Dünyaya Maddiyyunlar Gibi Bağlanmamak 

“Herbir mü’min İ’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda bunun en büyük sebebi maddeten terakkiye mütavakkıftır.”( Divan-ı Harb-i  örfi:28–29)”

Yukarıdaki paragraflarda Bediüzzaman cümlelere önce “ilâ-yı kelimetullah ” ile başlamış ve hemen peşine “maddeten terakki etmek” ile bitirmiştir. Bu cümlelerdeki incelik sanırım şöyle olmalıdır. Cümlelere önce gayemiz olan “ilâ-yı kelimetullah ” kelimesi kullanılarak başlanmış ve peşine ona hizmet edecek olan sebep olarak ise ” maddeten terakki etmek” cümlesi ile bitirilmiş.

Bir Müslüman’ın  niyeti önemlidir. Çünkü “Niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır” der Bediüzzaman. Niyet ve gayemiz, aracımızdan önemli ve öncelikli olmalıdır. Bediüzzaman önce maddi terakki olduktan sonra ilâ-yı kelimatullah yapılacak demiyor. Bazı ehl-i dinin de düştüğü yanılgı ve kırılma sanırım burada başlıyor. Müslüman zengin olmalı ki ona göre dine hizmet etmelidir düşüncesi gaye ve sebep tersine dönmesi olur ki bu da sünnet-i Resulullaha (a.s.m) zıt bir duruş olmuş olur. Belki de ehl-i dinin çektiği sıkıntıların altında bu zıtlık  yanlışlığa sebep olabilir.

Bir Müslüman’ın niyetinin meşruluğu kadar metodunun da meşru olması gerekir. Niyetimiz İlâ-yı kelimatullah ise usulumuz sünnet-i Resulullah (a.s.m) olmalıdır. Ehl-i İslam bu noktada hataya düşerek bu asırda dünyevileşme denilen hastalığa çok çabuk tutulmakta ve hata yapabilmektedirler. Bu hatalar ise gayretullaha dokunuyor olabilmekte ve daha fazla musibet-i amme ile devam etmektedir. Müslüman önce para, mal, makam, v.b. diyemez ve dememelidir. Önce ilâ-yı kelimatullah (Allahın kelamını yükseltmek) demeli, sonra diğer vasıtalar ona hizmet etmelidir. Bediüzzaman ‘ın ifadesi çok nettir.”Dünya için din feda olunmaz. Gebermiş istibdadı muhafaza için, vaktiyle mesâil-i şeriat rüşvet verilirdi. Dinin meseleleri terk ve feda edilmesinden, zarardan başka ne faydası görüldü? Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir.”(Divan-ı Harbi örfi)

Bir çok ehl-i imanın hayatına yakından ya da uzaktan bakıldığında daha çok dünya hayatının konuşulduğu, evlerde saatlerce ehl-i dünyanın malayani tv programlarının izlendiği, ekonominin ehl-i dindar geçinenler için vazgeçilmez gündem maddelerinden olduğu, okuyacak olan çocuklarımızın ahiret hayatından daha çok dünyasının düşünüldüğü ve bu sebeple emr-i ilahi olan kulluğun dünya hayatı için feda edilip çeşitli kılıflara sarıldığı görülmektedir. Esasında rıza-i İlahi olması gereken fillerin artık rıza-i dünya olduğu bir fitne asrının dehşetli fırtınası içerisinde olduğumuzu görüyoruz. Bundandır ki, Ayeti Kerimede: “Bilerek Ahiretini dünyaya feda edileceğini.” bildiriyor. Bu fırtınalı asrın yegâne kurtulma yolu ise Bediüzzaman’ın dediği gibi “Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunanlar, içine girmezse tehlike ihtimali kavidir.”(Kastamonu Lahikası) hakikatini dikkate almak zorundayız. Yoksa bu asırdaki dehşetli maddi ve manevi cereyanlar her şeyi kendine alet ederek telafisi mümkün olmayan yollara bizleri götürebilir.

Dünyevileşme, ehl-i dini nefsî hazlar boyutu ile avlıyor. Yani  nefsin arzularını kabartarak önce dünya sevgisi-dünyanın üçüncü yüzü itibarıyla-tahrik ederek ehl-i dinin birinci önceliğini ve yüzünü dünya sevgisine ve tüketim çılgınlığına sokarak ahireti bile bile dünya zevklerine feda ettiriyor. Daha önemlisi de çok mukaddesatını feda ettiriyor.

Bir çok ehl-i din mensubunun düştüğü en tehlikeli davranışlardan birisinin de tüketim ve israf boyutunun olduğuna bizzat şahit olmaktayız. Hâlbuki İktisat Risalesi’nde bahsedilen hakikatler ortadayken dolu dizgin lüks harcamalar ve ev eşyalarının lüksüzlüğe kaçarak evlerimizde arz-ı endam ettiğini görüyoruz. Gelenek ve görenek belası yüzünden ihtiyaç olmadığı halde yenilenen ve alınan eşyaların haddi hesabı yok. Hâlbuki bu israf durumuna düşmenin kimin damına düşüş olduğunu Nur Talebeleri gayet net biliyorlar. Ancak öyle bir ünsiyet edilmiş ki herkes yapıyor, biz yapmışız ne olacak kolaycılığına kaçmanın izah edilir bir yanının olmadığı görülüyor. Hizmet cephesine yapılan yardımlarla şahsi ve ailevi tarafa yapılan harcamalar arasındaki uçurumu karşılaştırmamız gerekiyor ve bu uçurumun muhasebesini yapmak zorumundayız.

Bediüzzaman Hz. talebeleri için şöyle der: “Ve benim maddî ve mânevî herşeyden ferağat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır.”(Emirdağ Lahikası) diyerek bizlere feragatın maddi ve manevi sınırlarını çizdiği kanaatindeyim.

Ne mutlu  hakiki talebe olma şerefine nail olabilenlere. Ya Rabbi,  maddî ve mânevî her şeyimizi Allah rızası dairesinde harcamaya bizlere nasip ve müyesser eyle. Risale-i Nur mesleğine ihlasla sım sıkı bağlı kalmak bizlere nasip ve müyesser eyle Allahım…

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: