Bediüzzaman ve Günümüz Siyaseti

Bir siyasi ile bir islam alimi  bir arada nasıll zikredilir?

Bediüzzaman onsekizinci asrın sonlarında dünyaya geldi. O doğduğunda dünyayı bugün zehirleyen bütün büyük ideologlar zehirlerini kusmuş ve gitmişlerdi. Batının ilmi gözlem ve deney ile bütün kitaplı dinleri şüphe altında bırakmıştı. Kilise Marks’ın öğretisi ile baş edememiş ancak ona domuz demekle kalmıştı. Kitaplı dinlerin bütün inayet delillerini yıkmış, yerine kendi putunu koymuştu.

Bediüzzaman doğduğunda varlık ötesi de heyecanda idi, çünkü bütün kitaplı dinler bu ateist ve nihilist filozoflar yüzünde gerilemişti. Bediüzzaman doğumundan kısa bir süre sonra  Kur’an’ın etrafından surların yıkıldığını ve mukaddes kitabın kendini korumak durumunda olduğunu ve koruma görevine kendisinin aday olduğunu görür. Medreselerin geleneksel eğitimine başkaldırır, kimse ile anlaşamaz, ondaki bu gayret ve ilim isteği Peygamberimizi gördüğü bir rüyada varlık kazanır. Kimseden soru sormamak  şartı ile kendisine ilim verileceğine peygamberimiz  söz verir. Ondan sonra  bütün ulumu şettayı okur ayıklar ve değerli yanlarını dehasına doldurur.

Bir İngiliz müstemlekat nazırının Kur’an’ı kaldırmak için yaptığı sözlü saldırı üzerine kendine söz verir, Kur’an ‘ın sönmez ve söndürülmez bir nur olduğunu isbata karar verir. Bundan sonra bütün hayatı Kur’an’ın yeni bir göz le okunması ve gözlem ve deneylerle isbatı meselesidir.

Onun yaşadığı dönemlerde birçok hükümdar ve devlet adamı gelir geçer; Sultan Abdülhamit , Sultan Reşat yaşadığı coğrafyada il gileri olan kişilerdir. Ama onun onlarla olan ilişkileri hiçbir dünyevi istek için olmamıştır, işi gücü eğitimdir, üniversitedir…

Fikirlerinin eğitim kurumlarında görmek ister, Van’da bir üniversite açmak ister. Daha sonra cumhuriyet ilan edilir. Fransız, yunan ve İtalyan sistemlerinin bir acaip karışımı olan bir kültür felsefesi orta yerdedir, devrin idarecilerini namazı bahane ederek tuttukları yolun yanlış olduğunu İslamın desatirine uymadıktan sonra felah bulamayacaklarını ve sistemlerinin kısa bir  süre sonra iflas edeceğini söyler.

Kendisi onlarla mücadele etmez, kenara çekilir, hatta sürülür, zaten kader de bu sürgünü gerekli görmüştür. Barla’da bugün bütün dünyada okunan eserleri yazılır. Eskişehir, Denizli, Afyon, Kastamonu, Isparta’da yaşar, bu dönemlerde  Mustafa Kemal, Celal Bayar, Demokrat Parti,  icraatlarını yapar, bunlarla imkanları dahilinde savaşır, eserlerine karşı açılan savaşta  kaleminin duasının ve iradesi ile çelik gibi öğrencileri sayesinde başarıya ulaşır ve eserlerinin basımına şahit olur.

Bir adam deccalizme, süfyanizme pes ettirmiştir. Bütün zulümlere rağmen bütün silahlar ve şartlar karşı tarafta iken… Allah ona mağlub olmasını yaşatmamıştır. Tarihin en ceberut adamlarını fikirleri ve cesetleri ile  gömer, zebanilerin elindeki öte diyarın ceberutlarının gittiği ahiret alemine gider, işte geldim şimdi mahkeme-i kübranın provasını yapalım der manen.

Ondan sonra talebeleri onun siyasi taktikleri ile  Adalet Partisi, Anavatan partisi, Ak parti dönemlerinde aynen onun bıraktığı teorilerle bu  ülkede siyasi ve iktisadi istikrarın takipçisi olurlar. Parti kültürü ile değil istikrar ve dengeyi sağlayacak fikirleri ile gerektiği yerde görünür ve geri çekilirler. Demirel, Nurcuları bir iki rüşvet ile  uyuttu nurcular da felsefeleri gereği ona oy verdiler, çünkü Bediüzzaman ve eserleri yine takib altında idi, iktidarlar bu zulme engel olamıyorlardı.

Erdoğan’ın siyasi duruşu ile Bediüzzaman’ın siyaseti dine alet etme mesleği örtüştüler. Yüz yıldır eğitim ve düşünce sisteminden kovulan Kur’an-ı Kerim, Erdoğan ile yeniden sisteme büyük bir hızla girdi. Müslümanlar uğradıkları zulümlerin mazlumu iken zalimlerden hesap soracak duruma geldiler.

Teori ne kadar da güçlü olsa onun uygulayıcısı bir siyasi irade  gerekirdi. Erdoğan beklenen siyasi irade idi ve demokrasinin yalaka yaklaşımları ile  değil gücü ve iradesi ile halkın iradesi ve siyasi kurumlar üzerindeki vesayetleri kaldırdı. Bediüzzaman  “biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta müteharrikiz “ sözü gereği vasıtaları  oradan kaldırdı. Üç çeyrek asırdır Türk demokrasisi askeri ve kurumlar vesayetinde iken onları  yıktı. Bütün bunlar  Bediüzzaman’ın zaman zaman temas ettiği demokrasi dışı güçlerdi. Bunları yıkmak Erdoğan’ın erkek tavrından iradesinden ve yılmazlığından ileri geldi.

Altmış ihtilali  Menderes’i bir cephe ile yıktı, ama ihtilal sonrası Türkçü kanat solcu kanadın oyunları ile ülkeden uzaklaştırıldı. Şimdi artık Erdoğan’ın icraatlarını yıkmayı başaramayan bir cephe bütün şer güçleri bir araya getirerek yeniden yıkma provası yapıyor. Ama unutulan bir şey var, Türk siyesi tarihi Bediüzzaman sayesinde onun fikirleri ile sınıf kavgalarından etnik ve dini çatışmalardan kurtulmuş, sağlam bir yapı kazanmıştır.

Bazı dini grupların  dini hizmetler ile kanaat etmeyip devleti de dizayn etme hırsları yüzünden şer ile hayır bir araya gelerek Erdoğanı yıkmak gayretini göstermektedir. Bu sefer muhafazakar bir suni sahne ile sahnenin arkasında bir trajedi saklanmıştır. Sahnenin oyuncuları hiç biraraya gelmemiş ve gelmesi muhal kişilerdir, bu kadar şerli insanların arkasında hayır barınmaz.

Necip Fazıl;

Allah’ım sen acı bu saf millete

Akşam yatar sabah kalkar başıboş

Bu saf milleti muhafazakarlığın vadisine uğramamış insanlar kandırmak ve birilerinin siyasi hırslarını tatmin etmek için avlamak istemektedirler. Ama ne Erdoğan ne de Bediüzzaman bu ülkenin yüz  yıldır muhtaç olduğu ve elde ettiği siyasi istikrari bozdurmazlar. Bu ülke yüz yıl bugünleri elde etmeye çalışan Bediüzzaman’ın mülküdür, bu mülkü birkaç muhterise teslim etmez, ve onları başarıya götürmez. Allah adildir, ihtiras ile ihlas şimdi kavgadadır, ihlas ihtirası yenecektir. Ve Erdoğan ile Bediüzzaman bu ülkeyi daha güzel günlere götürecektir..

Prof. Dr. Himmet Uç

NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: