Helal Gıda ve Çocuklar

Yakın bir geçmişte medyada, helal gıda konusuyla ilgili üzerinde durulabilecek iki haber yer aldı. 3 Eylül 2015’de, Risale Haber’de Ömer Çiftçi’nin tercümesi olarak yayınlanmış bir haber şöyleydi:

“İngiltere’de bir pizza firmasının müşterilerine haber vermeden başlattığı Helal Menü uygulaması İngiltere’de tartışmalara yol açtı.

İngiltere’de bir pizza şirketi geçtiğimiz günlerde menüleri içerisine ekstra olarak helal menü ekleyince, ülkedeki Müslüman ve Yahudiler rahatsız oldu. Şirketin birdenbire böyle bir uygulama başlatması, ülkedeki restoran ve süpermarketlerdeki etleri satılan hayvanların kesim teknikleri ve hangi hayvanın eti olduğuna dair şüphelerin doğmasına yol açtı.

helalgidaUygulamayı başlatan pizza şirketine bir gece içerisinde sorular yağdı. The Independet’te yer alan habere göre, Helal menü öncesi sattıkları menülerde hangi hayvanların etlerini, ne şekilde kestiklerine dair sorular sorulan pizza şirketi açıklama yapmadı.

Uygulama üzerinden ülkede market ve restoranlarda satılan etler konusunda da Müslüman ve Yahudi toplulukta şüpheler başladı. Şirketlerin de bu konuda herhangi bir bilgilendirme yapmaması, endişelerin artmasına yol açıyor. İngiltere’deki Müslümanlar sosyal medya üzerinden tepkilerini belirtmekte gecikmedi. Twitter’da #Helalhysteria (helal endişe) hashtag’i altında tepkilerini belirtti.

Tepki gösterenler İngiltere’deki her gıda firmasının etleri hakkında bilgilendirilmek istedi. Müslümanlar helal et standartlarının tüm İngiltere’de geçerli olmasını ve firmaların etler konusunda bilgilendirme yapmasını isterken, Yahudiler de etlerin kendi dinlerinde Koşer adı verdikleri standartlara uygun olması gerektiğini savundu.

İndependent’in haberine göre kendisine bu tartışmalar ile ilgili mikrofon uzatılan Başbakan David Camerontartışmalara müdahil olmaktan kaçınıyor.”

“Helal Gıda Hatıraları” başlığı altında daha önce, İngiltere’deki kasaplık hayvanlar (büyükbaş, küçükbaş hayvanlar ve kümes hayvanları) hakkında yerinde yaptığım gözlem ve incelemelerden bahsetmiştim. Orada yaşayan inançlarına bağlı Müslümanlar ve Yahudiler, yalnız kendi usullerine uygun olarak hazırlanmış kasaplık hayvan etlerini tükettiklerini ve şüpheli gördükleri etlerden uzak durduklarını yazmıştım. Bu sebeble, bir pizza firmasının menüleri arasına ekstra olarak helal menü eklemesiyle o firmanın ve ayni sektördeki diğer firmaların o zamana kadar sattıkları menülerin helal olmadığı şüphesinin İngiltere’deki Müslüman ve Yahudilerde ilk defa doğmuş olduğu, bana gerçekle bağdaşan bir durum intibaı vermiyor; haberi veren Independent gazetesi, sadece o zamana kadar helal gıda hassasiyetini gerektiği şekilde göstermemiş olan bir kısım Müslüman ve Yahudinin bu olay karşısında aldıkları tavırdan bahsetmiş olabilir..

2015 Yılının Ağustos ayında medyada yer alan diğer bir haberde ise, ülkemizde daha önce okul kantinlerinde kola ve gazlı içecek satışını yasaklayan Millî Eğitim ve Sağlık bakanlıkların, çikolata, kek, gofret, muffin, lolipop ve şeker gibi ürünlere de satış yasağı getirdiği bildiriliyordu. Her iki bakanlıktaki uzmanlar tarafından tesbit edilmiş olabilecek teferruatlı gerekçelerinin tümünün neler olduğunu bilmemekle beraber, çoğunu tahmin edebiliyor ve şimdiye kadar savunduğumuz ve bundan sonra da savunmak istediklerimizle uyumlu olması sebebiyle, gerekçelerini açıklamayı karar mercii bakanlıklara bırakarak, alınan kararı genel olarak olumlu bulduğumuzu belirtmek istiyoruz.

Konuyla ilgili haberde, 2015-2016 eğitim-öğretim yılından itibaren, okul kantinlerinde satılamayacak gıdalar ve içeceklerin şunlar olduğundan bahsedilmekteydi:

“-Enerji içecekleri, gazlı içecekler, aromalı içecekler (soğuk çay), kolalı içecekler, aromalı doğal mineralli içecekler.

-Aromalı şurup, aromalı içecek tozu, aromalı su, meyveli içecek, meyveli içecek tozu, meyveli doğal mineralli içecek, yapay soda, meyveli şurup, sporcu içecekleri, sporcu suları, meyve nektarı, meyve suyu konsantresi.

-Tüm çikolata türleri ve gofretler.

-Tüm şeker ve şekerleme türleri (jöle şekerleme, sert şekerlemeler, yumuşak şeker, lolipoplar vb.).

-Guarana, guarana özü, eklenmiş kafein içeren ürünler.

-Kremalı, çikolata dolgulu, jöleli kekler ve pastalar (yaş pastalar, ekler, kruvasan, donut, parfe, mozaik pasta, muffin, cupcake vb.).

-Tatlandırıcı içeren yiyecek ve içecekler.

-Hindistancevizi sütü ve kreması.

-İlköğretim okullarında çay ve kahve tarzı içecekler.”

 

İlgili haberde, okul kantinlerinde satılabilecek gıdalar ve içeceklerin ise şunlar olduğundan bahsedilmekteydi:

“-Meyveler, çiğ tüketilebilen sebzeler (mevsimine uygun olarak), salatalar (zeytinyağı ve limon eklenebilir).

-Kuru meyveler (30 gram, ambalajlı, kaplamasız ve şeker katkısız).

-Kuruyemişler (30 gram, ambalajlı, soslanmamış, tuzsuz, kabuksuz).

-İçme suyu (şeker veya tatlandırıcı eklenmemiş).

-İçme sütü (UHT/pastörize süt).

-Taze sıkılmış meyve ve sebze suyu (şeker ilavesiz olmalı, 250 ml’den büyük olmamalı).

-Yoğurt (100-150 gram, paketli).

-Ayran (200 ml’lik paketli).

-Peynir (pastörize).

-Günlük haşlanmış yumurta.

-Çeşnili ekmekler (çeşnisi sert kabuklu meyveler, kurutulmuş meyveler, yağlı tohumlar, baharat olacak).

-Tam buğday ekmeği, tam buğday unlu ekmek, karışık tahıllı ekmek vb. ürünlerden yapılan yumurta, peynir, taze domates, havuç, marul, biber ve benzeri sebzeler içeren sandviçler (içinde turşu olmayacak).

-Doğal mineralli su.

-Şekersiz sakızlar.”

Okul kantinlerinde satılması yasaklanmış gıda ve içecekler listesindekilerin bir kısmının helallik ve sağlık yönünden, bir kısmının da kantinlerdeki daha faydalısına yönlendirmek için yasak listesine konulmasının uygun olduğu kolaylıkla söylenebilir.  Mesela çikolata türlerini sevmeyen çocuk yok gibidir; bunların kantinlerde satışı serbest bırakılsa, okuldaki talebeler tarafından bunlar satın alınıp açlık hissi giderilir; kantinde satılan ve daha faydalı olan gıdalar tüketilmezdi. İçecekler konusunda da ayni şey söylenebilir; bu sebeble bunlar okul kantinlerinde satılması yasak olan gıdalar listesine dahil edilmişlerdir.

“Helal gıda ve çocuklar” denilince, “Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye” konusunda doçentlik tezi hazırlamış;   bu tezi daha sonra birkaç baskı yaparak 650 sayfalık büyük boy bir kitap halinde yayınlanmış olan değerli hadis profesörü merhum İbrahim Canan’ı hayırla hatırlayarak, onun kitabından konumuzla ilgili kısımları iktibas etmeden geçemeyeceğiz.

Bahsini ettiğimiz kitabının “Hz. Peygamberin Sünnetinde Bedeni Terbiye” adlı bölümünde Prof.Dr.İbrahim Canan, öncelikle “Beslenme” mevzuu üzerinde durmuş ve beslenme ile ilgili olarak şu mühim hususlara dikkati çekmiştir: “İnsan hayatındaki yeri nisbetinde, dinde de son derece ehemmiyetli bir mevki işgal eden beslenme konusu, insanla birlikte ortaya çıkmış bulunan insanlığın en eski problemlerinden biridir. Eskiliğine rağmen ehemmiyetinden bir şey kaybetmeyen ve yeryüzünde hayat var oldukça kaybetmeyecek olan beslenme, hemen hemen içtimai hayatın diğer bütün problemlerinin merkezinde yer almaktadır. Çalışma, sağlık, güvenlik, beynelmilel münasebetler, kalkınma ve az- çok, uzak-yakın, doğrudan-dolaylı olarak beslenme ile ilgilidir.

Konunun bütün bu genişliğine rağmen, burada temas edeceğimiz hususlar mahduttur: 1-Gidanın tesiri, 2-Sünnette beslenme rejimi, 3-Çocuğun beslenmesi.

1-GIDANIN TESİRİ: İnsan ruhunun bineği olan cesedin hayatiyeti her şeyden önce beslenmeye bağlıdır. Şu halde bedenî terbiyede en mühim hususlardan biri, ferdin beslenme meselesidir. Bu konuya verilen ehemmiyet sadece ferdî cesedin biyolojik muvazenesi endişesinden ileri gelmez. Alınan gıdanın cesetten öte, ruhî hayata da içtimaî hayata da tesir edeceğine inanılır. Gerek ferd ve gerek cemiyet olarak ruhî ve manevî hayat, alınan gıdanın keyfiyet, kemiyet ve cinsine tabi olarak iyi veya kötü istikamette inkişaf edecektir. Hatta Dihlevî ‘beden ve ahlâkın tegayyür ve değişmesinde en kuvvetli âmilin gıda olduğunu söyler (Dihlevî, Mevlânâ Abdü’l-Ganî, v.1296, İncâhu’l Hâce Alâ Sünen-i İbni mâce 2, 806).

Şu halde gıdanın tesiri denilince sadece çocuklar mevzubahis olmuyor, doğumdan ölüme kadar her yaştaki insan söz konusudur. Üstelik bu inanç yeni değildir. Çok eski devirlerden beri ‘insanlığın fert ve cemiyet olarak alın yazısını yapan âmillerden biri’ kabul edilmiştir (S. Irmak, Soğukta ve Hastalıkta Beslenme, Okat Yayınevi, İstanbul, s.120).Hz. Muhammed tarafından da teyid edilmiş olan bu inanç, zamanımızda da değerinden bir şey kaybetmemiş, belki ilmî tahkiklere kavuşarak daha sağlamlaşmıştır.”,,,

2-SÜNNETTE GIDA REJİMİ: Gıdanın ehemmiyeti ve bunun insanların ferdî ve içtimaî hayatlarındaki şümullü tesirine olan inancı kısaca belirttikten sonra, kişinin arzu edilen terbiyevî istikamette gelişmesi için sünnette nasıl bir gıda rejimi teklif edilmiştir, keyfiyet, kemiyet ve âdab olarak neler tavsiye edilmiştir? Onu görelim.

