“El – Halık” (Esma’ül Hüsna – Allah’ın Güzel İsimleri) (Video)

Halık; yoktan var eden ve yaratan demektir. Halık ismi alemde en çok tecelli eden isimlerden biridir.

Zira yokluk karanlıklarından varlık alemine çıkan her mahlukta ‘halık’ ismi tecelli eder.

Aleme bakıyoruz ve görüyoruz ki, eşya ve bilhassa hayat sahibi olanlar, birdenbire ve çok kısa bir zamanda vücuda geliyorlar. Mesela saniyede 4 insan ve günde yaklaşık 350.000 insan yaratılıyor. Her birine göz, kulak, dil gibi onlarca cihaz takılıyor.

Ve insanın yaratıldığı o saniyede mikroplardan, bakterilerden, karıncalardan, sineklerden, böceklerden tutun kuşlara, balıklara ve diğer canlılara kadar hadsiz fertler, aynı o saniyede yaratılıyor.

Halbuki çabuk olan, ani bir surette yaratılan ve basit bir maddeden oluşan şeyler, gayet basit, şekilsiz ve sanatsız olması lazım gelirken, bakıyoruz ki, yaratılan her şey güzel bir sanatla, nakışlarla süslenmiş bir tarzda ve mükemmel bir şekilde yaratılıyor. İşte bu yaratılış Allah’ın halık isminin kemalini bizlere gösteriyor.

Acaba bir harf katipsiz olabilir mi?

Yada şöyle sorsak; bir odaya bir kalem ve bir kağıt koysak, aradan 1000 sene geçse, manalı bir yazının hatta bir harfin kağıtta gözükmesi mümkün müdür? Elbette hayır. Zira bir harfin yazılabilmesi için; harfin varlığını, yokluğuna tercih edecek irade sahibi bir katibe ihtiyaç vardır. Halbuki ‘irade’ kalemde ve kağıtta yoktur. Ayrıca onu yazabilecek katibin hayat sahibi de olması gerekir. Çünkü hayatı olmayan, bir harfe katip olamaz. Halbuki kalem ve kağıtta hayat ta yoktur, cansızdırlar. Bununla birlikte katibinde kudret ve ilim gibi diğer sıfatlarında olması gerekir. Halbuki kalem ve kağıt bu sıfatlardan da yoksundur.

O halde bir kağıt üzerinde manalı bir yazı hatta bir harf görsek, bu yazının katibini inkar edebilmek için iki şeyden birisini yapmamız gerekir;

1- Yazının varlığını inkar etmek ve onu yok kabul etmek; Zira yazıyı inkar ettiğinizde, katibi inkar edebilir ve “yazı yok ki, katip gereksin” diyebilirsiniz.

2- Kaleme katiplik sıfatlarını vererek, onun katip olduğunu ve yazıyı kalemin bizzat kendisinin yazdığını iddia edebilirsiniz. Katibi inkar edebilmek için 3. bir seçenek yoktur. Bu iki şıktan birisini tercih edemeyen, katibin varlığını kabul etmek zorundadır ki, bu iki şıktan birini tercih etmekte akıldan istifa etmekle mümkündür.
v Aynen bunun gibi, kainat ta mükemmel bir kitaptır. Dünya bu kitabın küçük bir bölümü, bahar mevsimi bir sayfası, o mevsimde yaratılan mesela papatya nevi bir satırı, her bir papatya bir kelimesi ve o çiçeğin çekirdeği, bu kitabın bir noktasıdır.

Bu kitabın katibi ve Halıkı olan Allah’ı inkar edebilmek için iki şeyden birini kabul etmek gerekir;

1- Kainatın varlığını inkar etmek ve alemi yok saymak; zira kainatı yok kabul ettiğinizde, yaratıcıyı inkar edebilir ve “eser yok ki, yaratıcısı ve ustası olsun” diyebilirsiniz. Ancak bunu yaptığınızda, ağaçların yapraklarından tutun, semavatın kandillerine kadar her şey “biz buradayız, varız” diyerek size tekzip eder ve yalanlar.

2-Kaleme katiplik sıfatlarını vermek gibi, maddeyi teşkil eden atomun, yaratıcının sıfatları olan irade, hayat, ilim, kudret gibi sıfatlara sahip olduğunu iddia etmek ve eşyayı onun yarattığını kabul etmek gerekir. Bu ise bir önceki şık gibi mümkün değildir.

Zira elimize bir hokka mürekkep alsak ve boş bir kağıdın üzerine döksek, asla manalı bir sayfa var olmaz. O halde sayfadaki mana, mürekkebi katiplik ve faillik makamından kovar. Çünkü sayfadaki mana katibinin ve failinin irade, kudret ve ilim sahibi olduğu gösterir. Bu sıfatlar ise mürekkepte yoktur. Öyleyse sayfaya katip olamaz. Ve bütün dünya toplansa, bu sayfada mana ifade eden kelime ve cümlelerin, mürekkebin tesadüfen dökülmesi sonucu oluştuğuna bizi ikna edemez.

Kainat da atom mürekkebiyle yazılmış böyle manalı bir kitap değil midir? Bu manalı kitabın, mürekkep hükmündeki iradesiz, kudretsiz, hayatsız, ilimsiz sebeplerden meydana geldiğine nasıl inanılabilir? Ve bunu kabul edenlere akıllı ve insan denilir mi?

Şimdi gelin Hâlık isminin insandaki tecellisini yaratıcısının kelamı olan Kur’an’dan dinleyelim:

“Şanım hakkı için biz insanı çamurdan, süzülmüş bir hülasadan yarattık. Sonra onu sağlam bir yerde bir nutfe olarak yerleştirdik. Sonra o nutfeyi bir alaka olarak yarattık, sonra o alakayı bir mudga olarak yarattık, sonra bu mudgayı bir takım kemikler halinde yarattık, sonra bu kemiklere bir et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratılışla insan olarak meydana getirdik. İşte yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir.” (Mu’minun 12-14)

Seyrangah.tv