Dindarların Çocukları

Doktor olsanız kanser yapan bir yiyeceği tüketen insanları görseniz ne yaparsınız? Elinizden geldiğince uyarırsınız, aynen öylede gençlere, İhtiyarlara, hastalara, toplumun her kesimine uyarılarda bulunan Üstad Bediüzzaman Hazretleri ailede hastalığı görmüş, “Eyvah! dedim insanın hususan Müslümanın tahassüngahı (sığınağı) bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış” diyerek, kadınlarımızı ve kızlarımızı bozmak için iki komitenin perde altında sinsice çalıştığını, fıtratlarını ve seciyelerini bozulmaktan kurtarmanın yegane çaresinin daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniye olduğunu söylüyor.

Anne, babalar! Çocuklarınıza ahlaklı ve dindar olsunlar diye iyi niyetle uyguladığınız yöntem yanlış. “Usul esasa mukaddemdir”, yani meselenin çözümünde izlenilecek yol meseleden önemlidir. Yanlış yolda giden gitmek istediği yere varamaz. Anne baba evladına Kuranı, Peygamberi anlatmak istiyor fakat anlatma yöntemi Kuran ve Peygamber’e ters, niyet güzel ama netice vahim. Öfke, bağırma, aşağılama, değersizleştirme, hatta dövme, bunların hangisi sünnette var?

Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimizin böyle bir uygulamasına rastlayanınız var mı? Merhametin olmadığı bir yerde dinden bahsedilmez. Rahmet Peygamberini anlatırken kaşını bile çatamazsın şefkat Peygamberi gülerek, samimi bir şekilde, mutlu bir ortamda, sarılarak başını okşayarak, ödüllendirerek, bolca vakit geçirerek, verimli dinleyerek anlatılır, hayır deme makamından in artık, sevincini paylaş, sıkıntısına çare ol, sığınacak liman sen ol.

Amerika ‘da eğitim görmüş, kendi alanında yüzlerce kitap okumuş aile danışmanı psikolog Dr. Ferhad Aslan
– Risale-i Nurlar’da okuduğum bir cümle onca okuduğum kitaba bedel, diyor. İşte o cümleden biri, “Bir ailenin saadet-i hayatiyesi, koca ve karı mâbeyninde bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder.”

Yani önce sıcak bir yuva, karşılıklı güven, sevgi, saygı ve muhabbet olmalı. Bunların sağlanamadığı ortamlarda sağlıklı çocuktan bahsedemeyiz, her gün kavga edilen evde dindarlıktan bahsetsen ne olur, tesir edemezsin, sert ve kırıcı oluyorsun, öfkeyle itaat ettirmeye çalışıyorsun?

Sevgi; karşı tarafa verilen değerlilik duygusudur, bu sadece sözle olmaz vücut dili, mimikler ve samimiyet ile desteklenmeli, önemli olduğu hissettirilmeli. Muhabbet, muhabbet, muhabbet..
“Bir birinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız” Peygamberimiz böyle buyuruyor. Her şeyden önce onun bir birey, bir insan olduğunu aklından çıkarma. Öyle bir noktadayız ki, bir toplumda çocuğumuzu tanıştırırken benim oğlum, benim kızım diyoruz, nerde kaldı onun bireyliği, bu benim oğlum Ahmet, yahut benim kızım Ayşe diyeceksin, ona değerli olduğunu hatırlatmalısın, hatta onura etmek için okulunu, mesleğini söyle.

Çocuk eğitimi doğrudan doğruya anne ile bağlantılı bir konudur, minimüm 5, maksimum 10 yaşına kadar bu böyledir. Eğer evde sağlıklı bir anne varsa orada sağlıklı bir çocuk eğitimi vardır, annenin sorunları varsa, anne mutlu değilse orada sağlıklı çocuk beklemeyin. Çocuğun ruh dünyasını mayalayan şekillendiren annedir.

Baba bağırıp çağırsa, anne iyi ise orada sağlıklı çocuktan söz edebiliriz, fakat baba iyi anne bağırıp çağırmasa dahi suratını assa, ilgisiz olsa orada sağlıklı çocuktan bahsedilemez.

“Unutulmayan yüz anne yüzüdür” bu Peygamberimizin sözü.

Çocuk o gün mutlu olup olmayacağına karar verebilmek için annesinin yüzüne bakar, bir olay olsa anneye bakar, anne gülüyorsa olay ciddi değildir, anne panikse çocukta panikliyor. Babalar kendilerini sorumsuz zannetmesin, çocuğun ruh sağlığı anneye bağlıdır, annenin ruh sağlığı da babaya bağlıdır.

“İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir”

“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir”

Üstadın annesi eğitimli biri değil, üniversite bitirmiş hiç değil, nasıl başarmış? nasıl bir ders vermiş? “Bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.”

Bir yaşındaki çocuğa ne dersi, hangi bilgiyi vermiş olabilir? Demek ki mesele bilgi değil, ruhuma ve fıtratıma diyor, aklıma demiyor.

Ezcümle: Meslek ve meşrebimin dört esasından en mühimi olan şefkat etmek ve Risale-i Nur’un da en büyük hakikati olan acımak ve merhamet etmeyi, o validemin şefkatli fiil ve halinden ve o mânevî derslerinden aldığımı yakînen görüyorum.”diyor. Şefkat, annenin bilgili olmasından çok çok daha önemli.

Peygamber efendimizin annesi Amine, süt annesi Halime, amine emin, güvenilir, halime yumuşak huylu olan ve ceza vermeyen kişi demek, şefkatin de acıtmamak demek olduğunu söylersek, küçük yaşlarda çocuk eğitiminde ceza olmamalı.

Doktora tezleriyle kanıtlanmış; Bir çocuk annesine güvenmiyorsa babasına da güvenmiyor, annesine güvenmezse topluma da güvenmiyor, annesine güvenmezse Yaratıcıya da güvenmiyor. Bütün bunların yanında baba masum ve işlevsiz değil elbet.

Çocuğun doğrudan doğruya babaya ihtiyacı var, akşam eve gelen babanın kucağına atılan çocuk “baba sana ihtiyacım var” diyor. Baba şu veya bu sebepten dolayı eve geldiğinde yorgunum deyip çocuğa karşı alakasız olursa, eve geç gelirse, eve hiç gelmezse, çocuk büyüdükçe sorunlar büyüyecek daha çok yorulacaksın, onun peşinden koşmaktan eve belki şehre bile uğrayamayacaksın.

Peygamber efendimiz buyuruyor,
“çocuklarınızın size öf dememesi için onlara yardım edin”. Ne verdiysen onu alacaksın, sevgi ver sevgi versin, değer ver değer versin, merhamet et merhamet etsin. Eve giriyorum çocuk telefondan başını kaldırmıyor diyorsan, filmi geri sar, eve geldiğinde kucağına alıp almadığını düşün, yahut kaç dakika ona ilgi gösterdiğini hatırla, vefasız diye suçlandığın aslında sensin.

Bir kız çocuğuna sarılan babanın ona verdiği duyguyu hiç bir şey veremez. Kaç kere sarıldın? Durum böyle olunca yemek, içmek, kıyafet herhangi maddi objenin hiç bir önemi yok. Çocuk eğitimi ne isterse verin demek değildir, okul çantasını taşıyarak ayakkabısını bağlayarak ona iyilik ettiğini sanan anneler! Annelik bu değil, annelik korumacılık değildir, o zaman hiç büyümez, evlenince bile sana ihtiyacı olur, kendi çocuğunu sana baktırır, senin olan her şeye talip olur. Sorun çözmeyi bilmeyen iletişim kurmayı bilmeyen, sorunlu bireyler yetiştiriyorsunuz. Hayatın zıtlıkları içerisinde mücadele ederken hayatın kendini öğreniyoruz, düşmesin üşümesin hastalanmasın, düşecek üşüyecek hastalanacak.

Bu çocuk senin yanına sıfır km geldi, en az on beş sene birlikte yaşadınız, seni seven sana güvenen hatta sana hayran biri idi ne oldu? Dilini öğrenen çocuk, dinini niye öğrenmesin, dilini konuştuğun gibi dinini yaşasaydın onu da öğrenirdi.

Çocuğuna bakıcı seçerken yumuşak olsun merhametli olsun diyorsun , çocuğuna anne seçerken, güzel olsun alımlı olsun diyorsun, kıstaslar böyle olunca göz yaşlarını silmeye mendil yetmiyor.
“Annen baban ihtiyarlık vakti senin yanında kalırsa öf demeyeceksin” Allah’ın emri böyle, ayete birde şöyle bakalım çocuğunda aciz bir şekilde senin yanında kalıyor oda en az annen baban kadar sana muhtaç çocuğunun ihtiyar anne babandan farkı yok, o zaman onlara da öf dememelisin. Ayetin devamında “küçükken bana nasıl merhamet etmişlerse sende onlara öyle merhamet et” buyuruyor.

Şöyle bir aynaya bakalım, kantara çıkalım… Ne görüyoruz? Sevdiriniz nefret ettirmeyiniz.

Çetin Kılıç

Kaynak ; Risale-i Nur Külliyatı
Ferhat Arsal sohbeti.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: