Dünyanın En Mazlum İnsanları, Y/Êzîdîler!

Hâlen, Kurtalan’a bağlı “hamduna” köyünde Êzîdîler ikamet ediyorlar. Köyleri, bizim köye yakın olmasından dolayı, birbirimizle yakın ilgi ve alakamız vardır. Bayramlarda Êzidilerin, ileri gelenleri rahmetli amcamın bayramına gelir, bayramlaşırlardı. Eskide yöremizde aşiretçilik hâkîmken, ailemiz tarafından çevredeki Êzîdîler, himaye edilmiştir. Bu nedenle ailemize karşı ayrı bir sevgi ve saygıları vardır.

Vefanın ne demek olduğunu belirtmek istiyorum: Bir gün Batman’dan- Kurtalan’a trenle seyahat ederken, bulunduğum kompartımanda bir genç boynunda ki kravatı çıkardı, bana uzattı, “ kimsin? dedim. Bana, “Hamduna köyünde Êzîdî, Ömer’in oğluyum. Almanya’dan geliyorum. Dedenizin, bize yaptığı yardım ve himayeden dolayı; bende bu kravatı bir vefa borcu olarak size hediye ediyorum. Kabul buyurun,” dedi. Ailemize “kirve” diye hitap ediyorlar. Kirvelikle, insanlar arası diyalog ve dostluğu tesis etikleri için, Êzîdîlerde, kirvelik çok önemli bir husustur.

Êzîdîlerin, çevremizde bulunması ve onlarla ilgi alâkamızın da olması nedeniyle, sosyal ve içtimai meselelerini az da olsa yakinen biliyorum. Bu nedenle bir nebze onlardan söz etme gereği buldum: Êzîdîler, maddeten fakir, psikolojik olarak çevrenin olası bir rahatsızlığından dolayı, korku ve endişe içinde yaşayan bir topluluktur. Eskide ev ve ahırları iç içe, köyün tamamı bitişik, damları yekpareydi, ha keza…

Ramazan orucunda Müslümanlara karşı yeme ve içme konusunda çok hassas, adeta oruçlu gibi davranırlar. Her sene nisan ayının ikinci haftasından itibaren üç gün farz oruçları vardır. Sair zamanlarda da sevap niyetiyle birçok oruç tutarlar. Kürtçe latife ederek Müslümanlar, “sî ile sê’yi karıştırmışlar.” (sî otuz gün, sê üç gündür) bize “doğru algılasaydınız, orucunuz da bizim ki gibi üç gün olacaktı.” Gene, Kürtçe “Êm Êzîdîne, cîl sîpîne, cennetine, Mısılmân, mân’ü- mân.” Diyorlar. Bu sözler Türkçeye çevrince vezin ve kafiyeleri kayıp oluyor. Mealen şöyledir: Biz Êzîdîyiz, elbisemiz beyaz, cennetliklerdeniz. Müslümanlar, cennetten geri kaldılar, kaldılar.” Yezidilerde zekat, müritlerin gelirlerinin % 10’u şeyhlere, % 5’i pîr’e ve % 2.5’ni Fakir’e verirler.

Bundan da anlaşılıyor ki, Êzidiler, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlar. Şeytan’a tapma gibi bir durumları da yoktur. Zaten Şeytan’ın ismini zikir etmek bile istemiyorlar. Mecbur kaldıklarında Şeytan’ı (o) sıfatı ile işaret ediyorlar. “melek tavus” onlar için önemli bir varlıktır. Allah’a inanan, Allah’la irtibatlarını doğrudan sağlayan, aracı peygamber kabul etmeyen, sair din mensuplarının Peygamberlerine de inanan ve saygı duyan bir topluluktur. Başka bir din mensubu ile evlenmeleri de yasaktır.

Kaderin cilvesi, Irak Şam İslâm Devleti “IŞİD”nin, Êzîdî nüfusunun yoğunlukta yaşadığı Şengal ve Sincar bölgelerini ele geçirerek, sözde İslâm Devleti himayesi altına aldığı Êzîdî kız ve hanımlarını cariye olarak kullanmaları; Êzidiler kadar; İslâm âlemi de rahatsız olmuştur. Savaşta dahi karşı gelmeyen bir düşmanın malını gasp etmek, öldürmek, esir almak savaş hukukuna aykırıdır. Hele hanım ve kızları cariye olarak almak insanlıkta bile yeri olmayan bir vahşettir. Suçsuz ve sebepsiz çoğu çocuk olmak üzere 500’ün üzerinde insanı öldüren IŞİD, büyük bir gaflet içindedir.

Ey IŞİD! Şayet niyetin hâlisane Allah, için cihat etmek ise, dâhilde el kaldırmayan bir millete silah çekme, mazlum insanların namusları cariye olarak kullanma ve kimseye satma! Eğer niyetiniz; insanları irşat etmek ve Müslüman dinine dâvet etmek ise; o zaman İslâmiyet’i önce siz yaşayın, İslâmiyet’in güzellikleri gösterin ki; başkası da size itibar etsin.

Bakınız! Bediüzzaman ne diyor:” Eğer biz doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, sair din mensupları İslâm’a fevc fevc dâhil olacaklar.” İşte ahlâk ve yaşayış bu olmalıdır ki, sair dindekiler sana uya bilsin.

600 yıllık geçmiş bir tarihe bakıldığı zaman 70’in üzerinde baskın ve cinayet gören Êzidilerin, üzerinde halen Ortadoğu’da bu zulüm ve baskılar devam ediliyor. İşte IŞİD’in zulmü…

Y/Êzîdîlik nedir?

Êzîdîlik bir rivayete göre Ezda’ya dayanır. Ezda, Kürtçede ‘ez’ (ben) ve ‘da’ (Yarattı, verdi) manasındadır. ‘beni yaratan’ Tanrı için kullanılmaktadır. Êzidiler, Muaviye ‘nin oğlu Yezid’in peşinde gitmediklerini, “Yezid bin Ezidiyan” ile Emevi sultanı “Yezid bin Muaviye”  arasında isim benzerliği dışında başka bir şey olmadığını ısrarla belirtilmektedirler.  “Allah’a peygambersiz inanan “halk” anlamına gelen “Ezda” yi ifade ediyorlar.

“Yezidilik, İslâm’daki Adeviyye tarikatının zaman içerisinde dönüşüp bozulmasıyla ortaya çıkan bir topluluktur. Özellikle Adeviyye tarikatının zamanla; Sincar, Laleş ve Şeyhan mıntıkalarıyla daha kuzeyde yer alan bölgelerde, İkinci Şeyh Adiy’nin oğlu Şeyh Hasan döneminden başlayarak, özellikle 14. Yüzyıl’ın ikinci yarısında, İslam’dan koparak farklılaştığı, ayrı bir dine dönüştüğü anlaşılmaktadır. Suriye ve diğer Arap bölgelerinde ise Adeviyye’nin daha uzun süre Yezidiliğe dönüşmeden devam ettiği belirlenmektedir. Günümüzde Yezîdî tâifesinin çoğunluğu Kürtçe konuşan topluluklardan oluşmasına karşın, Musul’a yakın Bahzan ve Başik yörelerinde meskûn olan, buraya Halep civarından gelip yerleşmiş ve Yezîdî hiyerarşisinde önemli bir mertebeye sahip Kavallar ise Arapça konuşmaktadır.
Bugün Yezîdîler geleneksel sinkretik/eklektik inanç örgüsü ile, modernleşme ve etnik milliyetçiliğin arasında kalmış durumdadırlar. Bu etki alanı içerisinde olanlar, Yezîdiliği otantik yapısından farklı bir biçimde, modernliğin ve Kürt milliyetçiliğinin oluşturduğu bir temele oturtma çabasındadır. Aksine, Şeyhan Yezidileri ise daha geleneksel bir inanç sistemi ve yapısını öngörmektedir.”Kaynak/Dünya Bülteni

Yezidilerin, kutsal kitapları bulunan ‘Mushefa Reş’ (Kara Kitap) ve ‘Kitab-ı Cilve’yi kabul etmeyenler de vardır. Onlara göre dini metinleri Kavallar tarafından sözlü şekilde nesilden nesile aktarılmaktır.

Yezidilerin, iki çeşit ibadetleri vardır: Biri Hakikat farzları diğeri Tarikat Farzlarıdır. Hakikat Farzları: Şeyh, Pir, Usta, Mürebbi ve Ahiret kardeşidir. Tarikat Farzları ise; Güneşin doğmasına yarım saat kala, öğle vakti ve güneşin batmasına az bir zaman kala, güneşe dönerek duada bulunmak, yatmadan önce Allah’ın varlığına inanarak şahadet edip, ibadet etmek.üç günlük oruç, Laleş’teki Kaniya Sıpî’de vaftiz olmak, çocukların sünnet olması gibi, bu iki farz dini erkânları oluştururlar. Yezidilerde,Şeyhler ve Pirler yönetici durumunda Müritler ise onlara bağlı bulunmaktadır.

Yezidilik, Zerdüştlüğün bir devamı olmadığını birçok Yezidi aydını da kabul etmektedir. Sosyal hayatta aralarında bir çok farklılıklar vardır. Meselâ: Ezidilerde ölü gömülür, Zerdüştlükte ölü yırtıcı hayvanlara yem olarak terkedilir. Yezidilerde ruh göçünün olması; Zerdüştlerde olmaması, Yezidilerde kurban kesilme anlayışı, Zerdüştlükte, yasak olması, Zerdüştlükte oruç tutulmazken, Yezidilerde oruç tutulması gibi birçok farklılıkların olması gösteriyor ki, Ezidiler; Zerdüştlükle alakaları yoktur.

“Yezidi dininin en önemli itikat esaslarından biri Melek Tavus (Azazil- Şeytan)’a imandır. Buna göre Yüce Tanrı, yedi meleği yarattıktan sonra onlara kendisinden başka hiç kimseye ibadet ve secde etmemelerini emretti. Tanrı, Âdem’i yaratınca meleklere Âdem’e secde etmelerini söyledi. Azazil dışındaki altı melek secde ettiler. Tanrı, Azazil’e niçin Âdem’e secde etmediğini sordu. Azazil: “Ey Tanrım, ben senin benden başkasına secde etmeyin emrini unutmadım. Secdeye layık tek varlık sensin” dedi. Bunun üzerine Tanrı, Azazil’i tebrik etti ve ismini Melek Tavus olarak değiştirerek meleklerin başı yaptı. Yezidiler, Azazil’in en büyük muvahhid (tek Tanrıcı) olduğunu ve bu özelliğinden dolayı Tanrı’dan sonra en büyük ikinci varlık olduğunu kabul etmektedirler.

Tanrı’dan sonra en büyük varlık olan Azazil, çevrelerinde yaşayan Sünni çoğunluk ve Hıristiyan azınlık tarafından kötülüğün simgesi olarak görülen Şeytan ismi ile nitelendirildiğinden onlar ‘Şeytan’ ismini bir hakaret olarak görmeye başlamışlardır. Bundan dolayı Yezidiler ‘Şeytan’ kelimesini çağrıştıracak şat, kaytan, na’let, şin vb. kelimelerin kullanımını yasaklamışlardır. Şimdi dahi Yezidiler yazılarında Şeytan kelimesinin kullanmayıp (Ş) harfi ile göstermektedirler.  Bundan dolayı Yezidilerin incinmemesi için yanlarında Şeytan kelimesi kullanılmazdı. Fakat yeni nesil Yezidiler artık Melek Tavus’un Şeytan olmadığına ve Şeytan’a ibadet edilmediğine kani oldu. Dolayısıyla bu yasak eskisi gibi etkili değil ama hala yaşlı nesiller arasında bu yasaklara uyulmaktadır.

15-20 Eylül tarihleri arasında Irak’ta bulunan Şeyh Adiy’in mabedine yapılan hac, Yezidiler için yapılması şart olan dini ve milli bir vazifedir. Şeyh Adiy’in sandukasını üç kez tavaf edip kaideye yüz süren her Yezidi, hacı olmuş sayılır Şeyh Adiy’in Laleş Vadisi’ndeki dağın eteğinde olan mabedine Sırat Köprüsü denilen bir köprüden geçerek giden Yezidiler, kaynağı mabette bulunan zemzem adını verdikleri su ile çocuklarını vaftiz ederler. Bu hac merasimi; nehirlerde yıkanma, sancakların yıkanıp vaftiz edilmesi, rahiplerin dansları, mukaddes kabul edilen mezarlara kandil yakılması, kurban edilen bir öküzün etinin dağıtılması, özel yapılmış yemeklerin yenmesiyle kutlanır. Ayrıca bu hac sırasında saygı gösterilen ve şahıs isimleri verilen dut ağaçları ziyaret edilir. Çevreden tek ağaç dalı kesmek bile günahtır. Kutsal vadinin hiçbir yerinde ayakkabıyla dolaşılmaz; kadınla cinsel ilişki kurulmaz ve içki içilmez.” Kaynak, (Yaşar Kaplan, Yüksekova Haber)

Sonuç: “Yezidilik, İslâm’daki Adeviyye tarikatının zaman içerisinde dönüşüp bozulmasıyla ortaya çıkan bir halktır. Yaygın ve yanlış söylendiği gibi Şeytan’a tapmazlar. Bazı baskılardan dolayı İslamiyet’ten de uzaklaşmışlar. Allah’a ve sair din mensupları Peygamberlerine de inanıyorlar. “Kitaba Reş ve Kitaba cilve” adında iki adet dini kitapları varsa da; son zamanlarda semavi kitap olmadığına inanmışlar. Dini bilgileri dilden dile aktarmayı önemseyen. Êzidiler, Muaviye ‘nin oğlu Yezid’in peşinde gitmediklerini, “Yezid bin Ezidiyan” ile Emevi sultanı “Yezid bin Muaviye”  arasında isim benzerliği dışında başka bir şey olmadığını ısrarla belirtilmektedirler.

Êzîdîler, bazı çevrelerin baskılarından kaynaklanan göçlerden dolayı, Ortadoğu’nun genelinde olduğu gibi, Türkiye’de de sayıları azalmıştır. Yezidilerin, Türkiye’deki sayılarının 3.000-4000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bunların büyük bir bölümü Güneydoğu Anadolu’da yaşamaktadırlar. Dünya genelinde ise, nüfuslarının 800.000 olduğu tahmin edilen Yezidilerin, Irak’ta 400.000, Rusya’da 100.000, Gürcistan’da 60.000, Ermenistan’da 40.000, Suriye’de 10.000, Almanya’da 50.000, İran ‘da 2.000 civarında; az bir kısmı da İsveç, İsviçre, Lübnan ve Belçika’da bulunmaktadır.

18.08.2014

Rüstem Garzanlı

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: