Helal Gıdaya Dikkat Ediyor Muyuz?

    İnsanın hayatında en fazla dikkat etmesi gereken hususlardan biri de, kendisi ve bakmakla mükellef olduğu kişilerin helal gıda almasıdır. Bununla ilgili âyetler ve hadisler vardır. Helal gıdanın fıkıh kitaplarında açıklandığı gibi, hem liaynihî ve hem de ligayrihî helal olması gerekir. Bu onun, hem kendisinin mahiyeti itibariyle ve hem de elde ediliş yolu itibariyle helal olmasıdır.
    
   Halkının büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede yaşıyor olmak, Müslüman bir ülkede sanki satılan her şey helal cinsten olurmuş gibi yanlış bir zannın da neticesi olarak, liaynihî (mahiyeti itibarıyla) helal olanı araştırmak mevzuunda, Müslümanların gayrimüslim bir ülkede yaşamağa nisbeten daha gafil ve kayıtsız davranmalarına sebeb olabilir ve günümüzdeki Müslümanların bir kısmı maalesef bu haldedir. Bunların arasında, kendisini ehl-i ilim sayan ve helal gıda mevzuuna dikkati çekmeğe çalışanları helal gıda sertifikası veren kuruluşlara müşteri ve maddî kazanç sağlamak için vehimleri ve vesveseleri tahrike çalışanlar olarak görerek onlara iftirada bulunanlar ve tepki gösterenler dahi maalesef vardır. 
    
   Son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığımızın da bu mevzuda çalışmalar yapması, Müslüman halkımızı yanıltıcı ve yanlışa sevk edici bu yanlış tepkilere karşı çok faydalı olmuştur.
    
   Bir ülke halkının büyük çoğunluğu Müslüman olsa bile, bizim ülkemizde olduğu gibi o ülke İslâm kanunları ile idare edilmiyorsa, o ülkede satışta olan her şeyin helal zannedilmesinin yanlışlığı çok açıktır. İslâm’ın âyetle çok kesin olarak yasakladığı şarabın ve domuz etinin bile satışına devlet tarafından yasak konulamadığı ve serbestçe satıldığı ülkemizde, sayısı altmışbeşbin kadar olduğu tahmin edilen ve hergün yenilerinin ilavesiyle sayısı daha da artan endüstriyel (çeşitli maddelerin karışımı halinde fabrikalarda yapılan) gıda maddelerinin tümüne karşı İslâmî hassasiyet ve seçicilikten uzak bir tavır sergilemek bu mevzudaki cehaletin neticesi ise. o cehaletin giderilmesi için eğitici faaliyetlerde bulunulması lâzımdır.
    
   Helal gıdanın insan biyolojisi ve davranış psikolojisiyle ilgisi, çok basit olarak şöyle izah edilebilir: Allah insanı rızka, yemeğe ve içmeğe muhtaç olarak yaratmış; fakat yiyecek ve içeceklerini helal ve temiz olanlardan seçmelerini de Kur’an’da âyetle emretmiştir. İnsanın yiyip içtikleri sindirim sisteminden geçtikten sonra kanına karışır ve kılcal damarlar ile birlikte toplam uzunluğu yüzbin km kadar olan kan damarları sistemiyle, ortalama yüz trilyon kadar olan vücud hücrelerine taşınır. Hücrelerde saniyede binlerce biokimya reaksiyonlarıyla bir kısmı enerji verici, bir kısmı da vücudun dokularını yenileyici maddelere dönüştürülür. Ayni cinsten hücrelerin meydana getirdiği dokuların cinsine göre ömürleri de değişiktir ve bu şekilde insan bedeninin hayat müddeti içerisinde defalarca yenilenmesi vukubulur.
    
   Davranış psikolojisi bakımından, herşeyin benzeriyle ünsiyet etmesi kaidesiyle, bu yenilenmelerle haram gıdalardan inşa edilmiş hale gelen insan bedeni, başka haramlarla da çok kolay ünsiyet eder ve haramlar içinde yaşayışıyla, bir hadiste anlatılan temsille açıkça dikkat çekildiği gibi, duaları da kabul edilmez; ebedî bir helâkete namzet ve müstahak olabilir.
    
   Risale-i Nur’un çeşitli yerlerinde helal dairesi içerisinde yaşamanın önemine ve lüzumuna dikkat çekilmektedir. Helal dairesinin keyfe de kâfi olduğu, onun haricinde harama girmeye hiç lüzum olmadığı ikna edici bir dille anlatılmaktadır. 
   
    İnsan, kendisine Allah tarafından verilmiş hayatla, Onun tarafından takdir edilmiş ömür müddeti boyunca, Onun tarafından verilmiş akıl ve cüz’î iradesiyle çok mühim bir dünya imtihanı içinde bulunduğunu ve kendisi için konulmuş haddi aşmaması icab ettiğini asla hatırından çıkarmamalıdır. O haddin kenarına kadar yaklaşması, o haddi aşmak tehlikesini getireceğinden,helal dairesinden çıkmak şüphesi veren şeyler mevzuunda da dikkatli olmalıdır. 
   
   Risale-i Nur Külliyâtından Lem’alar adlı eserde, Onyedinci Lem’a, Onüçüncü Nota, Dördüncü Mesele’de, “Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden tecavüz etmez” mealindeki, Buharî, Taberanî ve Beyhakî’de yer alan sahih bir hadisten bahsedilmektedir. İnsan, başıboş olarak dilediği gibi yaşamak için bu dünyaya gelmemiş; ayni Külliyât’tan Mektubat adlı eserde Dokuzuncu Mektup, “Saniyen” başlığında açıklandığı gibi, Allah’ın bir askeri olarak Onun emir ve yasakları içerisinde Ona kulluk vazifesini yapması için gönderilmiştir. 
Bu emir ve yasakların çizdiği hudutlar; helal dairesidir ve onun içerisinde de helal gıda mevzuu, çok mühim bir yer tutmaktadır.

Mustafa NUTKU

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: