Gezi Parkı’nın düşündürdükleri

taksim_gezi_parkiSosyolojik olaylar incelenirken genelde bireyden ve aileden yola çıkarak değerlendirme yapılır ve toplumsal ilişkiler ve örgüler buna göre değerlendirilir. “Gezi Parkı” olaylarını değerlendirirken toplumdan aileye ve bireye indirgeyerek olayları farklı bir açıdan tahlil etmenin faydalı olacağını düşünüyorum.

Uzun süredir belirli sebeplerle gerilen ve kendisini dışlanmış, ötekileştirilmiş hisseden toplumun bir kesimi, artık bu gerilimi kaldıramaz olunca, toplumsal patlamanın farklı bir boyutunu yaşadı Türkiye. Olaylara hangi cepheden bakarsanız farklı sebepler ve sonuçlar bulmanız mümkün, bunun farkındayım. Olayların taraflarının (hükümet ve eylemciler) yorumunu dinlediğinizde, belki her iki tarafa da hak verebilirsiniz (şiddete başvuranlar hariç.) Aynı aile içinde çıkan anlaşmazlıklarda iki tarafı da dinlediğinizde her iki tarafa da hak verebileceğiniz gibi.

Aile içi çatışmalarda problemleri çözmenin ortak paydasının adı; hoşgörüdür. Aynı toplumsal olayları çözmenin ortak paydasında adının hoşgörü olduğu gibi. Gezi parkı olayında yaşanan sürecin tamamına baktığımızda ihmal edilen temel faktörün de bu olduğunu görüyoruz. Zedelenen ve örselenen bu kavram beraberinde “ötekileşme” ve “aidiyet” duygusunun yitirilmesine kadar gidiyor. Bu tahlili yaparken işin provokasyon boyutunu göz ardı ettiğim düşünülmesin.

Bir toplum ayrışmaya başladığında ve o toplumdaki bireyler kendilerini dışlanmış hissettiklerinde ‘sosyolojik patolojiler’ oluşmaya başlar ve tedbir alınmazsa mevcut problemler kangren haline gelir. İş, meseleleri kangren haline gelmeden çözebilme, bertaraf edebilme maharetinde gizlidir. Aile içinde kangren olan ilişkileri boşanma gibi travmatik bir işlemle nihayetlendirebilirsiniz. Ama toplumsal problemlerde boşanmanın adı ve şekli tahmin edilemeyecek kadar tahripkâr olabilir. Biz ülke olarak bunu defalarca yaşadık. Yaklaşık yüz yıldır aile içi problemlerden dolayı neredeyse tatmadığımız olumsuz duygu kalmadı. Tam işi tatlıya bağlayacağız derken küçük bir kıvılcım aile fertlerini çok anlamsız ve gereksiz yere yeniden çatışma boyutuna kadar getirdi.

Yaşanılan son olaylar her insan gibi toplumlarında bir sınır, bir sabır eşiği olduğunu bizlere gösterdi. İşte o sabır eşiği aşıldığında en uysal insanın bile yapmayacağı, yapmayı aklından bile geçirmeyeceği şeyleri yapabilecek konuma geldiğini ispatladı.

Aile içinde otoriter bir babanın tavrına sevgi, saygı veya korkusundan ses çıkarmayan diğer aile bireyleri, eğer o tahammül eşiğini aşarlarsa o aile içinde çatışma ve ayrışma kaçınılmaz olacaktır. Velev ki babanın o otoriter tavrı ailenin menfaati için olsa bile.

Burada babanın (otoritenin) hatası sergilediği tavrı, koyduğu kuralların muhtevasını ve gerekçesini aile bireylerine yeterince anlatamamış ve o uyulması gereken kurallarla ilgili aile bireyleri ile yeterince istişare etmemiş olmasıdır…

Gezi Parkı olayları birden fazla bilinmeyeni olan bir denklem olarak sosyolojik olaylar hanesinde, tarihin tozlu raflarında yerini alacaktır. Çıkarılması gereken çok dersler olduğunu düşünüyorum. Derslerin sadece toplumsal olarak değil, bireysel ve ailesel olarak da çıkarılması gerektiği kanaatindeyim.

Ben kendi adıma birçok ders çıkardım işte bunlardan bazıları:

“Haklı olmanız yetmez, hakkı ifade ediş tarzınızda en az haklı olmanız kadar önemlidir.”

“Üslûbu beyan aynıyla insandır.”

“Mahkeme kadıya mülk değildir.”

Kenan Taştan / Yeni Asya

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: