Farz olan ilim hangisidir?

İlim öğrenmenin farz olduğu hakkında, hadis kitaplarında hadisler vardır. Bu hadislerden bazıları şunlardır:

Hz.Hüseyin (r.a.), Peygamber Efendimizin şöyle buyurduklarını rivayet etmiştir:

İlim öğrenmek her Müslüman üzerinde farzdır.” (İbni Adiyy’in el-Kâmil’i ve Beyhaki’ninŞi’bü’l-İman’ından)

Hz. Enes (r.a.), Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet etmiştir:

İlmi öğrenmek her Müslüman’a farzdır. Şüphesiz ilim öğrenen için denizdeki balıklara varıncaya kadar her şey Allah’tan bağışlanma diler .” (İbnü Abdi’l-Berr’in el-İlm’inden)

İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:

Âlim olmayan veya ilim öğrenmeye çalışmayan, bizden değildir.”

(Deylemî’nin Müsnedü’l Firdevsinden)

Hz. Enes (r.a.), Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduklarını rivayet etmiştir:

İlim öğrenmek, her Müslüman üzerine farzdır. İlmi lâyık olmayana öğreten, domuzun boynuna yakut, inci ve altın takan kimse gibidir.” (İbni Mâce, Mukaddime: 17)

Farz olan ilmin hangi ilim olduğu, ilmin öğretilmesine lâyık olmayanın kimler olduğu mevzuunda da  hadis kitapları açıklamalarda bulunmaktadır. Şöyle ki:

Müslümanların dinî vazifelerini bilmeleri ve ibadetlerini doğru yapabilmeleri için bilmeleri gereken ilmi öğrenmeleri onlara farzdır. Bunun yanında, ruhî bakımdan tekamül edebilmesi ve bilhassa iman esaslarına dehşetli hücumların yapıldığı bu âhirzamandaki manevî tehlikelere karşı imanını muhafaza edebilmesi için gereken iman ilmine de sahip olmak, her Müslüman’a farz hükmünde görülmektedir. İlk bahsedilen farz ilme kısaca “ilmihal” denilir (Türkiye’de bugünün halk dilinde ve yazı dilinde bu kelime ekseriya “ilmihal” şeklinde kullanılmakta ise de, asıl yazılışı “ilm-i hâl”dir).

İlm-i hâl: Bir Müslüman’ın günlük yaşantısında lâzım olan, kul-Allah, kul-kul ilişkilerini düzenleyen ve herkesin bilmesi gerekli olan bilgileri içeren ilim.” (Fıkıh ve Hukuk Terimleri, Prof.Dr.Mehmet Erdoğan, Ensar Neşriyat, 2005).

Bu ilmin kaynağı Kur’an ve hadistir. Sahih ilmihal kitapları,  ehli sünnet akidesine bağlı dört hak mezhebin müctehid imamlarının Kur’an ve hadise dayanarak yaptıkları ictihadlarla, her müslümanın müracaat edebileceği ve istifade edebileceği şekilde hazırlanmış İslâmı doğru anlamak ve yaşamak rehberleridir.

Kur’an, onun tefsiri, açıklamalı hadisler ve ilmihal gibi kitaplar varken, bazıları herhangi bir faninin yazdığı çok daha değersiz bir kitaba “Başucu kitabım derler; onu daha çok okurlar, onun reklamını yaparlar ve bu halleriyle, “en iyiyi seçerek okumak” yapmayışın bariz bir örneğini verirler. 

Daha önce de bu yazılar arasında kısaca bahsedildiği gibi, Müslümanlar arasında, kendisine farz olan ilmihalini bilmeyen, onu öğrenmeye çalışmayan, bu ilmi bilmenin kendisi için lüzumu ve ehemmiyetinden bile habersiz, İslâm’ı çeşitli yanlışlar yaparak yaşayan maalesef çok kişi bulunmaktadır. Bunun tipik örneklerinden biri olarak tanıdığım bir mühendis, Müslüman olmasına ve namaz, oruç vd gibi İslâm’ın gereklerinin çoğunu da yapmasına rağmen, yıllarca çalıştığı bir devlet kurumunda müdürlüğe kadar yükselip emekli olduktan sonra, bir vesile ile ona evinde hangi ilmihal kitabının olduğunu sorduğumda, cep telefonundan hanımını arayarak, evlerinde ilmihal kitabı olup olmadığını sorması beni hayrete sevk etmişti. Evlerinde ilmihal kitabı olup olmadığını bile bilmeyen bir Müslüman’ın  İslam’ı doğru anlamak ve yaşamak hususunda rehber eksikliği olmaz mıydı?

İngiltere’ye geçici görevle giderken yanıma aldığım az miktardaki eşyalarımın arasına o zaman bu alanda Türkiye’de satıştaki tek ciltlik en mühim eser olan Ömer Nasuhi Bilmen’in “Büyük İslâm İlmihali”ni de koymayı ihmal etmemiştim. Gayrimüslim bir ülkede İslâm’ı yaşamakla ilgili bir meseleyle karşılaşınca o ilmihale  bakıyordum. Fakat oradaki çeşitli ülkelerden gelmiş Müslümanlardan görüştüklerimden bazılarının, kendi ülkelerinde her Müslüman’ın bizzat müracaat ederek fıkhî meselelerini öğrenebilecekleri ilmihal kitaplarının bulunmadığını, sadece âlimlere hitap eder şekilde yazılmış fıkıh kitaplarının bulunduğunu, Müslüman halkın fıkhî meselelerini ancak o âlimlerden öğrenebildiklerini söylemeleri ve Türkiye’deki duruma gıpta etmeleri de kayda değer bir hatıram olmuştu.

İlmihalini bilmeden kendi kendine dinî mevzularda hüküm vermeğe çalışmanın garabetini ve yanlışlığını, 12 Eylül 1980 askerî darbesinden sonra, kızların başörtüsü ile okula devamına darbe yönetimi tarafından yasak getirildiği ve bu mevzuda büyük sıkıntıların yaşandığı dönemde, ilk YÖK başkanının bu mevzuda kendine göre Müslümanlığıyla şöyle “içtihad”(?) yapmaya çalıştığında gazetelerden okumuştuk:

 “-İlim öğrenmek, her Müslüman’a farzdır. Kız öğrencilerimiz ‘başörtüsü de farzdır’ diyerek üniversiteye başörtülü olarak devam etmek istiyorlarsa, iki farzdan birini tercih etmeleri gerekiyor. Bana göre (?) ilim öğrenmek farzını başını örtmek farzına tercih etmeleri daha uygun olur.”

Sevabıyla ve günahıyla ahret âlemine göçmüş o eski YÖK başkanıyla ilgili hüküm elbette Allah’ındır; bu mevzuda biz bir şey söyleyemeyiz; fakat hekimlik mesleğinde başarılı olduğundan bahsedilmesine rağmen, bu “şahsî” fetvasında isabet ettiği söylenemez.

Dinî kitaplarda yazılı olduğu gibi, doktorluk, eczacılık, diş hekimliği, avukatlık, çeşitli branşlarda ve seviyelerde öğretmenlik vb.. dünyevî mesleklerle ilgili ilimleri öğrenmek, ilmihal ve iman ilmi gibi “farz-ı ayn” değil;  “farz-ı kifaye” hükmündedir ve Müslümanlardan bir kısmının bu meslekler için gerekli ilimleri öğrenmeleri ve öğrendikleri ilimler ile bu meslekleri icra etmeleri, diğer Müslümanları o meslekler ile ilgili ilimleri öğrenmek farzından muaf hale getirir.

Hem de o mesleklerin, mutlaka başörtülü kızlar ve kadınlar tarafından icrası da dinî bakımdan gerekmez. Şimdi okullarda, resmî iş yerlerinde, milletvekilliğinde vs.. başörtüsü meselesi hallolmuştur; fakat şimdiye kadar bu mevzuda bahsettiğimiz örnekteki gibi ilmihalini iyi bilmeyenlerin o ilimle bağdaşmayacak yanlış fetvalarla hareket etmesinin örnekleri de maalesef çok olmuştur.

Prof.Dr.Mustafa NUTKU

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: