Eşinize Kötü Lakap mı Taktınız?

“Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.”

(Hucurat suresi, 11. Âyet-i Kerîme)

Rabbimiz, kötü lakaplarla bir kişiyi etiketlemeyi, ona kötü lakapla hitap etmeyi yasaklamış.

Bu emre ne kadar dikkat ediyoruz acaba?

Yabancılara pek yapamadığımız bu kötü huyu en yakınlarımıza rahat rahat yapıyoruz. Oysa Rabbimiz “İyiliğe en yakınlarınızdan başlayın” buyuruyor.

En yakınlarımıza onların hoşuna gidecek, sevgi ve muhabbeti artıracak ya da onun güzel hasletlerini öne çıkaracak hoş ve tatlı lakaplar tabii güzel olur. Allah Rasulü sevdiklerine tatlı lakaplarla hitap etmiş.

Fakat maalesef ki bizler genellikle kötülüğü en yakınlarımıza, iyiliği yabancılara yapıyoruz.

Esmer çocuğunu “kara kuzum” diye seven, kilolu karısına “tombiş” şişman kocasına “koca göbekli” diye hitap eden, kısa boylu karısına “minnoşum”  saçı dökülen kocasına “keltoşum” gibi lakaplarla hitap edenler sevimli olduğunu zannederken günaha girdiğini, eşinin kalbini kırdığı fark ederse iyi olur.

Ayrıca ırkı veya şehri üzerinden eşini aşağılayanlar,  vücut kusurları ile eşine ya da çocuklarına lakap takanlar bilmeliler ki hem Allah’ın emrine aykırı hareket ediyorlar hem de evlatlarının ve eşlerinin kalplerini kırıyorlar.

Kötü lakapla hitap edilen kişiden, iyi davranışlar gelmez. Her hitapta içi eşine karşı kızgınlıkla dolar. O da ona karşı kırıcı davranır.

Bir de bu lakap takmanın gizli hali var ki o da çok tehlikeli: İçinden lakap takmak, etiketlemek. Mesela:

Düşüncesiz, bencil, narsist, çok bilmiş, kibirli, keçi inatlı, dırdırıcı, müsrif, aptal, köylü, aristokrat, sorumsuz, cimri, gibi.

Hatta içinden eşine hayvan adı takanları bile duydum. Öküz, akrep, yılan, gibi

Karı-koca arasında küçük bir mesele olduğunda iç ses konuşmaya başlar. Bıt bıt bıt… Sen zaten busun.

Eşinizle ortak düşünmediğiniz küçük bir meseleden  iç sesiniz konuşmaya başlarsa “Bencil, cimri, müsrif, ana kuzusu, sorumsuz..” gibi lakaplarla içiniz ayrı dışınız ayrı dövüşürseniz hatta öfke ile onları dillendirirseniz öfkeniz bir ise yüz olur. Sonra küçücük meselelerden büyük büyük olaylar çıkar.

Zira bir insanı etiketlediğimizde ona ön yargı ile davranırız. Onu gerçekten duymayız.

Bir kişiye hitap şekli ya da onu etiketlemek onun sizin yanınızdaki konumunu da belirler ve ona öyle muamele edersiniz. Ona karşı kendi yanlış davranışınıza da düzeltemezsiniz.

Bir de kendini olumsuz etiketleyenler, kendine kötü lakaplar takanlar vardır. Ben sakarım, aptalın tekiyim, beceriksizim…

Bu etiketler aynı davranışları defalarca yapmaya sebeptir. Ve böylece kendimizi düzeltme yolunda en büyük engel kendimiz oluruz.

Bir de toplu etiketler var: Erkekler odun ya da şiddet yanlısı; kadınlar paragöz ya da dırdırıcı gibi.

İki taraf için de olumsuz etiketler kullanmamak lazım bu çok kışkırtıcı oluyor.

Kadınlarla ilgili negatif etiketler daha az kullanılırken erkeklerle ilgili negatif etiketler medya ve feminist dernekler tarafından sürekli dillendiriliyor.

Kadınların bilinçaltı erkeklere karşı olumsuz etiketlerle dolduğunda kadınların kocaları ile iyi geçinme, muhabbet etme ihtimalini de ortadan kaldırmış olursunuz. Kendi hatasını görmeyen pek çok kadın kocasını “odun” diye etiketliyor. Ya da şiddete uğrama ve ezilme ihtimaline karşılık kocasının karşısında sert duruyor ya da ezilme korkusuyla kendi kocasını ezmeye çalışıyor.

Bir de olumlu gibi görünen etiketler vardır. Vefakar eşim, cefakar anam, fedakar yarim, gibi

Bu etiketler de kişiye ezilmişlik hissi verebilir ve ya zorla her daim öyle olmaya itebilir. Onun zaten bu özellikleri vardır fakat ona böyle lakap takıldığında bu kalıbın dışına çıkmamak için taşıyamayacağı yükleri üstlenebilir. Hayır demesi gereken yerde hayır diyemeyebilir. “Benden beklenen bu, her daim böyle olmalıyım.” kaygısı kişiye ağır gelebilir.

Velhasıl her halükarda özellikle eşlerin birbirine karşı açık ya da gizli lakap takmaktan, ayıbı ile etiketlemekten sakınması lazım.

Tam aksi muhabbet için tatlı hitaplar bulunmalı.

Sema MARAŞLI

 

www.NurNet.Org