iltibas eder.”5 Dimağ “taakkulde bîtaraf”tır.6 Yani hakîkate ulaşmak için dimağ bu mertebede tarafsız konumundadır.

İnşâallah konuya devam edelim…

Dipnot:

1- Muhakemat, 2013, s. 107.
2- Eski Said Dönemi Eserleri (Hutbe-i Şamiye), 2013, s. 329, 330.
3- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 210.
4- Eski Said Dönemi Eserleri (Nutuk), 2013, s. 184.
5- Sözler, 2013, s. 439.
6- Sözler, 2013, s. 1148.

Abdülbakî ÇİMİÇ