Hayatını Kaybetti..

Hep duyarız böyle derler-diyorlar ya hani?

Filan kişi hayatını kaybetti“. 

Hayat kaybedilir mi hiç? 

Ya da tersinden soralım “hayat” bulunur mu?

Ya da hangi hayatı kaybetti? Nerde, nasıl kaybetti? Kim gördü, nasıl bildi?


Malum hayat denince aklımıza bir dünya hayatı bir de ahiret hayatı geliyor.. Dünya hayatı, öteleri kazanalım diye bize verilmiş sermayedir. Sermayesini iyi kullanan iyi ticaret yapar ve az bir ömürle ebedi bir hayatı satın alabilir..

Nasıl?


Az ömrü çok yapmak, aşkla, ihlasla; yani yürekle mümkündür..

O Rabbimiz sadece yüreklere bakan ve yürektekiyle muhasebe edendir, çünkü..

Her yüreğe; her gün, her saniye nazar eder ve içinde “kendisi için“lik arar..

Bir boyun büküş, bir mahzun kalp, bir acziyet varsa tamamdır, birler bin olur aydınlanır karanlıklar..

Yoksa.. Ötede “kimin için“likse ameller, iade edilir ona, sonuç sıfırdır ve iflas..

İşte böyleleri için “hayatını kaybetti” söylemi uygundur..

Kendisine verilen sermayeyi, bir ömrü yani “hiç“e yatırmış, ebedi hayatı kaybetmiştir.

….Hayatını kaybetti.

İşte o zaman gir ağla çık ağla..


Oysa ölüm bir “merhaba“dır ötelere..

Ölmeden varamaz-olamaz çünkü insan.

Olmadan ölen çoktur ama ölmeden varılmaz illa ki..

Öleceksin, varacaksın ve göreceksin.


Bir de dünyada “ölmeden ölenler-olanlar” var ki, onların keyfine değmeyin gitsin..

Onlara iki cennet vaad edilmiş zaten.

Biri dünyada biri ötede, ya da ikisi de hem burda hem ötede Allahu a’lem..

Peşin cennetleriyle gelir ya hani insan dünyaya, bu iki cennetten birisi işte, cennetlerini bu dünyada yitiren ve yitik cennetlerini hiç aramayanlarındır.

O’nun emriyle, “hak edenlere” ödül olarak, bonus olarak verilir ötelerde.


Cennetsizse insan, hem burada hem orada..“Hayatını kaybetmiştir!

Gir ağla, çık ağla işte o zaman.

Onun için “ölüm”e “şeb-i arus” demiş aşk erleri, “düğün gecesi” “Rabbe en sevgili’ye kavuşma gecesi

Hayatlarını kaybetmeyenler, ölümden hiç korkmamış, “tezkere” dir, diye özlemle beklemişler..


Ölen her mümin için, semâ ve zemin kırk sabah ağlar” imiş..

Ölen her hayatını kazanmış kişi için, secde ettiği yerler ağlar imiş..

İki hayatını da kazanan sadece Rab katında değil, canlı cansız tüm mahlukat nezdinde de değerlidir..

Nazenin bir misafirdir o, gök ehlince ağırlanır..

Hem hayatı hem de hayatındaki karelerce hayatlar ona bahşedilir.

Şimdi buna “hayatını kaybetti” denir mi Allah aşkına?


Hayatını kaybetti” yi ömrümce kullanmadım, kullanmam.

Benim ardımdan denmesini de istemem..

Efendim, Buhari’de bir hadis var, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlar:

Ölen bir müslümanın ardından, iyiliğine dört müslüman şahitlik ederse, Allah onu cennete koyar.”

E şimdi televizyonlar, gazeteler, radyolar ve çok insanlar “hayatını kaybetti” diyorlar hep!?

Bu nasıl şehadettir?!

Hem nerden biliyorsunuz kaybettiğini? Belki de kazanmışlardandı?

Keşke bu tabir yerine “vefat etti” ”öldü” “Rabbine kavuştu” “Yolcu ettik” ya da buna benzer bir şeyler deseler..

Hayatın kayıp olup olmadığını, “Hayatı Veren” “Yüreklere Bakan” “Yürektekilerle muhasebe eden” bilir ancak.

Muhabbetle efendim

Ayşe Reşad

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: