Gökdelenlerde kuracağımız komşuluklarımızda ilk ölçümüz?

Soru: Son zamanlarda gökdelenler inşa edilmekte, her bir gökdelende de bir kasaba halkı kadar insan oturmaktadır. Nitekim bizim yaşadığımız kısımda sayısını bilemeyeceğimiz kadar daire ve komşu söz konusudur. Özelliklerini bilemediğimiz bu komşularımızla nasıl muhatap olacağımızı bilemiyor, biz onlara onlar da bize gelip gitmekte sıkıntı çekiyoruz. Söylentiler etkili oluyor gidip gelme konusunda. Falan dairedeki komşu Alevi imiş, filan dairedeki de Sünni… Ötekiler sağcı, berikiler de solcu imiş… Şayet bunlar söylendiği gibi iseler onlara gidilmez, onlar davet edilmez mi? Mutlaka kendimiz gibi düşünenlere mi gitmeliyiz? Yoksa bizim gibi düşünmeyenlerle de komşuluk münasebeti kurmalı, gidip gelmeli miyiz? Komşuluk konusunda ölçüyü nasıl tespit etmeliyiz?

Cevap: En başta bir önemli noktaya dikkat çekmek isterim. Komşulukta birbirimizi Alevi-Sünni, sağcı-solcu, doğulu-batılı, falancı filancı diye ayrımcılık yapmak doğru değildir. Belki komşulukta aranacak ilk vasıf, komşunun saygılı biri olup olamaması vasfı olmalıdır.

Bir komşu kendisi gibi düşünmeyenlere saygılı ise gelip gitmelerde hep saygılı davranıyor, rahatsız edici davranışlardan kaçınıyorsa meslek ve meşrebi ne olursa olsun böyle saygılı komşulara gidilip gelinir, davet edilerek komşuluk münasebetleri kurulur. Çünkü siz onlara gidince rahatsız eden davranış ve konuşmalara muhatap olmuyorsunuz, onlar da size gelince rahatsızlık duyacakları konulara girmiyorsunuz, karşılıklı saygı içinde muhatap oluyorsunuz.

Nitekim bir Mecelle kaidesinde şöyle ölçü verilmektedir:

İslam’da birine zarar vermek de yoktur; birinden zarar görmek de!..

Öyle ise komşuluk ilişkilerinde bu ölçü esas olmalıdır. Komşuya ne zarar vermeli ne de komşudan zarar görmelidir!..

Böyle saygılı komşuluklarda kimde iyi hal ve tavır görülürse o beğenilerek benimsenir, böylece komşulukta iyilikler paylaşılmış, yaygınlaştırılmış olunur. Yeter ki iyi örnek verilsin, beğenilecek intiba bırakılsın gidiş gelişlerde.

Demek ki, komşulukta aranacak ilk vasıf, Sünni-Alevi, sağcı-solcu, falancı filancı vasıfları değildir. Belki esas olan, saygılı olup olmama meselesidir. Yani ne komşuya zarar vermek ne de komşudan zarar görmek söz konusu olmamalıdır…

Bunun için komşular misafirliklerinde komşunun değerlerine saygısızlık manasına gelebilecek imalı konuşmalardan kaçınmalı, özellikle gıybete hiç yönelmemeli, başkalarının olumsuzluklarını sıralayarak aleyhte konuşmamaya özel bir dikkat göstermelidir. Çünkü gıybetin yapıldığı yerde, bir gün aynı gıybetin kendileri hakkında da yapılabileceği düşünülerek itimat sarsılır, saygılı komşu olunmadığı yolunda bir düşünce de oluşabilir.

Ancak bir Müslüman, hayatının vazgeçilmezleri olan ömür boyu sürdürdüğü dini görevlerinde, mesela tesettüründe, namazında komşularına vardığında bir engelle karşılaşmamalı, bunları ihmale mecbur bırakılmamalıdır. Şayet komşuda namazını kılamama, tesettürünü koruyamama gibi zorluklarla karşılaşacak olursa komşusu saygılı biri değil demektir. Kendi düşüncesine uymak şartıyla kabul ediyor manası çıkar bu zorlamalardan. Komşusunun hassasiyetlerine saygı duymayan komşu ile irtibat kurma mükellefiyeti de kalkmış olur bu durumda…

Zaten zarar veren komşuya bir daha gidilmez, zarar gören komşu da bir daha davette bulunmaz. Böylece saygısız davranışlar komşuluk münasebetlerini de koparmış olur. Kimse kimseye gidip gelemez. Güzel örnekler görülemez, iyilikler de paylaşılamaz olur. Gökdelenlerde de olsa herkes kendi yanlış ve yalnızlığıyla baş başa kalmaya mahkûm hale gelir…

Denebilir ki, böyle yerlerde dindarlar yanlış anlaşılabilecek dil ile ‘tebliğ’ yerine, rahatsızlık vermeyecek hal ile ‘temsil’i esas almalı, saygılı haliyle saygı kazanmalı, (saygılı komşular topluluğu) oluşturmayı görev bilmeliler.

Ahmed Şahin / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: