Dini Hizmetlerde İhlas Temel Prensiptir

İhlası daha iyi anlamamız için bazı misalleri sıralamaya çalışacağız:

Mesela: bir gencin kibirlenmesine sebep olabilecek çoktur. İhlassız ise bu genci amelleri boşa gitmiş olur, sevabı kaybedilmiş, şeytan kazanmış olur.

Bu örnekleri genelleştirebiliriz. Kim yaptığı dini bir emri, diğer mü’minlerle rekabet etmek için yaparsa kaybeder.   İhlas ise, insanın yaptığı tüm amelleri (namaz kılmadan, zikir çekmeye, sadaka vermeden bir çocuğun başını okşamaya … dek) Allah rızasını kazanmak için yapmasıdır.

İhlasın tam tersi  riya ise, yapılan bir iş, ibadet, hareketin Allah rızasını kazanmak dışında (menfaat, gösteriş… için) yapılmasıdır.

Riya, gizli şirktir, şirk ise ebedi cehennemliklerin en büyük vasfıdır. Riya, kara gecede, kara taş üzerindeki kara karıncanın ayak şamatasından daha gizli, daha zor fark edilebilen şeytani bir hastalıktır.

Bir insan düşmanını iyice tanımalı ki, ondan gelebilecek tehlikelere karşı hazırlıklı olabilsin. Şimdi bir Müslüman’ın en büyük düşmanı olan riyayı örneklerle açıklayalım :

Konunun özetini en kısa ve öz olarak İhlaslı Âlimler bizlere şöyle anlatırlar: Şeriat, üç bölümdür: ” ilim, amel, ihlas”. Yani bir Müslüman, ilk emrin gereği okuyacak, öğrenecek, sonra bu öğrendiği ile amel edecek fakat bu amelini de ihlaslı yapacak. Günümüz Müslümanları daha ilk aşamada sorunlarla karşı karşıyadır. Dinini, Onun yüce kitabını, Onun Resulünün sözlerini (hadisleri) okumamaktadır, bilmemektedir. Okuyup bilenler ise bildiği ile amel konusunda yavaş davranmaktadırlar. En son aşamaya gelebilen okuyup, okuduğu ile amel edebilen müminlerde bu amellerinde ihlaslı, samimi olmakta zorlanmaktadırlar. Demek ki şeriat (Yani İslam’ın kuralları: Namaz, oruç, zekat…gibi farzlar; faiz, içki, rüşvet …gibi haramlar) üç aşamadan oluşur, dolayısıyla Rızaen lillah’a cennete üç aşama ile ulaşılabilir:

– Okumak. Önce Kur’an ve hadis sonra tüm müspet ilimler.

– Okunan, bilgi sahibi olunan konuyu pratiğe geçirmek, uygulamak.

– Bu uygulamayı, ihlaslı, sadece Allah rızasını kazanmak için yapmak.

İslam’ın kulaktan dolma, geleneksel olarak bilindiği günümüzde, uygulamada görülen eksiklik ve aksaklıklar bir yana, yapılan bu bilgiden uzak, eksik amellerin, ibadetlerin ne kadarı ihlas kavramının içine girebileceği, tartışmaya açık bir konudur.

İslam’ın ilk emri, ilk şartı okumak, bilmek, düşünmektir sonra bu bilinenin uygulanması safhası gelir. Bizim konumuz bilen ve uygulayan insanların dikkat etmesi gereken üçüncü aşamayı oluşturan ihlas konusudur.

Bir insan okur ve uygular, mesela namaz kılar, oruç tutar, kurban keser, Kur’an okur, ilim öğrenir… hatta din yolunda şehit bile olur.

Sakın böyle bir insan kesinlikle cennetlik diye düşünmeyelim. Eğer bu okuyup, yaptığı işleri Allah rızası için, ihlaslı olarak yapmıyorsa, o kişi kesin ateşe atılır, cehenneme girer. İşte ispatı :

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarından gafildirler (bilinçsizce namaz kılarlar… Maun : 4-5) ”     Unutmayalım ki kıldığımız namaz bizi Allah’a yaklaştırmıyor, kötülüklerden uzaklaştırmıyorsa o namazımızda bir eksiklik var demektir.

” Muhakkak ki namaz aşırı davranışlardan ve kötülüklerden insanı men eder uzaklaştırır.” (Ankebût: 45 )

” Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine aç ve susuz kalmaktan başka bir şey yoktur. ” (İbn-i Mace, Sıyam:21; No:1690; 1/539; Hakim, Müstedrek, 1/431 )

” Onların ne etleri nede kanları Allah’a ulaşır. Fakat Allah’a sadece sizin takvanız ulaşır. ( Hac : 37)”

” Nice Kur’an okuyucuları vardır ki Kur’an onlara lanet eder “

” İman ettim demeyin, müslüman oldum deyin ” (Hucurat: 14)

” Ey iman edenler, Allah’a ve Resuluna iman edin ve Allah’tan korkun.” (Nisa:136 )

“Ey iman edenler Allah’tan korkun ve ancak  Müslüman olarak can verin.”  (Ali İmran:102)

Allah’ü Teala bizlerin dış görünüşüne, sakalımıza, sarığımıza veya başörtü-müze… değil, bizlerin kalbinde bulunan takvanın ( Allah’tan hem korkup hem de en çok O’nu sevmenin) derecesine bakar : ” Allah sizin giyinişinize veya dış görünüşünüze değil, kalbimize bakar.”. Tabi bu hadis, namaz kılmasam da kalbim temiz , dedem hacıydı … diyenlere asla bir delil teşkil etmez. ( Kimse dedesinin yemesiyle doymadığı gibi onun ibadetiyle de cennete gidemez…).

Kıyamet günü cehenneme ilk girecek olanlar şehitler, alimler ve zekat verenlerdir.

Şehitler; Allah’ü Teala’nın, sana can verdim, kuvvet verdim, bunu nerede harcadın sualine, dünya şehidi şu cevabı verir: Canımı senin yoluna verdim, kanımı akıttım. Kendisine “Yalan söylüyorsun” denir. ” Sen ne kadar cesur insan denilsin diye, ne kadarda kahraman biri denilsin diye savaştın ve öldün. Sana cesur, kahraman denildi de. “. Sonra onun için “cehenneme dek yüzüstü sürükleyin” denilir ve bu kişi cehenneme atılır.

Alimler ; alim kişi ilmini Allah rızası için anlatmadığından, ne kadar da alim, nede güzel vaaz ediyor, ne çok bilgisi var denilsin diye gösteriş için ilmini anlattığından dolayı cehenneme dek yüzüstü sürüklenir ve cehenneme atılır.

Zekat ; zekat, bağış veren zenginde Allah için değil,kulların, nede cömertmiş demesi için malını dağıtmasından dolayı cehenneme dek yüzüstü sürüklenir ve cehenneme atılır.

Ne kadar alim, namazında, zikrinde, cihadında… biri olursak olalım, yaptıklarımızı, ihlaslı olarak yapmıyorsak, sevap yerine günah kazanırız, belki de şirke düşmüş, ebedi cehennemliklerden olmuş oluruz. ” Ameller niyetlere göredir”. Bizler niyetlerimizi salih, ihlaslı tutabilirsek, amelimizin karşılığında cenneti kazanabiliriz.

Tabi ki riya korkusu ile tam ihlaslı yapamıyorum diye düşünerek ibadetlerimizi terk etmek en büyük hata olur. Şeytanın istediği zaten budur. Bize bu vesveseyi (ihlasın yoksa şirke düşersin, amelini terk et), şeytanın verdiğini unutmamalıyız.

Şeytan bir vesvese ile insanı bırakmaz. İnsanın amelinden ne eksiltebilirse, sevabından ne azaltabilirse kendince onu kâr sayar. Mesela, namaz kılmak isteyen bir gençle şeytan arasındaki mücadeleye bakalım :

Şeytan önce genci ibadetten uzak tutmaya çalışır. Genç kararlı ise, şeytan bu defa ibadete başlama yaşını ileri atmaya çalışır : Daha gençsin biraz gez, dolaş, hayatının tadını al sonra başlarsın der. Genç yine kanmazsa, namaz kılmaya yönelirse, şeytan bu defa: Namaz abdestini şimdi alma, ezan yeni okundu diye vesvese verir. Genç abdestini alsa bu defa , daha vaktin var sonra kılarsın otur, sohbetini yap… bitir diye vesvese verir. ( Şeytanın amacı, mesela ikindiyi geç kıldırtıp, sünnetini terk ettirmektir, böylece genç sünnet sevabından uzak kalır, buda şeytan için bir kardır…). Eğer genç namaza başlarsa bu kere onun zihnini, unuttuğu, önemli-önemsiz şeylerle meşgul etmeye başlar, namazından gafil olmasına sebep olmaya çalışır veya namazı ” tavuğun yemini toplaması gibi” acele acele kıldırtır, böylece tadil-i erkan’a uymasına engel olur… Her şeye rağmen genç namazını ihlaslı, huşu içinde kılarsa, şeytan son bir hileye başvurur. Genci etrafına baktırır ve “Benim gibi huşu içinde namaz kılan var mı ?” diye düşünmeye sevk de cenneti umut ederken, cehenneme sürüklenebilir.re karşı üstünlük vesilesi yaparsa, o kişinin ameli boşa gitmiş olur.

Buraya kadar yazdıklarımı takviye etmek için aşağıda Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin İhlasla ilgili  bazı ifadelerini yazayorum.

 

“Bu dünyada hususan uhrevi hizmetlerde  en mühim bir esas  en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, enkısa bir tarik-i hakikat, en makbul bir dua-i ma’nevâ  en kerametli bir vesile-i makasid en yüksek bir haslet en safi bir ubudiyet, ihlastır.”(Lem’alar sh: 149) Kendisinin ihlas-ı etemmi kazanmış olmasıdır.

Yani, yalnız ve yalnız rıza-yı İlahîyi esas maksad edinmiştir. Bu hususta: Mesleğimizin esası, azamî ihlas ve terk-i enaniyettir. İhlaslı bir dirhem amel, ihlassız yüz batman amele müreccahtır. İnsanların maddî manevî hediyelerinden, hürmet ve teveccüh-ü âmmeden, şöhretten şiddetle kaçıyorum.” der. Ziyaretçi kabul etmemesinin bir hikmeti de bu sır olsa gerek. Hem ihlasa verdiği gayet fazla ehemmiyet, yüz otuz parça eserinden yalnız İhlas Risalesi’nin başına, “Lâakal her onbeşgünde bir defa okunmalıdır” kaydını koymasından da anlaşılıyor.

“Niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenata hasenatı seyyiata tahvil eder. Demek, niyet  bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır. Öyleyse, necat, halas ihlas iledir.” (Mesvî-i Nuriye sh: 70)

Hâfız Ali Efendi, kendine rakip olacak diğer bir kardeşimiz  hakkında gösterdiği  hiss-i uhuvveti çok kıymettar gördüğüm için size beyan ediyorum:O zât yanıma geldi; ötekinin hattı, kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. O daha çok hizmet eder, dedim. Baktım ki; Hâfız Ali kemal-i samimiyet ve ihlas ile, onun tefevvuku ile iftihar etti, telezzüz eyledi. Hem üstadının nazar-ı muhabbetini celbettiği için memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim; gösteriş değil, samimî olduğunu hissettim. Cenab-ı Allah’a şükrettim ki, kardeşlerim içinde bu âlî hissi taşıyanlar var. İnşâallah bu his büyük hizmet görecek

«Bu acip asrın bu acip hastalığına ve dehşetli ma­razına karşı Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın tiryak misâl ilâçlarının nâşiri olan Risale-i Nur dayanabilir ve onun metîn, sarsılmaz, sebatkâr, hâlis, sâdık, fedakâr şakirdleri mukavemet edebilir. Öyleyse, her şeyden evvel onundairesine girmeli,sadakatle, tam metanet ve ciddî ihlâs ve tam itimadla onayapışmak lâzım ki, o acip hastalığın tesirin den kurtulsun.» (Kastamonu Lâhikası sh: 105)

“Sual: Herşeyden evvel bize lazım nedir? Sıdk, İhlas,sadakat, tesanüd.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: