Dünya Çevre Günü, Ozon Tabakası Mucizesi

Prof. Dr. Mustafa NUTKU 

1972 yılında Stockholm’de gerçekleştirilen “Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Çevresi Konferansı”nda çevre için uluslararası ilk iş birliği sonucu “BM İnsan Çevresi Bildirisi” kabul edilerek, 5 Haziran “Dünya Çevre Günü” olarak ilan edilmiştir. O tarihten beri her yıl 5 Haziran’da BM üyesi ülkelerde “Çevrenin korunması”na dikkat çeken çeşitli etkinlikler ve daha ziyade de o tarihte aktüel görülen bazı çevre konularıyla ilgili resmî beyanlar yapılmaktadır.

Halen, çağımızda dünya gündeminin en mühim meselelerinden bir kısmı da çevre meseleleridir. Ülkemizde de “Çevre Koruması”  mevzuuna verilen önemin sonucu olarak, hükümet kabinemizde yıllardır “Çevre Bakanlığı” ve çok sayıdaki üniversitelerimizde “Çevre Mühendisliği” eğitimi veren bölümler bulunmaktadır.

Aslında, 1972 yılındaki o BM konferansından ondört asır önce nâzil olmuş Kur’an âyetleri ve Peygamberimiz’in (asm) Hadisleri “Çevre Koruması”na da çok dikkat çekmiş ve İslâm dininde “Âyet ve Hadislerin ışığında Çevre Ahlâkı” da geniş yer almıştır. Çünkü, “Çevre, âdemoğluna ruh üfürülüp beden elbisesi giydirildikten sonra ona takdim edilen bir emanet; çevre büyük bir insan, insan ise büyük bir çevredir.” Allah’ın güzel isimlerinden bir kısmı doğrudan veya dolaylı olarak çevre ile ilgilidir. Bunlardan yedi tanesi: Kayyum, Adl, Hakîm, Kuddüs, Muhsin, Bâri,  Muksit’tir.

* * *

Çevre kirlenmesi ve tabiatın tahribinin ilk defa ateşin yakılması ile başladığı söylenebilir. Fakat, ancak 1869 yılında ABD’deki Massachusets Halk Sağlığı Komitesi’nin bildirisi, İslâm dini haricindeki insanların çevre meselelerinin dünyayı tehdit eder boyutlara geldiğinin ilk mühim bilimsel uyarısı niteliğindedir.

Günümüzde çevre meseleleri büyük ölçüde, sanayileşme ve ona bağlı düzensiz şehirleşmeden kaynaklanmaktadır. Çevrenin korunması için alınabilecek tedbirlerin temelinde temizlik ve israfsızlık bulunmaktadır. Kur’an tefsirlerinde ve hadislerde temizlik üzerinde önemle durulmaktadır. “Şüphesiz ki Allah çok tevbe edenleri sever. Çok temizlenenleri de sever.” (Bakara, 2/222) mealindeki Kur’an  âyetinde: Allah’ın sevdikleri olarak önce çok tevbe edenlerden ve daha sonra da çok temizlenenlerden bahsedilmesi ile, maddî temizlikten başka, tevbe ile yapılan manevî temizliğin önemine de dikkat çekilmektedir. Buna göre, “Hakikî Çevrecilik”, asıl kirlilik olan manevî kirliliğe karşı olmayı ve buna tedbir almayı da ihmal etmeyen; hatta temizliğin manevî  yönüne   daha fazla ehemmiyet veren  çevreciliktir. Peygamberimizin “Temizlik imandandır.”  hadisinde bahsedilen temizliğin, maddî  boyutu yanında tevbe ile yapılan manevî boyutu da gözden uzak tutulmamalı; manevî temizlik de ihmal edilmemelidir.

