Dinimizde İki Yüzlü Olanlar En Kötü İnsanlardır

Kur’anı Kerimde onların yeri “esfel-i safilindir” buna dini tabirle “Münafık” denir, ȃhirette bunun yeri cehennemin en alt tabakasındadır. Yani bu kısım kȃfirden daha kötü bir durumdadırlar. Dinimizın tabiriyle bu en kötü insandır. Yani: Kafirden daha kötüdür. Çünkü bu kişi iki yüzlüdür, imansız olduğu halde başkasına kendini imanlı göstermeye çalışır. bunun alameti üçtür: Söylediği zaman yalan söyler, sözünde durmama,ve emanete hıyanet yatar.

Münafık, fitne ve fesatla insanların arasını açmakla geçinir.
Münafık, ikiyüzlü yaşayandır; içi başka, dışı başkadır.
Münafığın sermayesi, iç ȃlemi gerçek dışı olmak demektir.

Zaman ilerledikçe iman zayıflıyor bu iman zafiyetinden gün geçtikçe münafıkların sayısı çoğalıyor. Hatta çağdaş münafıklar, yüzsüzleşti. Bu sebeple, rahmetli Mehmed Akif dedemiz şöyle der:

“Ben, ikiyüzlülere çok kızıyordum ama şimdi çok yüzlüleri görünce, ikiyüzlülere kızgınlığım azaldı.”

Rahmetli, günümüzde bu tip münafikları görse idi herhalde çok yüzlülere de kızgınlığını azaltacaktı”
Bu sebepten Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam “Şaka ile dahi yalana tenezzül etmeyin” buyurmuştur.
Sahabe-i Kiram, Tevhid hakikatinde tavizsiz ve sabitkadem olmak hususunda büyük bir hassasiyet göstermişlerdir. Bu çok ince dikkatlerine rağmen, yine de bu Mübarekler kendi durumlarından emin olamamışlardır, nifaka düşmekten her zaman ürpererek çekinmişlerdir.

Mesela, Hz. Hanzale, bir gün, yolda yürüyor, hem de, “Hanzale münafık oldu!” cümlesini tekrarlayıp duruyordu. Karşılaştığı Hz. Ebubekir (ra) ona niçin böyle söylediğini sorunca da, şu çok ibretli cevabı veriyor:

“Resulullah ile birlikte olduğum zamanki halimi, dışarıda koruyamıyorum. Huzurunda bambaşka oluyorum ama, O’ndan ayrılınca o hali kaybediyorum.” Hz. Ebubekir, Hanzale’yi Efendimiz’e götüp Efendimize meseleyi izah edince: Peygamberimiz Hanzalaya: “Ya Hanzala sen Benim ile olduğun hali dışarıda da koruyabilse idin melaikeler senin ile musafaha edeceklerdi.” Buyurmuşlardır. .

Hz. Ömer’in (ra) hassasiyeti daha da derindi. Efendimiz (a.s.m.), Ashab’tan birine bir teselli ayrıcalığı sunmak amacıyla, daima gizli tuttuğu münafıkları bildirmişti. Hz. Ömer, o zata yalvar yakar şu inanılamaz soruyu sordu:

“Allah aşkına söyle, Resulullah (a.s.m.) münafıklar arasında benim adımı da saydı mı?”

Ki Hz. Ömer, “Benden sonra Peygamber gelecek olsaydı, o Ömer olurdu” Pergamberimiz (a.s.m.) iltifatına mazhar olmuş bir sultandı… Ama buna rağmen, adının münafıklar arasında geçebileceği endişesinden kendisini kurtaramamıştı.

“İbnu Ebi Müleyke anlatır: ‘Bedir Savaşı’na katılmış Sahabeden otuz kadarına yetiştim. Hepsi de, kendi hesabına nifaktan korkuyorlar ve dinlerinde fitneye düşmekten kendilerini emniyette hissetmiyorlardı.”

Zira,yukarıda buyurduğum gibi İslam’a göre münafık kafirden daha kötüdür ve onlar Cehennem’in en aşağı derekesindedir. (Nisa Suresi,145; Buhari, İman 36; İ. Canan; Kütüb-i Sitte,16.cilt, s.95,)

Zira, Sahabe arasından da münafıklar, dinden dönenler çıkmıştı. Onlar ki, Müslümanların en hayırlısıydılar. Onlar içinden birileri bile, bu hazin duruma düşebildiyse, sonrakilerin, hele de bizlerin durumu ne olacaktır? Bu müthiş gerçek karşısında, kim kendisini iman bakımından garantide görebilir?

ONLAR DİNİMİZDE İŞİ BAŞKA OLAN EN KÖTÜ İNSANDIR

Evet yukarıda belirttim gibi, Kur’anı Kerimde buna münafık denir, ȃhirette bunun yeri cehennemin en alt tabakasındadır. Yani bunun yeri Kafirden daha kötüdür çünkü bu kişi iki yüzlüdür, imansız olduğu halde kendini başkasına imanlı göstermeye çalışır. bunun altında dediğim gibi, gerçeksizlik yatar yalan, sözünde durmama,ve emanete hıyanet var.

Zaman geçtikçe iman zayıflıyor bu iman zafiyetinden gün geçtikçe münafıkların sayısı çoğaldı. Hatta çağdaş münafıklar, yüzsüzleşti.
Bu sebepten Sahabe-i Kiram, Tevhid hakikatinde tavizsiz ve sabitkadem olmak hususunda büyük bir hassasiyet göstermişlerdir. Bu çok ince dikkatlerine rağmen, yine de durumlarından emin olmamışlar, nifaka düşmekten hep ürpererek çekinmişlerdi.

Sinsi ve Riyakâr

Münafık, gizli kâfirdir. Sinsi inançsızlığı aldatıcıdır. Tabii ki önce kendini aldatır, sonra da çevresindekileri… Oysa ki Yüce Allah, birdir, tektir, eşsiz ve benzersizdir. Bu sebeple ortak istemez. Buyurur ki, “Ben ortakların şirkten en müstağni olanıyım. Kim bir amel yapar da, buna benden başkasını ortak yaparsa, onu ortağıyla baş başa bırakırım.” (Müslim, Zühd 46, a.g.e.)

Evet Kardeşlerim! Halife-i arz olmak, meleklerden üstün olabilmek kolay bir iş değildir. Eşyanın kıymeti zıddı ile belli olduğu için, unutmayacağız ki bizi cehennem ateşinde yakmak için üç adet düşmanımız var. Bize evham vermek için içimize koyulan nefis, vücudumuzda kanımız kadar deveran eden cinni şeytanlar ve bize benzeyen iki ayaklı insi şeytanlar. en tehlikeli bunlar; bizim gibi yerler, bizim gibi konuşurlar ve saire…
Fakat Bugün için bize kurtuluş çaresi, bize Allahın en büyük lütfü ve rahmeti bizlere Risale-i Nur hakikatlerini tanıttırmasıdır. Kendimizi kurtarma yolunda gece gün O hakikatlere sadakatle bağlanma gayretinde olmamız icab ediyor. Haftada üç-dört dersi takip etmek gayretinde olmamız icab eder ve tüm boş vakitlerimizi o mübarek eserleri okumakla geçirmemiz icap ediyor. Hele ihlastan fazla hisse almak için, en az iki haftada bir defa İhlas risalesini okumamız icab eder. Ve her nur talebesi kendini, Bilal-i Habeşi Müslüman olma sevincini yaymak için, mescidi Nebevide kendini delirmiş gibi zıplarken gösterdiği gibi bizde: Bu hakikatlerin sevinci ile Hz. Bilalin haline girmeliyiz. Çünkü çevremizde o kadar namazsız insanlar var iken, Allah Aleyhissalatu vesselamın ifadesi ile “Fitneli Ahır zamanda Sünneti Seniyeme uyanlar bir değil yüz şehid derecesini kazanabilecekler.” Bu zenginlik te Risale-i Nur talebelerine nasip olacak İnşaallah

Bu makbul hakikatleri sizinle paylaşan:
Abdülkadir HAKTANIR