Bu meseleye sadece sünnette değil, Kur’an-ı Kerim’de de birçok defalar temas edildiğini görürüz. İkisi birlikte nazara alınınca şu prensipleri çıkarmak mümkündür: 1-Gıdalar temiz olmalıdır, 2-Yemede israftan kaçınmalıdır, 3-Yiyecekler çeşitli (mütenevvi) olmalıdır. 4-Bazı âdaba riayet edilmelidir. Şimdi bunları izah edelim:

Gıdalar Temiz olmalıdır. Kur’an-ı Kerim pek çok seferler, yeryüzündeki ‘rızık olarak verilenlerin temizlerinden’ (Kur’an, Bakara 2, 57, 172; A’raf 7, 160; Tâhâ 20, 81), ‘temiz ve helal olanlarından’   (Kur’an, Bakara 2, 168; Enfâl 8, 69; Nahl 16, 114; Mâide 5, 68) yenilmesini emretmektedir.   Buralarda ‘temizlik’ şartı ile kimyevî yapısı yönünden ‘beden ve akla’ zararlı olmaması kastedildiği (Bak, İbnu Kesir Tefsir 1, 358) ‘helallik şartı ile de dinen haram edilmemiş rızıklardan olmasının kastedildiği (A. e 1, 361) belirtilir ki, diğer bazı âyetler yenmesi yasaklanan bu haram rızıkları açıklar. ‘Allah size (eti yenen hayvanlardan) boğazlanmaksızın ölmüş olanı, akan kanı, domuz etini v Allah’tan başmkası için kesilenleri kesin olarak haram kıldı. (….)’ (Kur’an, Bakara 2, 172; Nahl 16, 115), Kezâ faiz (Kur’an, Bakara 2, 275); hırsızlık (Kur’an, Mâide 5, 38) ve hileli yollarla elde edilen (Kur’an, Mutaffifîn 83, 1-4.), zekâtı verilmeyen (Kur’an, Tevbe 9, 34) kazançlar da haram ilan edilmiştir. Ebû Dâvud , Et’ime 33 (3, 355, 3802-3807 HI).yer alan Hadis bunlara ilaveten ayrıca parçalayıcı dişi olan vahşi hayvanlarla pençeli olan vahşi kuşların, kedi ve köpeklerin, ehli eşeğin v.s. etini de haram kılmıştır.

İbrahim Canan’ın kitabında yukarıda bahsedilenlerden başka,  gıdaların temiz olmasının lüzumu ve önemi ile başka bilgilere de kaynakları gösterilerek yer verilmekte, daha sonra “Sünnette Beslenme Rejimi”nin ikinci prensibi olarak “Yemede israftan kaçınmak” konusundan ayni şekilde kaynaklarıyla bahsedilmektedir. İsrafın lügatta haddi mütecaviz sarf ve harç eylemek (…) taât-ı Hak’dan gayri yere malı sarf ve infak eylemek ( Kâmu-i Okyanus 2, 777) diye açıklandığı, Kur’an’da israfın yasaklanmakla beraber meşru olup israf olmayanla israf olanın hududunun tayin edilmediğini, fakat sünnette diğer hususlarda olduğu gibi yeme hususunda da israf olanla israf olmayanın hududunun vâzıh olarak açıklandığı belirtilmektedir. Gıdaların temiz olması mevzuunda olduğu gibi, bu bu mevzuda da kitaptaki geniş açıklamaları aynen nakletmemize yer darlığı sebebiyle imkân bulunmamaktadır. Merak edenler, bahsettiğimiz kitabı satın almak imkanını bulamazlarsa, büyük bir kütüphanede bulabilecekmeri  o kitabın ilgilendikleri kısımlarındaki  geniş bilgileri  bulup okuyabilirler.

Sünnette beslenme rejiminin üçüncü prensibi olan yiyeceklerin çeşitli (mütenevvi) olması, bugün modern tıbbın da gerekçelerinden bahsederek tavsiye ettikleri arasındadır. Sünnette beslenme rejiminin dördüncü prensibi olan “Bazı âdaba riayet” meselesi de geniş bir konu olup bu da burada yer darlığı sebebiyle bahsedemeyeceğimizden, ilgili kitaplar bulunarak onlardan öğrenilebilir.

Helal gıda ve çocuklarla ilgili olarak hadis profesörü merhum İbrahim Canan’ın kitabından yukarıdaki gibi bazı iktibaslar yaptıktan sonra, onun altı yıl önce Ekim ayında bir trafik kazasında vefatını da ibretli ve mühim bir hatıra olarak nakletmekte fayda görüyorum:

13 Ekim 2009’dan 14 Ekim 2009 tarihine girilirken, Prof.Dr.İbrahim Canan’ı Yalova’dan İstanbul’a getiren otobüs de İstanbul’a giriyordu. O gece Prof.Dr.İbrahim Canan için çok farklı bir gece olacaktı. Kader-i İlâhî,  onun yetmiş yıllık kazançlı âhiret ticaretiyle geçirdiği dünya hayatını noktalamak için, Sancaktepe’deki otobüs terminalini Azrail (a.s.) ile buluşma yeri olarak tespit etmiş gibiydi.

Onun vefatını duyan çok kişinin birbirleriyle anlaşmış gibi hemen gayriihtiyarî sordukları: “- Olay nasıl olmuş?” sorusuna cevap olarak anlatılanlar gerçek bir “hikaye” olmakla beraber; “asıl gerçek”; hayatın en büyük gerçeği olan “ölüm”dü.

Ona: “- Tamam..” denilmişti; “- Senin dünya imtihanın bitti.. Bu kadar..” Ve hayatın en büyük gerçeği olan ölüm, şimdiye kadar bu dünyaya gelip bu dünyadan göçmüşlerdeki gibi, bir şekilde onun için de tecelli etmiş; o da ebedî hayatta kendisine sermaye olabilecek iyi amelleriyle, bu fanî dünyadan bakî âleme göç etmişti.

15 Ekim Perşembe günü onun cenaze namazının kılınacağı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camiine öğle namazına gittim. Namaz vaktine 15 dakika kadar vakit olduğu halde, caminin hem içi hem de avlusu caddeye kadar dolmuştu. Ezan okunurken, alt katta kitap satış bürosu önündeki bahçede çakıl taşlarının üzerinde namaza hazırlanırken, birisi masa örtüsü veya perde gibi bir şey getirdi; onun üzerinde öğle namazını ve cenaze namazını eda ettik.

İbrahim Canan’ın ders ve dinî sohbet yaptığı yerlerden birinin müdavimi olan Kasım isimli bir ders arkadaşından bizzat dinlediğim bir rüya da şöyleydi: O ders arkadaşı, İbrahim Canan’ın defninden sonra, merhumla sağlığında birlikte ders yaptığı kitaplardan Lem’alar adlı eserden, Peygamberimiz’in (s.a.v.) ümmetine kemal-i şefkat ve merhametinden bahseden  Dördüncü Lem’ayı okurken, “Ömrünü bütün ümmetine çok şefkatli ve merhametli olan Peygamberimiz’in (s.a.v.) hadislerine vakfetmiş olan İbrahim Canan’a vefatında, Peygamberimizin o şefkat ve merhameti ona  acaba nasıl tecellî etmiştir?” düşüncesi aklından geçmiş. O gece, bu merakını cevaplandırır gibi rahmanî bir rüya görmüş. Rüyasında kazanın oluşu ve İbrahim Canan’ın servis minibüsünün çarpmasıyla vefatı anında birden Peygamberimiz (s.a.v.) görünmüş, İbrahim Canan’ı şefkat ve merhametle kucaklamak için eğilirken, orayı bir nur kaplamış; İbrahim Canan ışık saçan bir kitap suretine dönüşmüş ve kanatlanarak uçmuş…Allah rahmet eylesin.

(Mustafa NUTKU)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: