Fakir Ülkenin Zengin Çocukları: Amerikada Müslümanlar

fakir.ulkenin.zengin.cocuklariSevgili Dostlar,

Dün akşam katıldığım bir toplantı vardı ki, 10 küsür senedir yaşadığım Amerika da beni bu kadar etkileyen, hislendiren, şevklendiren başka bir toplantı görmediğimi itiraf etmeliyim.

Belki benim gibi çoğu Türkün hor ve hakir gördüğü Pakistan, Hindistan ve Bangledeş gibi fakir ülkelerin insanları, Maryland Birleşik Müslümanlar Konseyi ismiyle bir vakıf kurmuş, insanları bir araya toplamış, ülke ve eyalet yöneticeleriyle ciddi yakınlıklar kurmuş ve dahası bu insanlar bu güçlü ülkede öyle makamlara, öyle mevkilere gelmişler ki, öyle ticaretler yapıyorlar ki, bizim gibi hala ayakları yere basmayan, mağrur ve kendini beğenmiş ülke insanlarına taş çıkaracak çok emsalleri teşkil ediyorlardı.

Fakir ülkelerin insanları çok zengin olmuşlar.
Fakir ülkelerin insanları çok okumuşlar.
Fakir ülkelerin insanları çok çalışmışlar.
Dünya görüşleri, vizyonları, bir Amerikalıyı dahi hayrette bırakacak seviyelere gelmiş..
Sınırları aşınca, sistemler değişince, düşünceler genişleyince fakirliğe mahkum edilmiş ve fakirliğe layık görülmüş, fakirlikle müsemma olmuş MÜSLÜMANLAR neler yapabiliyorlarmış, işte o olmuşlar.

Ne demek mi istiyorum?

Haklısınız.

Maksadım burada birilerini methetmek değil zaten.

Gördüğümde buydu.

Methedilen biri yoktu mesela.

Lider yoktu.

Enaniyet yoktu.

Böbürlenmek, kendinde olmayan hasletleri varmış gibi göstermek, riyakarlık, nefret yoktu.

Sistemi maddi şahısların üzerine bina etmemek, manevi bir şahsiyet, manevi bir vücut oluşturmak oldumu gaye, bir kaç hafta DEVLET KEPENK kapatsada hayat normal gidiyor olduğunu anlamak.

Dünyaya bedel milletimin başbakanı hastalansa dahi, herşeyin alt üst olduğu güzel ülkemin vatandaşları.

İsimlerini şahsi bir kahramanlık gösteremeden alamayan milletimin torunları.

Siyaseti sadece parlementoya hapsedip, tüm işlerini ve geleceğini de siyasetçilerden bekleyen milletimin ACİZ insanları.

Tek kişilik organizasyonlar.

Kişisel fantazilerin millet üzerinden beğeniye sunmalar.

Firavunlaşmış, nemrudlaşmış resimlerin yayınlandığı tek liderlik siteler, dergiler, gazeteler.

Dünyayı ben kurtarırım bakışları.

İnsanlıktan çıkmış, yolunu, yönünü kaybetmiş kırık tahta parçasında yüzen SÜPERMANLERİ..

Sizlere şimdi gördüğüm bir iki şeyi anlatacağım, fakat rahat olun, dünya kurtulmadı, şeriat gelmedi, kalpler tatmin olmadı fakat bir iki detay sunacağım..

Toplantıya Eyalet Valisi başta olmak üzere, Amerika Kongresinden bir çok Senatör, Üst düzey yöneticiler, Emniyet Müdürleri, Milli Eğitim müdürleri, Hapishane Müdürleri, Ulaştırma, Sağlık vs. gibi kurumlardan isimler.

Ama Vali herkesten önce toplantı yerine gelmiş, ne konvoy, ne korumalar, ne alayış, ne şa’şaa, ne depdebe… Herkesle tek tek ilgilendi, hal hatır sordu. Çok uzun konuşmadı. İlk de konuşmadı. En sonraydı.

Masalarda protokol yoktu, bütün önemli isimler teker teker tüm masalara dağıtılmıştı.

Bu geceyi organize eden yöneticiler, ayrı ayrı masalara oturmuşlardı.

Kimse liderin kim olduğunu bilmiyordu. Lüzumde varmıy dı bilmiyorum.

Kur’an tılavetiyle başlandı. Amerika milli marşı okundu.

Kuran okuyan bir çocuktu, programı sunanlar genç çocuklardı.

Yakışıklı, delikanlı gençler, şıkır şıkır giyinmiş genç kızlar.

Tutuculuk yoktu. Yobazlık yoktu. Radikalizm, övgüler, kompleks..

Yemekler on numaraydı.

Servis harika..

Bir yandan yapılan hizmetler anlatılırken, diğer yandan resim gösterisi. Valiyi evinde ağırlayabilecek, bbq partileri yapabilecek kadar samimi olmuş, sevgilerini kazanmış Pakistanlı, Bangledesli fakir ülkenin çocukları.

Evlerini hristiyan ve yahudilerle paylaşacak kadar geniş yürekli..

Ve vali kongre binasında her yıl bir kaç kez bu topluluğu ağırlayacak kadar kadirşinas. Kongre binasında, kendi odasında namaz kıldıracak kadar hoşgörülü.

Masamızda oturan Maryland eyaleti hapishaneler müdürü Gary idi.

Tokalaşma, hoşbeşten sonra daha önceden tanışıp tanışmadığımızi sordu.

Hafifmeşrep yapım, ani bir refleksle cevabım;

“- Allah Muhafaza” şeklinde oldu.

Gülüşmeler falan.

Çok kısa bir zaman icinde samimi olduk.

“-Resim çekelim!” dedi, kendi telefonunu garsona uzatti.

Yine gülüşmeler falan.

“-Eyvah yarın gazetelerde boyboy resimler, işte arananların tam listesi ve boy resimleri!” espirileri..

Kişisel bilgilerinin olduğu kartını verdi, görüşmek isterseniz dedi.

“-Pek sanmıyorum!” dedim.

“Hapishane müdürüyle ne işim olurdu ki?”

“-Sen gıda işiyle uğraşıyorsun değil mi? “

Evet!

“- Yillik butcemiz 1.5 milyar dolar. 22 bin mahkum bakıyoruz. Herbir mahkumun yıllık masrafı 80bin dolar civarında. Bunların yemeklerini dışarıdan anlaştığımız firmalara yaptırıyoruz, mesela böyle şeyler düşünmez misiniz?” dedi.

Valla ne diyeyim içimden kendi kendime “-Aklımız bu kadar!” dedim.

Düşüncelerimiz tutsak, hayallerimiz hapis insanlarız. Biz ki Anadolu insanlarıyız. Kapımız da polis görsek, onur kırıcı bir durum gibi algılarız.

“-Allah! Allah!” dedim.

Birde aklıma arkadaşlarımızdan güç bela izinlerle hapishanelere girip dersler yapanlar geldi. Ama yaşadıkları sıkıntıları atlatacak, yaşatmayacak adamla aynı masadayız. Ben adama birdaha görüşelim sorusuna Allah Muhafaza diyorum. Hay Allah!

Velhasıl güzel bir geceydi. Aralık ayında Maryland Eyaletinden Amerika Bediüzzamanın talebesini ağırlamaya hazırlanıyordu. Valiylede durumu görüştük, geleceklerini söylediler. Elimizdeki davetiye ile birlikte 4 tane Risaleyi hediye ettik.

Tek tek inceledi. Çok farklı buldu. Mutlaka okuyacağım dedi, çantasına koydu. Birisi Uhuvvet, İhlas, İman (20. mektup, 23. söz), ve küçük sözlerden oluşan büyük kitaplardı.

Dünya artık çok farklı. İrlanda asıllı vali O’malley. Ecdadımızın irlandayla olan yakın ilişkilerini, yardımlarını çok iyi biliyorlar.

Ama bu ecdadın çocuklarını, torunlarını bilmiyorlar.

Neden mi?

Çünkü, bu ecdada torun olamıyorlar, liyakat gösteremiyorlar, bölük pörçük halimiz, tavırlarımıza da yansımış.

Sen en başta çapulcusun!

Yoksa sen bu ülkenin sinirlerine kadar giren Nurcu musun?

Süleymancılar diye bir tarikat mı var?

Yok yok bunlar LAIK degiller.

Nerelisin hakikaten sen?

Malatyali.

Doğulusun yani?

Yok Amerika da yaşıyorum.

Valla kürtsen bölücü olabilirsin!

Ama ben ne dedim.. wiggh.

1980’e kadar kürtçe serbestti. Bölünmeyi kimse aklına getirmemişti. Yasakladılar.

Şimdi bu insanların anadilleri serbest bırakılsın istiyorlar. Bu defa korku yaşıyoruz. Ülke bölünüyor!

Bölünenler bizleriz. Paramparça.

Dünya küçüldü, İnsanlar büyüdü. nerede olduğunun pek önemi yok!

Eskiler beyin göçü derlerdi, şimdi beyin gücü olarak bakılıyor.

Ama bir ümit var, yeşeren gönüllerde. yeni bir nesil geliyor, uzak ülkelerde..

Sağlıcakla kalın.

Muharrem Atalan