Hayret

Güçlü bir imanı elde etmek isteyenler için, hayret duygusuyla yeniden tanışıp kâinat ile tekrar bağlantı kurmaktan daha kestirme ve etkili bir yol yoktur.

Kâinattan uzak düşmenin en ağır bedelini “hayret” cephesinde ödüyoruz. Modern hayat bu duygumuzu tamamen yok etmese de başka hedeflere yöneltmiş, varlığı ile yokluğu arasında ciddî bir fark bırakmamıştır. Bugünün insanına “Bütün benliğinizin tarifsiz bir hayret hissiyle dolduğu en son ânı hatırlıyor musunuz?” diye soracak olsanız, olumlu bir cevap alma ihtimaliniz yok denecek kadar düşüktür.

Bu mahrumiyeti küçümsemeyin. Hayret, insanın en “insanî” bir yeteneği ve onu Rabbine ulaştıran en önemli bir vesiledir. Hayret etmeyi unutan kişinin bu dünyada niçin bulunduğunu hatırlaması için de sebep yoktur. Zira göklerin ve yerin güzellikleri, bütün bunları yaratanın “hayret verici gizli kemâlâtını göstermek üzere” [1] düzenlenmiştir ve insandan, “hayret içinde bir marifet ile mukabele” [2] ister. Eğer bu kâinat bir kitap olarak yazılmışsa, insana düşen şey, “mevcudat sayfalarını, arz ve semâ yapraklarını mütalâa ile hayretkârâne bir tefekkürdür”; eğer bir mescid olarak düzenlenmişse, ondan beklenen bir “hayret ve muhabbet secdesidir.” [3] Onun içindir ki, insan, hayret duygusunu, en olgun anlamda ve en yoğun şekilde, Rabbinin eserleri karşısında tadar. Tabiatla baş başa, göklerin ve yerin güzellikleriyle kuşatılmış bir halde iken insanı kaplayan bir hayret duygusundan daha fasih, daha belâgatli bir lisanla ona Rabbini hatırlatacak hangi şey vardır?

Gelin, görün ki, çağdaş hayatın meşgaleleri, insanın kâinatla doğrudan bağlantı kurmasına kolay kolay izin vermez. Tek bir bakışla insanı hayretten hayrete düşürecek ışıl ışıl bir semâyı şehir ışıkları saklar. Etrafımızda gündoğumu, dolunay, gökkuşağı, baharın gelişi, kırlangıçların dönüşü, bir kelebek, bir çiçek, bir yağmur damlası gibi ne kadar hayret vesilesi olabilecek şey varsa, modern hayatın da onları bize hissettirmemek üzere ürettiği bir o kadar parazit vardır. Dört bir yandan böyle parazitlerle sağırlaşmış ve kâinata doğru adım atabileceği her yer mayınlanmış bir haldeki modern insanın hayret duygusundan payı, artık gazete manşetleri ve televizyon dedikoduları karşısındaki şaşkınlıklardan ibaret kalmıştır. Biçare insan, bu şaşkınlıklar içinde, eğlenceden eğlenceye koşarak “yaşama sevincini” tatmaya çalışır. Oysa o sevinç, şaşkınlığın değil, hayretin olduğu yerde aranacak ve kâinatın bütün varlıklarıyla paylaşılarak yaşanacak bir sevinçtir. “Sen hayrete düştün; onlar ise eğleniyorlar” [4] âyeti, iki bakış açısı arasındaki farkı pek keskin bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bediüzzaman, eserlerinin pek çok yerinde, insana “kâinat ağacının meyvesi” olarak atıfta bulunur. Maalesef bugünün insanı dalından koparılmış bir meyveye benziyor. Oysa o meyve ağaçla beraber var olan, ağaçtan beslenen ve ağaçtan kuvvet alan bir meyvedir. İnsan, bütün güzel isimlerin müsemmâsı olan Rabbinin büyüklüğünü de, Ona mensup olmanın hazzını da, en güzel şekilde, Onun sanatıyla süslenmiş kâinat tablolarının içinde hisseder ki, kendisi de zaten o tablonun bir parçası ve en güzel bir nakşıdır. Kalabalıklar içinde kendisini yalnızlığa mahkûm hisseden insan, gerçekte hiç de yalnız olmadığını, Rabbinin eserleriyle baş başa kaldığı tenha tabiat köşelerinde anlayabilir. Önünde kâinatın güzelliklerini, arkasında bütün bir kâinatın dostluğunu bulan insanın gözünde, bir küçük gezegenin fâni boğuşmaları ne değer taşır? Bu küçücük gezegenin küçücük firavunları onu ne kadar korkutur?

Güçlü bir imanı elde etmek isteyenler için, kâinat ile tekrar bağlantı kurmaktan daha kestirme ve etkili bir yol yoktur. Bunu “tekrar yaratılışa dönmek” şeklinde de tanımlayabiliriz. Baharın olduğu kadar sonbaharın coştuğu günler de yılların biriktirdiği külleri silkelemek için bize en güzel fırsatları sunuyor. Bu fırsatları yakalayabilmek için belki de en etkili çare, kendi yaratılışımıza, yani çocukluğumuza dönmektir:

Hayret yeteneği körelmemiş olan ve bir kuş ötüşü, bir örümceğin ağ örüşü gibi “basit” olaylar karşısında heyecanlanabilen bir çocuğun her ânı keşiflerle dolu dünyası bizi bekliyor.

ÜMİT ŞİMŞEK

[1] Onuncu Söz.

[2] On Birinci Söz.

[3] Yirmi Üçüncü Söz.

[4] Sâffât Sûresi, 12.