Elemler lezzetlere nasıl dönüşür?

Lezzetin kaynağı imandır. İman, kuvveti nispetinde ruha bir hal bir şekil verir, bu nispette insanın hüzün ve acıları azalır veya çoğalır. Bediüzzaman Hazretleri ” Kuvvet-i iman nisbetinde ruha bir hâlet verir. Ceset ruhla mültezdir, ruh vicdanla mütelezziz.” Buyurmaktadır. İman esasları; Allah’a iman, Meleklere iman, Kitaplara iman, Peygamberlere iman, Ahiret gününe iman ve Kadere iman. İman zayıf veya güçlü olabilir,imanın güçlü olması için iki yol vardır.

Birisi ve en birincisi: Kitap ve sünnet çizgisinde Ehl-i sünnetin akidesini öğrenmek ve çağımızın bir gereği olarak bunu tahkik süzgecinden geçirmektir. İkincisi: Salih amel yaparak, günahlardan sakınarak kalbini tasfiye etmek, nefsini tezkiye etmek suretiyle manevî alanda terakki etmektir. Bir çekirdek, nasıl büyüyüp ağaç olana kadar büyük bir gelişme ve inkişaf gösteriyorsa, îman da öyledir. İslâm âlimleri, imânı önce iki mertebeye ayırmışlardır:

1. Taklidî îman, 2. Tahkikî îman…
Taklidî iman: Ana – babadan, hocadan, muhîtten duyduğu ve öğrendiği şekilde, mesele üzerinde hiçbir akıl yürütmeden îman esaslarına bağlanmak demektir.
Bu şuurlu bir inanma olmadığı için vesveseler karşısında sarsılıp yıkılma ihtimali olan bir imandır.

Tahkikî iman: İmâna âit bütün meseleleri delilleriyle, tafsilâtlı ve teferruatlı bir surette bilmek, tasdik etmek, tereddütsüz inanmaktır. Böyle bir îman şüphe ve vesveseler karşısında sarsılıp yıkılmaktan kendini koruyabilir.

İnsan yaradılışında Müslüman olduğu ve cennete layık olduğu için ruhuna ve vicdanına yerleştirilmiş mutluluk tohumları mevcuttur. Bilinçaltımız, şuurumuz ve kalbimiz hep güzel şeyler hayal eder, aklımız güzel düşünür, güzel düşündüğümüz içinde hayatımızdan lezzet alırız. Aldatmak, yalan söylemek, haram işlemek, böyle şeyler akıllara bile uğramaz, o masumiyet imanımız nispetinde hep vardır, bunu çocuklarda gözlemleyebiliriz. Annesi ölene öksüz, babası ölene yetim diyorlar, evladı ölene bir şey diyemiyorlar çünkü bu acıya isim bulamıyorlar.

Bunu şunun için yazdım, çocuklar zorda olsa bu tip acılara büyüklere nazaran daha fazla dayanabiliyorlar, çünkü günahsız oldukları için ruhları, kalpleri, vicdanları pırıl pırıl ve duru,imanları halen güçlü saf ve temiz. Müslüman olmayan topluluklarda bu süreci atlatmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyoruz.

Müslüman çocuk ölen anne-babasının cennete gittiğini, tekrar ona kavuşacağını bildiği için dayanağı var, ahirete inanmayan, öldükten sonra dirilmeye inanmayan bir çocuğa bu hadiseyi nasıl anlatabilirsiniz? Anne-babasının acısını hangi yöntemle azaltabilir, onu neyle teselli edebilirsiniz? İnsan çeşitli imtihan süzgeçlerinden geçirilmektedir, elemler, kederler, hüzünler, sıkıntılar, hastalıklar, ölümler gibi çeşitli travmalardan geçen insan, başına gelen bu hadiselere imanının kuvveti nispetinde dayanabilir.

“Şimdi ne kadar kalb ikaz edilirse, vicdan tahrik edilse, ruha ihsas verilse, lezzet ziyade olur. Hem de döner ateşi nur, şitâsı yaz. Vicdanda firdevslerin kapıları açılır. Dünya olur bir cennet. İçinde ruhlarımız eder pervâz ü perdâz, olur şehbâz ü şehnâz, yelpez namaz ü niyaz.” Bediüzzaman Hazretlerininde dediği gibi, imanımızın nispetinde dünyamız cennete, kışlarımız yaza döner, ruhlarımız rahat eder, vicdanlarımızda cennetlere kapılar açılır, dua edelim, ibadet edelim, niyaz edelim, bizim yakarışımızı duyan biri var, cevap verecek biri var, derdimize derman olacak biri var Elhamdülillah.

Allah sırat-i müstakimden ayırmasın. Amin.

Çetin KILIÇ
Kaynak:
Risalei Nur külliyatı.
Sorularla İslamiyet.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: