Elest Meclisi: Hac ve Rahmet Bendi: Kâbe

“Hem rabbın: Beni Âdemden, bellerinden zürriyyetlerini alıb da onları nefislerine karşı şâhid tutarak «rabbınız değilmiyim» diye işhad ettiği vakıt, «evet» dediler: «şâhidiz», Kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu demeyesiniz.”  Elmalılı- 7:172

Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk!

“Ey Allah’ım! Hizmetine geldim”

Emrinde! Huzurundayım! Buyurun efendim!

İhrama girerken milyon sedaların dilinden yükselen sestir.

Zaman ve tarih içinde madde ve manadan yükselen en anlamlı ifadelerdir.

Baştanbaşa ikrar! Baştanbaşa kabuldür!

Ve baştan başlangıçtan verilen söze varılan ahde vefadır.

Varlığın inanç felsefesinin en halis cümleleri en katışıksız ifadesidir:

“Lebbeyk, Allahümme lebbeyk! Lebbeyke la şerike leke lebbeyk!

İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk la şerike lek!”

“Allah’ım, davetine uydum, emrine amadeyim!  Senin ne eşin ve ne de ortağın var! Sana yöneldim! Bütün hamdler senin, nimetler senin ve mülk de senindir! Eşin ve ortağın yoktur!”

Mü’min ve muvahhid olabilmek: “Sen her şeyi tek başına yarattığın gibi hiçbir benzerin ve ortağında yoktur”a iman etmektir.

Allah’ım senin tek ilah olduğunu ikrar ediyor ve kulluk ve ibadet edilmeye layık tek Rabb olduğunu kabul ediyorum…

***

Kutlu beldeye giderken, yeniden “bezm-i elest” faslını yaşama şansına bahtiyarlığına ermek!

Vuslat üstüne vuslat!

Hiçbir şey yokken bütün ruhlar bir mana deryasında toplanmış, yaratılışın üstün gayesine bütün dikkatleriyle odaklanmış. Birbirine şahitlik eder: “elestü birebbiküm” (“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”)  hitabına: “Kâlû: Belâ!” (“evet, şüphesiz sen bizim rabbimizsin.”) (Âraf, 171-172)

Bu sözler ete, kemiğe bürününce, duygularla bütünleşince bir kez daha nasıl dile gelir ve mahşeri görünüm nasıl tekrarlanırdı?  Kuvvelerin sınır bilmez istekleri karşısında kim o meclisin mana iklimini nasıl yâd edebilirdi? Ve o toplu ahenk nasıl yakalanabilirdi?

İşte o kutlu beldeye giderken, yeniden “bezm-i elest” faslı yaşanabilirdi.

Böyle bir fasılda, böyle bir halet-i ruhiye içinde olamadıysanız öyle birinin duasında bulunmakta büyük bir şans ve bahtiyarlıktır.

İlk insan âdemin her hücresine sinmiş nesiller boyu taşınan gen misali: varlığın-oluşun ahengine vurulmuş cevap.

Ve bu cevabın varlık üstünde halelenen zihinleri aydınlatan nuru. Ve bu nurun dile geldiği üstün meclis: BEZM-İ ELEST!

Bu meclisin ruhu her hac mevsiminde canlanırken hacıların ruh ve canlarında en derin ikrar ile dile gelir.

“Ben sizin Rabbiniz değil miyim” hitabı en derin kuvvetle cevabını bir kez daha bulur.: “evet!”

Öyle bir “evet” ki ucu “kal u bela” dan ebediyete gider.

Nasıl ki termal sularının üstünde buhar buhar sıcaklık yükseliyorsa Kâbe’nin üstünden dünya atmosferine ruhların heyecanından ve yüreklerden kaynayan kelimelerle dillerden gökyüzüne dualar yükselir.

Dualar! Dualar! Nefes nefes dualar!

Yerkürenin içini dolduran “mana” birikim yapıp kaynayıp sıkışmış kısmı buradan menfez bulur. Ve atmosferden semaya oradan kâinata usul usul yükselir…

Sayın İmamoğlu’nu böyle bir günün de bulmuştum. Duasına ortak olmuştum. Bu şiir de o günün ürünüydü.

                                  KÂBE “RAHMET BENDİ”NDE

 

I                                                                   II

Kâbe rahmet bendinde,                              Beni bu kez unutma,

Hacı şükür cehdinde!                                  O kapıda tek tutma!

Sen ki İmamoğlu’sun                                  Duydum sessiz geçerken.

Dua nedir bilirsin!                                       İhramını seçerken.

III                                                               IV

Bir şeyler getiriver.                                    Mekke üstünde çerağ!

Zem zem şerbetini ver.                             Mana yanarından dağ!

Bak şöyle bir buluttan,                              Püskürür nefes nefes!

Zaman üstü boyuttan!                              İlahi vahiyden ses!

V                                                              VI

Bulut bulut yükselir.                                  Sunum üstüne sunum!

Yayıldıkça yücelir,                                      Bitmiyor bu okunum!

Nefes alan her belde!                               Her şey duaya durmuş,

Okunuyor her dilde:                                  Şavkı eşyaya vurmuş.

VII                                                               VIII

Şimdi beni unutma!                                   Almışsın gülden koku!

O kapıda pek tutma.                                 Anama rahmet oku!

Duydum sessiz geçerken,                         Babama şifa dile.

İhramını seçerken!                                    Beni de an sevgiyle!

Dr. Sami Akın

moral haber