Gençlik Rehberi Mahkemesinden İslamafobi Sempozyumuna

Bediüzzaman‘ın hayatında İstanbul farklı zamanlarda farklı hayat levhaları ve görüntüleri ile görünmüştür.

İkinci Meşrutiyet öncesi geldiği İstanbul’da farklı faaliyetleri olmuştur. Bu geliş kendini kamusal alana, ilim muhitlerine kabul ettirme yönünden önemli bir geliştir.

İmparatorluğun hasta adam olduğu bir dönemde Bediüzzaman siyasi hayatı, dini ve kültürel hayatı projektör gözleri ile denetler, eserlerinde daha sonra görülecek sayısız tahlillerin hammaddeleri ve saf vakaları bu dönemde görülmüştür.

Toplumu çok yönlü olarak revize edecek bir insanın o toplumu çok yönlü olarak görmesi ve değerlendirmesi gerekir.

Dostoyevski Sibirya sürgününde romanlarının bütün hammaddelerini bulduğunu söyler.

Hüseyin Rahmi İstanbul’da günlük hayatın bütün vechelerini görmüş ve romanlarına yansıtmıştır.

Çünkü asrın en büyük olayı gözlem,

Bediüzzaman’da bütün eserlerinin yapısal görüntüsü ile ileri düzeyde bir gözlemcidir. Onun gözlemleri hem tabiatı, hem insanları, hem olayları, hem demonik vakaları, dini ilişkileri daha nice görsel levhaları içine alır.

Avrupa Osmanlının hasta adam olduğunu görmüş, hastayı bir an önce öldürüp mirasına konmanın hesabını yaparken, Bediüzzaman da hasta adamı çok yönlü olarak görmüştür, Avrupa hasta adamı pasta yapmayı düşünürken, Bediüzzaman ise bu büyük hastayı diriltmek için her çabayı göstermiştir.

Bediüzzaman siyasi hayatın hasta olduğunu görür kurallar vazeder.

Dini hayatın ve akaidi hayatın hasta olduğunu görür, risalelerinde hasta akaidi sağlıklı hale getirmeye gayret eder.

Haşir’deki adam hasta,

Miraç’ daki adam da hastadır, anlayış ve kavrayış hastasıdırlar.

Hastalar risalesindeki hastalık bedensel hastalıktan çok hastalığı tanrısal göremeyen anlayışın hastalığıdır.

Bediüzzaman dinin bütün akaidi ve ameli alanlarını hastalıktan kurtarmak için eserler kaleme almıştır.

Meşrutiyet öncesi geldiği İstanbul’da bu hasta adamı çok yönlü olarak görmüştür.

Daha sonra bu gözlemlere göre eserlerinin yapısını kurmuştur. Bu ilk geliş mahiyet olarak tam işlenmemiştir, çok önemli bir geliş ve hazırlanış dönemidir.

Bundan sonraki gelişi Rusya’da sürgün yıllarından sonra döndüğü İstanbul’da yaşadıklarıdır. İşgal İstanbul’unda o kadar farklı fikirler vardır ki bir piyanonun tuşlarının her birinin bir yere düşmesi gibi ahenksiz bir ortamdır.

Ankara hükümeti tarafından çağırılan Bediüzzaman

Bediüzzaman yüzlerce gazetenin çıktığı bu dönemde ülkenin birliği için herkesi örgütlemeye çalışmış, milli birliği sabote edenlere cevaplar vermiştir. Buna rağmen otuz bir martta yakalanmış ama mahkemeden kurtulmuştur.

Bediüzzaman bir kahramandır. Bu belirsiz ortamda, binlerce insanın ve aydının bulunduğu ortamda bu garip adam İngiliz siyasetini perişan etmiş ve Ankara hükümeti tarafından çağrılmıştır. O dönemde çağrılan bir başkası var mı?

Ne gariptir ki İngiliz işgali altındaki İstanbul’da İngiliz politikasını sarsan adam Van’dan alınıp bir suçlu mücrim gibi İstanbul’a getirilmiştir.

Bizim son yüzyılımız hamiyetli adamların harcanması ile doludur. Kim ülkeyi kurtarmak için çalışmışsa ya kaçmış, ya kaçmak zorunda kalmış, ya da başı yenmiştir.

Eleştiri üzerine kurulmamış sistem, enkaz üzerine kireç döküp beyazlatıp onun üzerine sanatlı resimler çizmiştir.

Bu adam harcama bugün de devam eder, Demirel altı defa gitmiş yedi defa gelmiştir, her gelişi bu adamlara karşıdır, son gelişinde artık korkusundan tavrını kaybetmiştir.

Özal da öldürülmüş, Menderes, Sultan Hamid, Sultan Aziz, Enver paşa hep bu yolun yolcularıdır.

İstanbul’a dört defa değişik sebeplerle gelen büyük ıslahatçı

Bediüzzaman cumhuriyetin ilanı sonrası Van’dan alınıp İstanbul’a getirilmiş, yaşadıkları o günün çarpık politikaları gereği tatsız şeylerdir, ama o başka bir dünyanın adamıdır.

Milli mücadelede mücadeleciler ile savaş meydanlarında büyük kahramanlık gösterilmiş insanlar siyah beyaz kavgası yüzünden zayi edilmiş ve bugünün bütün siyasi ve etnik kırgınlıklarının çekirdekleri bilinçsizce o dönemlerde atılmıştır.

Bu hareketleri yapanlar büyük devlet adamı edalı aslında kafaları cüce mantıkların mahkûmu insanlardır, eğer o politikalar doğru olsaydı bu günkü yanlışlar ve mayınlı bölgeler oluşmamış olurdu. Eynessera minessüreyya.

İstanbul’dan Barla’ya sürgün edilen Bediüzzaman daha sonraki yıllarda İstanbul’a bir kere de Gençlik Rehberi mahkemesi dolayısı ile gelmiştir.

Siyasi tarihimiz o kadar kuraldan mahkûmdur ki asrın başından ortasına kadar dört defa İstanbul’a gelen büyük ıslahatçı dört gelişte de farklı muameleler görmüştür. Öldükten sonra da yüzyılın bitişine kadar da talebeleri çekmiştir. Gençlik rehberi mahkemesinde davasını kemale erdirmiş büyük ıslahatçı ahirete göçtükten sonra da Avrupa’nın üflediği ifsad ıslıkları ile rahatsız edilmiştir.

Ama Bediüzzaman bütün bu yüzyıllık mücadele sonrası İstanbul’a bir üniversite kürsüsünde eserlerinin tartışıldığı bir toplantı ile geri dönmüştür. Yahya Kemal İstanbul’un fethini gören Üsküdar’a gazel yazmıştır, Risale Akademi de aynı şekilde İstanbul’un fethinin kapısını açmıştır. Otuz beş bildiri İslamafobyanın arkeolojisini yapmış, meseleyi tahlil etmiş, bu büyük kavram ve uygulamanın ülkenin fikir ve din arenasında dikkat çekmesini sağlamıştır.

İttihad imtizac-ı efkârdır, bilginin ışığında vücut bulur

Garip olan Türkiye’de İslamcıların, cemaatlerin artık rüzgârını kaybetmek üzere olduğudur, şimdi insanlar artık rüzgârlarını menfaatlerine göre ayarlamaktadırlar.

Baskı, zulüm ve tarassut olduğu dönemlerde heyecanlı ve hizmet aşkı ile dolu insanlar, İstanbul gibi yerde hangi yelpazede olursa olsun kalkıp da bir sempozyuma gelme zahmetine katlanamamaktadırlar, ittihadı İslamı savunanlar kendi aralarında ittihadı gerçekleştirmek için ortaya konan içtimaları görmezlikten gelmektedirler.

İslamafobyanın teorisi çok önemli, Bediüzzaman bu din korkusunun dine ne tür zararlar verdiğini bildiği için en uygun karşı mücadeleyi gerçekleştirmiştir. Risale Akademi, Akademik Araştırmalar Vakfı ve Üsküdar üniversitesinin birlikte gerçekleştirdiği bu hayırlı içtima aydınlarımızın gözünü bir nebze de olsa Bediüzzaman’ın klasik görüntüsünün dışında görmelerine neden olmuşsa herkes mutlu olmuştur.

Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes
Artık ey kahpe rüzgar nerden esersen es

Prof. Dr. Himmet Uç

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: