Fıtratın Bozulması ve Manevi Hastalıklar-3

4) Fiziksel Engellilik… Kişinin doğuştan gelen veyahut sonradan meydana gelen kalıcı engelleri onun maneviyatını bozabilir ve onun dine girmesini engelleyebilir. Çünkü böyle birisi için dünya küçük bir cehennem halini alır. Bu fizikî engelin hikmetini bilemezse, dünyanın geçici bir imtihan yeri olduğunu kavrayamazsa, Âhiret hayatının tesellisini dinden almazsa Allah’a düşman kesilir. Hem dünyası hem Âhireti berbat olur.

Bu mevzuda en çarpıcı misal Ebu’l-A’la-i Maarri’dir. “A’ma” olması, teselli için felsefeye dalması ve Kur’anı dinlememesi onun Allah’a düşmanlık taşımasına yol açmıştır.[1] Fakat Hz. Eyyub’un (AS) yıllar süren ağır hastalığı, Hz. Musa’nın (AS) konuşmasında aksaklık olması, Hz. Yakub’un (AS) yıllar süren evlat acısı ve gözlerinin a’ma olması gösterir ki engellilik ümitsizliğe yol açmayabilir. Hem ilk Müslümanlardan olup Abese Suresinin inmesine vesile olan, Allah’ın Elçisinin de (ASM) müezzini bulunan Abdullah bin Ümmü Mektum’un (RA) a’ma olması gösterir ki, bedendeki engeller akıl ve gönül canlılığına ve yüceliğine engel değil, bilakis destektir. Abese Suresinin inişi nazara alınırsa “Engellilerin imanı ve ilmi, Allah için çok değerlidir.

Doğuştan ve sonradan engelli olmak, o yönünü Allah’a kurban etmek gibidir. O yön onun ebedî Cennetinin anahtarı olur. Bir savaşta elini kaybeden Zeyd bin Suvahan için Allah’ın Elçisi (ASM) şöyle der: “Zeyd’in eli, kendisinden önce Cennet’e girecek.”[2]

Zeyd, kendi iradesiyle Allah yolunda elini feda etti; Cennet’i kazandı. Oysa dünyaya doğuştan elsiz gelenin elini ise, Külli İrade keser. Kulun iradesi ve niyeti, kirli ve şerre açık olabilir. Fakat Külli İrade daima hayrı tercih eder. Fakat bu hayır, ebedî Âhiret hayatı noktasındandır. Bu açıdan bakılırsa engelliler, fıtrat âleminin doğuştan gazileridir. Eğer engelli kişiler bu hallerine sabrederler ve hikmetlerini çözüp şükrederlerse, ebediyet âleminin kahramanları olacaklar… Bu noktada Hz. Peygamber (ASM) doğuştan veya sonradan bir şekilde engelli hale gelenlere, gözü örnek göstererek, Allah’tan şöyle bir müjde getirir: “Ben kulumu –iki gözünü kast ederek- iki sevgilisini almakla imtihan ettiğimde o buna sabrederse, iki göze bedel olarak ona Cennet’i veririm.[3] Yeter ki kişi “Allah verdi, Allah aldı” şuurunda olsun…

 5) Fakirlik… Bir insanın maddi imkânlarının kıtlığı ile fiziksel ihtiyaçlarının devamlı yenilenmesi çarpışırlar. Çarpıştıkları durumda, insan iradesi sıkışır. Böyle bir kişi başkasından bir şey dilenme gibi ezici veyahut başkasının malını çalma gibi karalayıcı bir tavra mecbur olur. Bu tavırlar, fıtratı zedeler ve sağlıklı düşünmeyi bozar. Allah’ın rahmeti ve hikmeti hakkında sorgulamalara ve suçlamalara yol açar. Bu mevzua Allah’ın Elçisi (ASM) dikkat çekerek şöyle der: “Fakirlik, küfür olayazdı.”[4]

Kur’an bu fıtrat yaralanmasını engellemek için şöyle emreder: “İnsana çalıştığından başkası yoktur. Neyin uğrunda çalışırsa karşılığını mutlaka görür.” (Necm Sûresi, 39-41) Geçimini ağlamak için çalışmak isteyen herkese Allah mutlaka bir iş kapısı açar. Çünkü kişinin fiziksel ihtiyacı, ağaçların yağmura ihtiyacı gibi Hakk katında makbul bir duadır. Ağaçları ve çimenleri yaşatmak için bulutları istihdam eden rahmet-i İlahiye fakir bir kişinin rızık duasını ve iş talebini karşılıksız bırakmaz. Herhangi bir işte çalışmak, kişiye asgari de olsa bir gelir getirir. Bu geliri kullanma noktasında Hz. Peygamber (ASM) şöyle rehberlik yapar: “İktisad eden, asla sefillik yüzü görmez.[5] İktisad, az dahi olsa, elindeki imkân ve gelirini önce en hayatî ihtiyacına sonrasında hayat açısından ikinci derece ihtiyaçlara baz alarak şuurluca harcamaktır. Diğer bir hadis ise ufuk açıcıdır ve asıl fakirin kim olduğunu gösterir: “Kanaat, bitip tükenmek bilmeyen bir zenginliktir.[6] Asgari gelir elde edip elindekiyle yetinen, kul hakkı yemeyip harama girmeyen bir kişi, ayda milyon lira kazanan, hırs ve ihtirasının verdiği sarhoşlukla başkalarının hakkını yiyen bir zenginden hakikatte daha zengindir. Kanaatkâr kişiye Hz. Peygamber (ASM) bir müjde daha verir: “Kanaat eden zengin olur, izzet bulur. Aç gözlülük eden fakir düşer, zelil olur.[7] Allah’ın bir âdeti dünün azizlerini bugün zelil, bugünün zelillerini yarın aziz etmektir. Mâlikü’l-Mülk O’dur.

[1] Öylesine bedbinliği ve ümitsizliği ile meşhur olmuştur ki Arap dünyası onu atasözlerinde “Ebu’l-Ye’s” (Ümitsizliğin babası) olarak yad eder.

[2] Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:343; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:702; Hafâci, Şerhu’ş-Şifâ, 3:214; el-Heysemî, Mecme’u’z-Zevâid, 9:398; Askâlânî, el-Metâlibü’l-Âliye, 4:91, no. 4047.

[3] Buhârî, Merdâ, 7.

[4] Beyhâkî, Şuabu’l-İman, Cilt-5, 267. Hadis.

[5] Müsned, 1:447; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 5:454, no: 7939; el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, 3:36, 6:49, 56, 57.

[6] et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat: 7:84; el-Beyhakî, ez-Zühd: 2:88; el- Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ: 2:133.

[7] İbnü’l-Esîr, en-Nihâye fî Ğarîbi’l-Hadîs: 4:114; ez-Zebîdî, Tâcü’l-Arûs: 22:90.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: