Dünyadan Nasibimiz

Dünyadan nasibini unutma.

Kasas Sûresi, 28:77

İBRETLİ bir kıssanın içinde yer alan bu söz, Karun’a verilen öğütler arasında geçiyor.

Karun, Ankebut Sûresinin 39. âyeti ile Mü’min Sûresinin 24. âyetinde verilen bilgiye göre, Firavun ve Hâmân ile birlikte, ülkede büyüklük taslayan ve halka zulmeden varlıklı bir yöneticiydi. Kasas Sûresinde ise, bu şahsın kıssası nakledilmekte, ona verilen öğütlerin etkisiz kalması ve sonunda Karun’un sarayıyla birlikte yerin dibine geçirilmesi anlatılmaktadır.

Âyetin bildirdiğine göre, Karun öylesine zengin biriydi ki, sadece hazinelerinin anahtarlarını taşımak bile güçlü bir topluluğa zor geliyordu. Kendisine “Şımarma” diyenlere verdiği cevap ise “Bütün bunlar bilgim sayesinde benim oldu” sözünden ibaretti. Bundan sonrasını, Kasas Sûresinin âyetleri şöyle anlatıyor:

Derken, bütün debdebesiyle kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, “Keşke Karun’a verilenin benzeri bize de verilseydi,” dediler. “Gerçekten onun çok büyük bir nasibi var.”

 

Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, “Yazık size,” dediler. “İman eden ve güzel bir iş yapan kimse için Allah’ın vereceği ödül daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşur.”

 

Sonra Biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık ne Allah’a karşı ona yardım eden bir topluluk vardı, ne de o kendisine yardım edecek haldeydi.

Akşam vakti onun yerinde olmak isteyenler ise, sabahladıklarında, “Demek ki,” diyorlardı, “Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletir, dilediğininkini de daraltırmış. Allah bize lütfetmeseydi biz de yerin dibine geçecektik. Demek nankörler iflâh olmuyormuş!”[1]

Karun’un âkıbetini haber vermeden önce, Kur’ân, ona şu öğütlerin verildiğini de hatırlatıyor:

“Şımarma. Çünkü Allah şımarıkları sevmez. Allah’ın sana verdikleriyle âhiret yurdunu kazanmaya çalış; dünyadan nasibini unutma. Allah sana nasıl ihsanda bulunduysa sen de öylece insanlara iyilik yap. Memlekette bozgunculuk yapmaya da kalkma. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.”

Bu özlü sözler, insana dünyada verilmiş olan nimetlerin aslı amacını, “âhiret yurdunu kazanmak” şeklinde belirliyor. Zira dünya malı ne kadar göz kamaştırırsa kamaştırsın, devam eden bir mülk değildir; çok geçmeden ya o insanın elinden çıkar, ya da insan bu dünyadan çıkar. Eğer insan elinde fırsat varken dünya nimetlerini âhirette kendisine kazanç sağlayacak bir şekilde kullanmazsa, nasipsiz bir şekilde âhiret yurduna ayak basar ki, Karun’a verilen öğütte bu tehlikeye işaret edilmiş ve “Dünyadan nasibini unutma” denmiştir.

Gerçi bu sözü “Dünya nimetlerinden nasiplenmeyi unutma” şeklinde anlayanlar da vardır; ama ağırlıklı olan görüş, “Dünyadan âhirete götüreceğin nasibini unutma” şeklindedir. Zira kimsenin, özellikle Karun gibi birisinin dünyalık nasibiyle ilgili nasihate ihtiyacı olmadığı gibi, Kur’ân da dünya ve içindekilerden söz ettiği zaman, nazarları, asıl yaşanacak yer olan âhirete çevirir. Üstelik, çoğu zaman, bunu âni bir şekilde, adeta bir şok verircesine yapar ve muhatabını hayatın en temel gerçeğiyle, yani dünyanın fâniliği ve âhiretin bâkiliğiyle yüz yüze getirir. Bir yerde, “Azıklanın,” dedikten sonra ilâve eder:

Fakat azığın en hayırlısı takvâdır.[2]

Bir başka yerde, “Çirkin yerlerinizi örtsün ve sizi süslesin diye Biz size elbise indirdik” der. Hemen arkasından da sözü asıl maksadına getirir:

Takvâ elbisesine gelince, işte bu en hayırlısıdır.[3]

Bu dünyaya Kur’ân’ın gösterdiği yerden bakan bir kimse de, elbette ki ondan nasiplenmeye çalışacak ve Allah’ın ona verdiği dünya nimetlerini, âhiret yurdu hesabına bir kazanca dönüştürmek isteyecektir. Bunun ötesinde dünyadan alınacak bir nasip ise, merhum Elmalılı’nın da işaret ettiği gibi, bir kefenden başka nedir ki?

Veya şöyle de sorabiliriz:

Dünyadan nasip olarak, sade bir kefen ile yerin dibine geçmiş bir saray arasında ne fark vardır?

Kur’ân ise, ibretli kıssaları ve uyarıcı âyetleriyle her zaman bize asıl büyük nasibin adresini veriyor:

Kendiniz için hayır olarak önceden ne gönderirseniz, Allah katında onu daha hayırlı ve sevabı daha da artmış olarak bulursunuz.[4]

[1] Kasas Sûresi, 28:79-82.

[2] Bakara Sûresi, 2:197.

[3] A’râf Sûresi, 7:26.

[4] Müzzemmil Sûresi, 73:20.

Ümit Şimşek