Zira Hz. Âdem (a.s.)’dan kıyamete kadar gelmiş ve gelecek bütün peygamberlerin, evliyaların, salih insanların bile Allah’a sığındığı dehşetli ahir zamanın tam ortasında yaşıyoruz. Her taraf günah denizi olmuş; günaha götüren vasıtalar en güvenilir sığınaklara, kuytu köşelere ve bir kale sandığımız aile cennetine kadar girmiş.
Diyebiliriz ki, Rabbimizin Afûv ve Gafûr gibi isimlerinin tecellisine, Onun af ve mağfiretine hiç bu kadar muhtaç olmadık. Sanki bir günah yağmuru altında yürüyor ya da bir günah denizinde yüzüyoruz. Bizlere koruyucu bir şemsiye, bir yağmurluk ve kurtarıcı bir can yeleği, bir filika lâzım olduğu gibi, ister istemez bulaşan günahlardan arınmak için de kuvvetli bir temizleyiciye muhtacız.
İşte tesbih namazı, günahları yok eden, insanın manen yıkanıp temizlenmesine vesile olan muhteşem bir arınma denizidir. Âdeta en derin ve inatçı günah kirlerini bile söküp atan çok kuvvetli ve faydalı manevî bir deterjandır ki, temizleyicisi, yumuşatıcısı, mis gibi parfümü içindedir. Bu yüzden kendisi cazip, kılması tatlı, manası derin, neticesi muhteşem bir ballar balıdır. Böylesi harika bir namazı bize ihsan ettiği için Rabbimize ayrıca şükretsek yeridir.
On çeşit günahı affettiriyor
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) amcası Hz. Abbas’a (r.a.) tesbih namazını tavsiye ederken şöyle buyurmuştur:
— Bak amca, sana on faydası olan bir şey öğreteyim. Bunu yaparsan günahlarının ilki-sonu, eskisi-yenisi, bilmeyerek işlediğin-bilerek işlediğin, küçüğü-büyüğü ve gizli yaptığın-açıktan yaptığın on türlü günahını Allah bağışlar.
Bu muazzam namazın sağlayacağı müjdeli sonuçları öğrenen Hz. Abbas (r.a.):
— Bunu her gün yapamayız, deyince âlemlere rahmet olan Güzeller Güzeli şu kolaylığı müjdeledi:
— Dilersen bu namazı her gün bir kere kıl. Her gün yapamazsan haftada bir kere, haftada yapamazsan ayda bir kere, o da olmazsa yılda bir kere yap. Yılda bir kere de kılamazsan hiç olmazsa ömründe bir kere yap.” (Ebû Dâvud, Tatavvu’: 14; Tirmizî, Vitr: 19)
Efendimizin tesbih namazı kılanlar için verdiği af ve mağfiret müjdesi çok büyük bir nimet, buna karşılık harcayacağımız zaman ve zahmet pek azdır. Hadiste, “bütün günahlar” ifadesi de kullanılabilirdi. Bunun yerine “on türlü günah” ifadesinin yer alması, tesbih namazının günahların affı konusundaki benzersiz üstünlüğünü gösterir. Demek ki, Rabbimiz tesbih namazını çok önemsemekte, çok büyük değer vermektedir.
Tesbih namazına anlam katan sırlar
Dört rekât olan tesbih namazının her rekâtını 75 kez süsleyerek toplam 300 defa tesbih etmemizi sağlayan “sevabı çok, manası derin” olan ifadeler şudur:
“Sübhanallâhi ve’l-hamdülillâhi velâ ilâhe illallâhü vallahü ekber.”
Konuyla ilgili bir hadiste bu ifadeler “bakiyat-ı salihat” olarak bildirilir. (Müsned, 3: 75) Yani bu kelimelerle Rabbimizi zikretmek, bâkî âlemde sevap kazandıran önemli amellerdendir.
Bu namaza tesbih namazı denmesinin sebebi, bu ifadelerin tesbihle başlamasıdır. Ancak tekrar edilen bu ifadelerden dolayı diyebiliriz ki, tesbih namazı, aynı zamanda bir tahmid namazı, bir tehlil namazı ve bir tekbir namazıdır. Sübhanallah demek, tesbih; elhamdülillâh demek, tahmid; lâilâheillâllah demek, tehlil; Allahüekber demek ise, tekbirdir.
Tesbih namazının vesile olduğu af ve mağfiret çok büyük olduğuna göre, onu kılarken dikkat edeceğimiz mühim hususlar olmalıdır. Bunlar, ihlâs, samimiyet, tâdil-i erkân, huşû ve manasını kavramaktır.
Allah’ı tesbih etmenin önemi
Peygamber Efendimizin (s.a.v.), hırka-i şerifini miras bıraktığı Veysel Karanî Hazretleri, gecelerini ibadetle geçirir, neredeyse hiç uyumazdı. İbadete âdeta âşık, namazdaki huşûu zirvede yaşayan yüce bir şahsiyetti.
Bir gece, “Bu gece kıyam gecesidir” diyerek sabaha kadar ayakta ibadet etmişti. Bir başka gece, “Bu gece rükû gecesidir” buyurarak, gece boyu uyamadan rükûda bulunmuştu. Asla ibadete doymayan bu yüce zat, ertesi gün de, “Bu gece secde gecesidir” diyerek sabaha kadar secdede ibadet etmişti.
– Ey Üveys, bu kadar uzun geceyi sadece secdede geçirmeye nasıl katlanıyorsun, diye sormuşlardı.
Gerçekten de, tesbih namazı kılarken secdede on tesbihi söylerken sanki nezle olmuş gibi burnu tıkanan biz ibadet tembelleri için onun o hâlini anlamak zordur.
O muhteşem Allah dostu, bu soruya şu ibretli cevabı vermişti:
– Secdede, sabah olur da ben hâlâ bir kere Sübhâne Rab-bi-ye’l-A’lâ diyemem. Hâlbuki üç tesbih, sünnettir. Bunu yapamamamın sebebi, meleklerin ibadetini yapmak istememdir. Buna ise gücüm yetmiyor.
Hz. Üveys bu cevabıyla meleklerin söylediği tesbihin daha derin, daha kuşatıcı, daha anlamlı olduğunu söylemek istemişti.
Tesbihin derin anlamını kavramaya çalışmak ve hissederek söylemenin ne büyük bir fazilet olduğunu anlamak için Bediüzzaman Hazretlerinin yaşadığı şu olaya dikkat edelim:
“Bir zaman kalbime geldi, ‘Niçin Muhyiddin-i Arabî gibi hârika zâtlar Sahabelere yetişemiyorlar?’ Sonra, namaz içinde ‘Sübhanerabbiyelâlâ’ derken, şu kelimenin mânâsı inkişaf etti, tam mânâsıyla değil, fakat bir parça hakikati göründü. Kalben dedim: ‘Keşke, bir tek namaza bu kelime gibi muvaffak olsaydım, bir sene ibâdetten daha iyi idi.’ Namazdan sonra anladım ki, o hâtıra ve o hal, Sahabelerin ibâdetteki derecelerine yetişilmediğine bir irşâddır.” (Sözler, 27. Söz’ün Zeyli)
Onun açıklamasına göre, sahabeler bütün dua ve tesbihleri, tamamen manasını anlayarak ve hissederek söylerdi.
Kur’an’da tesbih ve tahmid
Tesbih, tahmid, tehlil ve tekbir o kadar önemlidir ki, bunlarla ilgili yüzlerce ayet vardır. Kur’an’da yüzlerce ayette Allah’ın birliği (tevhid) ve büyüklüğü (azamet ve kibriya) vurgulanır; tesbih, hamd ve şükür birçok ayette emredilir.
“Ondan başka ilâh yoktur”, “Sizin ilâhınız, bir tek ilâhtır” meâlindeki ayetler defalarca zikredilir; küfür ve şirke şiddetle karşı çıkılır. Tesbih namazındaki dört cümleden biri olan “Lâilâheillâllah” ifadesi, tevhidi ilân eder. Bunun fazileti hususunda Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Benim ve benden önceki peygamberlerin sözleri içinde en faziletlisi Lâilâheillâllah’tır.” (Muvatta’, Hac:26)
Rabbimiz, Kur’an’da hamd ve tesbihi defalarca vurgulamış ve bizlere emretmiştir. İşte bunlardan bazıları:
“O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşir: 24)
“Sen, o ölümsüz ve daima diri olan Allah’a tevekkül et. O’nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!” (Furkan: 58)
“Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş’ın etrafını kuşatmış halde görürsün. Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve ‘Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur’ denilmiştir.” (Zümer: 75)
“Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et.” (Vakıa: 96)
“O halde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ederek tesbih et.” (Kaf: 39)
“Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin, kalktığında Rabbini hamd ile tesbih et.” (Tur: 48)
“Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tesbihte bulun ve O’ndan bağışlanma dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir. (Nasr: 3)
Namazın üç esası
Biraz da tesbih namazında tekrar edilen cümlelerin anlamı üzerinde duralım. Bediüzzaman Hazretlerine göre, “Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı tesbih, tâzim ve şükürdür.” Bu ifadeden anlıyoruz ki, namaz âdeta tesbih, tâzim (tekbir) ve tahmid (şükür) iplikleriyle işlenmiş manevî bir kanaviçedir. Nasıl ki, un, şeker, yağ bütün tatlıların ana maddesidir; Kur’an’ın manevî mutfağında imal edilen ruhumuzun gıdası namazın üç ana maddesi de, tesbih, tekbir ve tahmiddir.Bu üç kelimenin açılımı da şöyledir:
“Yani, celâline karşı kavlen ve fiilen sübhânallah deyip takdis etmek; hem, kemâline karşı lâfzen ve amelen Allahu ekber deyip tâzim etmek; hem, cemâline karşı kalben ve lisanen ve bedenen elhаmdülillâh deyip şükretmektir. Demek, tesbih ve tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında, bu üç şey her tarafında bulunuyorlar. Hem ondandır ki, namazdan sonra, namazın mânâsını te’kid ve takviye için, şu kelimât-ı mübareke, otuz üç defa tekrar edilir; namazın mânâsı şu mücmel hülâsalarla te’kid edilir.” (Sözler, s.40)
Rabbimiz, sonsuz celâl ve büyüklük sahibidir; yücedir, eşi benzeri yoktur. Sübhânallah diyerek tesbih etmek, Onun her türlü acz, kusur ve eksikten münezzeh olduğunu ifade etmektir.
O, kemal sahibidir; her bakımdan eksiksizdir, mükemmeldir. Allahüekber diyerek tâzim etmek, Onun yüceliğini ve büyüklüğünü belirtir.
Allah, cemal sahibidir; son derece güzeldir ve bütün güzellikler Onun sonsuz güzelliğinin bir tecellisidir. İşte elhamdülillâh diyerek hamd etmek, Onu övmek ve minnettarlığımızı bildirmektir.
Tekbir, tesbih ve hamd namazın her yerinde bulunur. Namaza tekbirle başlarız ve bütün rükünler arasında “Allahüekber” deriz. Arkasından “Sübhaneke” duasıyla tesbih başlar, rükû ve secdelerde üçer defa tesbih ederek Rabbimizin münezzehliğini dile getiririz. Bütün rekâtlarda okuduğumuz “Fâtiha”nın başında Allah’a hamd vardır. Rükûdan kalkınca yine Ona hamd ederiz.
İşte tesbih namazı, bu muazzam üç ifadenin normal namaza göre çok daha yoğun kullanıldığı muhteşem bir namazdır. Eğer namazı manevî bir süte benzetirsek, tesbih namazı, namazların âdeta kaymağı gibidir.
Bu kelimelerle bezenmiş tesbih namazı, günahların affına vesile olduğu gibi, duaların da kabul edilmesini sağlar. Allah’tan izin almadan kavmini bırakıp gidince denize atılıp balık tarafından yutulan Yunus (a.s.)’ı anlatan Rabbimiz, şöyle buyurmuştur: “Çok tesbih edenlerden olmasaydı, kıyamete kadar balığın karnında kalacaktı.” (Saffat: 143-144)
Demek ki, çok tesbih etmek duanın kabulüne ve kurtuluşa vesiledir. Hakkıyla kılınan tesbih namazı da, inşallah çok hayırlara vesile olur.
Tesbih Namazı Nasıl Kılınır?
Tesbîh namazının kılınışı şöyledir: Namaz kılmaya niyet edilerek iftitah tekbîri ile namaza başlanır. Sübhâneke duasını okuduktan sonra 15 defa “Sübhanallâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber” denir. Sonra eûzu besmele çekilerek Fâtiha ve bir sûre okunduktan sonra 10 defa daha bu tesbîh okunur. Daha sonra rukûa eğilip ve üç defa “Sübhâne Rabbiye’l-Azîm” dedikten sonra 10 defa aynı tesbih okunur. Rükûdan doğrulunca “Semiallahü limen hamideh” ve “Rabbenâ leke’lhamd” dedikten sonra 10 defa, secdede “Sübhâne Rabbiye’l-A’lâ” dedikten sonra 10, iki secde arasında 10 ve ikinci secdede 10 defa aynı şekilde tesbih okunur. Böylece bir rekâtta 75 defa tesbih tamamlanmış olur. İkinci rekâta kalkınca 15 defa tesbîhle başlar ve kalanını birinci rekâtta olduğu gibi kılar. İkinci rekâtta Tahiyyattan sonra Salli-Bârik okunur ve üçüncü rekâta Sübhaneke’yle başlanır.
Bu şekilde dört rekât namaz kılınır. Tesbih namazı nafile bir namaz olduğundan, teravih dışındaki diğer nafilelerde olduğu gibi tek başına kılınması gerekir. Ancak kılmayı teşvik etmek için bilhassa mübarek gecelerde, camilerde veya evde bir imam tarafından cemaatle kılınması mümkündür. Çünkü birçok kimse nasıl kılındığını tam bilmemekte, tek başına kaldığında da başka şeylere dalıp tesbih namazını ihmal etmektedir.
Tesbih namazı kılarken mutlaka tâdil-i erkâna dikkat etmek, tesbihleri çok hızlı söylememek gerekir. İmam tesbihleri söylerken cemaatin de içinden söylemesi, tesbihlerin sayısını parmağıyla sayması mümkündür. Cemaatle kılarken orta bir yol izleyebilir, yalnız kılarken müsaitsek tesbih namazını daha yavaş ve uzun sureler okuyarak kılabiliriz.
Tesbih namazı duaların kabulüne vesile olacağı için Tahiyyat’tan sonra Salli-Barik okuyup Kur’an’dan dua ayetleriyle hâlimizi Rabbimize arzedebiliriz.
Cemil Tokpınar / Moral Haber