* * *

Çevre meseleleri çok geniştir: Küresel ısınma, orman tahribatı, toprak erozyonu ve çölleşme, ozon tabakasının delinmesi ve bu deliğin büyümesi, meraların azalması, göller ve akarsuların kirlenmesi, katı atıkların birikmesi, büyük şehirlerin havasının kirlenmesi, elektromanyetik kirlenme, radyoaktif kirlenme, gürültü kirliliği vd, çevre meseleleriyle ilgili olarak üzerlerinde ayrı ayrı durulabilecek konulardır.

Bugün dünyanın karşı karşıya bulunduğu çevre meselelerinin en mühimleri :

1 – Küresel ısınma,
2 – Ozon tabakasındaki deliğin büyümesi

olarak ifade edilmektedir.

Küresel ısınmadan, son zamanlarda medyada çok bahsedilmiştir. Biz burada ozon tabakası (ozon perdesi) ve bunun tahribi ile alâkalı çevre meselesinden en mühim yönüyle kısaca bahsedeceğiz.

* * *

Üzerinde yaşadığımız dünyanın atmosferi, okyanusları ve 17 km derinliğe kadar katı yer kısmını içine alan kısmına “Yer kabuğu” denilir. Yer kabuğunda en bol bulunan element oksijendir ve kütle bakımından yer kabuğundaki miktarı  % 49,5 oranındadır. Oksijen, yer kabuğunda çeşitli maden filizlerinde, bitkilerde, hayvanlarda, insanlarda, suda ve atmosferde bulunur. Oksijenin serbest halde bulunuşu genelde iki atomlu molekül:  O2  halindedir. Oksijen atomlarından üç tanesinin meydana getirdiği O3 molekül yapısındaki   maddeye, ozon adı verilir. Ozon, oksijenin allotropu, yani fiziksel hali farklı  bir şeklidir. İki atomlu oksijen molekülüne kâfi enerji verilirse, üç atomlu ozon molekülleri meydana gelir:

3 O2(g) +  68 Kcal  →  2 O3(g)

Oksijen atmosferde hacim bakımından %20, kütle bakımından ise %21 oranında bulunurken, onun allotropu olan ozonun atmosferdeki ortalama miktarı hacim bakımından %0,02 ppm (milyonda kısım)dır; yani oksijenin on milyarda  biri kadardır.  Ozon, oksijenden daha kuvvetli yükseltgen (oksitleyici) olduğundan, yeryüzünde bulunması canlılar için çok zararlıdır. Yeryüzünde çok az olan ozon konsantrasyonu 30 km yüksekliğe kadar artar; atmosferin stratosfer kısmında yerden 30 km yükseklikte, ozon konsantrasyonu atmosferdeki ortalama konsantrasyonunun 10 misli kadar bir miktara (%0,2 ppm) ulaşır. Atmosferin 30 km den daha yukarısına çıkıldığında ise, ozon konsantrasyonu gittikçe azalır ve 80 km yükseklikten sonra atmosferde ozona rastlanmaz.

Ozonun yerden 30 km yükseklikteki stratosferde %0,2 ppm konsantrasyonunda en yoğun şekliyle bulunmasına, “atmosferdeki ozon tabakası” denilir. Yeryüzündeki canlıları güneşin yüksek enerjili ışınlarına karşı koruyucu bir perde gibi vazife gören bu ozon tabakası, yeryüzündeki canlılar  için  çok lüzumlu ve  faydalıdır. Çünkü bu ozon tabakası, güneşten gelen ve canlılar için çok zararlı olan UV (ultraviyole) ışınlarını süzer ve yeryüzüne inmesini önler. Güneşten gelen UV ışınları bu şekilde ozon tabakasıyla % 99 oranında tutulmasa, canlı-cansız tabiatta çok kötü hadiseler olur. Bu hadiselerin insanda ilk görüleni, cilt kanserlerinde artıştır. Daha ileri safhada, yüksek enerjili bu ışınlar  canlı yapısının moleküllerinde bulunan C–H  ve  0–H  kimyasal bağlarını koparır. Bu kimyasal bağların kopması ise, canlılığın yok olması demektir!
          

İlgili kimya kitaplarında, yerden 30 km yükseklikte, ozonun atmosferdeki ortalama konsantrasyonunun 10 misli konsantrasyondaki tabakasının güneşten gelen UV ışınlarını  tutarak bir perde gibi vazife görmesine dair  kimya denklemleri, bu  ozon tabakasının atmosfere verilen hangi endüstri ürünü kimyasal maddelerle nasıl bozulduğunun kimya denklemleri, ozon tabakasındaki bozulmanın niçin daha çok güney kutbu bölgesinde görüldüğünün açıklaması, bu çevre âfetine karşı alınabilecek tedbirler, vd. vardır.

Burada  dikkati çekmek istediğimiz asıl  husus; yeryüzünde canlı-cansız tabiata zararlı çok aktif bir oksitleyici olan ozonun 120 km kalınlıktaki atmosferde bahsettiğimiz dağılımının, bu moleküllerin kendi karar ve tercihleriyle, tesadüfen, kendi kendine veya tabiatın eseri (?) olarak böyle rahmetli ve hikmetli neticeler meydana getirecek şekilde olmasının imkânsızlığıdır.

Çünkü, kimya vd fen kitaplarında kitaplarında, hidrojenin atmosferin üst tabakalarındaki  konsantrasyonunun nispeten fazla oluşu, onun bağıl molekül ağırlığının küçük olması (2g) ile açıklanır; fakat hidrojen molekülünden 24 misli ağır olan (48g) ozon molekülünün -ayni sebebe dayalı olarak- atmosferin yeryüzüne yakın  kısmında en yüksek konsantrasyonda olması gerekirken, yukarıda bahsettiğimiz gibi, yeryüzüne yakın atmosferde çok az bulunup 30 km yüksekte bir “ozon perdesi” teşkil edecek tarzda mucizevî  bir konsantrasyon dağılımı göstermesinin nasıl olabildiğine dair hiçbir  açıklamaya rastlanmaz!

Dünya atmosferindeki ozon tabakası, tabiattaki sebebler nizamından biri olan “Gravitasyon kanunu”na tam uymayan ve insanda hayret uyandıran bu olağanüstü özelliğiyle, üzerinde mutlaka önemle durup düşünmeyi gerektirmektedir! O, kimya vd fen bilgisi kitaplarında bahsedilenlerden başka, hayat boyu imtihanımızın olduğu bu imtihan dünyasındaki sebepler perdelerinden biri olarak, aklımızın nazarında ayni zamanda neyi perdelemekte ve neyi göstermektedir?

* * *

Âlemlerin Yaratıcısı olan Allah, kelâmı olan Kur’an-ı Kerîm’de (mealen) şöyle buyurmaktadır:

“O (Allah), biri diğeri ile tam uyum içinde olan yedi gök yaratmıştır. O Rahmân’ın yarattığında hiçbir nizamsızlık göremezsin! Haydi gözünü çevir de bir bak, bir eksiklik görebiliyor musun?

Sonra gözünü birkaç kere daha çevir tekrar tekrar bak! Gözün sana, güçsüz ve yorgun bir halde dönecektir”                                                                                                        (Mülk Sûresi, 67/3-4)

Bu âyetlere ve onların Kur’an-ı Kerîm’deki benzeri diğer âyetlere uyarak, sadece gözümüzle veya  teleskoplarla değil; burada sadece onlardan biri olarak bahsettiğimiz “ozon tabakasıyla ilgili vd bilimsel gerçeklerle” göklere bakan insanların aslında en mühim olarak neyi görmeleri gerekmektedir?

* * * 

“Evet, izzet ve azamet isterler ki; esbab perdedâr-ı dest-i kudret ola, aklın nazarında.
Tevhid ve ehadiyet isterler ki; esbab ellerini çeksinler, te’sir-i hakikîden.”  

(Risale-i Nur Külliyâtı, Meyve Risalesi, 11. Mesele)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: